- 708 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
TUTUNAMAYANLAR
“Hiçbir geleneğin mirasçısı değilim. Olmaz, diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş. Bu mirası reddediyorum.”
Tutunmak, tutunabilmek ve tutunamamak..
Üstüne ciltler dolusu yazılsa da çok yetersiz kalır yine de..
İnsanın öyle ya da böyle en azından tek bir şeye tutunabilmesi bile hayatla başa çıkmasını ve iletişime geçmesini sağlayamaz mı sizce de..
Kendi istekleriyle yaşamlarına son vermek isteyenlerin bile son anda bir kurtuluş yolu aramaları hayattan öyle kolayca vazgeçilmeyeceğinin açık bir göstergesi değil midir..
Türk Edebiyatı’nda çok önemli bir yeri olan Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ adlı eseri 1970 yıllarında yayınlandığında acımasız eleştirilere maruz kalırken bir süre sonra yere göğe sığdırılamaz olmuştu adeta.
Hatta Berna Moran:
’Tutunamayanlar’, Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir, Oğuz Atay’ın bu ilk romanını hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırıdır. Oğuz Atay’ın mizah gücü ve duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar’ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." Diyecektir.
Sakarya Geyve Cezaevi mahkumları, bir tiyatro grubu kurmuş ve adını da, bu evrene tutunduğunu sananlara inat, ‘Tutunamayanlar’ koymuşlar. Oyunlarının adıysa İbiş’in Rüyası…
Görünüşe bakılacak olursa hayata tutunabilmek için öyle çok seçenek çıkar ki karşımıza..Birini seçebiliriz kolaylıkla..
Ancak burada şöyle bir soru düşebilir insanın aklına:
Hayata tutunduklarını sananlar mı yoksa tutunamadıklarını düşünenler mi tutunmuşlardır yaşama aslında..
İnsanın yalnızlığına hatta yapayalnızlığna tutunması bile bir şeydir yine de..
Oğuz Atay’ın kitabından yaptığım bu güzel alıntıların üstünde biraz düşünelim mi ne dersiniz..
“Ellerime sarılır beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim”
Oysa mecazi anlamda değil, sahiden söylemişti kadın bu sözleri gözünden bile sakındığı adama: “A l! iki gözümde senin olsun. Bu göz nurları benden çok sana gerekli..
Ve anlamıştı ki, gözleri görmeye başlayınca “Çekil git karşımdan. Gözüm görmesin seni!” diyecek kadar kapalıydı adamın gönül gözü..
“Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var. Hayatta silgim hep kalemimden önce bitti. Çünkü kendi doğrularımı yazacağım yere, tuttum başkalarının yanlışlarını sildim. Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor. Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.”
Ona olan aşkına Yaradan’ı şahit tutuyor göklere çıkarıyordu kadını ilk zamanlar. “Seni benden ancak ölüm ayırır” diyordu. Oysa bir süre sonra yerin dibine batırıyor en olmadık hakaretleri yağdırıyordu üstüne.
“Bir silgi gibi tükendim ben
Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım
Mürekkeple yazmışlar oysa..
Ben kurşunkalem silgisiydim
Azaldığımla kaldım..”
“Öldükten sonra insanların bir yerde buluştuklarını söyleyenlere inanmak isterdim. Yaşarken, ne sıkıcı ve soluk insanlarla birlikte geçiriyoruz ömrümüzü. Hiç olmazsa öldükten sonra, aralarımda bulunmaktan zevk alacağımız insanlarla yaşasaydık.”
Diğer alem için dilediğim tek dilek!
“Fakat, sonradan garson olmuş bir filozof ya da filozof olmuş bir garsona göre, insanlar karışık salataya benzer.”
Üstelik her geçen gün giderek artan tatsız garip ve anlaşılmaz malzemelerle harmanlıyorlar..
“Önce kelime vardı” diye başlıyor Yohanna’ya göre İncil.Kelimelerden önce de Yalnızlık vardı ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık.. Kelimenin bittiği yerden başladı. Kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde.Kelimeler,yalnızlılığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu.Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe yalnızlık büyüdü,dayanılmaz oldu.”
Ben sana sayısız kelimelerden oluşan sayısız cümleler yolladım. Sen ise kelimeleri değil yazmayı önemsedin..
Bu nedenle ben yalnızlığımla baş başayım sense kuru kalabalık..
“İnanarak dinlememizi güçleştiriyorlar. İnsan her sözü kuşkuyla karşılıyor artık. Gerçekle düş birbirine karışıyor; yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor. Tutunamıyoruz.”
Sevginize aşkınıza tutunmayı becerebilmişseniz eğer; bilin ki, siz bir kahramansınız..!
Siz hayattan değil hayat sizden korksun!
ESENLİKLER…
YORUMLAR
Oğuz Atay, başyapıtı Tutunamayanlar'da bir Kafkaesk şahaser yarattı diye tanımlanır. Bana pek öyle gelmez. Eğer romanı okuyanlar aşağıda yazdıklarımı okurlarsa bana hak verirler diye düşünüyorum.
Nedir bir gerçek Kafkaesk hikayenin temel bileşenleri? Devasa devlet labirentleri, hiçbir aklın ve mantığın geçerli olmadığı bir sistem, geciken veya hiç verilmeyen akıl dışı kararlar ve toplumun geri kalanında bu olaylara karşı kesin bir duyarsızlık. Ama hepsinden önemlisi, vahşi bir yalnızlık. Kafkaesk bir kurbanın hikayesi, kamuoyu önünde asla yüksek sesle dile getirilemez, yüksek sesle destek verilemez, çünkü o gizli kapaklı dosyalarda tam olarak ne yazdığını bilemeden, kesin doğruyu bilemeyeceklerini düşünür, devlet otoritesinin en haşin kararlarını bile desteklerler.
Tutunamayanlar'da "yoğun" ama "dağınık" bir hayal kırıklığı damakta kalan en belirgin duygudur evet. Burada yoğun-dağınık kavramlarıyla bir oksimoron yaptım ve istediğim de buydu. Çünkü, anlatım tekniği yoğunluğu dağıtır, yazarın kafa karışıklığını olduğu gibi okura aktarır da ondan.
Kafkaesk kavramını yukarıda yaptığım kendi kapsamından alıp, biraz zorlayıp daha üst soyutlama düzeyine çıkarırsak, evet, Tutunamayanlar bir Kafkaesk eserdir ama konusunu Kafka'nın Kafkaeski'nden değil, Türk geç modernleşmesinin hayal kırıklığı yaratan, Osmanlıyı reddinden doğan eklektikliğinden alır.
Bunu Kemal Tahir fark etti. Oğuz Atay etkilerini en güzel dile getirdi ama, acaba farkında mıydı? Ömrü vefa etmedi, biz de bilemedik.
Zor konuydu, iyi giriş yapmışsınız. Ben de bir iki cümleyle araya girdim.
Kolay gelsin,
Sağlıcakla efendim.
DEVRİM DENİZERİ
Selamlar.
DEVRİM DENİZERİ
Sen; dupduru tertemiz ve dopdolu nefis bir İnsansın da onun için...
Gözlerim dolmadan..Hoşça kal...
Ünlü şair Turgut Uyar'ın ismi Tutunamayanlar romanıyla niçin ilişkilendirildi anlayamadım. Tutunamayanlar'ı okuma fırsatı olmadı, fakat adını biliyordum. Edebiyat literatüründe yerini almış önemli bir romandır. Oğuz Atay da daha bir çok eserler verebileceği bir yaşta (43) ölmüş önemli bir yazardır. İnceleme yazınızla belirlediğiniz her şey yararlı ve keyifli bir okuma sağladı bize. Emeğinize saygıyla...
DEVRİM DENİZERİ
Verdiğiniz diğer bilgiler ise her okuyucunun bildiği şeyler.
Uyarınıza teşekkürler değerli Editörüm..
Kemnur
Yazınızın her paragrafı ve dahi her satırı derin anlam yüklü. Hani insan bazen düşünür yaşama tutuna bilmek mi? Daha iyidir ve kolaydır. Yoksa yaşama çelme takmak mı? doğrusu bir zaman sonra yaşama tutunamayınca yaşama çelme takmak daha bir akılıca ya da kolaycı geliyor insana en azından her seferinde yaşamı ıskalayan insan bir tür tatmin duygusu yaşıyor bu şekilde . tabi buda ihaneti, riyakarlığı,suç işlemeyi kolaylaştırmayı getiriyor beraberinde . Oysa tutuna bilmek çok kolaydır sizinde dediğiniz gibi ‘’Sevginize aşkınıza tutunmayı becerebilmişseniz eğer;’’ yani sevebiliyorsanız zaten o insan yaşama tutunmuş demektir.
Yaşama çelme takmanın yerine sevmeyi denemek gerek yoksa her seferinde yaşamın çelmesini yer ve boylu boyunca uzanır insan yere sonrada tutunacak dal arar kendine.
Yazınızı ve kaleminizi kutlarım
Saygı selamlarımla
.
DEVRİM DENİZERİ
BEN DE BU CÜMLENİZE BAYILDIM !
Öyle..Sevmekten başka ne gelir elimizden..
Selamlar yolluyorum esenlik dileklerimle birlikte.