- 1288 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
4. KÜR KEMOTERAPİ VE ÖĞRENDİKLERİM
Kemoterapiyi, yaşadıklarımdan, vücuda yayılan kanserli hücrelerin kanseri öldüren ilaçlar ile öldürülerek temizlenmesine verilen sağaltım biçimi olarak algıladım. Ancak bu süreçte vücuttaki sağlam hücreler de öldüğü için oldukça dikkatli bir süreç izlenmesi ve gereklerine oldukça titiz uyum sağlanması gerekli ki sağaltım başarılı olabilsin. Zaten geç kalınmış ise çok fazla bir şeyler yapılmaya da gerek kalmıyor ve hastalığın ivmesi tedavi ivmesini aştığı zaman, hastalık tüm bedende hızla kısa sürede yayılarak öldürüyor. Benim için ’ Erken evre mide kanseri’ teşhisi ve tedavi için hemen ameliyatla başlanması, şu ana kadar uygulanan 3. kür Kemoterapinin başarılı olduğunu kanıtladı. Keza her ne kadar vücudumdaki hücreler ölse de belirli bir evreden sonra uygulanan kemoterapinin olumlu etkileri de kendini gösteriyor ve vücut kendisini hastalık ve ameliyat öncesine göre toparlamaya başlıyor. Bunu sahip olduğunuz bedensel güç, iş yapma isteğiniz, enerjiniz ile çok yaşamsal performansınız ile hissediyorsunuz.
Kemoterapi süreci bana uygulanan biçimiyle hem ağızdan hem de damardan olmak üzere şimdiye dek iki biçimde uygulandı. Ancak damardan uygulanan ilaç vücudu hayli sarsıyor, ilk günlerinde bulantı ve ishale neden olabiliyor. Bu aşamada insanın canı hep bol sulu gıdalar almak gereksinimini hissediyor.Yoksa içi kuruyor ve vücudun öldüğünü iliklerinizde duyumsuyorsunuz. Yaşam mücadelesi bu evrede devreye giriyor, vücut ne yemeniz gerektiğini kendisi söylüyor. Uygulanan bu dört kür kemoterapi süreci 14 Ağustosta yeni bir boyuta gelecek ve yapılacak kontroller sonucu RADYOTERAPİ programı( Işın tedavisi) hazırlanacak ve uygulanacak.Bu da nasıl olacak yaşayarak öğreneceğim?
Yaşayarak öğrendiklerimden ilginç kesitler aktarmak istiyorum:
1) Damardan verilen 234 mg lık Oksaplatin adlı ilaç soğuğa karşı allerjik reaksiyon vermekte. Bu ilacı aldığınız ilk bir hafta içinde hangi soğuk cisme dokunursanız dokunun, ( metal, plastik, su buz v.s.) elektrik çarpmış hissine kapılıyorsunuz. Bu nedenle soğuk su içemiyorsunuz, soğuk yemek, ekmek yiyemiyorsunuz. Çok ilginçtir, 3.Kür uygulamasından sonra Olimpos Çıralı sahiline gitmiştik. Ve akşam da Dolunay şiir ve müzik gecesi etkinliği var idi. Orada ben de şiir okuyup, saz çalıp türkü söyledim. Fakat gecenin kapanış bölümünü yaparken bağlamayı elime alınca, gecenin derinliğine doğru bağlamanın tellerinin hayli soğumuş olduğunu düşünemezdim; sahnede türkü çalıp söylerken, perde perde dokunduğum her telde elektrikli bir işkenceye tutulmuşçasına acı çekmeye başladım, fakat inadım inat türkünün ve dans edenlerin coşkusuyla bağlamayı da yarım kesmek istemedim. Acı neşe ve coşkunun iç içe geçtiği birkaç dakikayı böylece tamamlamış oldum, fakat bir de bana sorun; dayanılmaz bir acı veriyordu parmak uçlarım peşpeşe.
2) Damardan ilaç zerkini kolaylaştırmak ve uzun süreli tedavide sık sık damar yolu açmamak için ’Port kateter’ adlı bir aygıtı göğüs üstünde cilt altına operasyon ile yerleştiriyorlar. Bu ameliyat da yaklaşık 40-45 dakika kadar süren bir operasyon.Yine mide tümörü ameliyatımın gerçekleştiği Medstar Antalya Hastanesinde bana da port kateter takıldı.Bu aygıt bir kaç yıl istenirse cilt altında kalabiliyor. Bu aygıt sayesinde damardan verilen kemoterapi ilacı daha kısa sürede dolaşıyor vücudu ve daha etkin hale geliyor.
Bundan yaklaşık üç hafta kadar önce evde kıpırdanmak bir şeyler yapmak istedim. Yazlıkta elektrik tesisatında müteahhit hatasından dolayı eksik çekilen ve yanlış yerlere monte edlen prizler ihtiyaca cevap vermediği için, buattan yeni bir priz hattı çekmeye karar verdim. Keza sağlığımı yerinde hissediyor bu işleri başarabileceğimi biliyordum. Öğrencilik yıllarında yapmadığım iş kalmamıştı. Bir yandan çalışıyor bir yandan okuyordum. Gazi Eğitim Enstitüsündeki öğrencilik yıllarımda gündüz çalışıyor gece okula gidiyordum. Ankara Siteler semtinde Elektrikçi bir firmasında çalışırken edindiğim bilgi ve deneyimler ışığında matkap ile duvara delikler açarak, delikleri birleştirerek, priz yuvasını ve kablo hattını açtım. Kabloyu yerleştirip alçı ile üstünü kapattım. Buraya kadar iyi güzel! Bir kaç gün sonra eşim kışlık eşyaları paketlemiş. Bunu bir dolabın üstüne tek başına kaldırıp yerleştiremeyeceği için benden yardım istedi. İşte o zaman ben yeni geçirdiğim operasyonların tümünü unuttum, yükü tek başıma kaldırdığım gibi (yaklaşık 35- 40 kg) dolabın üstüne attım. Bu zorlu hareketlerden sonra bedenimde nelerin olup bittiğinin farkında değilim. Ancak bir kaç gün sonra cilt altına yerleşitirilen port kateterin yapay damarının sanki bedenimde kendiliğinden 1,5- 2 cm kadar damar içinde yürüdüğü hissine kapıldım? Kafama takılan bu konuda doktorum Filiz Kaymakcı’yı telefonla aradım, ’ Sıcak nedeniyle bu yapay damarda genleşme olup olmayacağını böyle bir uzamanın mümkün olup olmadığını’ sordum. sağ olsun bana sıcaklar nedeniyle genleşme olmayacağını, herhangi bir eşya taşımakla da böyle bir şey olamayacağını ancak kontrol edilmesi ve yerinde görülmesi gerektiğini söyledi.Bana herhangi bir acı ve rahatsızlık vermeyen ancak psikolojik olarak rahatsız eden bu durumu çözmek için 4 Kür kemoterapi sonrası Port Kateter aygıtını bana takan uzman doktor Metin bey ile görüşmek istedim. Telefonla ardım, önce beni sorumlu hemşireye yönlendirdi. Radyoskopik kontrol sonucu gerçekten port kateter içindeki yapay damarın yerinden ilerlediğini saptadılar. Hislerimde yanılmamıştım! Hemşire durumu doktora bildirdi, sağ olsun doktor Metin bey az sonra geldi ve radyoskopi cihazı ile değişik açılardan port kateterin durumunu inceledi. Kafama takılan soruları ona da yönelttim ve beni yeterince aydınlattı,ve ’ Neden bu durumun olabileceği sorusunu ise iki elini birlikte yukarı kaldırarak ’ ancak şu hareketle ve zorlanma ile bu olabilir! ’ deyince ben de şafak attı ve hasta iken matkap ile duvarda tavana doğru çalışarak, elektrik kablosu çekmenin ve ağır bir elbise dolu paketi tek başına iki eli ile havaya kaldırıp gardropun üstüne yerleştirmeye çalışmanın bedelinin neye mal olduğunu öğrenmiş oldum. Doktoruma da bunu açıkladım ( Kendim ettim, kendim buldum ). O da korkulacak bir durumun olmadığını, aleti takarken yapay damar ucunun kalpten biraz uzakta bırakıldığını, oluşan uzamanın kalbe doğru değil, tersi yönde olduğunu bana anlatınca rahatladım. Yoksa kendi kendime vesvese ile sorular kafama takıp duruyordum,ve damarın içinde kan akış yönünde yapay damarın port haznesinden yaptığım bir ters hareket sonucu kopmuş olabileceği gibi olasılıklar kafamı karıştırıyordu, ancak elle yaptığım kontrolde böyle bir kopmanın olmadığını da kendimde farkediyordum. Tüm bu vesveselerin ortadan kalkması ancak ve ancak bilim sayesinde, teknoloji sayesinde mümkün oluyordu. Bu anlamda, bilim insanlarına ve doktorlarımıza çok şey borçlu idik.
3) 1 Mayıs 2105 tarihi benim yaşantımda ikinci kez dünyaya geldiğim bir tarih olarak, midemdeki kötü huylu tümörün alınması operasyonu ile yeni bir anlam kazandı. Sabah dokuzda ameliyata alınmış ve ertesi günü saat 11 dolaylarında gözlerimi açmıştım. Uyandırıldığımda yoğun bakım ünitesinde didim.Anestezi ve reanimasyon uzmanı Doktor Filiz Kaymakçı başımda idi ve ve yoğun bakımdan normal odaya alınacağımı açıkladı. O ana kadar her şey mükemmel bir titizlik içinde başarı ile gereken biçimde yapılmıştı. Ancak hasta bakıcılar beni ameliyat masasından başka bir hasta yatağına indirirken biraz beceriksizce davranışlar sergilediler. Keza üstünde bulunduğum ameliyat masası ODTÜ mezunu kızım Bilge Aktaş tasarımını ( KBB Medical) yaptığı ve çok yönlü katlanıp kırılabilen bir masa idi.Bu masanın fonksiyonları üstüne bihaber olan ve bu konuda eğitilmemiş olan hasta bakıcılar birden beni ikinci yatağa aktarma telaşı içine girince, acele ile yatağı hatalı biçimde yere doğru hızla alçaltmış oldular ve ameliyatlı halimde bedenim sert biçimde sarsıldı. Hasta bakıcılardan biri ’ Amcayı acıttık!’ dedi. Bundan sonra yatay biçimde beni ikinci yatağın üstüne taşımaları gerekiyordu. Ben en küçük hareket yapacak güçte değildim, biri karında ameliyat nahiyesinden ve diğeri burnumdan mideye giden iki adet diren ( kanı ve cerrahi akıntıları ameliyat bölgesinden dışarı tahliye eden sistem) bağlanmış durumda idim. Sol tarafımdaki hemşire, benim yan yatağa taşınmam sırasında dikkatsizlikle direnin bağlı olduğu plastik torbanın, kendi bedeni ile üstünde bulunduğum yatak arasında sıkıştığının farkına olmadığı için, beni bir yataktan ötekine çektiklerinde, diren torbası sıkışıp kalınca burnumdaki plastik hortumun bir kısmı da burundan çıkmaya başladı. O anda ben bunun yaratacağı sonuçları kestiremeyecek , düşünemeyecek kadar bitkindim. O vaziyette hastane odasına alındım. Ancak burnumdaki diren iki gün sonra kendiliğinde çıktı. Cerrahıma durumu söyledik yeniden takmaya gerek olmadığını söyledi.
4) Ameliyat öncesi hazırlıklarda kan tahlilleri yapılma aşamasıydı. SGK güvencesi olduğu için kan tahlillerimi ücretsiz yaptırayım dedim. Atatürk Devlet Hastanesine gittim. Tam kan vereceğim, salonda çok sayıda kan alan personel var ve çok eleman boşta .Bir tane türbanlı görevli beni daha salona adım atmaz uzaktan ’ Gel gel!’ diye çağırdı. Aç kolunu! açtım. Kan alma tüpünü ayarladı ve ’Hart!’ diye iğneyi öyle bir sokuş soktu ki hayret edersiniz! Neyse kanı aldı, ancak iğneyi soktuğu yerde mosmor bir çürüme oldu! Kan aldıkan sonra da iğne sokulan yere herhangi bir kanamayı önleyici bant da vermediler pamuk verip bastırmamı istedi, ancak ben bir elimde dosya ile nasıl pamuğu yaraya bastıracaktım? !
Üstelik aynı gün istenen kan tahlillerini de hemogram bölümü tamlanmamış ve işlem eksik yapılmış. ’Ücretsiz yapılan iş bu kadar olur!’ dedim içimden ve ondan sonraki tüm kan tahlillerim de özel hastanede ücretli yaptırmaya karar verdim.
Diyeceğim şu ki, dün de acıklı bir haber okudum ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi doktorlarından genç bir doktor mide kanserinden ölmüş.Şayet ben de zamanını geçirmiş olsa idim, gereken sürat ve titizlikle davranmamış olsa idim, sanırım aynı kaderi paylaşırdım.
Yaşamak güzel! Bunun ne anlama geldiğini anlamak için acaba bir kez ölüp dirilmek gerekir mi? insanın en kutsal hakkı olan yaşam hakkına acımasızca kıyanları gördükçe bin kez ölüyorum! Fakat onlara inat yaşayacağım!
Sevgili can dostlarım; sanırım yazdıklarımdan alınacak çok dersler vardır. Bundan sonraki tedavi sürecim 14 Ağustosta kararlaştırılacak ve ışın tedavisi aşaması başlayacak. Işın tedavisinin yanı sıra ağızdan verilecek olan ilaçları da çalışma günleri dahilinde almaya devam edecekmişim. ( Yani Cumartesi ve Pazar vücut dinlenecekmiş) Şu ana kadar kemoterapi nedeniyle saçlarımda dökülme olmadı. Radyoteapi aşaması ne gösterir yaşayıp göreceğim. Ancak yaşama azim ve istencinin insanın öncelikle kendisine ve sonra da sosyal çevresine çok bağlı olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte beni yalnız bırakmayan tüm değerli dostarıma ve tüm değerli doktorlarıma sevgi selam saygı ve şükranlarımı sunuyor, hepinize sağlıklı ve mutlu günler diliyorum. İyi ki varsınız ve hep var olasınız...
Şaban AKTAŞ
29.07.2015
Not: Kan değerlerim yerinde ve doğal tedavi süreci sonucu, aldığım ilaçlar kademeli olarak trombosit’te düşmeye neden oluyor. Fakat bu korkulacak bir durum değil.
EK: Bir kaç gün önce Bucak Çamlık köy’ünün alt tarafından geçtim.1990 lı yıllarda burada bir kız çocuğunun fotoğrafını çekmiştim. Yabanıl ağaçlar üstünden alıç toplayıp yemekte idi. Kendisine bir çikolata verdim. Babası o arada Kremna antik kenti yakınlarında toprağı bir çift katırla sürmekte idi. O fotoğrafları bir daha o köye uğrayıp kendilerine verme imkanım olmadı. Birden o anı anımsadım. Dedim o kız çocuk hayattai se şu anda 29-30 yaşlarında filan olmalı, bak bu senin çocukluğun diye götürsem fotoğrafını versem ne kadar mutlu olur diye düşündüm.Duygulandım, gözlerimden birkaç damla yaş aktı. Seyrettiğim arabanın camı açık olduğu için gözyaşlarım serinleyince gözümün retina tabakasını elektrik çarpmış gibi yandığını duyumsadım. Bu da çok ilginç bir deneyim idi.
YORUMLAR
kuzenim askerdeyken mide kanseri teşhisi konmuştu...daha yirmi yaşında gencecik delikanlı...uzak yerde kimi kimsesi de yoktu yanında...ameliyata alınmıştı hemen...ne yazık ki hastalık yemek borusuna da bulaşmış olduğundan doktorlar "yapılacak bişey yok" deyip mideyi açtıkları gibi de hemen kapatmışlardı tekrar...altı ay ömür biçilmişti...altı ay dediğiniz nedir ki..?...bir varsınız bir yoksunuz işte...söyledikleri gibi de altı ay sürmüştü bu illetli hastalıkla verdiği mücadelesi...
size de moral vereceğim yerde bunları yazıyorum bağışlayın...insan üzüntüsünü yine halden anlayacak biriyle paylaşmak istiyor galiba...bu anlamda erken teşhis çok önemli...kuzenim de belirtiler başlamış ama ailesini endişelendirmemek için bir şey söylememiş...saklamış...kötü döneminde artık kızkardeşine çok zayıfladığını, hiçbir şey yiyemediğini, yediği bir lokmayı da kustuğunu söylemiş...bir ara hava değişimine göndermişlerdi ama o zamanlar teşhiş henüz konmamıştı...annesi doktora götürmüştü...kan tahlilleri falan yapılmıştı ve kan değerleri düşük çıktığı halde neden kaynaklandığını doktorlar bir türlü çözememişti...yalnız midesinden o zamanlar bir şikayeti yoktu...halsiz ve yorgundu sadece...belki o zamanlar erken teşhis konsaydı şimdi aramızda yaşıyor olacaktı...
doktorların demesine göre bu illet hastalık son aşamasında kendini belli ediyormuş...önceden bir ağrı falan olmuyormuş...doğru mu öyle mi gerçekten..?
merak ettiğim sizde nasıl bir belirtiyle ortaya çıktığı?..yani normal konrolllerde tesadüfen mi teşhis konuldu yoksa bir şikayetiniz var mıydı..?
soruyorum çünkü ben de mideden sorun yaşamıştım bir süre...son zamanlarda da kulak ardı ediyorum hep erteliyorum kontrollere gitmeyi...malum mideye de hortum salınmadan anlaşılmıyor tam...
bu konuda beni aydınlatırsanız sevinirim...
çok geçmiş olsun....
sağlıcakla kalmanız dileğiyle...
saygılarımla...
Şaban Aktaş (Homerotik)
Şaban Aktaş (Homerotik)
» Kemoretapi - 28. gün
» Kemoterapi- 22. gün
» Kemoterapi - 12. gün
» Kemoterapi - 11.gün
» Kemoterapi günlükleri - 3.
Şifa diliyorum.
Kanser, ilk duyduğumuz anda ürperten, ama maalesef, sıkça duyduğumuz bir hastalık. Şükür ki, artık çoğunlukla yenildiği haberlerini duyuyoruz.
Bundan sekiz yıl önce, lösemi olan eltimle ilgili doktorların "Hazırlıklı olun, bir haftaya kadar cenazenizi götürürsünüz!" şeklindeki acımasız ifadelerinden sonra eski bir vekil olan ağabeyi, yattığı hastanenin altını üstüne getirmiş. Neyse, uzatmayayım, bize cenaze teslim tarihini belirten aynı hastane, ummalı bir tedavi sürecinin ardından ilik nakli de yapıldıktan sonra eltimi sağlıklı bir şekilde taburcu etti. Saçları dökülmüş, tırnakları düşmüş, çocuk kilosuna inmiş eltim kısa bir sürede kendine geldi ve şükür hayatta, ailesinin başında.
Tekrardan size ve tüm hastalara şifa diliyorum. Rabbım güzel sabır versin. Dua ile...
Şaban Aktaş (Homerotik)
Çok geçmiş olsun Şaban Bey,
mide kanseri zor bi hastalık, sizin ki erken teşhis diye adlandırıldı sanırım.
gerçi diğer manzaralara göre erken olmalı.!
ameliyat gereksinimi duymadan endoskopik yöntemlerle midedeki küçük bölümleri alarak iyileştirilen hastalarda var. Ama kemoterapi olmazsa olmaz tabi ki.!
Hastalığın en zor evrelerini geride bırakmışsınız ve yazdıklarınıza bakacak olursak epey iyisinizde :)
hep iyi olunuz efendim.
Dilerim ki tümüyle hastalığınızdan kurtulursunuz.
Saygılarımla
Şaban Aktaş (Homerotik)
Hocam, geçmiş olsun diliyorum. Aynı şehirde yaşadığımızı bildiğim halde bir türlü tanışamamış olmak küçüğünüz olarak benim kusurum. Dilerim ki bir an önce sağlığınıza kavuşursunuz. Bildiğim kadarıyla sterilizasyonun elzem olduğu bir süreçtesiniz. Riskli dönemi atlattığınız uygun bir zamanda hem tanışabilmek, hem de şiirlerinizi bizzat sizden dinlemek isterim. Saygılarımla...