- 617 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÜL MEVSİMİNDE ... SEVMEK
Sevmek iki hece.Yapı olarak sev köküne -mek mastar eki alarak oluşturulmuş.
Sevmek iki hece ancak mana olarak, sayfalar dolusu cilt cilt kitaplara,dar gelecek bir
derinlik ihtiva ediyor.
Yavrusunun hayatı öğrendiği, anne kokusunun tanımakla başlıyor sevmek.
İlk lokma, ilk sözcük ve ilk adım...Sevginin açtığı kapılar değil mi? Ya sonrası.
Sevmekle başlıyor hayat.Yavrudan anneye,anneden yavruya.Gül kokulu bir sineden,
gül kokulu başka bir sineye düzenli akışlarla...
Sonra bir rüzgar dallandırıp budaklandırıyor hayatı.Sevmek kelimesi yitiriyor anlamı-
nı.Kalıplaşıyor sevmeler...Hüzünleniyor gönüller...Sevgiler hayatın yalancı akışında bü-
yük bir tiyatro sahnesine dönüşürken kine, nefrete bırakıyor yerini...
Sen de sev.Ama taşı, ama toprağı, ama ağacı... ille de sev.Sevgisiz açmaz tomurcuk,
sevgisiz çölleşir topraklar.
Halbuki sütün beyazı, gülün kırmızısı, suyun berraklığı kadar...Yani görülebilen, yani
ayırt edilebilen kadar basitti istediklerimiz...Anlamak, anlaşılmak, hoş görmek...
Aşık Veysel’in iki kapılı bir han dediği bu dünyayı sevgiyle yaşanır kılmak, tat bırakmak,
güzelliklerle anılan bir haz bırakmak bizim elimizde.Kin, nefret,nifak ve adavetle kalple-
rimizi karalaştırmakta bizim elimizde.
Şair Abdürrahim Karakoç der ki;
Uyuyan göllere ay ışığında,
Sevginin resmini çizsem kim anlar?
Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında
Yağmurun saçını çözsem kim anlar.
Anlamak ve anlaşılmak, Mevlana misali hoş görmek, Yunus misali karşılıksız sevmek...
İşte budur sevmek.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.