- 1305 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
- BEDEL - 03-
ÖYKÜ.
BÖLÜM : 03
Dr.Murat,Zehra hocanımı rahatsızlandığı ilk gün,acil serviste karşılaştıklarında,sağ kulak memesi-
nin hemen altında kalan boyun bölgesindeki küçük doğum lekesinden tanımıştı.Sonraki aşamada
hastane evraklarında ismini de görünce,bu hastanın yıllar önce doğduğu yer olan,Anadolu’nun
ortasında yer alan,Sivas’ın Zara kasabasındaki ilk okul öğretmeni olan o eşsiz ve saygıdeğer insan olduğuna kani olmuştu.
Zehra hocanımın hastaneden taburcu olacağı gün,kiracıları Ahmet bey ve eşi Gülsüm hanım onu
almaya geldiler.Çıkış işlemlerini tamamlayıp,yattığı odaya gelen baş hemşire,evrakları Zehra
hocanıma uzattığında,hemşirenin elinden evrakları Ahmet bey,önce davranıp aldı. Hemen ara-
larından faturasını çekip çıkardı.Gözleriyle ödenecek miktarı ararken,faturanın en altında dolma kalem ile yazılmış ibareyi gördü,okudu,bir daha okudu,ama okuduklarına bir anlam veremedi.
hemşireye baktı.Hemşire,tebessüm ederek iki gözünü birden Ahmet beye kırpıştırdı. Ahmet bey
hemşirenin bu hareketine de bir anlam veremedi ama,bir şeyler olduğundan da emin oldu.
Sonuçta,bir ücret ödemeden hastaneden çıkabileceklerdi,durum onu gösteriyordu.
Ahmet bey,Zehra hanıma dönerek,
- Hadi bakalım Zehra teyze...gidiyoruz...araba hastane kapısında..sen şimdi şu tekerlekli sandal-
yeye geç otur bakalım...hadi teyzem...
Zehra hoca,
- Eee..hadi..ama...şey..nolucak..hani ödemem...şey...nasıl...
Hemşire,
- Zehra teyzecim...hadi...geçmiş olsun...kendine iyi bak..
Zehra hoca,
- Tamam evladım,her şey için çok teşekkürler...sağ ol kızım...
Ahmet bey,
- Hadi teyzecim....bütün sıkıntıların,burada kalsın...hadi gidiyoruz..
Ahmet bey ve eşi,Gülsüm hanım,Zehra hocanımı evine getirip,önceden hazır ettikleri yatağına
yatırdılar.
Gülsüm hanım,
- Zehra teyzecim,sen şimdi yerinden hiç kalkmayacaksın.....ben senin bütün ihtiyaçların için
her saat başı,yukarıdan inip gelicem...tamam mı...sen hiç kıpırdama öylece yat,istirahat et.
Gülsüm hanım,o gün ve ondan sonraki günler her saat başı üst kattan inip,Zehra hocanımı
dolaştı,yemeklerini yapıp yedirdi,ilaçlarını içirdi.Bu böyle günlerce devam etti,ta ki Zehra
hanım ayağa kalkana kadar,gücünü kazanana kadar.
Zehra hocanımın hastaneden çıkışının on ikinci günüydü. O gün akşam üzeri saat altı buçuk
dolaylarında,Zehra hocanımın evinin olduğu sokağa,Gümüşi-gri renkte bir otomobil girdi.
Araba oldukça yavaş seyrediyordu.Direksiyondaki kişi,bina kapı önlerinden geçerken,başını
eğerek bina kapı numaralarını kontrol ederek ilerliyordu. Sonunda Zehra hocanımın kapısı
önünde yavaşladı,eğilerek kapıya doğru baktı.Sonra arabayı kaldırım kenarına park ederek
arabadan indi.Zehra hocanımın kapı zilini çaldı,geri çekilerek bekledi.
Zehra hanım artık oldukça kendisini toparlamış,ayağa kalkmıştı. Kapı zili çalınca,gidip kapıyı
açtı.Karşısındaki kişiyi görünce çok şaşırdı,soru dolu bakışlarla,bir an gelenin yüzüne şaşkın ifadelerle baktı.Gelen Dr.Murat beydi.Gülümseyerek,Zehra hanımın yüzüne bakıyordu.
Hocanımın adeta nutku tutuldu.
Dr. Murat,
- Merhaba sevgili hocam...nasılsınız ?...sizin ziyaretinize geldim...deyince,Zehra hocanımın onu
içeriye buyur etmek aklına geldi ve,
- Aaaa..buyur buyur evladım...kusuruma bakma...çok şaşırdım...hoş geldin...buyur buyur...
...geç buyur... Diyerek,oturma odasının kapısını gösterdi.
Dr.Murat,odaya girince önündeki koltuğa doğru yürüdü,geriye dönerek arkasından
gelen,Zehra hocanımın elini yakaladı ve öptü.
Zehra hocanım,üzerindeki şaşkınlığı hala atamamıştı.
- Buyur otur doktor bey oğlum...buyur otur...
Dr.Murat,
- Nasılsınız,sevgili hocam,bir şikayetiniz var mı ?...kendinizi nasıl hissediyorsunuz ?..Tansiyonu-
nuz nasıl ?...ben şimdi gelmişken sizi bir kontrol etmek istiyorum,izin verirseniz.
Zehra hocanım,
- Öyle mi ?...pekala...olur..
Dr.Murat yanında getirdiği çantasının içinden,tansiyon ölçme aletini ve göğüs ve akciğer dinleme
aletini (Steteskop) çıkardı.
- Hocam,bana sol kolunuzu sıyırarak uzatın lütfen...tamam..
Tansiyon aletini,koluna dolayarak bekledi...ve okudu...11-6,5...kalp atışı da fena değil...dedi.
Sonra göğüs dinleme aletini kendi kulaklarına takarak,kalbini dinledi.
- Güzel... gayet iyi,sevgili hocam...İlaçlarınızı aksatmadan kullanmaya devam edin....hiç aksama-
sın lütfen...kendinizi yormayın...üzüntü ve streslerden de uzak durun...size verdiğim yiyecek
içecek tablosunu da aynen uygulayın lütfen.
Zehra hocanım;
- Dediklerinizin hepsini,aynen yapıyoruz...sağ olsunlar,Ahmet bey ve Gülsüm hanım,çok ilgileni-
yorlar,her şeyimle...hiç yalnız bırakmıyorlar. Kusuruma bakma evladım...sormayı unuttum...size
bir şey ikram edeyim....çay...kahve..nasıl içersin...
Dr.Murat,
- Yok...teşekkür ederim...ben...ben bir şey almayayım...sağ olunuz..esasında benim sizi ziyare-
tim,...hem nasıl olduğunuzu görmek...ve hem de, size bir şey söylemek içindi....
Dr.Murat,bunu söyleyerek oturduğu koltuktan kalktı ve Zehra hocanımın oturduğu kanepeye
onun yanına oturdu. Hocanımın her iki elini yakalayarak,kendi ellerinin içine aldı.
-Hocam....sevgili hocam...ben...beni hatırlamadınız...ben Murat...Taaa yıllar önce..Sivas’ın Zara
kasabasında... ilk okulda,öğrenciniz Murat...Hani,yoksul...fakir çocuk,Murat’ım ben...Oğlunuz
Ali’nin arkadaşı,kardeşi Murat’ım ben...
Dr.Murat bunları söylerken,gözlerinden akan yaşlara da hakim olamıyor,minnet ve şükran dolu
ses tonuyla devam ediyor.
- Sevgili hocam,kendi evladınız gibi bağrınıza bastığınız,yedirip doyurduğunuz,giydirip eğittiğiniz
o yoksul Murat benim,hocam...benim...
Zehra hocanım çok şaşkın,neye uğradığını anlayamayan,anlamaya çalışan ifadelerle,Dr.Murat’a
bakıyor,bir taraftan da ellerini,Dr Murat’ın ellerinden kurtararak kendi gözyaşlarını silmeye
çalışıyordu.Çünkü,yavaş yavaş geçmişi hatırlamış ve o da ağlamaya başlamıştı.
Dr.Murat,devam ederek,
- Hani bir karlı ve çok soğuk kış günü,okul çıkışı beni de evinize götürmüştünüz. Ben o gün çok
üşümüştüm.Ayaklarım çok ıslanmış ve sanki buz kesmişti. Yine bana ve oğlunuz Ali’ye süt ısıtıp
bir koca tabak üzümlü kurabiye ikram etmiştiniz. Beni her zaman koruyup kolladınız hocam.
O gün,oğlunuz Ali’ye ve bana,aldığınız birer çift siyah renk iskarpin botları vermiştiniz.Yine o
gün bize şu öğütleri de vermiştiniz.O öğütleriniz yaşamım boyunca hiç aklımdan çıkmadı.O
öğütler benim yaşamımın rehberi oldu,sevgili hocam.O gün demiştiniz ki, " Çocuklar,çok çalı-
şın,başarılı olun.Sizden beklenen,sizlere verilenlerin karşılığı olarak,çok çalışmanız ve başarılı
olmanızdır.Bunu,önce kendiniz,sonra aileniz ve sonra da ülkeniz için yapmanız ve başarmanızdır.
Ben de sizlerden bunu bekliyorum ve istiyorum,size güveniyorum." demiştiniz.Bana o gün iskar-
pin botları giydirdiniz.O günden sonra,benim ayaklarım hiç ıslanmadı,üşüyüp hiç donmadı hocam.
İşte ben o günlerde,söz verdim kendime ve öğütleriniz aklımdan hiç çıkmadı.Beni bu günlerime
getiren,o günlerde verilmiş öğütler ve verilmiş sözlerdir,sevgili hocam.İşte o yoksul Murat benim.
Zehra hoca,bir yandan Dr.Murat’ı dinliyor,diğer yandan,Murat konuşurken kendi anılarında,yıllar
öncesine,o günlere gidiyordu.Bu nedenle de gözyaşlarına hakim olamıyor,ağlıyor...ağlıyordu.
Aklına oğlu Ali gelmişti. Sanki o an hasta kalbine ateş düşmüş gibi içi yandı. Bunları hissettikçe gözyaşları iyice arttı.
Dr.Murat,konuşmalarına ara verdiğinde,Zehra hocanım,Zara’dan nasıl ve ne zaman tayin edildi-
ğini,kasabadan ayrıldığı yıldan sonraki yıllarda nerelerde öğretmenlik yaptığını,ailece daha nerelere gittiklerini anlattı.Sonraki yıllarda da, on yedi yaşında oğlu Ali’yi ve eşini elim bir tra-
fik kazasında nasıl kaybettiğini,ondan sonra da neler yaptığını ve bu günlere nasıl geldiğini,
Murat’a bir bir anlattı. Sonra da hastaneden taburcu olduğu güne sözü getirerek devam etti.
- Ben son gün,hastaneden taburcu olduktan sonra Ahmet beyler beni eve getirdiklerinde,kafa-
ma takılan şeyi burada Ahmet beye sormuştum, "Ahmet bey,evladım hastane masrafları ne kadar tuttu, siz mi ödediniz ?," dediğimde,o da bana,"
- Valla Zehra teyze,hemşiranımdan evrakları aldığımda, faturanın altında el yazısı ile şöyle bir ifade yazılmış gördüm. "Hastane ücret bedeli,yıllar önce, bir çift siyah iskarpin bot ile ödenmiştir." yazıyordu.Altında da Başhekim Kardiyolog Dr.Murat Gürışık diye imzalanmış..deyince
Ben de bir şey anlamamıştım.Şimdi bana anlattığın bu yıllar önce olanları da çoktan unutmuş-
tum. Ama şimdi,Murat oğlum sen anlatınca hatırladım. Her şey için sen de sağ ol oğlum...sen de
hakkını helal et o zaman... deyince,Dr.Murat,
- Olur mu sevgili hocam,siz bana hakkınızı helal ediniz. Esas sizin bende çok hakkınız var.
Her ikisinin de gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.
Dr.Murat ilkokuldan sonra,Zehra öğretmenin yardım ve yönlendirmesi sonucu,ortaokul ve Lise
tahsilini Devlet bursuyla yapmıştı. Ondan sonra da Üniversite giriş sınavlarına girmiş ve üstün
derecelerle mezun olarak doktorluk mesleğini kazanmıştı.Bütün bu aşamaları,tek tek Zehra
hocanıma anlattı.Konu kendi evlilik olayına kadar geldi.
Dr.Murat,
- Sevgili hocam,sonra da evlendim.Eşimin ismi Esin’dir.Biz onunla İstanbul Cerrah Paşa tıp Fa-
kültesinde okurken tanıştık.Birbirimize aşık olduk.İkimiz de ayni yıl mezun olduk. Ben Kardi-
yoloji dalını,o ise Psikiyatri dalını seçti.ben ihtisasımı yine İstanbul Cerrah Paşa tıp fakültesi
hastanesinde yaptım.Esin ise,ailesi Ankara da olduğu için,Ankara Hacettepe Tıp Fakültesinde
yaptı.Hafta sonları,bazen ben Ankara’ya gidiyordum,bazı haftalarda,o İstanbul’a geliyordu.
İhtisas yaptığımız yıllarda böyle görüşüyorduk.Sonunda ihtisaslarımız bitince evlendik.
Ben yıllar sonra,Görev yaptığım,İstanbul Cerrah Paşa Tıp Fakültesinden istifa ederek ayrıldım.
Sonra Eskişehir’e geldim,sizin de tedavi olduğunuz bu özel hastanede,Başhekim görevinin ya-
nında Uzman hekim olarak Kardiyoloji dalında hizmet de veriyorum. Eşim Esin ise yine burada
Devlet hastanesinde Psikiyatri Uzmanı olarak görev yapıyor.
Zehra hocanım,Dr.Murat’ı can kulağı ile dinlerken,elleri Dr.Murat’ın ellerinde, gözyaşları yanak-
larından süzülürken gözlerini bir an olsun Dr.Murat’ın gözlerinden ayıramıyordu.
Dr.Murat,konuşmasına devamla,
- Sevgili hocam,Esin’le benim iki evladımız oldu.İlk çocuğumuz kızımız,o şimdi bizim mesleğimizi seçti.Ankara Hacettepe Tıp Fakültesinde okuyor.Bu yıl ikinci sınıfta.Yirmi bir yaşında.
İkinci çocuğumuz ise erkek oldu. O da bu yıl orta ikinci sınıfta.
Zehra hocanım,
- Peki Murat evladım...isimleri...isimleri ne..çocukların..onu söyle..
Dr.Murat,İlkokul öğretmeninin gözlerine bakarak, önce bir kaç dakika durakladı,ve sonra,
- ...Kızımın adı...Zehra....oğlumun ise....Ali....dedi.
Zehra hocanımın gözleri,Dr.Murat’ın gözlerinde,donuklaştı..sanki onun gözlerine kilitlendi.
Göz pınarlarında iki iri gözyaşı damlası daha yumaklandı ve yanaklarında,elmacık kemikleri
üzerinde yuvarlandı.Burada birer çizgi halinde dudaklarının kenarından aşağıya süzülerek
indi. Bu iki gözyaşı damlası,diğer dökülen gözyaşı damlalarından çok farklıydı.O damlalar
onca yıldan gelen,damıtılmış hüzün,gurur ve onur damlacıklarıydı.
Zehra hocanım oturduğu yerden ayağa kalktı ve Dr.Murat’a sımsıkı sarıldı.
Dakikalarca odanın ortasında,öylece birbirlerine kenetlenmiş halde kaldılar,mutluluk göz
yaşları içinde.
- S O N -
** HAYAT,YAŞAMI ORGANİZE EDEN İLAHİ GÜÇ TARAFINDAN,
HESAPLANMIŞ TESADÜFLERDEN İBARETTİR **
-Alıntı-
Tuğal KÖSEMEN
YORUMLAR
Merhaba,
Okura ulaşan iletilerin yanısıra duysal açıdan son derece etkili öykünün su gibi akıp giden bir tatlı dili vardı ! Ben sevdim bu öyküyü !
Teşekkür ederim selamlar !
TUĞAL KÖSEMEN
GÖNÜL DOSTU;
Çok çok duygulu. Müthiş acımtırak.
Kutlarım.
...................... Selamlar...
TUĞAL KÖSEMEN
sevgi ve selamlarımla...
TUĞAL KÖSEMEN
Hayattaki iyilikler,geriye iyilikler getirir sahibine...okumak için ayırdığınız
değerli zaman için,ayrıca teşekkür ederim...sevgimle...
hem duygulandırdınız hem sevindirdiniz.
İnsanlığımız ahde vefamız henüz bitmemiş toplumda.
duygulandım çünkü olay oldukça duygulu anlatılmış.
kaleminize sağlık
TUĞAL KÖSEMEN
Romanınızı,hassasiyetle izliyor ve okuyorum...Sonunu çok merak ederek.
sevgi ve selamlarımla.