- 343 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
-AYKIRI DÜNYASIYLA BİR ŞAİRİMİZİ ANLAMAYA DOĞRU-(2)
Ünlü şarlerimizden Tevfik Fikret’in incelenip, değerlendirilmesinde kırılgan bazı noktalarda bizleri karşılayabilir, dahası karşılar da. Bu bağlamda bizdeki meşhur bir deyiş aklıma gelmiyor değil. Evet, zurnanın zırt dediği yerdeyiz.
Tevfik Fikret oğlu Haluk vesilesiyle çeşitli dönemlerde eleştirilecektir. Oğlu için beslediği ümit ve duygular "Haluk" şiirlerinde karşımıza çıkmaktadır. Şüphesiz pek çoğu zevkle okuduğumuz güzel şiirlerdir. Hani insanda lezzet uyandırır.
Ancak Haluk Fikret’in gösterdiği gidişat, açıkçası rahip olmasına kadar varan süreç, ölümünden sonra da tanınmış edebiyatçımızın yakasını bırakmayacaktır. Şüphesiz bu eleştirilerde haklılık payı yok değildir. Haluk aile ortamında sağlam bir manevi altyapı edinseydi, bu alanda duyduğu boşluğu farklı bir toplumun inanç ve değerleriyle doldurur muydu acep? Ancak kendi hesabıma bu eleştirilerde bazı noktaların göz ardı edildiğini de düşünürüm.
Tevfik Fikret oğlunu mühendislik eğitimi almak üzere İskoçya’ya gönderecektir. Bu dönemde Haluk yanlarında kaldığı ailenin de telkinleri ile Hıristiyan olur. Fakat burada ilginç bir nokta karşımıza çıkmaktadır. Üniversite’den sonra yurda dönmek isteyen ve eşiyle birlikte pasaport çıkartan Haluk’a bir mektup yazılır. Yurda dönmesi için uygun bir ortam bulunmadığı kendisine bildirilir. Kanaatimce Haluk ülkemizin ünlü bir şairinin oğlu olduğundan batı dünyası onun üzerinden politika yürütmektedir. Yine mi şu kahrolası komploculuk demeyin hemen canıım!
Bu konuda gösterebileceğim delil şudur: Mühendislik eğitimi aldıktan sonra ticaretle uğraşan ve bol para kazanan Haluk sonraları kendini tamamen dine verir. Bu döneminde kilise bünyesinde hızla yükselecektir. Hatta rahiplik mertebesine ulaşmaktadır. Tam da bu noktada dile getirilen bir husus da doğuştan hıristiyan olmayan bir insanın rahip olabilmesinin tüm hıristiyanlık tarihinde ender görüldüğüdür. O açıdan baktığım da; batı dünyasının izlediği misyoner siyaseti Haluk vasıtası ile ülkemize karşı bir örneğini daha vermişe benzer.
Elbette, Haluk’un izlediği çizgi her insan için ibretliktir. Ancak bu konu etrafında bir Fikret antipatisi oluşması bana haksız gelmektedir. Eğer düşünüldüğü gibi her beynelmilel düşünceli babanın oğlu dinsiz ya da hıristiyan olsaydı, pek çok insanın ailesine rağmen bir dinin mensubu hatta müslüman olduğu gerçeği ile karşılaşmazdık.
Hatta Tevfik Fikret’in hayatının farklı dönemlerinde işlediği değerler, duygular ve temalar elbette bir insanın özgürlüğü kapsamında ele alınıp değerlendirilebilir, değerlendirilmeli de. Ancak bir şiiri vardır ki beni devamlı bir surette düşündürür.
Yıl 1905. Osmanlı Devletinden, büyük devletlerin de kışkırtması ile toprak kopartmaya çalışan Ermeniler ve kurmuş oldukları Taşnak ve Hınçak komitesince bir suikast girişiminde bulunulur. Kime mi, dönemin Osmanlı sultanı 2’inci Abdülhamit’e karşı. Sultan’ın Cuma Selamlığında sohbete dalıp arabaya zamanında yönelmemesi sonucunda girişim başarısızlıkla sonuçlanır. İşte tam da o günlerde ünlü şairimiz Tevfik Fikret şu mısraları düşecektir. “Ey şanlı avcı, tuzağını beyhude kurmadın, attın fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın! Kanlarla bir cinayete benzeyen bu iş bir hayr olurdu, misli asırlarca geçmemiş.”
Kanaatim odur ki; bu şiir hazin bir duruş sergilemektedir. Bazı şiirlerini o denli sevdiğim ve beğendiğim şairimizde hiçte şık durmadığını düşünürüm. Bu şiirde ki ölçüsüzlük bir ölçü de, dönemin aydın düşüncesinin 2’inci Abdülhamit yönetimine karşı duyduğu genel karşıtlıkla açıklanabilir mi? Yani Fikret’in müstesna bir nokta da durmadığı söylenebilir.
Ancak unutmamalı ki; siyasi tarihin her devrini kendi şartlarıyla ve imkânlarıyla ölçmek gerekir. Hani derim ki; bir devletin ve yönetiminin izlediği siyaseti değerlendirirken bu günden baktığımızda gördüğümüz hususlar bizi yanıltabilir de. Kaldı ki mensubu olunan devlete ve ülkeye karşı dış dünyanın izlediği toprak kopartmaya dayalı siyaseti değerlendirirken dönemlere göre değişen ölçüler geliştirmekte bizleri çıkmaz bir sokakla karşı karşıya bırakacaktır.
Hiç kuşkusuz naçizane yazımda edebiyatımızın ünlülerinden Tevfik Fikret’i; yaşamı, benliği, eserleri bünyesinde değerlendirirken elbette bu yaklaşımlarımın yepyeni bilgi ve yorumlarla taçlanacağının farkında olduğumu söylememe bilmem gerek var mıdır?
L.T.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.