BİR BAYRAM SABAHI
Dini bayram günleri, annemin, babamın evinde bütün aile fertlerinin toplandığı birlik ve beraberliğin doruğa ulaştığı günlerdi. Eğer bayram ramazan bayramı ise sabah erkenden kalkıp her yeri pırıl pırıl yapar yemekler hazırlar ve erkeklerin bayram namazından dönmesini bekler. Annemin her arife gecesi dış lambalardan ya kapı önünde veya balkon lambalarından birini yakması adet olmuştu bu lambalar sabaha kadar yanardı. Annemin çok meşhur çorbası tavuk sulu şehriye çorbası her ramazan bayramında baş yemektir. Bunu her kez ailenin bütün fertleri çok severdi. Bu meşhur çorbanın arkasından da artık Allah ne verdiyse annem bütün mahareti ile hazırlar bayram namazından dönülmesi beklenirdi.
Eğer bayram kurban bayramı ise durum değişir bayram hazırlıkları aynen yapılır. Tek değişiklik kurban kesileceğinden yemek telaşesi olmazdı. Erkekler bayram namazından çıktıktan sonra kurbanlar kesilir paylar dağı-tılır bunların dağıtılması sırasında da annem yine bizlere ayrılan paydan doğranan kavurmaları güzelce kavurur o
hoş koku ortalığa yayılır zaten geçen zaman içinde acıkan karınlarımızla sofraya koşmak için adeta yarış ederdik. Gerçekten de bu kurban sabahı yenen kavurmanın tadı başka bir zaman bulunması mümkün değildi. bunun konusunu her kurban bayramı sabahı yapar ve dualı olmasından dolayı bu kadar tatlı olduğuna dini vecibelerle kurban olarak kesilmesine bağlar iştahla yerdik.
İşte bu mutlu günlerden olan ve güzel anılarla dolu bir çok bayram sabahı hatırlarım. Ancak son bir bayram var ki işte belki bu bayram bundan sonra daha net ve daha çok buruk bir bayram sabahı olarak hatırlayacağım bir anı olarak kalacak bende.
Babam ramazan ayının ilk haftasında vefat etmiş
ve bu mübarek ayın ilk günlerinde bize çok büyük acı ve hüzün dolu günler yaşamıştık.
Babamın her halinden son günlerini yaşadığı belliydi. Ölüm gününden üç veya dört gün önceydi. Bezen kendini çok iyi biliyor bazen de hafızasını kaybediyordu. Artık hiç bir şey yemiyor doğru dürüst gıda alamıyordu. Aslında babam çok güçlü kuvvetli bir kişiydi. Onun eski halini çok iyi bildiğimden son günlerde ona sarıldığımda elime artık gelen o kuvvetli cüsse yerine kemikleri belli oluyordu. Babam benim gibi çorbayı bilhassa paça ve işkembe çorbalarını çok severdi. Bu nedenle de bilhassa hafta sonları benden çorba almamı bekler ve çarşıdan onun için çorba alıp geldiğinde iştahla yediğini görünce ve memnuniyetini belli edince bende evlatlık görevimin babayı mutlu etmek olduğunu düşünerek onun mutluluğu karşısında huzur buluyordum.
İşte o günde ona çorba almıştım. Fakat babam bir hayli hasta idi felçli olmasından dolayı da rahat değil yemekte zorlanıyor ve iştahı da olmadığı için pek yemek istemiyordu. bunun için hem gönlünü almak hemde yemesini sağlamak için kendim yedirmeye başladım. Hem çorbasını yediriyor hem de onunla konuşmaya çalışıyordum. Babamın dili artık bayağı zor anlaşılıyordu. Sorduklarıma çok zor cevap veriyor ama benim dediklerimi çok iyi anlıyordu. bana çok zor gelse de onunla helallaşmak istiyor ama nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. Çok zor da olsa kendimi zorlayıp dolaylı bir şekilde.
-Babacım maşallah bak çorbayı yedik. Başka bir istediğin var mı? Ne istiyorsan söyle alıp geleyim. Bak bunları yemen lazım yedikçe güçleneceksin iyisin maşal-lah. Diyebilmiştim. Ama asıl amacım ondan helallik iste-mekti. Oda bu sözlerimin üzerine.
-Yok oğlum sağ ol hiç bir şey istemiyorum siz sağ olun. Diye zorlukla cevap verirken elleri ile de memnuniyetini ifade etmek için benim elimi tutup sıkmaya ve okşamaya çalışıyordu. bu arada kendimi biraz daha zorlayarak.
-Babacım bak sen ne istersen yaparım yeter ki sen bize hakkını helal et. deyivermiştim. Dedim ama o anda benimde gözlerimden yaşlar boşanmıştı. Bunu babama fark ettirmemeye çalışıyor yüzümü ondan saklıyordum. Ancak babam öyle bir insandı ki seksen senesini hiç ama hiç boşa geçirmemiş çok çileler çekmiş ama ne izzeti nefsinden nede gururundan zerre kadar fedakarlık yapmamış kişiliğe sahip görmüş geçirmiş hem ailesine hem çevresine babacan bir kişiydi. Bu hasta haliyle bile bu halimi fark etmiş kafasını zorlukla bana çevirip elimi tutmuş kalmayan kuvveti ile sıkarak.
-Oğlum sakın üzülmeyin. Ben sizden çok memnunum. Hakkım hepinize helal olsun. Siz elinizden gelenin fazlasını yaptınız. Bu takdiri ilahi oğlum. Siz müsterih olun. Demesi. Beni ve çevremdeki aile fertlerini de bir an sessizliğe gömmüş ve çok duygulandırmıştı. Fakat bu üzüntünün tek tesellisi babamızın bizden memnun olduğunu öğrenmekti.
Bu konuşmam hem benim hemde tüm aile fertle-rinin son konuşması oldu. Bir daha babam konuşmayı beceremedi ve sesini bir daha duyamadık. Ve sonradan üç dört gün içinde de onu kaybetmiştik. Ailenin temeli reisi yoktu artık. ramazan ayı bize çok zor gelmişti.
İşte böyle zor bir ramazan ayını geçirmiş bayra-ma ermiştik. Evde yine bayram hazırlığı vardı ancak hiç kimseye bayram gibi gelmiyor bu bayramın bize ne kadar zor anlar yaşatacağının farkında olarak bir şeyler yapılmaya çalışılıyordu.
Bayram sabahı annem yine meşhur çorbasını yapacak bizi bekleyecekti. Sabah bayram namazına kalkıp gittik namazdan sonra her bayram olduğu gibi mezarlık ziyaretine gittik. Her bayram babam ve bizler dedeme giderdik. Bu bayram artık bizler hem dedeme hem babama gidiyorduk. Mezarlıkta babamın mezarının başından bir müddet ayrılamadık. Gözlerimden yaşlar alabildiğine akıyordu.
Ziyaretten sonra eve gelmiştik. Adet gereği önce aile içinde bayramlaşma yapılıyor eller öpülüyor ama her kes buruktu. Bütün gözler babamı arıyor onun yokluğu da ortamı geriyor hüzün hakim oluyordu. Bu duygular içinde eller öpüldü gözlerimiz durmuyor yaşlar akıyordu. Annem çok daha fazla üzülüyor bizde onun üzüntüsünü yok etmek veya biraz azaltabilmek için çaba sarf ediyor şakalar yapmaya çalışıyor ama başaramıyorduk.
Yemeğe oturduk annemin yaptığı o meşhur çorbasının bile eski tadını bulamadık. Doyduk mu yoksa laf olsun diye mi yedik kimse bilmiyordu. Sofradan bu şekilde kalktık. Her kes bir köşeye çekilmiş sessizce oturuyor kimseden çıt çıkmıyordu. Bir ara annemle göz göze gelmiştik. Bu anda ikimizde boşalmış ağlıyorduk. Hemen kalkıp annemin yanına gitmiştim. Ve;
-Üzülme annecim babamı kaybettik ama bak sen bizim başımızdasın. Bu Allahın takdiri ilahisi ne yapalım
hiç olmazsa sen varsın başımızın tacı sensin artık. diyerek gönlünü almıştım. Bu arada düşündüm. Biz babamızı kaybetmiştik ama annem altmış yıllık hayat arkadaşını yitirmişti. Bizim yalnızlığımız onun yalnızlığı yanında bir koskocaman hiçti.
Hayrettin Tarhan
13.04.2001
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.