- 416 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
kervansaray güzeli 2
Onun için yeterliydi bu yer. Kapısını araladı ve içeriye yürümeye başladı çokta yorulmuştu bu arada kaç gündür yollardaydı hem de elindeki defterin ne olacağının merakındaydı. Bahçeye doğru ilerlemeye başladı İsmail. Aşağıdaki odalardan biri çıktı ve ismail’e yaklaşmaya başladı. Sonra “ hoşgeldiniz hayvanınızı ahıra bağlayım verin” dedi. İsmail’ de hayvanı verdi ve bahçede duran masalardan birine oturdu bir tabak çorba istedi, içti ve odasına geçti. Çok yorulmuştu hemen yattı ve uykuya daldı. Sabaha doğru ezan sesiyle uyandı. Kalkıp şadırvanda abdestini aldı, geri odasına gidip namaza durdu. Namazını kılıp duasını ettikten sonra bir şeyler atıştırıp yola koyuldu. Daha sonra ise babasının defterini yine eline aldı ve kaldığı yerden devam etmeye başladı.
“ bütün gece düşüncelerdeydim. Bir yanda sevdiğim kadın diğer yanda babamın katıili… ne yapacaktım bilmiyordum. Bir süre böyle düşüncelerdeydim. Birkaç gün içinde babamın katilinden haber gelecekti ona göre ya bella’ya mektup yazacaktım ya da onunla gidip konuşacaktım onu da alıp bu şehirden gidecektik uzaklara çok uzaklara sevdanın renginin en güzel yaşanılacağı şehirlere… eğer bu seferde bulamazsam katili demek ki bunda bir hayır var diyecektim ve sevdiğim kadını da alıp gidecektim. Ben hep bu düşüncelerdeydim de bella acaba ne yapıyordu çok merak ediyordum.sonra dayanamadım ve aşağıya bahçeye inmek için odamın kapısını açtım ve bahçeye bakmaya başladım. Bella’da oturuyormuş benim her zaman oturduğum masada ve yıldızları seyrediyormuş. O yıldızları seyrederken ben de onun güzelliğni seyrediyordum. Nasıl bir güzellikti ya rabbim ona bakmaya bile kıyamıyordu gözlerim ya ömrüm onun için parça parça ederdim. Aşk neydi onunla öğrenmiştim sevgi nedir onunla tatmıştım ben sanki nefes almaya gücüm yetmiyordu. Kendimi topladım ama ellerimin içi hala terliyordu, aşağıya inmeye başladım. Sonra sessizce yanına geldim ve “seni de mi uyku tutmadı” diye seslendim. Gözlerindeki birkaç damla yaşı eliyle sildi ve bana döndü. “ evet yıldızları seyrediyorum” dedi. Ben de “oturabilir miyim?” dedim. “ tabi ki “ dedi. Yanına oturdum ve cesaret toplamaya çalışıyordum bu gece ona her şeyi anlatacaktım. Ailemi, ona olan sevgimi… sonra ona sana bir şeyler diyeceğim , sözümü kesmeden beni dinler misin?” sordum. o da “ peki dinleyelim bakalım” dedi. Ben her şeyi anlatmaya başladım. İlk geldiğim gün pazarda dolaşıyordum yanımdan öyle biri geçti ki beni büyüledi melek mi yoksa bir peri kızı mı? Anlayamadım şaşkın şaşkın onu izlemeye başladım. Ve öyle de güzel kokuyordu ki geçtiği her yere ve her şeye kokusu siniyordu. Hele güzelliği insanı büyülüyordu ve ben de o peri kzından etkilenmiş ve büyülenmiştim halimden de çok memnundum. Çünkü ilk defa aşkı tatmaya başlamıştım. Sanki onu bir daha göremeyeceğim gibi bir his vardı. Ta ki bu kervansaraya gelene kadar onu bir kez daha burada gördüm ve birakmaya hiç niyetim yoktu. Çünkü aşkı bulmuştum bırakır mıydım? Ben böyle anlatırken bella kimi anlattığımı çözmeye çalışıyordu. Oysa ki ben her şeyi ona söylüyordum. Konuştuklarım bitmek üzereydi ve en sonunda bu peri kızı sensin dedim. Bella şok olmuştu. Ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyordu. Öyle birkaç dakika bana baktı ve “ sende beni dinle” dedi ve anlatmaya başladı; “ ben de pazarda uzun boylu bir delikanlı gördüm yanından geçerken gözlerindeki güzellik yüreğime bir hançer gibi saplandı ne yaparsam yapayım çıkaramadım ve bir daha nerede göreceğim böyle yapma kalbim dedim. ama olmadı akşama doğru hanın kapısı açıldı ve o delikanlı içeriye girmeye başladı işte o an elim kolum bir birine dolandı. Kalbim öyle hızlı atmaya başladı ki ne yapsam yavaşlamıyordu. Sürekli onu düşünür onu hayal eder oldum geceleri o uyumaz ben de uyumazdım bazen yanına gelir bazen de uzaktan izlerdim. Ama beni sevip sevmediği konusunda bir fikrim yoktu ta ki gelip yanıma bunları söyleyene kadar ve şimdi ben de o delikanlı diyorum. Sevgilin karşılıklı.” Bella bunları söyleyince kalbim daha da hızlı atmaya, ellimin içi olduğundan daha fazla derlemeye başladı. Biraz önce her şeyi söyleyen ben hiçbir şey diyemiyordum. Kelimeler çıkmıyordu ağızımdan, konuşamıyordum ama gözlerim her şeyi anlatıyordu. Gözlerinin içine uzun uzun bakmaya başladım. Saatlerce öyle bir birimize bakıp konuşmadan kalmışız. Bizim bu sessizliğimizi ezan sesi bozdu. Bella o an kendine geldi. Masadan kalktı bana sevgi dolu bir gülücük attı ve odasına doğru yürümeye başladı. Bense heyecanımın dinmesi için şadırvana doğru yürüdüm abdest almak için. Abdestten önce yüzüme iyice su çarptım. Dediklerimin ve duyduklarımın doğru olduğuna inanmam gerekiyordu. Suyu çarptım ve gerçekti her şey duyduklarım ve dediklerim… bütün düşüncelerden sıyrıldım ve abdestimi aldım. Sonra odama gittim ve namazımı kıldım ve duamı ettim sonra güneş doğana kadar seccadenin üzerinde düşüncelere dalmışım. Bir mühlet sonra kendime geldim ama içimde garip bir his vardı. Sanki bugün bir şeyler ters gidecekmiş. Neyse bir şey olmaz dedim ve yerimden kalkıp aşağı bahçeye indim. Peri kızımda bahçedeymiş. Onu görünce yine ellerim terlemeye başladı. Merdivenlerden inmeye başladım. Ben aşağı inerken o da beni fark etmişti ve bana doğru dönüp gülümsemeye başladı. Bense daha garip oldum. Bu sefer kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Kendime gelmem lazımdı. Hemen şöyle bir silkelendim ve yürümeye devam ettim. Aşağıya indiğimde hanın sahibi yanıma geldi ve babamın katilleri ile ilgili bir haber olduğunu ve adresin olduğu kağıdı elime tutuşturdu sonra da yanımdan uzaklaştı. Bense ne yapacağımı bilemiyordum içimdeki his doğru çıkmıştı. Ayrılık zamanı gelmişti daha birleşmeden sevdiğimle… moralim öyle bozulmuştu ki ne diyecektim şimdi ben ona en iyisi geceyi beklemekti. Akşam olduğunda ona anlatacaktım ya beni bekleyecekti ya da kavuşmadan ayrılık zamanı gelmişti. Akşam olsun diye sabırsızlıkla bekliyordum ama zaman bir türlü geçmiyordu. Ben de ahırdan atımı çıkardım ve biraz dolaşmaya başladım. Hana yakın bir orman vardı. Oraya gittim. Hem hava alacaktım hem de kafamı dinleyecektim. Hanın kapısından çıktım ve atıma binip, ormana doğru ilerlemeye başladım. Ormana yaklaşmıştım. atımdan inip, yürümeye başladım. Hatta yürümekten çıkıp koşuyordum. Nefesim kesilip, yere düşene kadar hızımı alıp yere kapaklanmıştım. Düştüğüm yerden kalktım. Bütün sinirim düşüncelerde benimle yere düşmüştü. O kadar vakit geçirmişim ki ormanda hava kararmaya başlamış ve ben farkında bile olmamışım. Hana dönme vaktim gelmişti. Üstüm başımda çamur olmuştu ama yapacak bir şey yoktu. Atıma binip hana doğru ilerlemeye başladım. 10 dakika sonra hanın kapısına gelmiştim. Orman pekte uzak değilmiş hana. Atımdan indim ve hanın kapısını aralayıp içeriye girdim. Atımı ahıra bağladım ve odama doğru çıkarken bella beni gördü. Bir anda panik olmuştu. Üstüm başım çamur içinde ve birkaç yırtık vardı giysilerimde. Çok korkmuşa benziyordu. Hemen yanıma geldi. O bir şey demeden ben söyledim olanlar. Ayağım kaydı ormanda yere düştüm bir şeyim yok dedim. O zaman gözlerindeki korku yavaş yavaş azalmaya başladı. Onu böyle görmek beni de üzüyordu ama elimden de bir şey gelmiyordu. Ben de karmakarışık duygular içindeydim. Hiçbir çıkış noktası bulamamıştım kendime. Bella ile merdivenlerde görüştük o aşağı inerken “ akşam bahçede buluşalım” dedim. O da kafa sallayıp işinin başına geri döndü. Ben de odaya çıktım ve akşam yemeğine de inmedim. Canım hiçbir şey istemiyordu. Bella’nın bana ne diyeceğini düşünüyordum. Olayların bu kadar hızlı gelişmesi beni çok yormuştu. Yatağa uzandım birkaç dakika öyle düşündüm. Sonra yataktan kalktım, cama doğru yöneldim. bahçedeki kalabalık yavaş yavaş azalıyordu. Bella çok yorulmuşa benziyordu. Benzi solmuş, artık hızlı adımları yavaşlamaya başlamıştı. Biraz daha ona öyle baktım belki onu son görüşümdü. Güzelliğini yüreğime çizecektim. Bir tek onu sevecektim ömrümün sonuna kadar. Peki ya benim son günüm bugünse diye düşünmeye başladım. Hem düşünüyor hem de güneşin doğuşunu izliyordum. Bulutlar yavaş yavaş renklerinin tonlarını değiştiriyor gündüzü aydınlatan güneş yavaş bir şekilde kendini dinlenmeye çekiyordu. Bense mutsuzluğun ve umutsuzluğun içinde öyle düşüncelerdeydim. Yalnızlığın içinde kalma korkusu beni yıpratıyordu. Çok korkuyordum kaybolmaktan hele de kaybetmekten sevdiğini. Aklım almıyordu artık sabahı getirebilecek miydim acaba? Ben yorgunluğun içinde kaybolurken Bella ise mutluluk hayalleri kuruyordu belki de. Nerden bilebilir ki onun hayatına girdim ama çok çabukta çıkıp gidecektim. Bu çok acıtıyordu canımı ama bir yol daha vardı benimle gelecekti. Belki şehir şehir gezecektik. Yine de benimle olacaktı. Güneş yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamıştı şehre. Bense gecenin büyük bir çoğunluğunu uykusuz geçirmiştim. Beynim allak bullak olmuştu. Ne yapacağımı tam olarak bilemiyordum. Bir şeye karar vermeliydim ve bu karar hem benim hem de Bella’nın hayatını değiştirecekti. Ya acılar içinde bir yolda yürüyecektik ya da mutluluklar içinde… Aslında ben kararı mı çoktan vermiştim. Bella ile mutlu bir hayat sürmekti kararım. Yataktan kalktım, elimi yüzümü yıkadıktan sonra odadan çıktım ve merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. O anda Bella’da mutfaktan çıkıyordu. Göz göze geldik bana o kadar güzel ve sevgi dolu baktı ki, bütün hayal kırıklıklarımı bir kenara bıraktırıp ümitleri, sevgiyi bana veriyordu. Merdivenlerden aşağıya indim, bir masaya oturdum ve bir şeyler istedim. İstediklerimi Bella getirmişti. Ona masaya oturmasını rica ettim ve olup bitenleri anlattım, ondan bir karar vermesini istedim. O an sessizleştik , gökyüzüne öyle uzun uzun baktı ve bana dönüp “ Tamam” dedi. Gözlerimin içi parlamaya başladı o an. Sevinçten ne yapacağımı bilmiyorum, bilmediğim bir şey daha vardı; ne yapacaktım ve nereye gidecektim. Bunları da düşünmek gerekiyordu. Ama yapacak pek bir şey de yoktu ama biz de yeni bir hayat kurmak için yola çıkacaktık.”
İsmail elindeki defteri bir kenara koydu ve bir şeyler yemek için bahçeye indi. Bir şeyler yedikten sonra odaya çıkıp eşyaları topladı. Atına binip erkenden yola koyuldu. Annesi onu bekliyordu o ise babasının hayatında neler olacağını. Ama annesini de çok merak ediyordu. Tek başınaydı kadın haliyle. Onun için biraz hızlı hareket etmeliydi İsmail. Zaten defterin bitmesine 5-6 yaprak kalmıştı. Onu da yol boyunca birkaç saatte bitirir ve atını daha hızlı sürerek evine varırdı. Bu düşünceler bittikten sonra defteri eline aldı ve okumaya devam etti.
“ Ben ve Bella hazırlandıktan sonra yola koyulduk. Rotamız Konya’ydı. Evliyalar şehri Konya, aşk şehri, sevda şehri Konya’ydı. Yola koyulduktan bir hafta sonra Konya’ya varabildik ama bu bir hafta içinde ne bende ne de Bella’da güç ve kuvvet kalmıştı. Bu yolculuk bizi çok yormuştu ama ikimizde yeni bir hayat için bir şeyler katlanmak zorundaydık. Bir şeylerinde üstesinden gelmiştik. Elbet bunları da atlatacaktık. Şehre biraz daha yaklaştıkça göz kamaştırıcı ihtişamı beni benden alıyordu. Aşk kokuyordu, sevda kokuyordu sanki buram buram… Ne kadar güzel bir şehirdi, şehrin girişine yakında bir han vardı, bella ile oraya yerleştikten sonra şehri dolaşmak için şöyle bir çıkalım dedik. Çok muazzam bir güzelliği vardı ve maneviyat kokuyordu. Meydana doğru ilerlediğimizde gösterişiyle dillere destan bir cami duruyordu. Yeşil rengin güzelliği camiye ayrı bir ihtişam katıyordu. Daha sonra öğrendim ki bu caminin yanında Mevlana hazretlerinin türbesi de varmış. Mevlana’yı duymuştum. Aşkın en koyu halini yaşardı, aşkıyla dereler , göller gibi taşardı. Hamdı ve onu pişiren aşktı. “Ahhhhh” diye bir iç geçirdim. Sanki dağlar, taşlar benimle dile geldi. Öylece duraksadım orada sonra gökyüzüne baktım. Yaratanın kudreti ne güzeldi. Her şey bir düzendeydi. Olmazlar olur, olurlar olmaz olurdu. Birden Bella’ya döndü ve uzun uzun gözlerinin içine baktı ne olduğunu anlayamayan Bella şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Sonra “gel” dedim. “nereye” bile demedi ve benimle yürümeye devam etti. Büyük bir çarşıya girdik. Her yerde binbir çeşit kumaş, takı, altın, gümüş vb. yani ne ararsan vardı. Şöylece bir gezdik çarşının içinde ve gözüne bir kolye takılmıştı, onu alacaktım. Bella’ya bir dakika beklemesini söyledim ve kolyenin satıldığı dükkanın önüne geldim.
Selim: kolyenin fiyatı ne kadar?
Adam: 10 akçe
Selim: peki, biraz yardımcı olamaz mısınız?
Adam: en son 8 akçe
Selim: tamam, o zaman alıyorum. Dedi.
Kolyeyi alıp güzel bir ahşap ve işlemeli bir kutuya koydurdu. Kolye mim harfi şeklindeydi. Üzeri küçük küçük taşlarla kaplıydı, çok zarif bir şeydi ve Bella’ya çok yakışacaktı.
Kolyeyi alıp hemen Bella’nın yanına gittim. Bana bakıyordu v o bir şey demeden elimdeki kutuyu ona uzattım, kutuyu aldı ama “biraz bekle şuradan çıkalım sonra açarsın” dedim. O da beni kırmadı çarşıdan çıktıktan sonra sessiz sakin bir yere oturduk ve Bella kutuyu açınca çok sevindi hatta ağlamaya başladı. Gözyaşlarını elbisesinin kollarıyla sildi, dayanamadım cebimden mendili çıkardım ve gözyaşlarını sildim. O an da bana öyle bir sarıldı ki sanki dünya dönmeyi bırakmış, saatler o an durmuştu. Ağlayışı hıçkırıklara dönüşmüştü. Hiçbir şey diyemedim, biraz sakinleştikten sonra beğenip beğenmediğini sordum. çok beğenmiş ve ona kimse böyle bir şey almamış. Kolyeyi elinden aldım ve zarif ve narin boynuna taktım. Çok yakışmıştı ve gözlerimi Bella’dan alamıyordum. Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu, oturduğumuz yerden kalktık. Hana gitmeden önce yapacak bir işimiz vardı önce onu halletmeliydik. Bella artık zevcem olmalıydı. Onun için bir hocaya gittik ve nikahımızı kıydırdık. O artık benim canımdan bir can bir parçaydı.”
Defter burada bitmişti. İsmail ise devamını merak ediyordu. Sonunda ne olacaktı annesi ve babası neler yaşamıştı, neler olmuştu ama bunlara bir türlü cevap bulamıyordu. Biliyordu ki bunların bütün cevabı annesindeydi ama annesi hiçbir zaman babasına ne olduğunu ve neden öldüğünü anlatmamıştı. Bir tek anlattığı şey babasının ona olan aşkıydı, bundan başka hiçbir şeyi anlatmıyordu. Annesinin tek söylediği şey “babanın hiç yüzü gülmedi oğul hep sıkıntılar yaşadı ama beni büyük bir aşkla severdi ama olmadı be oğul aşkı da yetmedi, sevdası da… kader bir kere ayırdı mı kim birleştirebilirdi. İşte babanla ben de kaderim böyle ayrıldı ve bir daha birleşmedi.” demekti. İsmail varmıştı artık annesinin yanına ve eve girer girmez annesine defteri söyledi, sonrasında neler olduğunu sordu. Annesi ise “ Mutluluklar yaşandı, acılar, sevinçler, özlemler ama yine de kopmadık bir birimizden ve oğlum sen bunları ve babanın yazdığı yere kadar bilsen yeter gerisi ne senin harcı ne de benim” dedi. Annesi son olarak bu sözleri söyleyip olayı kapatmıştı. Bundan sonra anne ve babasının hayatlarında neler olduğu çok merak etmişti ama hiçbir zaman öğrenemedi. Bence öğrenmemeliydi çünkü babası kader peşini bıraksa da kader babasının peşini bırakmamıştı ve feci bir şekilde can vermişti. Bu annesini o kadar çok yıpratmış ve yapayalnız bırakmıştı. Bella ise olup biteni oğluna anlatmamak için yenim etmişti ve öyle de oldu. İsmail ise hiçbir zaman öğrenemedi. Aklındaki sorulara hiçbir zaman cevap alamadı. Acıyla, sevgiyle, korkuyla dolu hayatları, anıları onlar ölünce onlar gibi toprak olun gitti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.