VAKİTLERE KÜSKÜN
Ah her şeye çözüm bulundu da şu zamanla bir türlü anlaşamadı gitti insanlık… Başka zaman olsa saatler öyle bir hızla geçip gider ki, misal peşinden tazı koşsa yakalayamaz… Ama bu sefer saatin yelkovanıyla akrebi sanki anlaşmışlar da benden intikam alıyor gibiler…
Çevremdeki kişilerin sürekli “saat kaç” soruma maruz kalmaları ve bana sürekli saat hediye almalarına rağmen ben inatla koluma saat takmama konusunda direniyorum… Şu dünyada kendi başıma saatlere savaş açmış durumdayım anlayacağınız…
Tik tak, tik tak, tik tak…
Saatler… Ah o saatler…
Yine yaptılar yapacaklarını bana bu gece…
Hiç sabaha kadar uyumadan, yatağınızın üzerinde oturup, güneşin bir an evvel doğması için umutsuzca beklediniz mi? Huzur evindeki bir annenin, ziyarete çocuğunun gelmesini beklemesi gibi ya da bir matem evinde, sabahki cenazeyi uğurlamayı beklemek gibi… Ne fark eder ki? Sahne değişir, oyuncular değişir fakat gözden akan o bir damla yaş asla değişmez…
Tik tak, tik tak, tik tak…
Saatler… Ah o saatler…
Ne kadar vurdumduymazlar ve ne kadar inatçılar…
Ve yahut gecenin karanlığını izlerken hiç kaybettiniz mi kendinizi? Bir evladın, yoğun bakım odası önünde babasının hayatla mücadelesini izlemesi gibi ya da küçücük bir çocuğun savaşın ortasında korku dolu gözlerle çevresini izlemesi gibi… Ne fark eder ki? Mekân, zaman, olay değişir ama hissedilen o tanıdık koku hep aynı kalır hafızalarda…
Tik tak, tik tak, tik tak…
Saatler… Ah o saatler…
Ne kadar acımazsız ve ne kadar gaddarlar…
Peki, hiç kıvrandınız mı yatağınızda? Belki de hayatınızı değiştirecek bir kararı verememenin sancısıyla… Ben de kıvranıyorum çoğu gece… Yerin, zamanın ya da kişilerin ne önemi var ki… Sadece bu işkence bir an evvel bitsin ve artık güneş doğsun istiyorum, ancak bütün uğraşlar nafile…
Düşünüyorum da, neden karanlığın içinden birileri çıkıp dalga geçmiyor benimle… Ya da alıp götürmüyor beni çok uzaklara… Beni asıl deli eden işte bu karanlık ve bu sessizlik… Bir an evvel ışığa ulaşmak istiyorum, uzanıyorum ama yine bir taşa çarpıp tökezliyorum. Düştüğüm yerden kalkarken aynadaki yansımaya takılıyorum gözüm, usulca birkaç söz fısıldıyor bana aynadaki:
Elbet diyor,
Her karanlığın sonu bir aydınlığa varış,
Sanma ki hayatta önemli olandır yarış,
Asıl olan saatlerle yapılan bir barış,
Bunu bil ve hayata bu yönden karış…
Tik tak, tik tak, tik tak…
Ne geceler biter, ne de karanlıklar tükenir…
Sonuç hiç değişmez, filmin sonu hep aynı kalır: Gözlerde bir damla yaş, kulaklarda derin bir yakarış ve yakınlarda hep o tanıdık koku…
Saatler… Ah o saatler…
Sen neler yazdırıyorsun insana böyle…
Tikkkk takkk, tikkk, takkk…
Pelin...
1 Temmuz 2008
04:39 (gece)
YORUMLAR
gecenin karanlığını izlerken hiç kaybettiniz mi kendinizi? Bir evladın, yoğun bakım odası önünde babasının hayatla mücadelesini izlemesi gibi ya da küçücük bir çocuğun savaşın ortasında korku dolu gözlerle çevresini izlemesi gibi… Ne fark eder ki? Mekân, zaman, olay değişir ama hissedilen o tanıdık koku hep aynı kalır hafızalarda…
.......................
Zaman...
Hızlı geçer bazen ve bazen de haince geçmek bilmez...
Lakin ben sizden farklı olarak çoğu zaman sabah olmasın diye dua ederim. Severim gecenin yalnız ve huzurlu karanlığını.
Farklı ve kendine has bir bakış açısıyla okuduğum çok hoş bir yazıydı tebrikler.
Sevgilerimle.
tik tak tik tak ;)
zamanın göz kırpışı saatin kadranında.
bekledikçe nazlanan sevgili.
beklemekten vazgeç bence. bırak o seni kovalasın. yakalarsa yeniden sobeler işte yine ebesin :)
ne kadar hüzzama sarsanda aklını dudağının kıyılarında bir muzur gülüş saklı kalıyor kaleminin ucunda.
tebrik ve sevgimle cancağızım.
Uzun süre oldu sanırım yazıya ara vereli ama dönüş muhteşem olmuş ya sağlık olsun.
Saat.. saatler... kimi zaman geçmesini, kimi zaman durmasını istediğimiz saat ve vakitler.
Sevmesekte takmayı onsuzda olmuyor diye düşünüyorum.
Keyifle okudum değişik yazıyı.
Yazarı ve paylaşımını kutluyorum.
Bence sen zamanla küskün olmaya devam et...
Bana 'zaman herşeyin ilacı' demişlerdi, 3 tane saat yuttum faydası olmuyor. :)
Ancak karşısına geçip bekleyeceksin.Şayet yanetkisi olmazsa tik tak sesleriyle kafanı şişirdiğine değer. :)
Yazılarını okumanın bana ne kadar büyük bir zevk verdiğini hatırlatmama gerek var mı?
Sevgiler yüreğine...
Oh bee.Nihayet yazına kavuştuk.))
Bu sitede artık yorum yapmamaya karar vermiştim.(Nasılsa yönetim siliyor.)
Ama senin yazını görünce dayanamadım.Güzel bir yazıyla finali yapayım istedim.
Öncelikle bende saat takmayı sevmiyorum.))
Zamanda geçmişe dalmamak gerektiğine inanıyorum artık.Çünkü orası ucu bucağı belli olmayan bir kuyu gibi.Ve bu kuyuda her zaman daha fazlası var.Gelecekse var mı yok mu belli değilken başa çıkmak zor .Şu anda neler oluyor?Tek gerçek bu.
Pelin!
Mutlaka yaz,yazmaya da devam et.Kalemin güçlü.
Hakettiğini almalı bu yazı.Ve henüz yazmadığın diğer yazılar da.
Sevgimle...
Pelin Hanım;
Vakitlere küsmeyelim, der; yazınızdan dolayı tebrik eder; başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim.
Hak, hukuk, sorumluluk, yetki bizi aştığında
Buluyoruz kusuru hep zamanda ve mekânda...
Emin ve sakin yürü ömrün basamaklarında;
İyi kullan aklını, zamanını; pişman olma... (2007)
Uzun, ince yolda herkesin sağlıklı, mutlu ve başarılı yürümesini ta yürekten dilerim...
Seçil Karagöz (Türkolog)
Üniv. (Yab. Dil) E. Öğretim Grv.
Türkiye Kuvayı Milliye Mücahitler Derneği Yazarı