- 828 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Neslihan Perşembeyle Söyleşi, Dokuz Eylül 19 Temmuz 2015
Şiir yazarken adeta bir tünele girildiğini belirten şair M. Mazhar Alphan, “Duyduğunuz tüm sesleri, anlamları sözcüklere yüklersiniz ve tünelin ucundaki ışığı yani şiiri görürsünüz“ diyor
Röportaj: Neslihan PERŞEMBE
“kökten ışığa/kabuk değiştirir zaman/yanmadan/soyunamaz insan“ Usta adllı bu şiirin şairi M. Mazhar Alphan, insanı ve toplumu her yönüyle şiirlerinde anlatmaya çalışıyor. Aşkı şiirinin zirvesine koyuyor. Alphan, şiiri kendince bakın nasıl tanımlıyor: “Şiirin gücü sürekli tanımlanmasındadır. Benim için şiir; tünelin ucundaki ışık. Şiir yazarken girilen tünel, şairin döndürdüğü dünyadır. Tünelde yürürken yani şiiri yazarken, insanın ve toplumun olumlu, olumsuz davranışları ile karşılaşırsınız. Tünelin karanlık noktalarında beş duyunuz, aklınız, duygularınız, sezgileriniz, yaratıcılığınız size ışık olur. Duyduğunuz tüm sesleri, anlamları en ağır yükü; imgeleri taşıyan hamallara yani sözcüklere yüklersiniz ve tünelin ucundaki ışığı yani şiiri görürsünüz.“
Şair M. Mazhar Alphan Artvin doğumlu. Nüfusunda 74 yaşında ancak ona ve çevresine sorarsanız 18’inden gün almadı. Alphan, Avusturya Karl Franzens Üniversitesi mezunu. Türkiye İş Bankası Eğitim Müdürlüğü ve Teftiş Kurulu’ndan 1994’de emekli oldu. Ancak Alphan yaşamdan ve şiirden okur-yazar olarak hiç emekli olmadı. Sürgün Kitabevi’ni kurdu ve yönetti. Düşlem dergisinin kurucuları arasında yer aldı. ADD, Edebiyatçılar Derneği, TYS ve PEN üyesi olan M. Mazhar Alphan’ın ilk şiiri Damar Dergisi’nde yayınlandı. Yazı ve şiirleri edebiyatımızın önemli dergilerinde yayınlan Alphan’ın okurlarla buluşan şiir kitaplarıysa şöyle: Evim Önü Yeşil Pınar, Dağılsın Bulutlar, Köpüğü Kırık Dalga, Aşk Kül ve Köz, Yaşam Yankılandığı Yerden Sürer, Şimdi Sana, Kendine Uçurum, Kaos ve Delta, Kuşlukçiçeği, İnsanın Kırılgan Sesi, Oku Dedim Kendime, Toplu Şiirler ve Maya. Öykü kitabı Bulutun Söylediği ve Mazhar Alphan şiiri üzerine yazanların yazılarının toplandığı Söz Örse Düşer de unutulmamalı. Mesleğinden dolayı Türkiye’nin hemen her yerini gören, Anadolu insanını tanıyan M. Mazhar Alphan’ın bu deneyimi şiirini de zengileştirdi. Alphan’ın doğumundan bu yaşına kadar kurduğu tüm ilişkiler, şiirlerinde kullandığı sözcüklerde saklı. Hep gülümserken gördüğüm, felsefi ve tasavvuf ağırlı şiirler yazan şair M. Mazhar Alphan ile 9 Eylül okurları için söyleşi yaptık.
Babanız M. Muzaffer Alphan, şiirleri Servet-i Fûnun’da yayınlanmış ödüllü bir şairmiş. Ancak siz babanızın şiir yazdığını lise yıllarında aldığınız ödülü kendisiyle paylaşırken öğrendiniz. Bu süreci ve o güne kadar şiire neden yöneldiğinizi anlatır mısınız?
O yıllarda sabahlara kadar oturup şiir yazardım. Babam çok sert bir kişiydi ve ders çalışmamızı, başarılı olmamızı isterdi. Şiir yazmamın babamın hoşuna gitmeyeceğini düşünerek gizli tuttum. Beni şiire yönelten aşk oldu. Çocukluğumdan bu yana aşık oldum. Rahmetli pederimin de dediği gibi, “Herkes 18’ine kadar şairdir.“ Biz de aşık olduğumuz kızlara şiirler yazardık. Hâlâ aşktan kopmuş değilim. Beni hayata bağlayan aşk. Haydarpaşa Lisesi’nin düzenlediği bir şiir yarışmasında üçüncü olmuştum. Aldığım ödülü paylaşırken, babamın şiir yazdığını hatta ödül aldığını öğrendim. Babama o gün ilk kez, İstanbul’da Sonbahar adlı şiirimi okudum. Çok duygulandı ve şiirimi tekrar tekrar okumamı istedi. Bu şiirim 45 yıl sonra yerini buldu.
Lise yıllarında ödül aldığınız İstanbul’da Sonbahar adlı şiirinizden üç, dört dizeyi paylaşır mısınız? Bu şiirinizin 45 yıl sonra yerini bulması nasıl oldu?
Uçuşur kubbelerden avlulara kuşlar/Ulu çınarlar yaprak dökmüş kuşlar ki nerde kışlar/Güneş batar efsaneleşir İstanbul’un surları/Rüzgâr anlatsın savrulan yapraklar gibi asırları/İstanbul şehri böyle binlerce sonbahar görmüştür/Her renk anaforlaşıp sihri bir saltanat sürmüştür… diye devam ediyor bu şiirim. İstanbul’un 550. fetih yıldönümü nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 550 yazar ve şairin eserinden hazırlamış olduğu bir kitap var. İstanbul’da Sonbahar adlı şiirim bu kitapta yer aldı. Şair Tuğrul Keskin’in Salihli Belediyesi için hazırladığı bir antolojide de yer aldı.
Lise yıllarından sonra şiirle olan bağınız nasıl güçlendi?
Avrupa’ya tahsile gittikten sonra denedim ama şiir yazamadım. 30 yıl sonra bir telefon konuşmasındaki ses beni uyardı. “Bazı güzelliklerin içindeyken farkında değiliz“ dedim. Tekrardan şiire başladım.
Şiir Evim Önü Yeşil Pınar’dan Maya’ya tüm kitaplarınızı insanın evreleri olarak baktığımızda gittikçe gençleşen bir şiirle karşılaşıyoruz. Bunun nedeni sizce nedir?
Her kitabımda bir öncekini aşmaya çalıştım. Bunda da başarılı olduğu söyleniyor. Şair, yazar, eğitimci Veysel Çolak’ın dediği gibi, “Her şiir öncekine ihtilal“dir. Yaşımı da düşünmüyorum. Sordukları zaman, “18’den gün almadım“ diyorum. Beden sağlığı için spordan hiçbir zaman vazgeçmedim. Yürüyorum, yılda 70, 80 defa deniz banyomu alıyorum. Akıl sağlığım için de şiirle uğraşıyorum. Hem okur hem de yazar olarak şiir ile uğraşıyorsanız, düşüncenin derinliklerinde dolaşırsınız. Derinliklere inip tekrar yüzeye çıkabilmek için bedenen nefesinizin, aklen de birikiminizin güçlü olması lazım. Bu gücü çoğaltansa var oluştan bu yana insanın yanı sıra diğer canlıları irdelemektir.
Şiirlerinizi kritik etmesi için okuttuğunuz şairler var mı?
Her zaman bir dördüncü gözün fikrini alırım. Bu kişiler aynı zamanda benim aynam oluyor. Çünkü olumsuz ya da olumlu eleştiri, bana yol gösteriyor. Kötü yazdığım şiirleri şuuraltıma atıp unutmaya çalışıyorum. 1990’dan sonra tekrar şiire başladığımda şair, yazar, eğitimci Hidayet Karakuş ile görüşmüştüm. Hidayet Karakuş beni şair ve yazar Hüseyin Yurttaş ile tanıştırdı. Hüseyin Yurttaş elimden tuttu. İlk dördüncü gözüm Hüseyin Yurttaş oldu. İkinci dördüncü gözüm de Veysel Çolak’tır. Veysel Çolak’a da çok şey borçluyum. Dostluğumuz uzun yıllara dayanıyor. Karşıyaka Belediyesi’nde gerçekleştirdiği şiir atölyesinin müdavimlerindenim. Burası şiir bilgisinin alındığı, etkinliklerin gerçekleştiği bir yer olmasının yanı sıra dostluğun da atölyesidir.
“derin kuyularda örselenir zaman/morumsudur ateş böcekleri orada/ve günbatıları kül rengi//dişlileri arasında öğütülür ekmek/ışık, cılız akar yatağında/değirmeni döndürür alacakaranlık…“ Bazı dizelerini okurlarımızla paylaşığım, çok eskiden yazdığınız Kömür Ocakları ve Eylül Acısı adlı şiirleriniz gibi çok sayıda şiirinizde yaşadığımız faciaları, kıyımları da hatırlatıyorsunuz. Bu şiirlerinizin güncelliğini hâlâ koruması sizi üzüyor değil mi?
Tarih tekerrürden ibaret. Bütün bu olaylara hazırlıklı olmak lazım. Çünkü hep olacak. Bizler bu olayları azaltmak için bu şiirleri yazıyoruz. Mücadele veriyoruz, uyarıyoruz, dürtüyoruz. Çünkü söz konusu olan canlılar, insanlar.
Türkiye’de tarih, daha mı çok tekerrür ediyor?
Evet çünkü vurdumduymaz bir yönetim şekli ve halk var. Genellemek kötü ama çoğunluk böyle.
Bu vurdumduymazlığın içinde zaman zaman şairler de yer alabiliyor. İnsana seslenmeyen, yaşamdan kopuk şiirler yazılabiliyor.
Şairlerin sözcüklerle kurduğu ilişkilerin yaşamdaki yeri sizce nedir?
Yine şair, yazar, eğitimci Veysel Çolak’ın bir sözüne değineceğim. Veysel Çolak, şiir yazmak isteyenlere, “Mahallelerde dolaşın. Pazarlara, işyerlerine gidin. Orada konuşulanlara kulak verin“ diye söz ederek halkımıza inin, diye öneride bulunur. Halkın konuştuğu dili, deyimleri de katarak yeni sözcükler kullanmalı ve türetmeliyiz. Şiirin bireyden topluma yönelmesi için yalın, anlaşılır olması gerektiğini düşünüyorum.