- 474 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
FİRAR
Sevgili Hasan Hüseyin Yıldırım ve arkadaşları 17 Eylül 1988’de Kırşehir Hapishanesinden firar ettiler…
Firar ettiklerinden iki gün sonra Mersin’de evim basıldı.
Polis şefi büyük bir ukalalıkla sordu:
— Hemşerin Hasan Hüseyin Yıldırım nerede?
Tavrı çok zoruma gitmişti.
Yanıtladım:
— Şu divanın altında!
Bağırdı:
— Perdeyi kaldır!
— Perdeyi kaldıramam! Silahı var! Beni de vurur!
Timlerin yarısı uzun namlulu silahlarını divanın altına doğrultular... Diğer yarısı da göğsümü hedef aldı.
Polis şefi tekrar bağırdı:
— Perdeyi kaldır!
Korkudan titriyorlardı...
Tetiğe basmak üzereydiler.
Kendi kendime "Mahmut dalga geçme. Seni vurur bu korkaklar" dedim...
Yavaş yavaş divana doğru yürüdüm.
Perdeyi kaldırmadan önce timlerin yüzüne baktım.
Sapsarı kesilmişlerdi…
Polis şefi tekrar bağırdı:
— Perdeyi kaldır!
Divandan aşağı sarkan örtünün bir ucundan tuttum… Yavaş yavaş kaldırdım. Bütün gözler ve namlular divanın altına odaklanmıştı…
Evde kedi beslemiyordum. Divanın altında bir kedi bile fırlasaydı iki yüz-üç yüz mermi yerdi…
Divanın altı boştu. Polis şefi ve timler derin bir nefes aldı.
Polis şefi bana bağırdı:
— Bizimle dalga mı geçiyorsun?
Soğukkanlılığımı koruyarak sorusunu yanıtladım:
— Siz benimle dalga geçiyorsunuz… 1402’lik yaptınız. Öğretmenlikten attınız… Kırk beş gün işkence yaptınız… Tek satır ifadem yokken tutukladınız… Aylarca yattım. Çıktıktan sonra iki defa daha işkenceye aldınız… İlk seferde yirmi dört gün işkence ettiniz. İkinci defa yirmi gün işkence ettiniz. Karasakız gibi yakama yapıştınız… Hala ayda bir gözaltına alıyorsunuz… Gözaltına giriş yapmadan bir hafta tabutlukta bekletiyorsunuz… Benden size fayda gelmez, bunu kavrayacak bilinçte değil misiniz?
— Çok konuşma! Hemşerin Hasan Hüseyin Yıldırım nerede?
— İki gün bile olmadı Kırşehir’den kaçışları… Kırşehir’den Mersin’e nasıl gelecekler… Bana gelseler de yolgeçen hanına çevirdiğiniz bu evde onları saklayacak, size kurbanlık koyun gibi teslim edecek adam mıyım?
— Seni bilmez miyiz? Canını verirsin, arkadaşlarını bize teslim etmezsin…
— Bu kadarını biliyorsanız, boşuna evimi aradığınızı da bilmeniz gerekirdi…
Polis şefi timlere bağırdı:
— Bunu arabaya alın!
İki tim koluma girdi. Evden çıktık. Arabaya bindik.
Emniyet birinci şubeye gittiğimizde öğle tatiliydi.
Mesai saatine kadar Birinci Şube koridorunda, beni ayakta beklettiler. Mesai saati başlamak üzereyken dilenci, pazarcı, işportacı, ayakkabı boyacısı, hacı vs kılıklı onlarca polis şubeye geldiler…
Her tipin suratını beynime kazıdım.
Bir polis yanıma geldi. Koluma girerek ifademi alacak odaya götürdü.
“Dünyayı ben yarattım” havasındaki bir memur ifademi almaya başladı.
Kimlik bilgilerimi yazarken masanın üzerindeki bir kâğıda baktığını gördüm.
İfademi alan memura sezdirmeden aynı kâğıda baktım.
Kâğıdın üst kısmında kırmızı mürekkeple “çok gizli” mührünü gördüm. MİT patentli yazıyı okumaya başladım… “Kırşehir hapishanesinde kaçanlardan Hasan Hüseyin Yıldırım, Mahmut Cantekin’in hemşerisi ve arkadaşıdır… Mahmut Cantekin firarilere her türlü yardımı yapabilir, onları evinde saklayabilir… Evini arayarak durumu bize bildirin… Mahmut Cantekin’i izlemeye ve izletmeye devam edin.”
Okuduğumu okudum ve başka tarafa bakmaya başladım.
Kimlik bilgilerimi yazmayı bitiren memur bana döndü:
— Kırşehir hapishanesinde kaçanlardan Hasan Hüseyin Yıldırım’ı tanıyor musun?
— Evet, tanıyorum.
— Nereden tanıyorsun?
— Orta Okulu Kâhta’da okudu. Öğrenciliğinde bizim evde kiracıydı. Ben başka bir ilçede öğretmen okulunda okuyordum. Annem ile Babam Hasan Hüseyin Yıldırım için “çok efendi, terbiyeli, çalışkan bir öğrenci” olduğunu söylüyorlardı. Birkaç kez görmüştüm…
— Çocukluğunu bırak. Siyasi ilişkinizi anlat.
— Çocukluktan sonra görmedim. Siyasi ilişkim olmadı.
— Sana inanayım mı?
— Sen bilirsin…
Polis memuru benden bir şey öğrenemeyeceğini bildiğinden olacak, dediklerimi yazdı.
İfademi yazdığı kâğıdı bana uzattı…
Söylemediğim bir şey yazmış olabilir kuşkusuyla ifademi okudum, imzaladım.
Polis memuru yüzüme tatsız bir bakış attı:
Ağzından çıkan söz tatlıydı:
— Gidebilirsin…
Odadan çıktım.
Koridorda beni ayda bir gözaltına almaya sevdalı Laz polis Kemal ile karşılaştım.
Pis pis sırıttı:
— Tabutluklar dolu olduğu için gidiyorsun. Yakında görüşürüz…
— Güzel günlerimizde seninle görüşmeyi çok isterim.
— Görüşürüz…
— Görüşürüz…
YORUMLAR
Sevgili hocam, hemen şunu söylemek istiyorum: sizi iyi ki tanıyarak okumaya başlamışım. Evet, şu sitede mükemmel bir imlayla, yazım kurallarına böylesine uyumlu bir yazı buldum mu, inanın zevkten dört köşe oluyorum. Allah rızası için şu yazılarınızı DENEME olarak kaydetmekten vaz geçin artık. Sizin gibi bir yazın ustasına hiç yakışmıyor bu müthiş ANI-ÖYKÜLERİ alakalı olmadığı bir kategoride kaydetmek. Öykünün içeriğinde adı geçen H.H.Yıldırım'ın sizin nezdinizde "Sevgili" sıfatını hak etmiş biri olması o kişinin siyasi yapısını bilmeyen okuyucu için yumuşatıcı bir intibaı yaratıyor. Ben de googlede ismi şöyle bir araştırdım ve listelenen isimler arasında sizin anlattığınız kişiye uygun bir anlatım bulamadım. Abdullah Öcalan'ın arkadaşı olan bir H.H.Yıldırım ile karşılaşınca niye yalan söyleyeyim, az kaygılandım...Çok güzel bir yazıydı. TEBRİKLER.SAYGIYLA
Mahmut Cantekin
Bir itirafta bulunayım. Dikkatsızlığımdan bu hata oldu. Bu yazılar deneme değil. "Maziye Yolculuklar" adı altında yazdığım anılardır. Bizim Kahta'da, Kahtanet. Com sitesinde yayınlanan köşe yazılarıdır. 223 köşe yazısına ulaştı. İtirafımı dile getireyim. Yazı türünü belirleyen bölüme bu sitede dikkat etmedim. Hiç seçim yapmadım. Siz haklısınız. Bundan sonra yazı türüne dikkat ederek ve seçerek yayınlayacağım.
Sizin dediğiniz Hasan Hüseyin Yıldırım, Abdullah Öcalan'ın arkadaşı olan Tuncelili bir avukattır. Adıyamanlı Hasan Hüseyin Yıldırım'ın PKK ile ilişkisi yoktur.
Solda yer alan bir kişidir. İdeolojik olarak bir arkadaşlığım olmadı. Orta Okulda okurken kiracılarımızdı. Gençliğinde birlikteliğimiz olmadı. İsmen tanırım.
İsim benzerliğinden başka ilişkileri yoktur.
Uyarınız için teşekkürler üstat.
Mahmut Cantekin
Sitenin acemisi olmam ve dikkatsızlığım yanlış yapmama sebep oldu.
Uyarınız için size çok teşekkür ederim.
Yanlışlarım olabilir. Bir dost olarak uyarılarınız benim için çok değerlidir.
Tekrar tekrar teşekkür ederim.
Sağ ol. Var ol.
Mahmut Cantekin
Sitenin acemisi olmam ve dikkatsızlığım yanlış yapmama sebep oldu.
Uyarınız için size çok teşekkür ederim.
Yanlışlarım olabilir. Bir dost olarak uyarılarınız benim için çok değerlidir.
Tekrar tekrar teşekkür ederim.
Sağ ol. Var ol.
Ateş düştüğü yeri yakar Hocam.
Bu Memleketin sizin gibi birçok yiğidi anlattığınız olaylarla hatta daha ağırlarıyla karşılaştı.
Memleketimizin başına bir daha böyle belalar gelmez inşallah...
Selamlarımla...
Mahmut Cantekin
12 Eylül darbesi sağ sol demeden bu ülkenin insanını düşman gördü. Ezdi. Okumayan, düşünmeyen gençlik yetiştirmeye çalıştı. Kitap bulundurmak suç olmuştu.