19
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1756
Okunma
Aslında ben bir öykü yazarıyım. Daha doğru bir ifadeyle, öykü yazmayı seçtim. Amatörüm elbet, her yazdığımı Defter’in okuyucularına sunarken amacım; onların eleştirileriyle beslenip, daha iyiye adım atmak. Bunu yaparken biliyorum ki olayın iki yönü var. Biri “beslenmek”, diğeri başkalarını “beslemek”. Bencilliğe yer yok anlayacağınız.
Mevcut tablo ise çok hoş değil! Bir grup var ki, içlerinden biri de benim. Okurum seni, doğru olmasa da, dürüst olmasa da güzel sözler yazarım, ama isterim ki sen de beni oku ve güzel sözlerini sakın esirgeme. Hayda, “beslenmek” dedim ama, bu bir ego tatmini olacaksa ne faydası olur ki?!
Malesef olan bu...
Bu demek değil ki her esere illa da negatif yorum yapılacak. Zira öyle yazılar var ki, kendi adıma söylüyorum, söylenecek güzel sözler kifayetsiz kalıyor, acz içinde daha ne yazsam acaba, dedirtiyor insana.
Bu döngüyü kırayım dedim, ne hissediyorsam onu yazayım diye karar aldım. Allah var, bu kararımda Defter’in yeni dizaynının çok etkisi oldu. Hani yorum yazanların lanse edildiği yeni dizayn.
Velhasıl, son zamanda, vaktim de oldu aslında, bol bol yazı okudum. Beğendiğim, beğenmediğim yanlarını ama korka korka yazmaya çalıştım. Haklarını yememek lazım, çok olgun karşılayanlar oldu. Ama çoğunluk kırıldı ve “ben böyleyim, uyarsa” ya da “ sen anlamamışsın”a varan, bazen kızgınlığı satır aralarından sızan karşılıklar yazdılar. Halbuki, güzel yanlarını önce vurgulamış, eleştirimi ise “sanki” ya da “acaba” gibi kelimelerle yumuşatmıştım. Hatta biri, hemen akabinde bir öykümü, eminim okumadan, zira arada geçen süre ancak yazısını kaleme almasına yeterdi, “sen” dedi, “öykü değil, siyasi yazılar, makaleler yazmalısın”. Gülümsedim, sustum. Eğer gerçekten öykümü okusaydı, amacı sadece benim canımı yakmak olmasaydı, mutlaka sebeplerini de yazardı ve ben elbette onu ciddiye alırdım. Amacım “beslenmek” dedim ya.
Fazla uzatmadan bir örnek daha vereyim. Bir anı yazısı okudum. O kadar yazılım hatası vardı ki, anlayana kadar canım çıktı. Bunu da yazara ilettim. Sanki beni tanıyor, nasıl yaşadığımı biliyor gibi “Benim aktardığım konuları, duygularımı, hayat şartlarımı bilmeyen anlamaz” diye evlere şenlik bir cevap yazdı. E, öyle yaz ki anlayalım biz de. Rus klasiklerini okurken çok mu biliyorduk oradaki hayatı? Anlatabildiği, aktarabildiği için insan yazar olmaz mı?
Ben derim ki; okuduğunuz yazıları es geçmeyin, güzel, beğendiğiniz yanlarını da, menfi yorumlarınızı da yapıp “besleyin “ yazarını. Ve yazarlar, sizler unutmayın ki, okunmak hele hele menfi de olsa yorumlanmak, bu sizin için bir şans. Burada öyle kalemler var ki, yazdıkları ilham alınası yazıları bir kenara koyuyorum, yaptığı yoruma kırılmayın, kocaman bir teşekkürü unutmadan “beslenmeye” bakın. Değerli yorumcular, aman ha, sakın youmlarınızı hem de negatif olanları esirgemeyin bizlerden! Esirgemeyin ki kendimizi matah bir şey sanmayalım. Bilin ki, işte bu tenkitleriniz bizi, eğer ki olacaksak, gerçek bir yazar yapar.
Bu aralar çok yazı okudum ya, bir de gözlemim var, sizlerle paylaşmak isterim. Deneme formunda bir yığın yazı vardı. Çoğu kendini, aşkını, özlemini aktarmış. O kadar çok örnek vardı ki... Ben de okudum, okudum, okudum...Tanrım! Ne kadar aynı şeylerdi. Ne kadar kendini tekrar ediyordu. Oysa bu betimlemeler bir öykünün içine yayılsa, öyküde işlense, ne güzel öyküler çıkardı ortaya. Tabi, bazı yazarlara rastladım ki, onlar bu iş için yaratılmışlar adeta, okudum, doyamadım, bir daha okudum. Bana ilham verdiler.
Edebiyat Defteri ahalisi, hey, sizle paylaşmak, sizin paylaşımlarınızda pay sahibi olmak çok güzel. Sizleri tanımadığımı sanmayın! Sizi yazılarınızdan tanıyorum ve hepinizi çok seviyorum.
EDEBİYAT DEFTERİ! Bizi biraraya getirdiğin için, bize yazma, yazdıklarımızı paylaşma, “beslenme” ve “besleme” fırsatı verdiğin için sana da, gönülden ve en samimi duygularımla teşekkür ediyorum.
*Yazımda kullandığım fotoğraf/resim bana ait değil, internetten alıntıdır.