- 1726 Okunma
- 19 Yorum
- 2 Beğeni
DEFTER’DEKİ MALUM PROBLEM: ELEŞTİRMEKTEN KORKMAK.
Aslında ben bir öykü yazarıyım. Daha doğru bir ifadeyle, öykü yazmayı seçtim. Amatörüm elbet, her yazdığımı Defter’in okuyucularına sunarken amacım; onların eleştirileriyle beslenip, daha iyiye adım atmak. Bunu yaparken biliyorum ki olayın iki yönü var. Biri “beslenmek”, diğeri başkalarını “beslemek”. Bencilliğe yer yok anlayacağınız.
Mevcut tablo ise çok hoş değil! Bir grup var ki, içlerinden biri de benim. Okurum seni, doğru olmasa da, dürüst olmasa da güzel sözler yazarım, ama isterim ki sen de beni oku ve güzel sözlerini sakın esirgeme. Hayda, “beslenmek” dedim ama, bu bir ego tatmini olacaksa ne faydası olur ki?!
Malesef olan bu...
Bu demek değil ki her esere illa da negatif yorum yapılacak. Zira öyle yazılar var ki, kendi adıma söylüyorum, söylenecek güzel sözler kifayetsiz kalıyor, acz içinde daha ne yazsam acaba, dedirtiyor insana.
Bu döngüyü kırayım dedim, ne hissediyorsam onu yazayım diye karar aldım. Allah var, bu kararımda Defter’in yeni dizaynının çok etkisi oldu. Hani yorum yazanların lanse edildiği yeni dizayn.
Velhasıl, son zamanda, vaktim de oldu aslında, bol bol yazı okudum. Beğendiğim, beğenmediğim yanlarını ama korka korka yazmaya çalıştım. Haklarını yememek lazım, çok olgun karşılayanlar oldu. Ama çoğunluk kırıldı ve “ben böyleyim, uyarsa” ya da “ sen anlamamışsın”a varan, bazen kızgınlığı satır aralarından sızan karşılıklar yazdılar. Halbuki, güzel yanlarını önce vurgulamış, eleştirimi ise “sanki” ya da “acaba” gibi kelimelerle yumuşatmıştım. Hatta biri, hemen akabinde bir öykümü, eminim okumadan, zira arada geçen süre ancak yazısını kaleme almasına yeterdi, “sen” dedi, “öykü değil, siyasi yazılar, makaleler yazmalısın”. Gülümsedim, sustum. Eğer gerçekten öykümü okusaydı, amacı sadece benim canımı yakmak olmasaydı, mutlaka sebeplerini de yazardı ve ben elbette onu ciddiye alırdım. Amacım “beslenmek” dedim ya.
Fazla uzatmadan bir örnek daha vereyim. Bir anı yazısı okudum. O kadar yazılım hatası vardı ki, anlayana kadar canım çıktı. Bunu da yazara ilettim. Sanki beni tanıyor, nasıl yaşadığımı biliyor gibi “Benim aktardığım konuları, duygularımı, hayat şartlarımı bilmeyen anlamaz” diye evlere şenlik bir cevap yazdı. E, öyle yaz ki anlayalım biz de. Rus klasiklerini okurken çok mu biliyorduk oradaki hayatı? Anlatabildiği, aktarabildiği için insan yazar olmaz mı?
Ben derim ki; okuduğunuz yazıları es geçmeyin, güzel, beğendiğiniz yanlarını da, menfi yorumlarınızı da yapıp “besleyin “ yazarını. Ve yazarlar, sizler unutmayın ki, okunmak hele hele menfi de olsa yorumlanmak, bu sizin için bir şans. Burada öyle kalemler var ki, yazdıkları ilham alınası yazıları bir kenara koyuyorum, yaptığı yoruma kırılmayın, kocaman bir teşekkürü unutmadan “beslenmeye” bakın. Değerli yorumcular, aman ha, sakın youmlarınızı hem de negatif olanları esirgemeyin bizlerden! Esirgemeyin ki kendimizi matah bir şey sanmayalım. Bilin ki, işte bu tenkitleriniz bizi, eğer ki olacaksak, gerçek bir yazar yapar.
Bu aralar çok yazı okudum ya, bir de gözlemim var, sizlerle paylaşmak isterim. Deneme formunda bir yığın yazı vardı. Çoğu kendini, aşkını, özlemini aktarmış. O kadar çok örnek vardı ki... Ben de okudum, okudum, okudum...Tanrım! Ne kadar aynı şeylerdi. Ne kadar kendini tekrar ediyordu. Oysa bu betimlemeler bir öykünün içine yayılsa, öyküde işlense, ne güzel öyküler çıkardı ortaya. Tabi, bazı yazarlara rastladım ki, onlar bu iş için yaratılmışlar adeta, okudum, doyamadım, bir daha okudum. Bana ilham verdiler.
Edebiyat Defteri ahalisi, hey, sizle paylaşmak, sizin paylaşımlarınızda pay sahibi olmak çok güzel. Sizleri tanımadığımı sanmayın! Sizi yazılarınızdan tanıyorum ve hepinizi çok seviyorum.
EDEBİYAT DEFTERİ! Bizi biraraya getirdiğin için, bize yazma, yazdıklarımızı paylaşma, “beslenme” ve “besleme” fırsatı verdiğin için sana da, gönülden ve en samimi duygularımla teşekkür ediyorum.
*Yazımda kullandığım fotoğraf/resim bana ait değil, internetten alıntıdır.
YORUMLAR
Size katılmıyorum hocam
Çünkü katılmak gülmek, çok gülmek anlamına da gelmez mi?
Türkçemizin esnekliği deriz ya onlardan olmalı bu durum
Bilakis sözlerinizin tamamının altına imza mı atarım
Bir an için;
Neden arkadaş, sözlerim banka kredi sözleşmesi mi ki herbirinin altına imzanızı atıyorsunuz dediğinizi hayal ediyorum
Tabi latife yapıyorumda;
Kuşkusuz eleştiri, sanat edebiyat alanında bir daldır. Esere verilen değerin nişanesidir aslında. Besleyici ve geliştiricidir de
Öyleyse beslenelim ve gelişelim hep beraber
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza selam olsun...
nitemtran
İtiraz etmek bazen iyidir. Güzel dostluklara vesile olur. Hem itiraz edilmeden konuşacak çok şey de kalmaz elimizde.
İyi bayramlar Levent Bey.
Size katılıyorum lakin şunu da söylemeden edemeyeceğim.
'Beslenmek' dediniz de elbette hepimiz beslenmek isteriz. Okuduklarimızin çogunda besleniyoruz. İş elestiriye gelince kendimiz usta olmadığımız bir konuda çok fazla derine inemedigimiz de bir gercek.
Eleştiri, yazara hakaret edilmediği sürece herkes için çok faydalı elbette.
Saygilar
Yanlış taktik uygulamışsınız bence.
Aramızda kalsın; önce kötü yönleri söyleyip sonra övgüler dizin. Takdir edilmenin sarhoşluğuyla yergileri unutuveriyorlar. Tavsiyeleriniz de James Bond gibi inceden sızıyor belleğe...İndiana Jones'un kırbacı kadar acıtmıyor o vakit.
Tecrübeyle sabit;)
Merhaba
Edebiyat Defteri' ne yeni üye oldum. Yazıları da yeni okumaya başladım. İtiraf edeyim buradaki düzey benzer başka sayfalardan daha yüksek.
Öncelikle eleştirinin de, eleştirilenin de düzeyi koruması işin doğası gereği olmazsa olmazı. Eğer bir insan edebi bir değer ortaya koyuyorsa hoşuna gitmeyen eleştirilerden ders çıkartmasını bilmeli. Eleştiri de kişilik haklarına, nezaket kurallarına göre yapılmalı. Sanırım toplum olarak buna geniş anlamda pek hazırlıklı değiliz. Ondan olacak ki bir sitede yaptığım eleştiri sonrasında (hep siz diye hitap etmem rağmen) sanırım yarı yaşımda olan yazar(!), sen önce doğru dürüst eleştir diye cümleye girdi. Söylediğim ise " altı yerde müracaat yerine müracat , tüm kullanımlarınızda da değil yerine diil şeklinde yazmışsınız, yazarken 3 tekil kişiyi kullanırsanız daha objektif bakmış olursunuz dikkatinizden kaçmış herhalde naçizane önerim iyi çalışmalar" idi.(aynen kopyaladım) Galiba okumaktan çok okutma ve beğenilme için yazılmakta.
Elbette herkes için en değerli yazı kendi yazısıdır, onun hayallerinin, gözlemlerinin,zekasının ürünüdür bunda kimse tersini söylemiyor. Ancak yazım kuralları, anlatım bütünlüğü diye bazı kavramların olduğu da açık. Düşüncesini yazıya aktaramamanın suçlusu eleştiren oluyor maalesef.
Çok okumak, okuduklarından bir şeyler alabilmek, bunları kendi süzgecinden geçirip sunmak, ego, hazım ve hoşgörü meselesini iyi sindirmek gerekiyor...
Geçenlerde sevgili Can Maybull kardeşimizin şiirine, "Türkçeyi katlediyorsun," diyerek tenkit yazan bir başka kardeşimizi okuyunca, kullanılan üsluptan son derece rahatsız oldum. Yazınızda konu ettiğiniz "yorum yazma" nın da bir adab-ı muhaşereti olması gerektiği hususunu, sizi tenzih ederek, sizin bu güzel yazınız altında belirtmek ihtiyacını hissettim. Yazılan yorumlarda, tenkit edilenin kişiliğine yönelik tek kelime dahi kullanılmaması gerektiğine ve nezaket kurallarını yüzde yüz uyum gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun aksinde davranışlar son derece çirkin olur... Yaşatacağın bir çirkinlik varsa da, onu mesaj bölümünde yap ki, insanlar şu an benim yaptığım gibi hor görmesinler seni.
Aklıma da, Türkçemiz hakkında bir şeyler yazmak düştü bu arada, bakalım yazmayı becerebilecek miyim; şayet becerebilirsem paylaşırım.
Yazınızı okudum ve çok beğendim.Saygılar.
nitemtran
Saygılarımla
sayın Nitemtran, söylediklerinize aynen katılıyorum. madem ki bu sayfada yazan amatör şahıslarız. eleştiri almalıyız ki kendimizi geliştirelim. okuduğumuz bir metnin ne kadar kayda değer edebi bir çalışma olduğunu ancak böyle anlıyoruz. ben şahsen beğenmediğim yazılara, şiirlere yorum yazmıyorum, beğenmiyorum. eğer dürüstlük makbul olsaydı puan verme olayında mesela dört puan, üç puan bile verirdim. ama kırılır diye yorum yazmıyor, dört puan bile veremiyoruz. umarım bu yazıyı okuyan değerli üyeler bu yönde bir bilinç geliştirirler.
nitemtran
Sağlıcakla
Edebiyat defterini yıllar önce tesadüfen keşfedip o zaman için kıymetini fark edemeyen ancak yıllar sonra tekrar yolumuuz kesişince gerek yazarak gerekse aktif okuyuculukla edebiyatla dolu dolu güzel günler geçirdim.
Ancak bir süredir okuma ve sonrasında gereğince beslenememeninde etkisi ile yazmaktan geri kalmaya başladım ve hayatımdaki o kara deliğin bu şekilde uzak kalarak dahada genişlediğininde farkındayım.Zorlamam tekrar eski ivmeyi yakalamam gerek o yüzden her gün uğrarım,okuyamasam bile uğramaktan geri kalmak istemiyorum.Hani sevdiğiniz bir dostunuzu küstürürsünüzde onun hayatına dair haberler almanın mutluluğu ile yaşarsınız defterle aramızdaki ilişki şu an için o boyutta.Dediğim gibi barışmayı umuyorum ve barıştığım zaman eleştirinizde altını çizdiğiniz yapıcı veya besleyici amaçlı olumsuz eleştirileri yapmanın ve okuyup eleştiri yapıldığı zamanda onu takdir edip bir teşekkürü esirgememenin öneminde sizinle hem fikirim.
Samimi,yapıcı ve kendi adıma motive edici bir yazı okuduğumu söyleyebilirim.Saygılarımla.
nitemtran
Sağlıcakla
İlk iki çeyrek cümle: " Aslında ben bir öykü yazarıyım. Daha doğru bir ifadeyle, öykü yazmayı seçtim. Amatörüm elbet…"
İlk cümleyi okudum: İddialı bir giriş dedim.
İkinci cümleyi okudum: Daha doğruyu madem hemen buldun önceki cümleyi niye yazdın dedim.
Üçüncü cümleyi okurken: Hepsini birleştirdim “Amatörce öyküler yazıyorum”: (Öykünün anlatımı özlüdür).
nitemtran
Sağlıcakla
Değerli dostum
Üzerinde tartışılması gereken önemli bir konuyu işlemişsiniz yazınızda.
Özetle ‘’eleştirel yorumlar ve bu yorumlara verilen tepkiler’’
Sanırım sizin bu yazınıza (yazım kurallarıyla)ilgili itiraz içeren yorum yazması gereken en son kişi ben olmalıyım çünkü sıklıkla yazım hataları yapan birisiyim. Arkasına sığınmak adına söylemiyorum ama biraz klavye hatası ve ne kadar özen göstersem de dikkatten kaçan eksik ya da fazla harf hatalarından oluşan yazım hataları. Evet, herkes dil bilgisi kurallarına istisnasız uymalı eyvallah kaldı ki Kemal hocam (kemnur) Sağ olsun bu konuda ki hassasiyeti gereği haklı olarak sayfada ki yazar dostları kendine has üslubuyla uyarıyor.
Naçizane benim sayfada yayınlanan bazı yazılar da gözlemlediğim ve rahatsız olduğum hatta anlamakta güçlük çektiğim şey ‘’riyakârlık düzeyinde ki absürtlükleri içeren yorumlar. Bu yorumlarla ilgili ilginçlikleri biraz da karikatürize ederek anlatmaya çalışacağım.
Dün yayınlanan çok sevdiğim bir dostumun yeni doğmuş torunu ile ilgili yazısına yaptığım yorumda şirinlik olsun diye tuhaf geliyor ama hadi yine söze öyle başlayayım.’’Affedersiniz bebeğimizin pipisine dönük bir espri yaptım. Vay sen misin böyle bir espri yapan efendim yazılarda seviye diye bir şey kalmamış vs türünden ipe sapa gelmez sözlü eleştiriler özelde görüştüğüm dostların kulağına gelmiş ve onların aracılığıyla ben öğrendim. Eyvallah her düşünceye saygı duymak gerekir ben şirinlik olsun birazda espri olsun diye kurduğum o cümleyi yorumdan sildim. Duyduğum tepkiler bana tuhaf gelse de herkesin espri anlayışı farklıdır düşüncesinden hareketle saygı duyulabilir buraya kadar bir sorun yok. Sorun nerede başlıyor? Riyakârlıkta, bu tür eleştirileri yazılı ya da sözlü yapanlara bir bakıyorsunuz, yeni doğmuş bebeğimizin pipisinin, yetişkinde ki haline dönük orijinal adı ile kaleme alınmış bir yazıya, şöyle bir yorum yapa biliyorlar.
Üstadım; bayılıyorum şeyinize espri kabiliyetinize müthiş bir kaleminiz var çok kıvrak ve ustaca oynatıyorsunuz kaleminizi, tasvirleriniz harika. Hocam çok güçlü betimlemeniz var öyle ki sanki her şey yanı başımızda yaşanıyor gibi (adeta yorumcunun yorumu yaparken soluk alıp vermesini hissede biliyorsunuz ‘’üstadım, ustam, hocam ‘’ gibi muhattaplıkların yerini yorumun ilerleyen bölümlerinde şöyle bir hitap şekil alıyor.)
Ay çok hınzır şeysiniz samimi söylüyorum kendimi sayfanızdan alamıyorum duş alır almaz hemen sayfanızda buluyorum kendimi, hani yazınızda geçen sör Henry’ nin haylaz Oğlu Ceyms ‘in hizmetçiyi mutfakta kucağına oturtması gibi bende hemen bilgisayarın başına oturuyorum. Bir yandan kahvemi yudumlarken bir yandan da kendimi yazıya veriyorum. Harikulade bir eser edebiyat adına sizi öpmek istiyorum. Velhasıl yazar ve yorumcu diyalogunu bakıyorsunuz ve şöyle diyorsunuz ya sayfadan çıkayım da biraz sonra yaşanacaklardan dolayı günaha girmeyeyim, en azından diyalogları okuyup da niyetimizi sakatlamayalım.
İşin ilginç yanı önceden,(X) yazarla bu düzeyde diyalog kurmuş yorumcu bir süre sonra etkileyici bulmadığı yani yeterince hınzır olmayan bir başka yazarın yazısına, yazım incelikleri ve dil bilgisi kurallarının tüm tekniklerini ortaya koyarak acımasızca fırçalıya biliyor.
Sadece yan yana gelmiş bir anlam ifade etmeyen kelimelerden oluşan. Noktalama işaretlerine dikkat edilmiş diye sör Henry ve haylaz oğlu Ceyms ‘in yalnız hizmetçinin de değil aynı zaman da Türkçenin de ırzına geçtiği yazı ya tek bir olumsuz eleştiri yapılmıyor.
O zaman da yazmaya yeni heveslenen bir yazar adayı şunu düşünüyordur haklı olarak.
Ulan Saçma sapan bu yazıya benze yazıları mı? kaleme alsak ne! Öyle ya! yazının ne muhteşemliği kalıyor ne de yazarının üstatlığı.
Yani söylenecek çok şey varda neyse
konu hassas kimine göre noktalama işaretleri kimine göre Türkçe'nin Fatma gül'ün suçu ne? durumunu düşürülmesi bu yüzden yorumum uzun oldu hoş görüne sığınıyorum
Saygılarımla
Serhat BİNGÖL tarafından 7/14/2015 4:52:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
orfeo
Ben de sizin yorumunuzun pipisine espiri yapayım:
4. paragraf 6. satır: duyula bilir (bitişik yazılır)
İletim şu: Yorumunu okudum "pipi" ispatı. Dikkatli okudum "duyula bilir" ispatı.
Yazı hakkındaki duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istemiyorsam istemem : İster olumlu, ister olumsuz olsun. Gerekçelerimden biri yukarıda “espri” sözcüğünü “espiri” diye yazmamın içinde saklı.
Serhat BİNGÖL
Mazeret olsun diye söylemiyorum eleştirdiğin yorumumu yazarken 3 ya da 4 kez işle ilgili uzun telefon görüşmesi yaptım. Bir sefer nakliye firmasının sahibi ile bir seferde de asansörlerin bakımına gelen firmanın elemanları ile yüz yüze görüştüm arada müdahale etiğim ufak tefek işler hariç. Yani çalışırken fırsat bulduğum anlarda yorum yazıyorum. Dolayısıyla aceleyle ufak tefek hatalar olur diye düşünüyorum.
Neden bu kadar uzun cevap yazdım çünkü senin türün de insanlar yüzünden deftere üye olsalar da bir çok dostumuzun sayfada şiir ve yazı yazamaya hevesi kalmadı.
Senin bu tavrın bana birkaç hafta önce yaşadığım bir olayı hatırlattı. Üretim müdürümüz odama geldi sohbetimizde Abi; kesimhaneye aldığımız elemanı o çocuğunun biri ama hakkını teslim etmek lazım ‘adam usta, işi iyi biliyor’ dedi bende cevaben o adam benim onu bana bırakın dedim.
Sen o pipi işlerine çok müdahil olma yazıyı iyi okuduysan pipi dostumuz torununda olanın adı.
nitemtran
Yazarlar eserlerini düzeltme yapmaktan bıktıkları için kitaplaştırırlarmış.
Katkın çok değerli benim için, esirgememiş, zaman ve emek vermişsin. Ben sana gönülden teşekkür ederim.
Sağol, varol
Bir tutam hayat
Olmadı vallahi şimdi bu yaptığın.
Benim yazıya yorum düştün mü, artık o benim malım sayılır.
Kesip ufaltmak için benden izin almaz gerekir diye düşünmekteyim.
Bir de,
oğlanın sünnetine daha çok var.
Derhal kestiğin pipiyi yerine koy lütfen.
Çok basit bir örnek "bir elin beş parmağı"...
Herkes farklı.. Bâzen çok sevilesi bâzen de kendi hâline bırakılası, değil midir. Bunun Edebiyat Defteri'ne has bir nitelik olduğu fikrine katılmıyorum kesinlikle. Fakat dersek ki burada olmak zihni dinç tutuyor, kendimizi iyi hissettiriyor ve bu sebeple benim de bir sözüm olsun derken... Edebiyat Defteri'ndeki bir üye İstanbul'da yaşıyor, biri Amsterdam'da, biri Berlin'de, diğeri Mardin'de.. Farklı yaşam alanları, farklı kültürel değerler ve dolayısıyla bu durumda farklı anlayışların, davranışların olması kadar olağan bir şey olamaz diye düşünüyorum..
Evet, bâzen duymak istediklerimiz bâzen de tâlihsiz yaklaşımlar, yorumlar, söylemler olabiliyor. Olacak elbette. Herkesin iyi söylediğini düşünsenize. Ben de çocukken düşünürdüm, herkes müslüman olsa ve herkes tüm kurallara uyarak yaşasa, herkesin geliri aynı olsa, gideri aynı olsa -yok artık-.. Niye geldik ki o zaman dünyaya.. Mükemmelliyetçilik daha az hata yapma fırsatı verse de bâzen gözden kaçırmaya da müsâit bir yöntem.. Hata yapılmalı. Bir kelimeyi yanlış yazmalıyım, yanlış anlayabilmeli ve anladığım kadarını yorumlayabilmeliyim ki o sözünü ettiğimiz fayda görmek gerçekleşebilsin.. İlkokuldayken cetvelle resim yapardım. Dağ cetvelle çizilir mi yâhu, ben çizerdim.. Öğretmenim defalarca uyardı.. Hatalı çiz önemli değil.. Ama yok, göz var nizam var derdim.. Doğru demediğimi biliyorum şimdi..
Ve ne dersek diyelim bu durum Edebiyat Defteri'nin varlığını etkilemez. Kişisellik ilkesini unutuyor gibiyiz.. Birilerinin varlığı doğru yanlış, iyi kötü ne olursa olsun buranın kıymetlisi olur. Kendi için ne denli iyidir tartışılır..
Yorumlar keşke hep olması gerektiği gibi olsa ama olamaz, mümkün değil. Birilerimiz ya diğer bir üyeye sitem eder ya da yönetime.. Benim de rahatsızlık duyduğum durumlar var. Ama rahatsızlık duyan yalnızca benim, bu sizi ne kadar etkilemeli.. Etkileyemez ki.. İlgilendiğiniz ya da ilgilenebileceğiniz en fazla yazılarınızı ne kadar okuduğum ve ne kadar objektif yorumlayabildiğimdir..
Hazır sayfadayken Aynur Hanım yazılarından örnek vereyim.. Öykülerini okurken çoğu zaman tebessüm ediyorum çünkü ben o kadar iyi yazamıyorum ve okudukça bu eksiğim ile yüzleşiyorum. Benim onun yazdıklarını yorumlayabilmem yapabildiklerimle yeteneklerimle ilgili değil bildiklerimle ilgilidir. Bâzen bilir, ufacık bir ayrıntıyı da söylerim, niyetim mi kötü hayır, bu kadar iyiyse daha iyi de olabilecek demek olduğu gerçeğidir sadece.. Velevki niyetim kötü. O zaman da demeli ki ya da demeliyiz ki "epey yolun var kat edilecek, tuzu da ben basmayayım..". Böyle bakınca daha iyi hissedebiliyor insan ve etkilenmiyor.. Gerçekten yazamıyor muyum, burada bulunmamalı mıyım gibi fikirlere itmez bizi..
"nasıl geldiyse öyle gidecek.."
Evet, çünkü insanla geldi ve insanla gidecek. Bu bizi etkilemesi gereken son şey.. İstediğimiz yazıp yazamamak meselesini anlamak ise, anlamakta direttiğimiz kadar anlarız.. Yoksa'sı da yoktur..
Üye odaklı olunmamalı bence.. Varlığımızı sürdürmek konusu üyelikle ilgili değil yaptıklarımız ve yapamadıklarımızla ilgili olmalı..
Örneğin deyip gideyim..
"beslenmek"..
Fayda görmek ve bu hissi karşı tarafta uyandırmak. Yazı içinde yer yer pekiştirmek için ikilemeler ve tekrarlar kullanılabilmeli ama buradaki "beslenmek" fazla kullanılmış gibi düşündürdü.. Tamamen somut bir hâdise ve soyutlaştırıyoruz.. Aktarmaları kullanırken özenli olunması gerekir, özen derken nokta virgül değil kelimenin doğası.. Kelime elbette bir anlamı karşılıyordur ama bâzen de söylemek istediği farklı şeyler olabilir.. "burada olmak benim görevim" diyebilirken bir kelime aynı zamanda "benim yerim burası değil" de diyebilir.. Bunları hissetmekten geçer yazar olmak ya da olamamak bence..
İyi bir analizdi. Okuru rahatsız etmeyen bir sesi var kaleminizin ve bence bu yazmaya değer.. Hattâ tüm eleştirilere konu olmaya da.. Yetenek farklı bilgi farklı, biri edinilir diğeri edinilemez.. Değerini önce kendimiz bilmeliyiz kendimizin..
Paylaşım için teşekkürler..
orfeo
Atasözleri böyle mi doğuyor acaba: Biri bir şey der, öbürü etkilenir kendinden örnekler verir , bir diğer kalıba sokar. Atasözü anonimleşir.
nitemtran
Saygılarımla
sizin benim yazılarıma ilk eleştirileriniz hatırlıyorum da, yazdıklarımın içerisinde bazı farkındalıkları sizin sayenizde anlamıştım. diğer bir yazımda bulduğunuz mantık hatasından sonra dedim ki karşımda laf olsun diye yorum yapan biri yok, en azından yazarı geliştirmek adına elinden geleni yapan biri var. bu her ne kadar basit görünse de aslında günümüz egoları arasında bence erdem sayılır. siz hep eleştirin üstad, gerekirse nalına da vurun mıhına da vurun. olanı olduğu gibi söylemekten vazgeçmeyin ki, olan olduğundan farklı görmesin kendini. elinize sağlık, ihtiyacımız vardı bu yazıya.
nitemtran
Sağlıcakla
Arkadaş bu sitede değil eleştiri yapmak düzeltmesi için hatalarını söylemek bile neye mal oluyor biliyor musunuz? Burada yüzüne söyleyemediğini sosyal paylaşım sitelerinde yayınlıyorlar, hele de kadınsan artık küfrün bini bir para. Aslında kimseye yazmama kararı almıştım ama bazıları da bilsin istedim. Gerçi gerçeği gözüne soksan anlamayacak kişiler var ki... En iyisi susmaya devam edeyim.
orfeo
Abla, kendine verdiği sözü tutamayan, başkasına verdiği sözü tutabilir mi?
Çınarım diyorsun ama en ufak esintide sallanıyorsun. Bu nasıl oruçtur böyle, canın isteyince bozup yine oruçluyum diyorsun.
Nedendir bilemiyorum, tebessümler eşliğinde okudum yazıyı.
Her cümlesinde,
özne yerine kendimi koydun,
öyle okudum, öyle yorumladım.
Ne demeli?
Doğruların mükemmel bir tasviri olmuş.
Başkalarını değil de,
kendimizi arayıp bulduğumuzda bu çalışmanın içinde,
çok yol kat etmiş olacağımızı düşünmekteyim.
Fırsat buldukça yazarız ya,
çoğumuz edebiyatçı değiliz.
Sadece yazmayı, okumayı seven insanlarız.
Birilerinden, bu işi gerçekten bilenlerden bir tutam yardım alabilmek,
bir bukle tavsiye edinebilmek ne güzel şeydir aslında.
Bu konuda,
sevgili Mybull arkadaşıma teşekkür ediyorum.
İnanılmaz faydalanıyorum zira eleştirilerinden.
Bu önemli konuyu,
mükemmel bir anlatımla gündeme getiren dostumuza da teşekkür ediyorum.
Yazıya yapılan yorumlar da güzeldi.
nitemtran
Teşekkürler dostum.
Edebiyat Defteri ahalisi, hey, sizle paylaşmak, sizin paylaşımlarınızda pay sahibi olmak çok güzel. Sizleri tanımadığımı sanmayın! Sizi yazılarınızdan tanıyorum ve hepinizi çok seviyorum...
- Yazınızda hoşlandığım paragraf... Çünkü, ben bu muameleden anlarım dostum; yani, beni sev ama, sakın ısırma!
- Ama, ısırmalıyım! Sen benim dilimi ısırırken iyi miydi!
- Tamam da, senin dilin benim dilim değil mi?
- Ne senin, ne benim; ikimizin dili... Ortak olana saygı...
- Ne saygısıymış o? Ben bir tek bana göstermen gereken saygıdan anlarım... Yani, dilini ısırdığım zaman sesin çıkmasın, ukalalıktan hoşlanmam, haddini bil!...
BENİM TENKİTLERİMİ SEVEMEYENLERE, DAİMA ŞUNU TAVSİYE EDİYORUM: "BENİ YASAKLI LİSTENİZE ALINIZ Kİ, SİZE YORUM YAZAMAYAYIM. ZİRA, YORUMUM YASAKLANMADIĞI MÜDDETÇE SİZİ YAZAR SANABİLİYORUM..." BU TAVSİYEME UYAN DA HİÇ OLMADI Kİ! BİR S&M GİBİ BENİM YORUMLARIMI BEKLİYORLAR...
Yazınız berbattı, çünkü berbat bir konu işlemişti, saygılarımla...
nitemtran
İtiraf etmem gerekirse bazen yorumu nedeniyle gözünü şişirmek istediğim şahıslar oldu. Bunun nedeni beni yerden yere vurmaları değil, onları eleştirdiğim için iade-ii ziyaret yapmaları ve yazdıklarımı daha ilk paragrafta anlaşılmaz buldukları için gerisini okuma zahmetine bile katlanmadan veryansın etmeleriydi. Yazıya hakaret edilse neyse; bizzat karakterime yapılmış hakaretler bende o gözünü şişirme arzusunu uyandırdı. Neyse ki içimdeki deliyi zapt edebiliyorum. Bir zaman sonra hangi yorum cidden yazınız okunup özümsenerek yazıldı, hangisi menfaat icabı ya da şirin görünmek uğruna yazıldı anlıyorsunuz. zamanla çok yorum değil işe yarar eleştiri gelsin diye bekler oluyorsunuz. o "yüreğine kaşına gözüne sağlıkları" ayıklayıp yazdıklarınızı gerçekten takip eden ve sizi eleştirse de aslında bir merdiven gibi yükselten eleştirilere odaklanıyorsunuz. İşte bunun mutluluğu paha biçilemez. Evet, bazıları eleştirmeyle pataklamayı birbirinden ayırt edemiyor henüz. Ama siz siz olun iyi kalemlerin ve iyi eleştiride bulunanların eteğinden ayrılmayın. Yakalarına yapışın. bir şeyler öğrenmek istediğinizi onlara hissettirin ki kazanan siz olasınız.
Sözlerim sizin gıyabınızda hepimize özellikle kendime.
amacı sadece hoş vakit geçirmek olan arkadaşlarımıza failatün mefaülün bilmem ne sokuşturmaya lüzum yok. Onlara çalışmasını okuduğunuzu gösterir bir yorum kafidir. Fakat edebiyat dünyasında yer edinmek gibi ya da sadece kendisi için yazıyor bile olsa en iyisini yapmak isteyenler gibi hedefleri olanlara "bir okur gözüyle" yanlış ya da doğru bulduğunuz noktaları söylemek gerekir. bazılar okur gözüyle değil de usta gözüyle ve çaktırmadan küçümseyerek eleştiri yaptıkları için ortaya sevimsiz tablolar çıkıyor. Ne gerek var?
Özcümle çoğu hususta size katılıyorum. Ama bu düzelecek bir mesele değildir. Nasıl geldiyse öyle gidecek.
Saygılar.
.
Aynur Engindeniz tarafından 7/14/2015 3:21:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
nitemtran
Aynur Engindeniz
Büyük bir ahmaklıktır ! Oysa yoksullar ölmelidir. diyor…. Yoksul olmanın yok olmakla eş değer bir anlam taşıması gerekiyormuş gibi, iki gözü iki çeşme… Ellerinde testilerle akan göz yaşlarını doldura doldura….Hadi şimdi dök bakalım ! Neye , kime, neden ? Yahu bilmiyor musun ? Biliyormuş gibi yap ,dök, at ,kaç !
Eeee … Ya sonra ?
Yazmanın sıfatı, yazanın zamiri, anlamın zarfını da ekledin mi tamamdır be ahali…!!!
Bedelsiz tantanalar bedelsiz ahkamlar ve bedelsiz zaferlerle dolu yazı hayatımız. Öyle ki yazdı mı kadavralar canlanırmış. Şimdi o kadavraların çamurlu ayaklarını takıp edersek, asıl iyiye, asıl doğruya varacağız. Çünkü onlar iddia ediyor, yolun sonu harika…
Harikalar diyarına hoş geldiniz !
Sevgiler…
nitemtran
Sevgi ve saygılarımla, değerli, pek bir kıymet verdiğim dostum.
Hocam, gerçek anlamda edebi bir açılım yakalamışsınız ve pek çok kişiye tercüman olduğunuza inanıyorum.
Yorum özellikle gerçekçi ve edebi bir yorum yazan kişinin gıdası yazdıklarına ek olarak. Üstelik hiç bir bireysel kaygı taşımadan getirilen her türlü eleştiri hele ki paylaşımı besleyen ve yüreklendiren.
Yazmak...Ne diyebilirim ki bu ulvi duygu için. Siz zaten diyeceğinizi demişsiniz. var olun.
Saygılarımla...
Günün bitiminde bu yazı gerçekten de mutlandırdı beni. Tam da ümitlerim kayıp gidiyorken üstelik.
Edebiyat kelimesi gerçekten de sihirli bir mefhum.
izin verirseniz son cümlenizi tüm yüreğimle tekrarlıyorum ve tüm içtenliğimle:
EDEBİYAT DEFTERİ! Bizi biraraya getirdiğin için, bize yazma, yazdıklarımızı paylaşma, “beslenme” ve “besleme” fırsatı verdiğin için sana da, gönülden ve en samimi duygularımla teşekkür ediyorum.
Bazen bırakmaya yeltensem de umarım ve dilerim ki kalem ve içimdeki yazma aşkı beni terk etmez.
Sağlıcakla kalın.