- 1320 Okunma
- 8 Yorum
- 3 Beğeni
NADAS- HABİB DAĞ ŞİİRİ VE TAHLİLİ
Birazdan annem gelecek ve bu dağınıklığın sebebini soracak.
Han duvarlarından çıkardığım seslerden başlıyorum yine
Zamanın kurnazlığından sıyrılıp
Kapıyorum şehrin kapılarını
Günahlarını cebinde saklayan her deli gibi
Öldürdüğüm geceleri sayıyorum
Gelecek/gelmeyecek
Boyunu uzattığım günleri asıyorum boynuma
özgürlüğünü özleyen her mahkûm gibi
Kuşları kanatlarından seviyorum.
Üstümde ütüsüz aşktan kalma bir gömlek
yüreğimi bölük pörçük edip ikram etsem size
düşük yapar doğurduğum geceler
Gıcırdayan çocukluğumu çıkarıp asıyorum gökyüzüne
Kulağımı tırmalayan bir ses
avuçlarımdaki yanık
suratıma çarpan küllerinden olsa gerek
Birazdan nadasa çektiğim aşk gelecek ve bu dağınıklığımın sebebini soracak.
Kanayacağım.
A- Biçim yönünden incelenmesi:
NAZIM BİRİMİ: Bentlerden oluşmuştur.
BİRİM SAYISI: 6 bentten oluşmuştur.
ÖLÇÜ: Serbest ölçü kullanılmıştır.
NAZIM ŞEKLİ: Serbest tarzda yazılmıştır.
Kafiye ve redif: bulunmamaktadır
B.Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi
1) Anlamı bilinmeyen kelimeler
Bulunmamaktadır
2) Şiirin bölümler halinde açıklanması
BİRİNCİ BÖLÜM:
Birazdan annem gelecek ve bu dağınıklığın sebebini soracak.
Tek dizeden oluşan 1. Bölümde bir beklentisi var gibi. Bu sadece annesinin gelip hesap sormasından çok anne sevgisini ve ilgisini beklediğini göstermekte…
İKİNCİ BÖLÜM:
Han duvarlarından çıkardığım seslerden başlıyorum yine
Zamanın kurnazlığından sıyrılıp
Kapıyorum şehrin kapılarını
Günahlarını cebinde saklayan her deli gibi
Öldürdüğüm geceleri sayıyorum
Gelecek/gelmeyecek
****
Han duvarlarından çıkardığım seslerden başlıyorum yine
İlk dizede anlıyoruz ki sessiz bir ortamda şair ve büyük ihtimalle üzüntüsünden duvarları yumruklamakta veya başını vurmakta, sadece o sesi duyabiliyor. Ancak kaçırılmaması gereken bir ayrıntı; Han duvarları diyor. Serbest şiir yazan bir şairin Faruk Nafiz Çamlıbel’in “ Han Duvarları” şiirini hatırlatmak istediğini düşünmüyorum. Tasavvufta fanilerin konakladığı dünyayı simgeler han. Bu tek dizede dünyaya, dünya hayatına olan tepkisini anlattığını düşündürüyor.
Zamanın kurnazlığından sıyrılıp
Kapıyorum şehrin kapılarını
Nasıl geçtiğini bile fark edemediği zamanı kurnazlıkla, dolayısıyla tilki benzetmesiyle tanımlarken kendisini zamanın hüküm sürmediği bir mekanda olduğunu, tüm kapıları kapattığını anlatmaya çalışıyor.
Günahlarını cebinde saklayan her deli gibi
Öldürdüğüm geceleri sayıyorum
Gelecek/gelmeyecek
Deli neden bir şeyleri saklasın? Aklına geleni söyleyene, yapana deli deriz aslında. Delilik ile dâhilik arasında ince bir çizgi olduğu söylenir halk arasında, bilimsel bir açıklaması olmasa da… Dâhilik ve delilik alınan kararların sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Sonuç başarısızsa yapılan eylem delilik olarak değerlendiriliyor. Sakladığı günahlar ( sırlar) varsa ki var olduğunu söylüyor, kendisine yakıştırdığı bu kişilik özelliğine sahip olmadığını, belki mütevazılıktan o şekilde ifade ettiğini düşündürüyor. Öldürülen geceler belki boşa geçen zor zamanlar olabilir. Hangi saat olursa olsun gecenin karanlığı çökmüş zamanlar… Ama şairimiz yaklaşık 30 yaşından önce yazmış bu şiiri. Öldürülen gece sanki eğlence hayatı gibi geldi, okuyucu için akla gelmeyecek seçenek değil doğrusu. Birinci seçenek doğruysa acaba o kötü günler tekrar gelir mi endişesi taşıyor demektir. İkinci seçenek doğruysa yalnız kaldığı bulunduğu anda özlemini duyuyor demektir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:
Boyunu uzattığım günleri asıyorum boynuma
özgürlüğünü özleyen her mahkûm gibi
Kuşları kanatlarından seviyorum.
Yalnızlığın kalın duvarlarıyla çevrilen bir mahkûm gibi hissediyor. Gün burada yine mutlu ve rahat günleri simgeliyor sanırım. Boyna asılan ziynet gibi ak günleri takıp özgürlüğün simgesi olan kuşların kanatlarını sevdiğini söylüyor. Tek istediği o hapishaneden kurtulmak…
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:
Üstümde ütüsüz aşktan kalma bir gömlek
yüreğimi bölük pörçük edip ikram etsem size
düşük yapar doğurduğum geceler
Ütüsüz aşk düzgün gitmeyen veya toplum açısından kabul edilmeyen birliktelikler olabilir, gömlek de anıları… Belki çok acı çekmiş şair yüreğini bölük pörçük edip sunmaya hazır. Ama bir yandan da korkusunu dile getiriyor, her şeyi ortaya dökersem o kötü, karanlık günler geleceğimi de yok edebilir diyor. Tedirginlik hissi ağır basıyor bu bölümde.
BEŞİNCİ BÖLÜM:
Gıcırdayan çocukluğumu çıkarıp asıyorum gökyüzüne
Kulağımı tırmalayan bir ses
avuçlarımdaki yanık
suratıma çarpan küllerinden olsa gerek
Gıcırdayan çocukluk, gıcırdamak her ne kadar başka anlamda kullanılsa da ağlamakla geçen çocukluğu anlattığını düşünüyorum. Kulağı tırmalayan ses ne olabilir? Belki şiddet gören aile bireyleri, belki öfkeli bir baba, belki de ani gelen bir ölüm karşısında atılan çığlıklardır. Son seçenek daha mantıklı geldi zira devamında avuçlarımdaki yanık demiş. Bir çocuğun avucundaki yanık sevdiği insanın ölü bedenine dokunduğunda oluşur, her ne kadar mermer gibi soğuksa da yakar çocukların ellerini. Ve küller dinimizde olmasa bile hepimizin bildiği ve birçok toplumda düzenlenen bir cenaze törenini hatırlatıyor. Başka açıdan bakarsak da ölüm sebebiyle sönen bir ateşi anlatıyor.
ALTINCI BÖLÜM:
Birazdan nadasa çektiğim aşk gelecek ve bu dağınıklığımın sebebini soracak.
Kanayacağım.
Birazdan annem gelecek diye başlayan şiir şimdi neden nadasa çekilen aşk olarak değiştiriliyor? Erkek çocuklarının ilk aşkı anneleridir. Gençliğin de verdiği heyecanlarla belki biraz hafifleyen anne sevgisinden ve annesinden bahsediyor. Anneler ne kadar kızarak sorsa da hep bir merhamet taşır sözleri. Şair belki bir süreliğine de olsa uzaklaştığı annesinden utanacak, üzülecek ve kanayacak. Kanayan yaralanan yüreğidir, son dizenin gizli öznesidir.
Çok sevdiğim Nadas şiirini tahlil etmeye çalıştım kendimce. Doğru olup olmadığını bilemem, bana düşündürdükleriydi sadece. Çok uzun olduğu için 2 bölümde yayınlamaya karar verdim. Şiirdeki edebi sanatları ve gerekli açıklamalarını diğer bölüme sakladım.
Devamı var…
YORUMLAR
Afet İnce Kırat
Oflu
Ne aşk, ne anne basitleştirilemeyecek iki önemli değerdir. Aşk basitleştiğinde " yaz aşkı, kış aşkı, mevsimlik aşk, günlük-aylık-haftalık aşk "lar karşımıza çıkar günümüzde olduğu gibi. Anne basitleştirildiğinde ise kıyamet kopar!
Aşkları, beşeri ve İlâhi olarak değerlendirirsek; asla anneyi beşeri aşk kapsamında değerlendiremezsiniz. Anne, İlâhi bir figürdür!
Eğer, "ilk aşk" demişseniz o da İlâhi bir aşka değil beşeri bir aşka delâlet eder ki; o aşkta da annenin teri yoktur.
Sizin gibi geleneksel yönü daha ağır olması gereken bir kimliğin günümüz zırvalarına uymaya çalışması, en azından onları meşru gibi görmesi ve kabul etmesi ( ama pek de becerememesi ) oldukça düşündürücü. Oysa siz, aşkı efsaneleşmiş Ferhat'ın ve Şirin'in hemşehrisisiniz!
açıklamalarını yerinde ve çok anlamlı.
lakin bu manalar kimi zaman okuyucuya göre değişebilir.
Çünkü sizin anlatımınızı her okuyan anlayamaz.
hatta sıradan şiir deyip geçer.
şayet şair usta bir kalemse şiirini tahlil etmek gerekir.
tahlil ise bilenlerce yapılır.
Bu şiir ve açıklama sanırım şiir okuyanlara bir örnek bir misal anlamdadır
kaleminize sağlık