HÖŞMERİM
Yaşım henüz daha altı olmamıştı çünkü okula başla-madığımı iyi hatırlıyorum. Aklım her şeye eriyordu ancak okumam ve yazmam henüz yoktu. Şehirde yaşamakta ol-duğumuzdan ve ailemin konumu dolayısıyla yani maddi imkanları kısıtlı olan bir aileye mensup olmamdan dolayı da pek gezen bir aile değildik. Sadece bir düğün bir mecburiyet olursa köye veya üvey babaannemin kızlarının oturduğu yer olan Edremit’e gitme imkanımız oluyordu. İşte bu nedenle de bu hatırladığım yaşa kadar, galiba bir kere hayal meyal Edremit’e gittiğimizi sanıyorum. Başka hiç bir şekilde Balıkesir’den ayrıldığımı bilmiyorum.
İşte bu öyküm bu küçük yaşlarda şehirden ilk ayrılı-şım ve başka bir yere gidişim ile ilgilidir. Ailemin büyüğü babamın babası kocabıyık Hüseyin lâkaplı dedemin ikinci eşinin köyü Aslan köyündeki akrabalarının bir düğünü vesilesi ile gidişimizdi.
Bu köy şimdi şehrin bir mahallesi gibi oldu ama o zamanlar çok uzak gibi geliyordu. Şimdiki gibi ne araba ne otobüs nede ulaşılabilecek bir düzgün yol vardı. bu kö-ye giden belki haftada bir münübüs ya oluyor yada müş-teri yokluğundan olmuyordu. köylüler genellikle şehrin büyük pazarı Salı günleri gelirler ve yetiştirdikleri sebzeyi satarlar onlarda şehre gelişlerinde öküz arabalarını kulla-nırlardı. Bu nedenle de ulaşım sadece trenle oluyor oda haftanın belirli günleri belirli saatlerinde Ankara veya Kütahya treni bu ara istasyonda durduğu için iniliyordu. Bu istasyonda indikten sonra da köye bir hayli ya yayan yürünüyor yada yine öküz arabaları ile gidiliyordu.
Böyle zor yolculuğu göze alan ailem köydeki akraba düğününe gitmeye karar vermişti. Bu karara en çok sevinen elbette bendim. Her şeyden önce trene binecek ve köyde çok azda olsa bir kaç gün geçirecektim. Bu benim için çok büyük bir gezi değişik bir ortamı tanımanın verdiği zevk ve bir eğlenceydi.
Hazırlıklar yapıldı ve bugün çok iyi hatırlamasam da trenle gidilmiş köy istasyonunda inilmişti. İşte bundan sonrasını çok iyi hatırlıyorum. İstasyona bizi almak için bir öküz arabası gelmişti. Bizi arabaya bindirdiler tangır
tungur bozuk yolları aşarak köye gelmiştik. Köy uzaktan görünmeye başladığında her yer yeşillik ağaçlık ve bu ağaçların arasında evler seçilmeye başlamıştı. yol boyunca tarlalar bahçeler vardı. her tarlada ekinler bahçelerde ise hep sebze bostan karpuz mısır ekiliydi. Köy şehre göre bolluk ve bereket dolu yerlerdi. Tabiki bunları şimdi çok daha iyi anlamaktayım. Köye vardığımızda bizi karşılayanlar olmuş hemen bir eve misafir etmişlerdi. Misafir olduğumuz ev köyün en zenginlerinden ve misafir perver bir aileydi. Aslında bu misafir olduğumuz ev bizim akrabalardan değildi. Köylerde böyle düğün dernek oldu mu o köyün her ailesi imece yapar dışarıdan gelen misafirleri alırlar evlerinde konuk ederlerdi. İşte bizde böyle bir eve konuk olmuştuk. Ev iki katlı bir evdi zemin katı depo gibi kullanılmakta olduğundan üst katta odaları bulunan bir yapıydı. Uzun ve dik bir merdivenle çıkılan üst kata girildiğinde dar uzun bir sofa denilen bölümden odalara geçiliyor bu sofanın bir köşesinde de ocaklık bulunuyordu.
Bahçesi geniş olan bu evin sahiplerine köyde paşa köylüler denilmekteydi. Bu evin gerçekten çok geniş bahçesi vardı bu bahçede horozlar tavuklar dolaşıyor bir köşesinde de hayvan damları bulunuyordu. bu damlardan birinde inekler diğerinde koyun ve kuzular bulunuyordu. bahçeye açılan iki kanatlı büyük kapının önünde bir traktör bulunmak ta onun yanında da tarla sürmeye yarayan bir çok aletler vardı.
Bu ev çok hoşuma gitmişti. Anne ve babamlar eve çıkıp yerleşirken ben hemen bahçeye inmiştim bile. Dam ve bahçeyi bir güzel gezdim. Evin çocukları ile hemen kaynaşmıştım bile. bana hayvanların olduğu yerleri gezdirmişlerdi. Hayvanları çok severdim onlara yem saman verirlerken gördüm hatta onlara yardım ettim bu köy hayatı çok hoşuma gitmişti.
Bir ara evin babası bahçeye inmişti. Elinde bir bıçak vardı ne yapacağını merak ettim. Adam hemen bahçede gezen bir tavuğu yakaladı su arkının yanına yatırıp kesti. Orada tüylerini yolmaya başladı meraklı gözlerle onu izliyordum. Anladım ki akşam yemeği için hazırlık yapılıyordu. Az sonra dumanı tüten köy ekmekleri bir kadının sırtında gelmişti. ne kadar bereketli bir hayattı.
İlk gün böyle geçip giderken akşam düğün hazır-lıkları yapılmış köyün meydanına direkler dikilmiş belirli yerlere de fenerler konmuştu. Köyde elektrik yoktu. bu nedenle de düğün meydanda bu fenerlerin verebildiği ışıkla yapılacaktı. Akşam olmak üzereydi hava da bir hayli kararmıştı. Evde güzelce bizim karnımızı doyurmuşlar düğüne gitme hazırlığı başlamıştı. dışarı ben ve evin çocuk-ları her kesten önce çıkmıştık. Sokaklarda yürüyen her kesin elinde bir fener vardı içinde solgun bir ışık olan bu fenerler ancak gittikleri yolu aydınlatabili-yordu. Düğün çok sürmedi karanlıkta yapılan düğün bu kadar olurdu. erkekler bir kenarda kurulan sofralarda içmişler davulda oynuyorlardı. Bir ara silahlar patlamaya başladı köy düğünlerinde adetmiş. İçen erkekler havaya silahlarıyla ateş ediyorlardı. Bu patırtıdan çok korkmuştum hemen annemlerin olduğu yere gitmiş adeta sinmiştim. Çok geçmeden evlere dağıldı herkes. Eve geldiğimizde gecenin serininde ve yorgunluktan uyumuş kalmıştım. Bir ara kulağıma babamların sohbeti gitmişti. Evin erkeği gece hayvanlarını yaymaya gidecekti. Onlar gece çıkıp sabah dönerlermiş. Giderken yanlarına silahlarını almadan gitmezlermiş. Bunun nedeni yakın iki köy arasında mera kavgası ve gece yaban hayvanlardan korunmak içinmiş.
Sabah erken kalktığımda gördüklerim karşısında biraz şaşırmadım desem yalan olur. Evin kadını ocak başında bir şeyler yapıyordu. hemen yanına gittim.
-Teyze ne yapıyorsun.
-Höşmelim yapıyorum oğlum size.
Deyince ilk duyduğum bir isimdi bu. Sonradan tatlı olduğunu duydum. Bu tatlıyı bu aile paşa köylüler çok gü-zel yaparlarmış. Babamlarda geceden söylemişler onun için yapıyorlarmış. Kadın büyükçe bir tavanın içine peynir koymuş karıştırıyordu. Meğer asıl höşmerim peynirden tuzsuz teleme peynirden olurmuş. Tavanın içinde devamlı karışan peynir sararmaya başlamıştı. sonradan içine şeker ilave etti bu karışımı yine karıştırmaya devam ediyordu. Tava içindeki maddeler sulanmış şekerle karışınca çok güzel bir renk almıştı. bunları hem seyrediyor hemde öğreniyordum. Bir zaman sonra kadın tavayı ateşten indirdi. Sıcak olan tatlıyı soğumaya bırakmıştı. Ama benim çok meraklı olduğumu ve sabırsızlığımı görünce dayanamadı bir tabağa sıcak ta olsa koydu yemem için bana vermişti. Ben hemen kaşıklamaya başladım. O kadar güzel bir tadı vardı ki şaşırmadım desem yalan olur. Bir solukta verdiği tabağı bitirmiştim. Bu tatlı gerçekten çok başka bir tatlıydı. Az sonra sofra kuruldu hep birlikte soğumuş bu tatlıdan yerken herkes övgü dolu sözlerle bu tatlıyı anlatıyordu.
Bense daha çok mutluydum hem yapımını öğrenmiş hemde bol bol yemiştim. Bu höşmerimin tadını unutmadım halâ çok severim ve bu tatlı Balıkesir çevresinden başka pek bir yerde yapılmıyordu. Halende bu böyle ama bugün artık teknoloji ve ulaşımın etkisiyle çok yere ulaşmış çok yerde yapılır hale geldi. Ama yinede o köyde yediğim höşmerim gibisini de bir daha yemek nasip olmadı. Bu tatlının birde öyküsünü öğrendim sonradan; Eski tarihlerde bir kadının huysuz mu huysuz bir kocası varmış. Bir gün adam tutturmuş karısına ille de tatlı yap diye. kadın evde malzeme olmadığından dolayı şaşırmış ne yapacağını aklına yeni mayaladığı henüz tuz salamurasına yatırmadığı peynir gelmiş. Hemen bir parça alıp tavada kavurmuş üstüne şeker koyup kaynatmış. Bunu kocasına yedirmiş ve sormuş nasıl bey diye. adam bu tatlıyı çok beğenmiş. Ve
“Hoş mirim çok hoş” demiş kadında bir daha bu tatlıyı hep yapmış adı da o günden beri höşmerim olarak değişe-
rek bu günlere kadar gelmiş.
Hayrettin Tarhan
23.02.2001
YORUMLAR
En çok kuzuları alıp, tatilde otlatmaya götürdüğüm çocukluk günlerimi özlüyorum. Yüzyıllar olmuş sanki..Sonra höşmerim, kömbe, tuluk peyniri ve bazlama ile kahvaltıyı birde..
Her şey, ne kadar da çabuk kirlendi !..
Hayrettin Bey, beni çocukluğuma götüren güzel yazınız için teşekkür ederim
Saygılar gönderiyorum.
Göktürkmen tarafından 7/9/2008 8:51:32 AM zamanında düzenlenmiştir.