ÜÇ SATIRLIK VE KISA, ÜÇ KUMSAL HİKAYESİ…
KUMSALDAKİ KOMİK ADAM…
Adam, her iki koluna hasır sepetleri asmış, kumsalda çöp topluyor… Kırılan bira şişelerinin parçaları, pet şişe denilen naylondan yapılma boş su şişeleri, gazete artıkları, mangal sefalarından arta kalan kömür parçaları, içi bitmiş güneş yağı kutuları; saymakla bitmez… Her çöpün ayrı sepete konulması gerekli ve hiç üşenmiyor adam, her çöpü niteliğine göre ilgili sepetine koyuyor… Güneşlenirken gözüm O’na takılıyor ve bir an belediyenin görevlisi sanıyorum fakat değil… Kafasında şapka yok, üzerinde, rengi kaçmış kırmızıya çalan tişort, sarı bir şort, dökülmeye yüz tutmuş diyemeyeceğim kadar dökülmüş saçları, beyaza bürünmüş bıyıkları ve sakalları… Numaraları, siz deyin beş, ben diyeyim altı derece civarında miyop gözlükleri ile komik adam çöp topluyor… Bir abla, çocuğunu denizden çıkarmaya çalışan bir abla, O’na bakmadan fakat O’na sitemle; “deniz yosun dolu, onları da temizlemek gerekiyor” diyor… Adam sağır, üstüne üstlükte dilsiz… Ne sözlerini duyabiliyor ablanın, ne de cevap verebiliyor… Çöp toplamaya devam ediyor…
komik adam, üç boş pet şişeyi sepetine topladı,
ardından, beş boş pet şişeyi kumsala bırakmasak,
geceleri bira şişelerini, bitirince kırmasak,
ne iyi olurdu değil mi canlar,
işimiz bitince kendimiz toplasak,
komik adama hiç bırakmasak…
PEŞİMİZE TAKILAN KEDİ YAVRUSU
İftar sonrası, yeğenimin eşi ile Nuri’nin o tarafa doğru yürüyüşe çıktık… Eve yaklaştığımızda, bir yavru kedi peşimize takıldı… Annesini mi kaybetti, gecenin karanlığından ya da sahil yolunun kalabalığından mı ürktü; bilemiyorum, bizimle eve kadar geldi… Bizde bir ve ön tarafta iki çocuk var… Çocuklar kedi yavrusu ile mıncıklayarak oynamak, kedi yavrusu ise canı yandığında tırmalama ve hatta ısırma dahil onlardan kurtulmak istiyor… Yeğen, “Dayı, çocuklara zarar verecek; al götür, uzak bir yere bırak” dedi… Torun, bana küstü, daha sonra kedi yavrusunun annesi olduğuna inandığımız bir kedi, yarım saat kadar bahçemizde dolaştı… Yavru kediyi, en muhtaç olduğu dönemde annesinden ayırdığıma mı üzüleyim, torunun bana küstüğüne mi üzüleyim… O gece, bu sıkıntılar içinde, sabaha kadar uyuyamadım…
İnsanoğlu, doğaya hiçbir şekilde müdahale etmese… Doğa her türlü sorununu, kendince çözse…Dayanamayız ki; hem, her şey tanrıdan gelmeli deriz… Gelir ve geldiğinde de; beğenmeyiz…
AKASYA KOKUSU, SARDI SOKAĞI…
Aynı geceden, kedi yavrusunun peşimize takıldığı geceden bahsediyorum… Eve dönüş ( kedi yavrusuna yakalandığımız ) sokağa henüz sapmıştık ki; duyduk kokusunu… Akasya ağacı, genelde Nisan-Mayıs ayında çiçek açardı, Haziran ayı gelmiş olsa da; kaçırmamıştık…
Kedi yavrusunun, bizi takip ettiğini hissetmememize veya aldırış etmememize, akasya ağacına ve çiçeklerinin kokusuna dair yaptığımız sohbet, sebep olmuş olabilir mi? İnanın, bilemiyorum… O anda aklımda tek düşünce vardı; eve gittiğimde, o sokağa ve o sokağı tümüyle kaplayan, akasya ağacı çiçeklerinin salgıladığı kokuya dair şiir denemesi (denemeleri) yazmak… Olmadı ki… Takılan yavru kedi, bırakışım ve annesinin gelişi, yavrusunu arayışı, bulamayışı, kedi yavrusunu bıraktığım için üstüne torunun bana küskünlüğünü de eklediğimde… Ne şiir deneme yazma arzusu, ne de akasya çiçeklerinin o harika kokusu kaldı yüreğimde…
o geceye dair üzüntülerim(iz) çoktu,
dayanamadım, yazdım,
tekrar gidersem,
üzülmek, o üzüntüleri bir daha yaşamak,
yaşatmak istemem fakat istemem de;
bulunduğun sokağın köşesini döndüğümde, akasya
çiçeklerinin kokusunu duyarsam,
yine yazarım,
Tarih… Bugün…