- 403 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
KÖYDE ÖĞRETMENLİK
Öğretmenliğe 1 Mart 1979 yılında, Afyon ilinin Sinanpaşa ilçesine bağlı Çatkuyu köyünde başladım…
Çatkuyu Köyü İlkokulu, benden önce bir yıl kapalı kalmıştı. Öğretmen atanmamıştı…
Eğitime kapalı okulun bakıma ihtiyacı vardı…
Yıllarca onarım görmemişti…
Göreve başladığımda havalar iyiydi…
Okulun bazı camları kırıktı.
Çatıda, kırılmış ve değiştirilmesi gereken kiremitler vardı.
Muhtarı aradım… Köy odasında olduğunu söylediler.
Köy odasına gittim. Okulun durumunu anlattım…
Eğitim öğretim yuvasının bakımlı, temiz olması gerektiğini izah ettim.
Camları kırık pencerelerin ölçüsünü verdim…
Muhtar:
— Kiremitleri değiştirir, camları takarız, dedi.
Günler geçti…
Haftalar geçti…
Tekrar muhtara konuyu açtım.
Aynı cevabı aldım:
— Kiremitleri değiştirir, camları takarız, dedi.
Aylar geçti…
Tekrar muhtara konuyu açtım.
Aynı cevabı aldım:
— Kiremitleri değiştirir, camları takarız, dedi.
Laf var, icraat yoktu…
Yılsonuna kadar aynı sözü verdi, bir şey yapmadı.
İkinci yılımda, okullar açılmadan muhtarı birkaç kez uyardım:
— Kırık cam ve kiremitleri değiştirelim, köyün bitişiğindeki ormandan kuru odun getirelim. Kışın öğrencilerim üşümesin…
Muhtar:
— Kiremitleri değiştirir, camları takarız, odun da getiririz, sen merak etme, dedi…
Söz verdi, bir şey yapmadı. Laf var, icraat yoktu…
Sonbahar bitti.
Kış geldi. Soğuklar başladı.
Laf var, icraat yoktu...
Bir gece çok kar yağdı.
Sabah okulu açtım. Öğrencilerim geldi. Soğuktan ders yapamıyoruz. Ben üşüyorum. Öğrencilerim üşüyor…
Canım çok sıkıldı.
Muhtara bir ders vermem gerekir, dedim.
Öyle bir şey yapmalıyım ki muhtar bu gün, bu karda camları taktırsın… Kiremitleri değiştirsin… Oduna hasret odunluğu ağzına kadar odunla doldursun…
Düşündüm, taşındım, aşağıdaki türküyü yazdım.
AMAN MUHTAR GEL BİZE BAK
Sobamız var odun yoktur,
Aman muhtar gel bize bak…
Odan sıcak karnın toktur,
Aman muhtar gel bize bak…
Hele gel de bir bize bak…
Aman gel de bir bize bak…
El buz oldu burun havuç,
Öğrencide kalmadı güç,
Anlatırım anlamaz hiç,
Aman muhtar gel bize bak…
Hele gel de bir bize bak…
Aman gel de bir bize bak…
Pencerenin kırık camı,
Su sızdırır okul damı,
Soğuk yakar bu adamı,
Aman muhtar gel bize bak…
Hele gel de bir bize bak…
Aman gel de bir bize bak…
Öğrencilerimle birlikte bu sözlere bir beste yaptık. Türküyü öğrencilere ezberlettim.
Öğrencilerimi sınıftan çıkardım. Üçerli sıra yaptım…
Köyün en üst tarafında bulunan muhtarın evine doğru, türküyü söyleterek yürüttüm…
Karlara basarak muhtarın evinin önüne geldik…
Muhtar, yine yol tarafına bakan penceresinin önündeki divanında oturmuş, dışarıyı seyrediyordu.
Sobasının dumanı, çatılı evinin bacasından gökyüzüne doğru süzülüyordu…
Öğrencileri muhtarın tam karşısında, karın üzerine oturttum.
Muhtarın babasının adını verdiği biricik torununu en öne aldım. Ben de öğrencilerimin yanına çöktüm.
Türkümüzü tekrarlayarak söylemeye başladık.
Muhtar pencereyi açtı. Türküyü dinledi. Oturduğu yerden seslendi:
— Soğuktur. Hepiniz içeri gelin. En kısa zamanda hepsini hal edeceğim.
Cevap verdim:
— Şimdi o sıcacık odandan çıkmazsan, bir kişiyi cam için ilçeye göndermezsen, birkaç kişiyi kiremitleri değiştirmek için okulun çatısına çıkartmazsan, hepinizin evinin önündeki odunlarla okulun odunluğunu doldurmazsan, yemin ediyorum, en başta sevgili torunun, hepimiz buradan kalkmayacağız… Ölene kadar oturacağız…
Muhtar, ne söylediyse aynı cevabı verdim:
— Boş sözler bizi ısıtmıyor. Ya dediklerimi yapacaksın… Ya da hepimiz burada donacağız… Katilimiz muhtardır diye vasiyette yazdım… Sende laf var, icraat yok.
Muhtar kalktı, yanımıza geldi:
— Siz okula gidin, bu gün hepsini yapacağım.
Kararlı bir şekilde cevap verdim:
— Camcılar ilçeye doğru yola çıkmadan, kiremitçiler okulun damına çıkmadan, odunlar odunluğa doğru gelmeden, bizi burada kimse kaldıramaz…
Biz türkümüzü söylerken azalar, köylüler, öğrencilerin anne ve babaları başımıza birikmişti.
Muhtar bir komutan gibi emir yağdırdı:
—Kadir al şu parayı, bu da hocanın daha önce verdiği ölçüler. Mehmet’le Sinanpaşa’dan camları alın, gelin…
— Hasan, Hüseyin ile birlikte bizim avludaki yeni kiremitleri alın. Okula götürün… Çatıdaki kırık kiremitleri değiştirin… Ahmet ile Mustafa size yardım etsin…
Köylülere döndü:
— Sizler de kuru odunlarınızla odunluğa odun taşıyın. Öğretmeninizi tanıyorsunuz… Kendisi bu karın üzerinde donar, çocuklarınızı da dondurur… Benim torunu da gözlerimin önünde kardan adam yapar…
Herkes verilen göreve koştu.
Aylardır tatlı dille anlatarak yaptıramadığımı, öğrencilerimle birlikte titreyerek yaptırabilmiştim…
Öğrencilerle birlikte bizim eve gittik. Sobanın etrafında küme olduk…
Çayımızı demleyerek içimizi de ısıttık… Kutu ile aldığım bisküviler, çayın yanında baklava gibi geldi…
Öğrencilerimin yüzü gülmeye başladı.
Benim neşem yerine geldi.
Buzlarımız çözülmüştü…
YORUMLAR
Bu yazıyı puanlayamıyor muyuz yahu? Adminlerimiz bu konuya bence el atmalı. 10 üzerinden 100 puan vermek istiyorum siz değerli eğitimcimize. Hem azminize, hem insanlığınıza 100 puan :)
Kıymeti bilinse de bilinmese de insan kendine yakışanı yapmalı. Siz de mesleğinizin ve kişiliğinizin hakkını fazlasıyla vermişsiniz. Allah razı olsun sizden ve sizin gibi eğitimcilerimizden.
Zordur köyde görev yapmak,okulun taş duvarlarını düzeltiyorum karşı da kahvede görüyorlar beni de bir kişi yardıma gelmezdi bilirim zordur .
Tebrik ederim saygılarımla.
Mahmut Cantekin
Öğretmenin emeğini gören az olur.
Teşekkürler öğretmenim.