- 836 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
ONDAN SONRA
Uçak yolculuğu sırasında, yakışıklı bir genç, kasıntı kasıntı kitabını okumakta olan bir çakma sarışının yanına denk gelince, her erkeğin Allah’ın emriymiş gibi farz edindiği çapkınlık görevini ifaya başlar:
"Hanımefendiciğim, merhaba!"
"Merhabana merhaba!"
"Tanışabilir miyiz?"
"Niye tanışacak mışız?"
"Bu yolculuklar hoş sohbetle sıkıcı olmaz da ondan için, yani, sohbet ederiz diyom..."
Sarışın okuduğu kitabı yavaşça kapatarak:
"Hay hay!" demiş. "Ne hakkında sohbet edelim?"
Yakışıklı delikanlı, diğer bütün çapkın erkekler gibi, her şeyi çok bildiğinden,
"Her hangi bir konu olabilir," demiş. Çakma sarışının elinde kitap olduğu için, entelektüel bir kafada olacağını düşünerek, ilave etmiş. "Mesela nükleer enerjinin doğayı kirletmesi hakkında konuşabiliriz."
Çakma Sarışın dudak bükerek şaşkınlığını belli ederek, "Enteresan bir konu, olabilir," demiş. "İzninizle size önce bir soru sormak istiyorum."
"Aman ne demek efendim, buyurun, sorun!"
"At, inek ve geyik aynı şeyi yerler... Yani ot... Ama çıkartırlarken geyik küçük parçalar halinde, inek lappadak parçalar halinde, at da pişmaniye topları gibi çıkartır. Aynı otu yedikleri halde, çıkarttıklarının niçin farklı olduğunu biliyor musunuz?"
Delikanlı mahcup, "hiç düşünmemiştim bunu. Bilmiyorum maalesef," demiş.
Bunun üzerine, kasıntılı Çakma Sarışın, ona çoook öfkelenmiş:
"Henüz bi poktan bile anlamazken nükleer enerjiyi nasıl tartışabileceğini zannediyorsun be salak!"ONDAN SONRA;
Ben de geçen gün paylaştığım "doğa katliamıyla" ilgili yazıya ilgi olmadığını görünce, bana, " bi ’pok’tan bile anlamazken, çevreyi tartışmak senin neyine be salak," denildiğini düşündüm. Bu gün yazmayı planladığım "AHLAKİ YOZLAŞMAYA İLİŞKİN YAZI"mdan da bu yüzden vaz geçtim...ONDAN SONRA;
Vaz geçmedim. Yazdım işte...
Ben, televizyonlarda ki bilgi yarışmalarına oldukça meraklıyımdır. Hiç birini kaçırmam, seyrederim. Hep, onlardan birine katılıp verilen ikramiyeleri silip süpürmeyi hayal etmişimdir. Fakat, yarışçı olmak için de hiç müracaat etmemişimdir; çünkü daima, kendi kendime, " bi ’pok’tan bile anlamazken, bilgi yarışmasına gitmek de neyine be salak," diyen telkinlerimin sözünü dinlemişimdir.
Bu yarışmaların birisinde, yarışmacıya, "Osmanlı Devletinde yayınlanan ilk ilk özel, ’bağımsız’ gazete aşağıdakilerden hangisidir?" şeklinde yöneltilen sorunun cevabı, " Ceride-i Havadis (1840)" idi.
Tercüman-ı Ahval, Tasvîr-i Efkâr, Muhbir, Terakki, Mümeyyiz, Basiret, İbret, Tercüman-ı Hakikat, vs. gibi bir çok gazete ismi duymuştum, biliyordum da, fakat bu ’Ceride-i Havadis’ ismini ilk kez duyuyordum.
Hiç duymadığım bu ismi hemen araştırdım. Evet, doğruymuş, gerçekten de ilk yayınlanan gazete buymuş, hem de ta II.Mahmut zamanında...
BİLGİ ŞÖYLE: Ceride-i Havadis Osmanlıda İlk özel gazete olarak İngiliz misyonundan William Churchill tarafından çıkartılmıştır. Bu konuda Ahmet Hamdi Tanpınar hayıflanarak şöyle bahseder: "İlk yıllarda iktidar mevkiinde bulunanların hiçbiri memleket içinde matbuatın kuvvetinden istifadeyi ciddi surette düşünmemiş."
Bilimsel, ahlaki ve edebi içeriğiyle her ne kadar zamanın "üdeba"sını başına toplasa da gazetenin asıl çıkış amacı; İngilizlerin ekonomik ve siyasi çıkarlarına yönelik bir kamuoyu oluşturmak idi. Zira 1830-1837 yılları arasında İstanbul’da İngiliz elçiliği yapmış olan David Urguhard, yaptığı araştırmalar sonucu; zengin hammadde kaynaklara ve geniş bir pazara sahip Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz çıkarları için yararlı olacağını Kraliyet ailesine rapor etmişti.
Churchill, Ceride-i Havadis’te kullandığı Ermeni iktisat yazarlarla İngiliz çıkarlarını örtülü bir şekilde Osmanlı kamuoyuna benimsetmeye çalışır. Nitekim, bu yılları takiben İngiliz sanayisinin hammadde ihtiyacı Osmanlıdan karşılanacak ve İngiliz mallarının sürümü -Osmanlı sanayiinin iflası pahasına- artacaktır. Niyazı Berkes bu durum hakkında İngilizlerin hayretlere düştüğünü, Osmanlı devlet adamlarının bu kadar saf ve ahmak olmalarıyla alay ettiğinden bahseder.
Ceride-i Havadis, Türk basın tarihinin yarı resmî olan ilk Türkçe gazetesi olarak kabul edilir.
William Churchill adında bir İngiliz tarafından 1840 yılında çıkarılmaya başlanmıştır. Devletten teşvik yardımı aldığından ötürü gazete yarı resmî bir kimliğe sahip olmuştur. İlk sayılarında sadece haber içerikli olan gazete yayınlanmaya başladığı günlerde hiç ilgi görmemiş hatta ilk üç sayı bedava dağıtılmıştır. Bu yüzden gazete haftalık olarak çıkarılmaya başlanmış ardından on günde bir çıkarılması kararlaştırılmıştır. 1843 yılında bir süreliğine kapatıldıysa da, daha sonra yayın hayatına tekrar döndü.
Gazetenin döneminde çeşitli ilanlara yer vermiş ayrıca ilk ölüm ilanları bu gazetede yer almıştır. Kırım Savaşına, savaş muhabirlerini de göndererek döneminde uluslararası haberciliğe öncü olmuştur. 1864 yılında 1212 sayıyı geride bırakarak kapanmıştır.ONDAN SONRA;
Burada karşıma çıkan hikaye çok daha ilginçti. (İğrençti, demem mi gerekiyordu acaba...buna okurlarım karar versin...)
Ceride-i Havadis’in,kurucusu, yayıncısı ve sahibi olan William Churchill’in bir İngiliz diplomat lduğunu yukarıdaki bilgide belirttik. Bu, diplomat efendi, avcılığa pek meraklı imiş. O zamanlar Üsküdar tarafında avcıların avlana bildiği ormanlar mevcut olduğundan, ava meraklı İngiliz diplomatımız bu ormanlara avlanmaya gitmiş. Veee... Tavşan diye on dört yaşındaki bir çoban çocuğu gözünden yaralamış. Orada öylece bıraktığı bu çocuk kör olmuş.
Olaya, Osmanlı zaptiyeleri el koymuşlar ve İngiliz diplomatı da yakalayıp hapse koymuşlar. Vay sen misin koyan! Diplomatının hapse konulduğunu öğrenen İngiliz devleti de etkili ve çıngarlı bir tavır koymuş. Avrupa’yı ayağa kalkmış ve kıyamet kopmuş...
Dönemin Osmanlı Hariciye Nazırı hakikatli bir adam çıkıp İngiliz Devletinin bu tavrına karşı tavır koyup "William Churchill yargılanacak!" diye tutturmuş.
Bunun üzerine İngiliz Devleti doğruca Sultan II. Mahmut’a tavır koymuş. Bunun üzerine de, 8 Ekim 1838’de Kraliçe Viktorya ile imzaladığı Balta Limanı Antlaşmasıyla kapitülasyonları getirerek koskoca Osmanlı İmparatorluğunu çökerten ve de Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart’ın öz be öz baldızının oğlu olan, Sultan II.Mahmut Han hazretleri, olaya el koyarak İngiliz diplomatımızın serbest bırakılmasını emretmiş. Hariciye Nazırı bu gelişme karşısında onurunu feda etmeyerek basmış istifayı.
Sultan II.Mahmut Han hazretleri, hapisten kurtularak huzuruna çıkan av meraklısı diplomatımıza duyduğu mahcubiyetten dolayı, "sizin için başka ne yapabilirim?" diye sorunca, pişkin diplomat iki tanecik önemsiz talebi için ricalarda bulunmuş:
1-Zeytin yağı ihraç ithal izni
2-Günlük, tam bağımsız bir gazete çıkartma İZNİ.
Büyük padişahımız, hem bu istekleri kabul etmiş, hem de William Churchill’e "devlet nişanı" vermiş. Böylece ’tuh, kaka’ hariciye nazırının ciğeri on para etmez bir çoban çocuk için işlediği hazin hatayı affettirebilmiş. Dönemin ajanlarından biri bir çocuğu yaralıyor ve suçlu olup sürüleceği yerde, devlet nişanı alıyor. Bu, olayın politik yanı. .. Kamusal yanı ise, yaşadığımız bu topraklarda adı Ceride-i Havadis olan ilk ve bağımsız sivil gazetenin böylelikle yayın hayatına başlamasıyla alakalı.
Bu gazetenin üslubu şimdiki ’Bulvar gazetelerinden’ pek de farklı değilmiş. Yaptığı munzur neşriyatlarla ve asparagas haberlerle çokça iştigal edermiş...
Bu gazeteden itibaren munzır neşriyatların ardı arkası hiç kesilemedi. Basındaki ahlaki bozulmanın bu ilk başlangıcından sonra, bu günkü yoz televizyonlarımıza ulaşmış olduk.ONDAN SONRA;
TV’nin karşısına oturduğum zaman yüzlerce zaping yapıyorum. Ve, hiç bir şey seyredemedikten sonra basıyorum kırmızı düğmeye. Seyretmek istesem ülkenin "patlamış" "yumuşaklıklarını" seyretmek sinirlerimi bozacak, biliyorum.
Bu ülkede, "Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu" var, değil mi? Kanallarda, lise öğrencisi kızlar hamile bırakılıyor, liseli çocuklar birbirlerini, enişte baldızı, adam teyzeyi, teyzenin oğlu diğer teyzenin kızını, velhasılı akraba-ı talukat birbirlerini ... (Üç noktanın yerinde olması gereken sözcüğü utandım, yazamadım. )
Türk toplumu seksüel bir yozlaşmanın içine, beyin yıkama yöntemleriyle adeta itilmekte.
Ne bu dizilerin topluma bir yararı ve ne de kamu vicdanıyla örtüşen tavırları var... Toplumun temeline santim santim şehvet tohumları ekerek genç neslin ahlaki gelişimini ve ruh dünyalarını alt üst etmek için var güçleri ile çalışmaktalar. Yayınlara baktığımızda, bu gayri ahlakilik ve gayri meşru yaşamı teşviğin zirvelere doğru adım adım yol almakta olduğunu görebiliriz.
Başbakanlığa bağlı o kurulun mensupları benim üç noktayla kestiğim cümleyi tamamlasın ve gereğini yapsın.
Zahmet olmazsa tabii ki!
Örneğin, ne kadar TV kanalı varsa, hepsini kapatsın... Sırf TV.leri de değil, üçüncü sayfalarında ya da magazin sayfalarında resmen "porno" neşriyatı yapan gazeteleri de, dergileri de...
Biliyorum, çok sadistçe bir istek oldu bu. Ama, olsun varsın...ONDAN SONRA;
Aslında toplumumuzun geleneğinde de vardır bu seksüel yozlaşma.
Örneğin, düğünlerimizde köçek oynatmaktan pek bir keyif alırız, değil mi?
Erkek oğulların gay olma ihtimaline sıra gelince de, katiyen yakıştıramayız kendimize. Neyse, burada keseyim de erkek okuyucularım gıcık olmasınlar bana!...
"Balık baştan kokar," diyen atalarımız. bu sözü durduk yerde uydurmamıştır elbet, varmış bir hikmeti ki, söylemişlerdir.Ondan Sonra; görüşmek üzere…
YORUMLAR
Yazınızın içeriği çok etkileyici sizin bu yazınızı okuyunca yakın zaman da kaleme aldığım ama yayınlamaktan vazgeçtiğim ‘’soyunmak kültür olmuş hocam’’başlıklı yazımın içeriğini hatırlattı,
Okul yıllarımızda kız ve erkek biz öğrencilerine (Arkadaşlar kültürlü ve çağdaş insanlar olun ama lütfen müstehcenlikten uzak durun çünkü ‘’Müstehcenlik insanların yaklaşımında kültürünüzün önüne geçecek kadar güçlü bir kültürsüzlükle yaklaşıp,sizinle ilişki kurmak istemelerine neden olacaktır.) derdi. Bu sözlerle bizlere öğüt veren öğretmenimiz muhafazakâr yaşam tarzına sahip bir insan değildi. Aksine sosyalist düşünce yapısına sahip bir hocamızdı. Kısacası biz öğrencilerinden kadın-erkek ilişkilerinde seksapaliteyi değil saygıyı ön planda tutmamızı isterdi. Eğer partnerinizle aranızda bir cinsellik yaşanacaksa bu kişiliğinize katkıda bulunacak düzeyde bir eylem olmalı derdi yıl 78–79 bu gün geldiğimiz noktada eğer bir genç partneriyle yaşadığı cinsliği cep telefonuna kaydedip arkadaşlarıyla arasında espri konusu yapıyorsa yazılı veya görsel basının yozlaşma noktasında toplumu ne hale getirdiğinin somut bir örneğidir.
Yani dünyanın yuvarlak olduğunu bilmeyen atlası önüne koyduğunuzda ülkesinin yerini harita üzerinde gösteremeyen bir genç askari edep sınırlarına bile uymadığı halde modernliğin temsilcisi gibi gösteriliyorsa hocamızın o yıllarda dediği gibi kültürsüzlüğün kültürün önüne geçtiğinin açık bir göstergesidir.
Neyse susalımda gerici olduğumuz ortaya çıkmasın.))
Çok önemli bir konuyu işlemişsiniz hocam kaleminize sağlık
Saygı selamlarımla.
Serhat BİNGÖL tarafından 7/10/2015 2:23:02 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL tarafından 7/10/2015 8:27:16 AM zamanında düzenlenmiştir.