- 1350 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
İşte bu benim genç kızlığım da yaşadıklarım
ilk okul yıllarımda yaz tatillerinde kuaförde çalışıyordum sanatkar olmayı çok istiyordum
ve severek çıraklık yapıyordum elimin hünerine güveniyordum verdikleri hiç bir iş ağır gelmiyordu bütün gün ayakta koşarak ustalarıma ve kalfalarıma yardım ederdim ve ustam da sen çok iyi usta olacaksın diyordu
onun sözleri bana dahada güç veriyordu yılmadan usanmadan çalışıyordum
nihayet İlk okulu bitirdim benim hedefim belliydi mesleğimi seçmiştim kuaför olmak istiyordum
canım annanem ise orta okula gitmemi istiyordu
okula yazdırmak için evdekiler hazırlanmıştı büyük bir hevesle bense inatla okumayacağımı söylüyordum
avazım çıktığı kadar çığlıklarım gözyaşlarıma karışıyordu çınlatıyordum evi gitmeyeceğim diye
annaneciğim sonunda dayanamadı pes etti tamam zehram kuaförmü olucan ne olmak istiyorsan onu ol yeter ki üzülme diyordu
çığlık attım annanemin boynuna sarıldım pamuk yanaklarını öpüyordum hala ağlıyordum ama bu defa sevinçtendi gözyaşlarım
aradan yıllar geçti on beş yaşındaydım genç kız olmuştum
işimde kalfaydım haftalık alıyordum kendi ihtiyaçlarımı kendim görüyordum
her akşam iş çıkışı alın terinle kazandığım parayla evin ekmeğini ben alırdım
nasılda mutlu olurdum eve katkıda bulunmaktan keyif alırdım
her sabah yedi buçukta iş yerinde olurum akşam çıkışı ise hiç belli olmazdı ne zaman iş biterse o zaman çıkabilirdik on kişi çalışıyorduk salonda o kadar çok müşterimiz vardı ki bazen çok zor yetişiyorduk yemek yemeyi unuturduk bayramlarda ben hiç uyumadan kırk sekiz saat çalışıp eve gittiğimde oturduğum yerde uyuduğum günleri biliyordum mesleğimi severek yapıyordum
Bu gün yine çok yoğun bir gündü harıl harıl çalışıyorduk dışarıdan sesler geliyordu
ve cama taş geldi ne olduğunu anlayamamıştık cama doğru gittik her zamanki gibi
solcular yürüyüş yapıyordu ve sağcılarla kavga ediyorlardı bir birlerine öldüresiye saldırıyorlardı her gün bir olay olurdu çarşıda bazen bizim gibi esnafta zarar görürdü
sanki parsellenmiş gibiydi şehrimiz herkesin mıntıkası vardı parkımız bile ikiye ayrılmıştı sağcıların yarısı solcuların da yarısı hele bir geç bakalım sağcıysan solcunun mıntıkasından vay haline sopalarla saldırırlardı
bende solcuydum nasıl solcu olduysam ne demek olduğunu bile bilmiyordum sanki koyundum hatta öğretmen bir solcu müşterimiz vardı israrla beni toplantılarına çağırırdı ben asla gitmezdim demek ki buna aklım çalışıyormuş cahil de olsam ne işi varmış genç kızın oralarda derdim
her gün evden çıktığımda duvarlardaki yazılar okurdum komşumuz ayşe teyzenin duvarında da yazılar vardı her zamanki gibi akşam eve döndüğümde boyanmış görürdüm ayşe teyzenin duvarını bıkmadan usanmadan onlar yazar ayşe teyzem boyardı şehrimiz ne kadar çirkin görünürdü duvardaki yazılarla
işten eve dönüyordum günlerdir beni takip eden biri vardı bunun farkına varmıştım aynı kişi dükkanın önünden de geçerdi her gün bana bakışlarını fark etmiştim ve korkuyordum sokakta laf attıkların da utancımdan yerin dibine girerdim yanaklarım al al olurdu
sanki suçluymuşum gibi biri görecek de dedikodu olacak diye kendi kendimi yerdim
ve o yabancı yanıma yaklaştı bana arkadaşlık teklif etti titriyordum elim ayağım karışmıştı ne yapacağımı şaşırmıştım ben senin bildiğin kızlardan değilim dedim
koşarak yanından uzaklaştım soluk soluğa eve zor attım kendimi ve bir dahada o yabancıyı görmedim
bazı evlerin çatılarında kocaman direk olurdu onların ne olduğunu çok merak ederdim
bir gün mağzanın önünden geçerken dikkatimi çekmişti renksiz camın içinde insanlar vardı şaşırmıştım konuşuyorlardı sordum bu nedir diye televizyon dediler o kadar çok dalmışım ki önünde heykel gibi seyrediyordum hiç kıpırdamadan vakit epey geç olmuştu hemen koşarak eve gittim beni merak etmişlerdi bende neden geç kaldığımı anlattım bizde televizyon alalım dedim aradan bir kaç ay geçmişti bir gün eve geldim bizim evin tepesinde koça direk konmuş etrafıma bakındım sonra eve girdim ne göreyim evimizin baş köşesinde televizyon vardı ailem sürpriz yapmıştı çok sevinmiştim ve o direğin televizyon anteni olduğunu öğrenmiştim ailemizin bir parçası olmuştu
bir de yağ çay sigara kahve pirinç tüp ve sayre bir çok şey kara borsaydı bulamazdık arada kuyruklar olurdu nerede satış varsa halk hemen o kuyruğa girerdi bende duyduğum an giderdim almaya bazen saatlerce beklerdim bana sıra gelmeden biterdi eli boş dönerdim eve
bazen renkli bazen siyah beyaz bazense eli boş hayatımdan dönüm noktalarından kesintiler İşte bu benim genç kızlığım da yaşadıklarım
YORUMLAR
Güzel bir anlatım di kardeşim şükür o kuyruklar bitti ama hayatın kuyruğunda gidiyoruz bensizin makale yazdiginizi bilmiyordum inşallah bundan sonra okurum saygılarımla
zehra taşdelen gözyaşım
1970'lerin umutsuzluklarını ve umutlarını dillendirdiğinizi görüyorum
Ersan Erdura'nın meşhur bir parçasının sözleri bana anarşi ve terör yılları ve o devrenin ürettiği arabesk duygulanımı özetler niteliktedir veya kendimce öyle algılarım.
"Duman ışığı saklayamaz,
Acılar sürekli olamaz,
Kör bir kuş bile ümitsiz yaşayamaz,"
Hey gidi, Türk Elvis'i diye tanımlanırdı o yıllar. 1980'lerin başlarında da etkisini sürdürdü ve çokları gibi sahneden çekildi. Dikkat ederseniz yok oldu demiyorum. gerek arabesk gerekse popun gelişmesi eski hafif müziği bir nebze zedeledi. Nilüfer, Sezen Aksu, merhum Kayahan gibi birkaç isim direndiler buna. Ama çokları zarif bir tavırla çekildiler köşelerine.
Yeni müzikal yapılanmalara uyum sağlayamazlar mıydı? Bunu yapmayacak kadar onurlu ve müziğe saygılıydılar. Hani Muhsin Bey adlı film de Şener Şen ya da Muhsin Bey'in arabeske karşı verdiği mücadele misali. Kolayca zengin olabileceği halde bunu kabul etmez. 1980'ler de hafif müzik kulvarında da Ersan Erdura bu duyguları yaşadı diye düşünürüm. Ya da Sibel Egemen. Heleki rahmetli Ayten Alpman. İlhan İrem bile 1970'lerdeki parçalarını 1990'ların sonlarına doğru sanki popcorn müziğe karşı tepki mahiyetinde yeniden sundu.
1970'lerde anarşi, terör vardı ama daha mazbut bir toplum, daha kalender meşrepli insanlar vardı. 1980'lerde ekonomi ve teknoloji gelişti fakat bunun geliştirdiği şark usulü bir liberalizm değerleri de erozyona uğrattı. Bu zedelenme kültür sanat alanında da yaşandı aslında.
Yüreğinize, emeğinize ve kaleminize sağlık
Saygı ve selamlarımla...
zehra taşdelen gözyaşım
ettim şu anda sanatçılarımız sağcı solcu diye ayrılırdı halkın arasında onlar şarkılarınla iştirak ederdi kimseye de zararı olmamıştı bildiğim kadarıyla daha sonraları sürüldü bazı sanatcılar türkiyeden laf lafı açarmış aslında o günler üstat yaz yaz bitmezi anıları selam sevgi ve dua ile
O yıllar tatlıydı bir de sağ sol olayları olmasaydı,
Seneler geçti o oyunlara figüran olanlar yaşadıklarını anlatsalar.
Hiç yere toprağa gidenler,dayak yiyenler..
Dönseler bir baksalar geriye;
Ne komünizim geldi,ne faşizim.
Boşuna mı hapislerde ki işgence.
Bir arpa boyu gidemedik,
Çağdaş medeniyete geriledik..
Tebrik ederim saygılarımla.
zehra taşdelen gözyaşım
zehra taşdelen gözyaşım
asla unutulmaz çocukuk ve gençlik çagları
keşke yıllar öncesine gidebilsek
zehra taşdelen gözyaşım
Güzel bir yazıydı tebrik ettim sizi .Onca kargaşalı sokaklara rağmen güzel anılar ,güzel günlerdi .