Şahin'in Saçları Jöleli
Karakış bastırmış zorlu kış koşullarında Sakine abla hamileydi. Sabah ilk iş olarak, Ahıra gidiyor ineklerin altını temizliyor, ardından kovalara sütlerini sağıyor, inekleri dereye suya götürüp getiriyor. Koyunların yemesi için evin önündeki harmana karın üzerine ot saçıyor. Sonra iki tane 20 kilo su alan kovaları iki ucu zincirli omuzluk dediğimiz ağaçla boynuna asıyor eve bir kilometre uzaktaki etrafı buzlar ile sarılmış çeşmeden doldurup taşıyordu
Çalışkan mı çalışkan, hamarat mı hamarat. Gündüz iş bitiminde önüne tekneyi alıyor unu doldurup o bereketli elleri ile hamur yoğuruyor. Günlük ahır faslı bitince tandırın ateşini harlıyor ve başlıyor ekmekleri pişirmeye.. O pişirdiği ekmek kokularını halen burnum-dayken onlarda bizim gibi İstanbul’a göç ettiler. O kış sakine abla sancılandı. Bir oğlan doğurduğunu köyün bakkalında otururken öğrendi kocası. Bakkalda ben ve birkaç adam vardık. Sahin’in babası bakkalcı Şahin amcadan kuru üzüm, akide şekeri satın aldı sevinç içinde bize ikram etti. Aradan yıllar geçti ben İstanbul’la tanıştım. Şahinin babası da benim babam gibi umudunu yorganına sarmış İstanbul’a göç etmişti. Geldiği ilk günlerde Şahin henüz o yaşında babasının sözünü dinleyen, evden –okula, okuldan- eve gelen annesinin bir dediğini iki etmeyen bir çocuktu. Geçenlerde sana koşarken can Şahin’i gördüm. Bir kot şalvar pantolonu giyinmiş, paçaları daracık. Pantolonuna bir zincir asmış yanındaki arkadaşa ‘Çizerim ulan seni’ diyordu. Şahini süzdüm. Saçlarının arkasını jöle sürerek tavuk horozunun tepesi gibi havaya kaldırdığı yetmiyormuş gibi tepesindeki saçları da göğe kaldırmış tipik bir sokak serserisi görünümündeydi. Ağızda lanlu lunlu fiyakalı kelimeleri arkadaşına sıralarken ‘Şahin merhaba’ dedim.
“Merhaba na haber Kamil” dedi. Ben kırk yaşında şahin henüz bıyıkları terlemiş.. Şahin’in bu davranışları benliğimi kemirirken göçle gelen ve İstanbul’un kenar mahallelerinde yaşayan bizim çocukları bir bir inceledim. Can ne çok şahin varmış. Hiçbir mesleği olmayan baba İstanbul da inşaatların tozunu yutarken, çocuğum daha iyi yaşasın, namusum kimseye muhtaç olmasın diye terini dökerken şahinler başka dünyaların duvarını örmüşler.
Bu örneği niye verdim?
Köyden kente göç eden ailelerin sosyal kültürel dengesi bozulmuş. Bakın şahin ilk doğduğunda babası bakkalda “Benim oğlumun adı Şahin’dir” dedi. “Şahin gibi yüksekten uçsun, şahin gibi yırtıcı olsun. Adını şahin koydum özgürlüğe uçsun” demişti.
Şahin ve şahinler yüksekten uçmak yerine arka sokaklarda.
Yırtıcı mı? yırtıcı.
Özgür modern insan olmak yerine ne bu şehrin kültürüne, yaşam tarzına ne de doğdukları köyün örf adetine uyum sağlaya bilmiş.
Sıkışmış, sıkıştırılmış dengesiz bir yaşamın içinde bacağında dar paça şalvar, sağı solu yırtık kot pantolon, sırtlarında çizgi kahramanı resimli bir tişört, saçlarında jöle, boyunlarında bir muska, kolların da dövmeler ile şahin olmuşlar.
Sahi ekonomik, sosyal sebeplerden dolayı İstanbul’a göç eden ailelerin şahinlerini sokaktan nasıl kurtaracağız? 10 yaşında sigara içen çocuklar, selpak satan çocuklar, beş onunun bir araya gelerek kurduğu kankalıklar, kollarında dövme, dudaklarına, kaşlarına demir küpe (piksil) takan bu çocuklar kendi kimliklerini nasıl oluşturacaklar?
Babalarının sıvasız evinde yaşayan ama kafe’ye afedersiniz CAFE’ye gittiğinde kafayı çeken bu Şahin’ler mi yarınımızın teminatı olacaklar?
Can sokakta o kadar şahin var ki?
Ne İstanbul’ludurlar? Ne de bizim köyludürler.
Ha işin bir başka yanı daha var; Konuşunca “Abi biz demokratız, (devrimi- miliyetçiyiz) haklarımızı istiyoruz”. Deyip hakkın ne olduğunu bilmeden, konu komşuya saldıran, hatta siyasi ağabeylerinin arkadan iteklemeleri ile taş atan, cam kıran, lastik yakan sözüm ona demokrat! yada miliyetçi Şahin’ler var.
Son söz Şahin, seni annen eve çağırıyor dediğimde “Boş ver o moruk kadını. Ben arkadaşlarımla gezeceğim” dedi ve sabaha kadar nereleri gezdi bilmiyoruz…
Kamil Üci ’nin Kaleminden
YORUMLAR
O kadar çok saçları jöleli şahin var ki! soğuk betonun üzerindeyken ve elleri toprağa hasret kokarken, gök mazisi düşlerle uçtuğunu zannediyor. uyandığında hayatı ıskaladığını ve geçmiş zamanın geri gelmeyeceğini fark ettiğinde dizlerinin takatı tükeniyor ve kaldırımların üzerine öylesine yitik yaşıyor işte....