- 830 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
HAYALLERİMİ DÜN REHİN VERDİM...
Sırnaşık bir o kadar yalın bir hüznün eşleştiği akşam nüksederken en içten bilip bilmediğim ve yadsıyamadığım ne varsa…
Belki öfke belki aşk bir o kadar yalnızlığın tahakkümperver hükmü.
Söz geçiremediğim ne çok gerçek hayata dair.
Çocuk bildiğim kadın ve adamlar.
Adam bildiğim ne çok çocuk.
Kadın bildiğim ve kadınca vasıflarıyla erkekleri kölesi yapan ne çok varlık.
Gerçeğin yüzeyde çakılı kaldığı ve yalanların ardı ardına sıralandığı.
İsimlerin başına gelen o sıfatlarla ben-merkezlerinde taşıdıkları güç ve o devinim gücün katlandığı, sefilin yerden yere vurulduğu, sıradan insanların göz ardı edildiği.
Kim olduğum mu önemli olan ne olmadığım mı?
Ne olduğum mu önemli yoksa kime eş değer olmadığım mı?
Zafiyetlerim mi önem arz eden yoksa içimde saklı o güç mü?
Sevdiklerim mi beni darağacında sallandıran ruhumdaki ölüler mi öfkemi besleyen?
Nefret duygusu payidar olsa gerek şöyle bir etrafıma baktığımda: Kuruyan ve kurutan, saklı niyetlerini perdeleyen…
Aşkın ne önemi var an itibariyle böylesine yoldan çıkmışlık almış başını giderken…
Sevi dili sustu yüreğin, ezilirken yürek ayaklar altında.
İmgeler sır dolu ve yürekler yalan.
İnsanlar gerçek anlamda haris ve muktedir pek çok vasıfları sayesinde kıyısından dahi geçemezken.
Volta atan söz öbekleri.
Aşkın kırıntısı bile kalmamış birlikteliklerde hele ki işin içine girdi mi muhalif unsurlar sözüm ona birliktelikler aslolan ve göz boyayan.
Kurumuş içten içe benlikler bir yanda kemirirken hırs ve ihtiras.
Ne şefkat asılı kancalarında ruhun ne merhametten nasiplenmişiz. Genelleme yapmak zorunluluğu nüksederken evet, ben de dâhilim bu gruba…
Çöreklenmiş iken tutarsızlık akıl dışı ne varsa bir bir dizili yankılanırken şeytanın sesi.
Duraksamak durduk yerde belki akşamın kuytusunda gönül huzuru ararken.
Çöreklenen ne çok yılgı gün devinirken.
Safça inanmaya devam etmek belki de en can yakan hala iyiyi ve güzeli arzularken.
Sığınmak belki de bilinmezliğe hala umudu baki bilip kandırmak kendini.
Ve kanmak kerelerce tek bir güzel söze hala aşkın varlığına meyledip çalmak aynı şarkıyı ve gün bitiminde boşa çıkan ne varsa…
Merakımı tetikleyen hiçbir unsur kalmadı artık. Neyi ya da kimi ne amaçla merak edebilirim ki ya da gelmeyecek bir hayalin mi nöbetini tutayım.
Yetinmeyi öğreneli çok oldu lakin. Mutlandıran ne kaldı ki şu kara gölgede. Gidişler, terk edişler, tanışıklığı kederin kadere çalım atarken.
Bir derdi paylaşmak bile beyhude zira keyfe keder çoğu insan ve nerde hüznün çağrısını duysalar gerisin gerisin kaçmakta. Medet ummayı keseli çok oldu.
Hal hatır sormanın bile bir bedeli var artık ya da yakınmak hiç mi hiç önem arz etmemekte.
Bakımsız ya da sıradan bir gün daha bitti.
Boyasız, fönsüz bir kadın kadar kırılgan gün.
Güzel bir kadın can yakıcı oysa günün ilk saatleri.
Ve devinirken saatler salınımı ruhun yine hicap duymakta gördüklerinden.
Duyular bile isyanda. Gönül hepten yorgun. Ruh kaybolalı çok oldu. Kala kala bir beden bakımıyla mükellef olduğum. Bir o kadar mütereddit bir varlık eş güdümlü varlığı kederin istiflerken peyder pey.
Neyin derdi neyin telaşı ise hak getire doğrusu.
Hayallerimi dün rehin verdim.
Günler zaten torbaya girdi gireli geceye devrettim benliğimi.
Son bir soru daha yok heybemde. Bildiğim tüm cevaplar hepten iptal.
Hangi olay örgüsünü örnek verebilirim ki ya da somut anlamda neyin delilini sunabilirim.
Her şey bir kaosun sırtında, her yer ölülerle dolu.
Ne çok kayıp ne çok zarar ziyan.
Mükellef kılındığım her şeyden istifamı verdim bu gün.
Değerleri ya da değersizlikleri irdelemiyorum bile.
Sancılı birliktelikler, kredi kartına bağımlı hayatlar ve akıllı telefonlarıyla nikâhlanmış milyonlarca insan.
Biliyorum ve görüyorum ki bir ütopyadan ibaret tüm öngörülerim.
Tanıyorum ve biliyorum bir o kadar bu ütopik dünyanın asla var olmayacağını.
Suçlu addedildiğim ise gün gibi aşikâr yoksa nasıl bunca kozu verirdim insanların eline.
Çağrışımsal bir yolculuğun kim bilir kaçıncı molası soluklandığım.
Kim bilir hangi öz eleştirinin hangi yordanası maddesi…
Birlik ve dirlik iken aradığım, kaçıncı perdesi oyunun yaftalanmaktan geri duramazken benlik.
İmgelerin seyrinde, insanların katılımıyla biten kaçıncı hikâye bir türlü mutlu sonu görmeye muktedir olamayan…
Ne bir nefret çemberi ne bir öfke devinimi ne de sıradan bir dünya.
Ne yalın ne tutarsız ama bir o kadar komplike bir hacimde yer bulmaya çalışan izafi bir varlık.
Ne çok ikilem maruz kalınası.
Ne çok sorgu sual.
Ne çok kinaye.
Ne çok sıradanlık.
Ne çok sevgisizlik.
Ne çok can çekişen aşk.
Ne azım oysa ve bir o kadar yüklü.
Ne çoğum aslında yazarken boşalttığım heybem.
Kim olduğum asla önemli değil ya da kim olmadığım. Tek önem arz eden vuku bulmamış bir son. Sona meyilli olmasa da ömür gıyabımda verilen her karar önce onayımdan geçmeli ve savunma hakkı tanınmalı.
Sallandırılmadan darağacında son söz hala bende saklı.
Düşünmek kadar yorucu hangi edim olabilir ki sizi hapseden.
Duyumsamak belki de acırken ve acıtırken insan.
Dinmek bilmeyen o gök gürültüsü sadece sizin duyduğunuz.
Ne bir halüsinasyon ne de bir çağrı.
Kelimeler çağırırken büyülü dünyasına muzdarip olsam da laneti devinse de içinde bulunduğum boyutun göz ardı edildiğim her mesafe ve ne çok izlek gece örterken yeryüzünü.
Hayattan çalmamak adına çalmak cümlelerden ulu orta.
Sevişmek duygularla gün yüzü görmemiş bir öngörünün sığdığı, sığındığı o heyula boşluk.
İmgelerin seyri, rasyonel olmayan bir mıntıka belki de.
Anlaşılamama kaygısı nüksetmişken inlerken heceler satır arasına sokuşturmuşken tüm birikimimi ve emsalsiz bir mutluluk hüznün bir adım sonrası…
Eşkâlim, beyanatım hatta bir itirafname ama ne sakil ne sefil bir o kadar boşboğaz aşkın izdüşümünde yankılanırken iç sesim name name ve ılık ılık akarken kanım…
YORUMLAR
karamsar bir yazı okudum.
günümüzde yaşanan ancak bize olumsuz gelen, ama yaşayanlar için normal olan yaşam periyodunun derin bir eleştirisi.
Bu bağlamda insan yaşamını etkileyen pek çok konu ele alınıp incelenmiş ve sorgulanmış.
kaleminize sağlık
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim değerli hocam. var olun.
Selam ve saygılarımla tüm içtenliğimle...