saçlarımda gazyağı
Uzun süre, sadece soğuk su ile alınan duş temizlik için yeterli gelmediği için bitlenmişim. Bugün alıp giydiklerim dâhil neyim varsa pantolon hariç hepsini bir poşete koyup attım çöpe. Çamaşırlardan kurtulmuştum ancak saçımdakilerden nasıl kurtulacaktım. Bitlenme savaş yılları ve sonrası hemen hemen herkeste sıkça görülen bir şeydi. Bu durumda annem *DDT veya gazyağı kullanırdı. Hemen bakkala gittim hangisini bulursam ondan alacaktım. O zamanlar evlerde fener ve lambalarda gaz yağı kullanıldığı için bakkallar gazyağı satıyorlardı. Bakkala gaz yağı var mı dedim. Hayırdır? Evde elektrik yok mu dedi. Bende bazen kesiliyor evde bulunmasının zararı yok dedim. Yarım şişe kadar gaz yağı alıp eve geldim. Hatırladığım kadarı ile annem bir bez parçasının üstüne gaz yağını döker ve sonra saçımıza sürerdi. Bende öyle yaptım. Evi temizlemek için aldığımız kumaş parçasına gazyağının içine daldırıp kafamın her yerine bolca sürdüm. Odayı gazyağı kokusu bürüdü. Saçımdan süzülen gazyağı yüzüme doğru aktığı için gözlerimi açamıyordum. Yüzüm yanmaya başlamıştı. Evde suda yok. Gözümü açmadan bir kumaş parçası daha bulup yüzümü silmem lazımdı yoksa gözüme giderse kör edebilirdi. Ben çaresiz halde kumaş ararken kapı açıldı. Abim gelmişti. Beni odanın orta yerinde gözleri kapalı görünce ne yapıyorsun eve gaz kokusundan girilmiyor diye bağırdı. Ben sen kokuyu boş ver de bana şuradan yüzümü silmek için bir şeyler ver dedim. Kumaş parçası ile yüzümü silerken bir taraftan da olanı biteni anlatmaya başladım. Çok üzülmüştü. Bundan sonra her hafta beraber hamama gideriz, soğuk su ile temizlik olmuyor dedi. Camı aç havalansın bizde hemen hamama gidip güzel bir yıkanalım yoksa bu kokuda çıkmaz bu bitte temizlenmez. Evdeki yatak ve battaniyede dâhil hepsini attıktan sonra hamamın yolunu tuttuk. Hemen kurnanın başına oturdum gazyağı kokusu beni aptala çevirmişti. Açtım sıcak suyu hiç durmadan döküyordum. Abim su dökmekle bu koku çıkmaz dedi. Sabunu alıp güzelce başıma sürdü biraz beklesin hemen su dökme dedi. Kendi de hemen yanı başımdaki kurnaya oturmuştu. Ben koku bir an önce gitsin diye kaç kez kafamı sabunladım bilmiyorum. Nerde ise kafamın derisi soyulacak hale gelmişti. Artık koku azalmış ve başımdaki yanma gitmişti. Abim birde sana kese yaptıralım dedi. Ve kese yapmakla görevli birini çağırdı. Adam elinde kesesi sabunu geldi güzelce bir kese yaptı. Rahatlamıştım. Kurulanıp dışarı çıktığımızda gecenin bir yarısı olmuştu. Eve doğru giderken yorgancıya uğrayıp ucuzundan bir yorgan aldık. Döşek pahalı bunu döşek yerine kullanırız. Zaten sıcak havalar soğuyunca da bir döşek alırız dedi abim. Elimizde yorgan yürüye yürüye eve geldik. Oda cam açık olmasına rağmen hala daha gaz kokuyordu. Kapıyı da biraz açtık koku iyice çıksın diye. Yorganı yerdeki gazete kâğıtlarının üzerine serdik. Uykumuz gelmişti. Abim kapıyı kapatalım ama cam açık kalsın yoksa bu koku bizi çarpar dedi. Öylede yaptık kapı kapalı cam acık öylece uyumuşuz. Sabah kalktığımızda gaz kokuş gitmiş cam sürekli açık olduğu için deri kokusu almıştı onun yerini. Bir parça peynir ekmek ve iki zeytinle kahvaltıyı yapıp işe gitmek için dışarı çıktığımda çok güzel bir hava vardı. Pırıl, pırıl bir güneş gökyüzüne asılmış bir *velatatlısı elmaya benziyordu. Birde şu koku olmasa dedim, ah birde şu koku olmasa. Erken olduğu için acele etmiyordum. Sağa sola bakarak yavaş yavaş ilerlerken yolun kenarında küçük bir dükkânın camında kocama bir yazı. Saz kursu kayıtlarımız başlamıştır. Dükkâna doğru iyice yaklaşıp camından içeri baktım. Kimsecikler yoktu. Duvarlarda bağlama, cura, darbuka gitar gibi çalgılar asılıydı. Oldum olası müziğe karşı büyük ilgim vardı. Koyunları otlatırken dağda sürekli kendimce türkü söylerdim. Saz yerine de bir parmağımı gırtlağıma dayar aşağı yukarı hareket ettirirdim. Farklı sesler çıkarmak içinde dilimi ağzımın içinde ritme göre hareket ettirirdim. Saz yâda kavalım olmamıştı. Kamıştan bir düdük almıştım pazardan onunda dili düştü. En sonunda kendi sazımı yapmaya karar verip bahçedeki bir dut ağacını odun için kesince gövdesinden bir bölümünü alıp kuruttum. Nacakla yontarak sazın teknesini yaptım. TEKNENİN İÇİNİDE keserle oydum. Döşü içinde güründe Ferhat ustadan bir parça çam tahtası ve saz teli aldım. Balık tutmak için kullandığımız misinadan perdelerini bağladım. Mızrabın kiraz ağacı kabuğundan yapıldığını duymuştum. Uyuzpınarın da su kenarında bulunan kirazdan büyük bir parça kabuk soydum, fakat bir türlü mızrap yapamadım. Parmağımla çalmayı denedim olmadı. Babam radyonun pili bitmiş al sunuda değiştir dedi. Yeni pilleri taktım eskilerini çıkardım atmak için. Pillerin dışı plastikle kaplıydı. Hemen bu plastik kısmı soydum ve mızrap yaptım. Biraz kalındı ama olsun denemeye değerdi. Onunla bir müddet oyalanmıştım. Tabi evde saz çalınmasını istemedikleri için kimsenin olmadığı zamanlarda çalmaya çalışıyordum. Gözümü içerden ayırıp saate bir baktım. Biraz daha oyalanırsam treni kaçıracaktım. İstasyon yakındı ama yine de acele etmeliyim dedim kendi kendime. Akşam abimle bir konuşayım bakalım ne yapa biliriz diye düşündüm. O gün akşamı zor ettim. Erkenden eve geldim. Daha abim gelmemişti. Kurs verilir yazısı bulunan dükkâna gidip bilgi almak istiyordum. Yazılmak zorunlu değil ya gider sorarım. Çok pahalı değilse belki de yazılırım. Dükkâna vardığımda elinde bağlama kursa yazılmaya gelen çeşitli yaştan insanlar vardı. Biraz bekledim. Dükkân biraz tenhalaşınca kayıt yapan görevli buyrun yardımcı oluyum. Kayıt için mi geldin dedi. Ben önce kurs hakkında bilgi almak istiyorum. Kurs kaç lira, hangi günler, saat kaçta dedim. Daha önce hiç saz çaldın mı, yoksa yenimi başlayacaksın fiyatı ona göre belirliyoruz dedi. Ben yeni başlayacağımı söyledim. Kurs hafta sonları oluyormuş. Hem günüz hem gece hangisini istersen. Sazın var mı? Yoksa sana güzelde bir saz veririz dedi. Teşekkür edip çıktım.
*DDT kullanımı yasaklanmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.