- 675 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
GARİPLER SOKAĞI
Vazgeçme
Yitirme umudunu eskici
Eskimeye yüz tutmuş torbandaki
Erdemlere çıkmasa da alıcı
Sen dolaş yine
Sabırla sokak sokak
Alıcısı bulunan onca çirkinliklere inat
Dedim ve düştüm sokaklara kim bilir kaç yıl öncesinden..
Kul Nesimi’nin çok sevdiğim Haydar şiirinin sözlerinin iki dizesinde olduğu gibi
Kah ben seyrettim alemi kah alem seyretti beni..
Öyle renkler çıktı ki karşıma kimini gök kuşağı kıskandı kimine ben karalar bağladım..
Yurdun neresinde olursam olayım günde hiç tanımadığım on-on beş kişiyle ayak üstü de olsa birkaç lafın belini kırmaz ve karşılığında “kendine iyi bak” sözünü duymazsam o günü yaşanmamış sayarım.
Alın size nefis bir insan portresi daha..
Dilinden bal damlar dinlemeye doyamazsınız..
Kalemi yarım asırdır eğilip bükülmeden, iktidarların, dayatmaların tutsağı olmadan yazar ha yazar. Okumakla bitiremezsiniz..Cezaevinin tadını çok iyi bilir. Yazdığı her konuda derin bilgi ve deneyime sahiptir.
Yalnızca araştırmacı-gazeteci-yazar kimliğine değil, inanılmaz renkli kişiliğe ve sanat yeteneğine de sahiptir. Sinema filmleri ve dizilerinde oynadığı vurucu rollerin kahramanı olan bu aydın kişinin, yine çok değerli ve çok yönlü tiyatro sanatçısı Sayın Leyla Tekül’ le birlikte “Kalem ile Kelam” programı gönlüme taht kurmuştu Sayın Ali SİRMEN. Ki tanıdım ben onu. Ve sevdikçe sevesim geldi.
Geçenlerde Adana’lı bir aile konuğum olmuştu. Sağlık durumu biraz bozuk olan Sayın Oktay Akbal ‘la ilgili ilginç bir yazısı düştü gönlüme.
Paylaşmak istedim. Çünkü buram buram edebiyat kokuyordu.
Bir haftalık seyahatten dönüşte aldım Oktay Akbal’ın haberini. Ayla Hanım’a telefon ettim. Hastanedeydiler.
Yakın dostluğumuz 41 yıl önce bu günlerde Cumhuriyet’e girmemle başladı, ömür boyu sürdü. Oktay Akbal’ı tek sözcükle özetle dersen, yanıtım “sevecenlik” olur.
Oktay Akbal ile ilgili kendisinin de sevdiği bir öyküm var. Daha önce de anlatmıştım, ama bir kez daha anlatayım:
Bir kitap imza günü için birlikte Adana’ya gitmiştik. Refik Durbaş da vardı. Adana’da âdettendir, Cumhuriyet’teki arkadaşlar pavyona götürdüler bizi.
İçeride ilk gözüme çarpan, etrafta dolanan yaşı geçkince bir konsomatris hanım oldu.
Kadıncağız Oktay Akbal’ı görünce, sevinçle haykırdı:
-Ooo şair dostlarım!..
Masaya oturduk, arkadaşlar çevremizde dolanan hanımı işaret ederek,
-Hanımefendiyi masaya davet etmemiz
gerek dediler. Oktay Akbal itiraz etti:
-Canım ne konuşacağız.Kadın bunu duyunca öteden seslendi:
-Öyle demeyin Oktay Bey! Konuşacak bir şey buluruz, insan bir romandır.
Oktay Akbal utandı, kızardı, “O zaman buyurun hanımefendi” demek zorunda kaldı.
Hanımefendi bir sevinç çığlığı attı:
-Yaşasın edebiyat!
Ve gelip masaya oturur oturmaz Oktay Akbal’a dönerek sürdürdü konuşmasını:
-Biz de eskiden beri böyle değildik, sonradan bozulduk. Ama önce ekmekler bozuldu.
Ve kendi sorduğu soruya kendi cevap vererek devam etti:
-Suçumuz nedir biliyor musunuz Oktay Bey? Suçumuz insan olmak.
Oktay Akbal’ın bütün kitaplarını okumuş olduğu anlaşılan, her repliğinde onun kitaplarından birinin başlığıyla yanıt veren kadının “Nerede oturuyorsunuz” sorusuna vereceği cevabı ben de baştan tahmin etmiştim . Nitekim öyle de oldu:
-Garipler Sokağı’nda
Baktım konuşma böyle sürüp tehlikeli sulara doğru sürükleniyor ben de aynı yöntemle kitap başlığına atıf yaparak, duruma müdahale etmek zorunluluğunu duydum:
-Aman Oktay Akbal dikkat! Yoksa sonra yarın “Ayla”lar hesap sorar.
Öff! Renkler birbirlerine karıştı. Seçemiyorum. En iyisi göz yaşlarıma emanet edeyim. Onlar ne yapacaklarını bilir.
(Çok Sevgili Sayın Oktay AKBAL Ekmeklerin Bozulduğunu yıllar öncesinden duyurmuştu okurlarına.
Şimdilerde sağlık durumunun bozukluğu nedeniyle hastanedeler. Sevgi ve Dualarımızın sizinle olduğunu hissedin lütfen..)
YORUMLAR
Ay, canım yaa.. Sen olmasan ben ne yapardım bu yaban ellerde bir başıma.
Şu Kurdele işine son ver artık. Ben NOBEL ödülü de alsam, Ki bana göre bütün çalışmalarım Nobel'in, 'Gizemli ve Evrensel Yazar' ödülüne layıktır. Onlar (hiç birini tanımıyorum. ) benden uç uç böceğini bile esirgerler.
Oysa bilmezler ki balkonum bunlarla dolu.
Ben ürünün kalitesi ve kendi damak tadıma olanından önce, kalem sahibinin kalitesine bakarım öncelikle.
ONLAR Kİ; TÜLİN ÖZTUNÇ ADIYLA KAYITLI OLAN YIĞINLA ŞİİR VE YAZILARIMA GİRİŞİ ZORLAŞTIRMANIN İNSANİ AHLAKİ VE YASAL SUÇ VE AYIBIN HESABINI BANA VERSİNLER HER ŞEYDEN ÖNCE!
AYRICA BEN NE " BİZ BİR AİLEYİZ" VE NE DE "SEÇKİ KURULU BENİM ÇOCUKLARIM" DİYENLERİN KATEGORİSİNE DAHİLİM.
ALTININ KIYMETİNİ SARRAFLAR BİLİR. VİTRİNDE GÖRDÜĞÜN HER ÜRÜNÜ MÜCEVHER Mİ SANIRSIN YOKSA...
Dün kapınızın önünden geçtim. Başımda kurdeleli hasır bir şapka vardı.
Ailece huzur dolu tatiller dilerim dostum.
Pavyonlarda çok çalıştım, müzisyen olarak. Her poktan anlıyormuş gibi atıp tutan kadınlar tanıdım, ama Oktay Akbal kitapları okuyan bir kadın tanıyamadım hiç. Hiç görmediğim şey ise pavyonlara pavyon hayatı dışından kadın müşteri gelmesi. Aile gazinosu desek, oralarda da konsomatris olmaz... Kore'deki teğmenden, babadan alınan cinsel tavsiyelerden ve benzeri şeylerden sonra kadın kılığında dolaşan bir erkek olabileceğinizi düşünmeye başladım, ona göre... :) Bu kötü niyetli düşüncelerden kurtulabilmek için İstanbul'a gelir gelmez (Kasımda) sizi görmem lazım bir... Ali Sirmen'i "Sevgili Dünürüm" dizisinin çekimleri sırasında dizideki Cem'in sayesinde tanıma fırsatım olmuştu, hoş sohbet ve feylesof bir adamdı; Allah uzun ömürler versin. Oktay Akbal'ı da Cumhuriyet Gazetesini protesto etmeye (okumamaya) başlamadan evvel, evet/hayır" köşesinde aksatmadan okurdum. Sanırım bu aralar kovuldu gazeteden, yandaş yönetim tarafından... Neyse, yazıyı final cümlesine kadar severek okudum. Final cümlesinde uyuya kalmışım, okuyamadım...TEBRİKLER...SAYGIYLA...
DÜZELTME TUŞUYLA GİRİLEN BİR NOTTUR: Saygıdeğer SEÇKİ KURULU, BU YAZIYI SAKIN GÜNÜN YAZISI OLARAK SEÇMEYİN. SİZİN SEÇİMİNİZE LAYIK OLAN CÜMLE KURMAYI BİLMEZ, CÜMLEYE BÜYÜK HARFLE BAŞLAYIP NOKTAYLA BİTİRMEKTEN BİLE BİHABER YAZARLARIN YAZILARIDIR... böylesine harika bir yazıyı seçip de misyonunuza ters düşmeyin sakın...
kemnur tarafından 7/1/2015 6:50:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
DEVRİM DENİZERİ
Şu Kurdele işine son ver artık. Ben NOBEL ödülü de alsam, Ki bana göre bütün çalışmalarım Nobel'in, 'Gizemli ve Evrensel Yazar' ödülüne layıktır. Onlar (hiç birini tanımıyorum. ) benden uç uç böceğini bile esirgerler.
Oysa bilmezler ki balkonum bunlarla dolu.
Ben ürünün kalitesi ve kendi damak tadıma olanından önce, kalem sahibinin kalitesine bakarım öncelikle.
ONLAR; TÜLİN ÖZTUNÇ ADIYLA KAYITLI OLAN YIĞINLA ŞİİR VE YAZILARIMA GİRİŞİ ENGELLEMENİN İNSANİ AHLAKİ VE YASAL HESABINI BANA VERSİNLER HER ŞEYDEN ÖNCE!
AYRICA BEN NE " BİZ BİR AİLEYİZ" VE NE DE "SEÇKİ KURULU BENİM ÇOCUKLARIM" DİYENLERİN KATEGORİSİNE DAHİLİM.
ALTININ KIYMETİNİ SARRAFLAR BİLİR. VİTRİNDE GÖRDÜĞÜN HER ÜRÜNÜ MÜCEVHER Mİ SANIRSIN YOKSA...
Dün kapınızın önünden geçtim. Başımda kurdeleli hasır bir şapka vardı.
Ailece huzur dolu tatiller dilerim dostum.
Kemnur
DEVRİM DENİZERİ
Yalnız Hanımefendiye şunu söyleyin yalnızca "Tanıdığım en kıskanç kadınlar bile KOCALARINI bana gönül rahatlığı ile emanet ederlerdi! Kocalar da KARILARINI! Valahi içimi açtın. Ne güzel şeymiş gülmek.
Selam ve keyifli tatiller dilerim.
Güzel bir anektodu dile almışsınız. Malesef önüne geçilemeyen bir şey var ki her şey bozuluyor. Düşeni kaldırmak tozlu raflarda kaldı. Çoktandır.
DEVRİM DENİZERİ
Bütün erdemler gibi can çekişiyor duvar diplerinde..
Mutlu ettiniz. Sağ olun.
Gerçekler neden bu kadar renksizdirler ? ‘’Önce ekmekler bozuldu ‘’ Sanırım ekmeğe de renkler dokundu… Keşke bütün renkler bu kadar acıtmasaydı, keşke her yağmurun ardından insanların gönlüne köprü kuran gökkuşağında kalsaydı. Keşke diyeceğim, sanırım o keşkeler de içimizde gerçekler gibi hayal oldu.
Neden görmezden gelinir düşen insan ? Neden düşmesine izin verilir insanın ? Neden düşene bir tekmede benden der insan ? Neden soruları çoğaldıkça işin içinden çıkılamaz durumlara düşeriz ki. Tam o esnada başka sözler yardıma koşar ‘’ -Aman Oktay Akbal dikkat! Yoksa sonra yarın “Ayla”lar hesap sorar...’’
Sevgiler ….
DEVRİM DENİZERİ
Sağlığına kavuşması hepimizin dileği. Ayla Hanımın ise tek dileği...
Sevgiler.