- 413 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HZ.HACER VE ENGELLİ ÇOCUĞU OLAN ANNELER
HZ.HACER VE ENGELLİ ÇOCUĞU OLAN ANNELER
İlk eşi Hz. Sâre’den çocuğu olmayan Hz. İbrahim, daha sonra Hz. Hacer’le evlenir. Hz. Hacer validemizden Hz. İsmail dünyaya gelir. Hz. Sare validemiz bu doğuma çok sevinir, ancak zamanla kadınlık hislerine hakim olamaz ve kıskançlık göstermeye başlar. Aklı bu yersiz kıskançlığa hayır diyorsa da hisleri buna isyan ediyordu. Bu sebeple Hz. İbrahim’in evinde her geçen gün huzursuzluk daha da artmaya başlamıştı.
Hz. İbrahim (aleyhisselam) ilahi emir üzerine Hacer validemizi ve henüz emzikten kesilmemiş olan oğlu Hz. İsmail’i yanına alarak yola çıkar. Bu göçün zâhirî sebebi Hz. İbrahim’in iki eşi arasındaki kıskançlık olsa da, aslında, o mahzun anne ve masum bebek kaderin hükmüne boyun eğmeli; asırlar sonra gelecek “insanlık ağacının en kıymetli meyvesi”ne zemin hazırlamak için hicret etmeliydi. Uzun bir yolculuktan sonra nihâyet Mekke’ye varırlar. O günün Mekke’si, etrafı yanık dağlar ve kara çehreli kayalıklarla çevrili, kalplere ürperti veren, ekin bitmez, kervan geçmez bir vadiydi. Orada ne içecek bir su, ne de kendisinden su istenecek bir canlı vardı.
Hakk’ın Halîl’i, sadece bir kırba ve birkaç hurma vererek, bu iki muhaciri bomboş vadinin ortasına bırakmış, gönlünü kavuran bir hicran ve yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla Şam’a gitmek üzere oradan ayrılmıştı. Geri dönüp ardına bakmaktan bile kaçınıyor, hızlı adımlarla bir an önce gözden kaybolmak istiyordu. Hazreti Hacer, birkaç defa “İbrahim!” diye seslense de, o cevap verememiş; merhamet ve şefkatinden dolayı emre muhalif davranmaktan, hayatının neşesi bu iki insanı böyle bırakıp gidememekten korkmuştu. Ciğeri yanan mahzun kadın, iç çekişlerine mani olabildiği bir an, son bir kez daha,
- Ey İbrahim, bizi kime bırakıyorsun!.. Yoksa bu, Allah’ın emri mi? deyince, o Yüce Nebî yine arkasına dönmeden,
- Evet, bu Rabbimizin emri, diyebilmişti. Ve o andan sonra artık Hacer gözyaşlarına “dur” emrini vermiş,
- Git ey İbrahim! Bu madem Allah’ın emri, O bizi zayi etmeyecek, yalnız bırakmayacaktır, diye seslenmişti.
Bu kavruk, kupkuru, haşin dağların, katılaşmış lavların ortasında, uzak vadinin derinliklerinde yalnız bir çocuk ve çaresiz bir kadın. Susuz, kimsesiz, barınaksız nasıl olacak? Yaşamak için su gerekir; bebek süt, insan yârân, kadın kollayıcı, anne hâmî, yalnız dost, güçsüz yardımcı ister! Fakat emir, O’nun emri değil mi? O istemedi mi hicreti; O’nun muradı değil mi ayrılıklar, geçici yalnızlıklar? Öyleyse, tevekkül, mutlak tevekkül gerekirdi.Cenab-ı Hakk’ın çağrısına cevâben göçe katlanan Hz. Hacer, kendini O’na teslim eder. Şehirden, hayatın içinden ayrılarak bu susuz, ıssız, çorak vadiye yerleşmeye de O’nun emri olduğu için katlanacaktır. O katıksız bir tevekkül ve iman gücüyle bütün ince hesapları, kuru mantığı bir tarafa bırakmış ve yalnızca Yaratan’ına sarılmıştır. O’nu sevmiş, gönlünü bütünüyle O’na vermiş ve sadece O’na dayanmıştır.
Fakat Hz. Hacer, açlıktan ağlayan bebeğinin yanında mucize bekleye bekleye oturup durmaz. Tevekkülü, boş ve gayretsiz bekleme olarak anlamaz. Yavrusunu Allah’a emanet eder; kendisi de Allah’a derin itimat duygusuyla doğrulur; Safâ-Merve arasında koşmaya, çırpınmaya durur. Ve Hz. Hacer’in hiç ummadığı bir anda, hiç beklemediği bir yerden niyazın gücü ve Allah’ın rahmetiyle ilâhî lütuf gelir. İsmail’in ayaklarının önünde melek kanadıyla açılan öteler kaynaklı arktan su fışkırmaktadır. Taştan doğan hayat kaynağı tatlı pınar öyle gür akmaktadır ki; sevinç ve şükür çığlığı koparan bahtiyar anne “zem zem!” diye bağırmak zorunda kalır. Rivayetlere göre, “zem zem” o günkü dilde “dur dur” demektir.
Hz. Hacer validemiz, zemzem sayesinde hem susuzluğunu hem de açlığını gidermiş; bebeğine de süt emzirip onu büyütmeye başlamıştır. Çok geçmeden, Allah Teâlâ, Yemenli Cürhüm kabilesinden bir yolcu kafilesini Kâbe’nin bulunduğu yöne sevk etmiştir. Zemzem’i gören yolcular, burayı yurt edinmeye karar vermiş; böylece Hacer validemizin ve Hazreti İsmail’in yalnızlıkları da sona ermiştir. (Buhari, 3184; Beyhaki, 9153)(1)
YORUM
Hz. Hacer validemizin büyük bir tevekkülle rabbimize olan bağlılığı ne muhteşem. Hz. Hacer’in Allaha olan tam teslimiyeti sonucu rabbimizin şefkati ile Kâbe’yi ona açması ne güzel.
Engelli çocuğu olan anneler de Haz. Hacer validemiz gibi olmalı. Allaha teslim olmalı. Tam tevekkül etmeli. Yarının hakimi Allah’tır. Bugün engelli olan çocuğumuzun yarın gelecekte hangi başarılara imza atacağını bilemeyiz. Belki de engelli olan çocuğumuz bizim ahrette cennete giden yolda anahtarımız olacak, bilemeyiz.
Rabbimize teslim olduğumuzda Hz. Hacer validemizin ne büyük mükafatlarla mükafatlandığını Hz. İsmail’le yaşadığı imtihanda görüyoruz. Allah’ın izniyle engelli çocuğumuzun dünyasını mana çerçevesinde kurtarırsak dünya imtihanını kazanır ve ahirette engelli çocuğumuzun hangi uzvu eksikse en güzel şekilde rabbimiz tarafından hediye edildiğini görme saadetine erişmiş oluruz. Tabii engelli çocuğu olan annelerimizi rabbimizin nasıl mükafatlandıracağı da ayrı bir merak heyecan konusu.
Hz. Hacer teslimiyeti gösterebilsek Allah çöllerden nice billur pınarlar çıkaracaktır bizim için. Zemzem, Hacer sabrını, Say’ını ve teslimiyetini gösterebilenlerin hakkıdır. Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelmek demek olan Say’ın kelime anlamı, çalışmak, çabalamaktır. Engelli çocuğu olan annelerde çocuklarının dünya ve ahiret saadeti için Hz. Hacer validemiz gibi çalışmalılar, Teslim olmalılar ki rabbimizde şefkatiyle kolaylıklar, mükafatlar sağlasın. Engelli çocuklarımızın geleceklerini Allaha emanet edelim ki gelecekleri ve geleceğimiz hep mutluluk aydınlık ve ferah olsun.
KAYNAK;
- (1) sevgilipeygamberimiz.blogcu.com/hz-hacer-ve-oglu-hz-ismail/4065042