MİNİK BİR YÜREK
Akşamın ayazından korunmak için yer yer patlamış komşunun verdiği eski ceketine iyice sarındı. Karanlık çökmeden en az on mendil daha satamazsa eve kuru ekmekle dönmek zorunda kalacaktı. Biraz daha köşeye büzülüp iş çıkışı kalabalığının ayaklarından sıçrayıp üstünü ıslatan sulu kardan korunmaya çalıştı. Sakindi. Onun için sıradan bir gün olmasına rağmen içinde tuhaf bir sıkıntı anlamını bilmediği bir an önce eve gitme arzusu vardı.
Soğuktu yüzü. Alnına düşen siyah perçeminin ucu buz tutmuştu. On yaşındaydı. Okul çıkı bu zemheri gününde kağıt mendil ve küçük birkaç eşya satabilmek için bohçasını açmıştı. Çoğu zaman okula da gidemiyordu. Dersleri de çok iyi değildi zaten. Okumayı seviyor istiyor amma imkânsızlıkları onu zorluyordu. Birden önüne dikilen genç sayılamayacak düzgün giyimli eli çantalı adamı fark etmemişti. Adam beş on saniye onu seyrettikten sonra kaşları çatık olarak uzaklaştı. O kadar beklemesine rağmen tek bir mendil bile satamadı.
Üzgün yerinden kalktı mendilleri torbaya doldurdu. Kalemleri kutusuna düzgünce koydu. Kutuyu torbada mendillerin üstüne. Bunları o kadar yavaş yaptı ki akşam ezanı okunmaya başlamıştı. Sanki birini bekliyordu. Onu eve bir kuru ekmek götürmekten kurtaracak birini. Hiç olmazsa yanına iki yumurta alabilseydi. Hasta annesi için şifa olabilirdi. Üstelik eczacı da bir daha para olmadan gelme demişti. Ona bir ağrı kesici bile alamayacak mıydı bu gün.
Yavaş yavaş yürümeye başladı. En az beş kilometre yürüyecekti. Bıkmadan usanmadan yürüdü. Elli santimlik adımlarıyla on bin adım atması gerekiyordu. Eczanenin önüne geldiğinde daha beş bin adımı vardı. Camdan durup içeri baktı. Eczacı kalfası tezgahın ardından doğrulup karşıda beklemekte olan müşteriye verdiği ilaçların kullanma şeklini yazmaya başladı. İçeri girmeye cesaret edemiyordu. Aslında biliyordu ki iyi biriydi o. Her öyle dediğinden sonra akşam kendisi çağırır ve verirdi ağrı kesicileri. İki yıldır buna alışmıştı.
İlaç kutusunu çantaya koyunca varsın ekmeğin yanında yumurta olmayıversindi. Annesi bir hafta daha geceleri rahat edecekti. Üstündeki tuhaflık geçmişti. Dudaklarına bir gülümseme yayıldı. Hızlı adımlarla eczaneden çıktı. Beş bin adım şimdi ona çok kolay gibi görünüyordu. Hızlı hızlı yürümeye başladı. Üstelik yırtık ceketinden içeri giren soğuğu da hissetmiyordu. Önünü açtı daha hızlı yürümeye başladı.
Son köşeyi döndüğünde daha da mutluydu. Tam dokuz bin dokuz yüzüncü adımı attığında fark etti harabe evlerinin önündeki kalabalığı. Kör sokak lambasının altında evlerinin önünde duran dayısının siyah arabasını bile tanımıştı. İki yıl önce o arabayla kendilerini otogara bırakmıştı dayısı. Annesini kovarken söylediği Son sözleri de hiç unutmamıştı. Bazen uykusunda bile o sözlerle kovulurdu.
“bir bok yedin kaçtın elin yabanına. Yüzümüzü yere eğdirdin. Şimdi gelmiş kocanın öldüğünü kalmak istediğini söylüyorsun. Seni öldürmediğimize dua et. Var git yoluna bir daha da gelme.”
Kalabalığa doğru koştu. Tüm yorgunluğuna rağmen pire kadar çevik çita kadar hızlıydı. Bir solukta geçti son metreleri kapıya hücum etti. Komşu kadınlardan biri tuttu onu kucağına alıp bağrına bastı. Gözleri de doluydu. Üstelik dudakları titriyordu. Bir şeyler geveliyordu ya bir türlü kelimeler çıkmıyordu ağzından. Sonunda
“annen öldü Harun. Polisler cesedini alıp gitti” dedi.
Önce söylenenleri algılayamadı. Algıladığında ise kapkaranlık sokak önce aydınlandı sonra sokak lambaları da söndü. Zifiri karanlığın ortasında kaldı. İki yıldır unuttuğu hıçkırıklar geldi dudaklarına. Ölüm neydi ki. İki yıl önce babasının yaptığıyla aynı şey miydi? Yani gitmişti ve bir daha gelmeyecek miydi? Kışın “sokul da ısınalım yavrum” ya da yazın kavuran sıcaklarda “güneşte fazla kalma kuzum yüzün yanmasın" diyememek miydi? Yere çömeldi kimseye bir şey demedi binlerce kere hıçkırdı kimseye duyurmadan.
YORUMLAR
Bu hayatta okadar çokki buna benzer olaylar dilerim Rabbim küçücük minik yüreklere bir daha böyle üzüntüler yaşatmasın öykü muhteşemdi gönlünüze ve kaleminize sağlıkselam ve saygılarımla
uğur ukut
Hayatın gerçek yüzünden bir kesit, çok canlı, akıcı ve içten yansıtılmış, devamı olmasını dilerim. Tebrikler bir solukta okunan harika bir öykü.