- 1187 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
ZEYTİNDAĞI KİTABI VE CEMAL PAŞA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Falih Rıfkı Atay (1984 – 1971) Atatürk üzerine çalışmalarıyla tanınmış bir gazeteci, yazardır…
4. ordu komutanı Cemal Paşa’nın emir subayı olarak Kudüs’te ve Suriye’de bulunmuştur…
“ZEYTİNDAĞI” isimli kitabını tekrar okudum…
Falih Rıfkı Atay’ın bazı anılarını sizlerle paylaşmak istedim…
Görevdeyken istediği insanları asıp kesen, istediği insanları anayurtlarından sürgün eden Cemal Paşa’nın, altında koltuğu alındığında ne hale düştüğünü okuyunca şaşıracaksınız…
Falih Rıfkı Atay Harbiye Mektebinde ilk talim görenlerdendir. Sivil olarak görev yapmak ister. Atanmak için torpil lazım. Torpil arar:
“Birisi bana Merkez Umumi’nin sivil çeteler yaptığını, bu çeteye bildiklerimizin kumanda ettiğini, gidip Dr. Nazım’ı görmemi söyledi. Sivil askerliği tercih ediyordum.
Hafta arası talimden sonra Merkez-i Umumiye gittim. Bekleme odasına geldi; isteğimi kendisine anlattım. Yüzüme baktı, güldü:
— Biz çetelere hapishaneden adam alıyoruz, dedi. Senin gibi genç arkadaşların yeri orası değildir.
Bu katiller ordusundan bir şey anlamadım. Kafamdaki harp şiiri söndü. Tersyüzü gene Harbiye Mektebine döndüm.” (Sayfa: 37–38)
Falih Rıfkı Atay, devlet eliyle çete kurulduğunun canlı tanığıdır…
Çetelere hapishaneden adam alındı. Bu katiller ordusu devletin emriyle yüz binlerce insanı hunharca öldürdü…
Falih Rıfkı Atay, aradığı torpili nihayet bulmuş:
“Bir dostum aracılık etti. Şöyle böyle tanıştığımız Dördüncü Ordu Kumandanı, Başkumandanlığa bir telgraf yazarak beni yanına istetti.” (Sayfa: 38)
Falih Rıfkı Atay, Cemal Paşa’nın emir subayı olarak Kudüs’te ve Suriye’de göreve başlar…
Cemal Paşa Suriye’de nasıl bilinirmiş, Falih Rıfkı Atay anlatsın:
“Cemal Paşa için artık herkesin bildiği büyük rütbe ve nüfuzdan başka masallaşmış hükümler bile vardı. Suriye’de derlerdi ki, eğer Cemal Paşa birisiyle görüştüğü zaman burnunu kaşırsa sürgün düşünüyor, sakalını karıştırırsa affedip etmemeyi düşünüyor, demektir. Yalnız bıyık burmasından korkunuz o zaman bu görüşmenin ölüme kadar yolu vardır.” (Sayfa: 55)
Cemal Paşa birçok insanı astırmış ve yaşadığı topraklardan sürmüştür. Falih Rıfkı Atay anlatsın:
“Bir defa, Mahmut Şevket Paşa vakası sürgünlerinden birinin, kendini affettirmek için eski İstanbul muhafızına yolladığı telgrafı Cemal Paşa’ya verdiğim zaman, sakalı arasında bir tebessüm dalgası dolaşarak şunu dediğini hatırlarım:
— Her tarafta benim sürmüş olduklarım var.” (Sayfa: 51)
Cemal Paşa, Nablus eşrafından yirmi kişiyi makamına çağırır. Adamları sürgüne gönderecek. Önce azarlar… Sonra cezanız diye bağırır:
“— İdamdır, idam, dedi; fakat Devlet-i Aliye-i Osmaniye’nin uluvv-ü merhametine dua ediniz. Şimdilik sizleri ve ailelerinizi Anadolu’ya nefyetmekle iktifa ediyorum.” (Sayfa:17)
Nablus’un yirmi eşrafı idamdan kurtulup doğduğu topraklardan Anadolu’ya sürgüne gönderildikleri için Cemal Paşa’ya dua ederler… Cellâdın ellerinden kurtulduklarına sevinirler…
Falih Rıfkı Atay o günlerin vahşetini şu cümle ile açıklıyor:
“ Bu günkü okurlar bu idam sözüne şimdi hayret edeceklerdir. Büyük harpte öldürmek, astırmak, vurdurmak sözleri beş lira ceza gibi hafif kıymetler almıştı.” (Sayfa: 87)
Falih Rıfkı Atay’ın anılarından öğreniyoruz ki İttihatçı çetenin yöneticileri birbirlerine güvenmezlermiş… İktidar nimetleri için bir araya gelenler, gizlice birbirinin mezarını kazarlarmış…
Okuyalım:
“Almanlarla yapılan ittifak, Cemal Paşa’dan saklanmış. Mısır fethi bahanesi ile Cemal Paşa İstanbul’dan uzaklaştırılmış. Talat demiş ki: “- Canım, Mısır fethi olmazsa bile Cemal Paşa ya şehit olur yahut ordusu berbat ve perişan olunca beynine bir tabanca sıkarak bizi kendinden kurtarır!” (Sayfa – 89)
Cemal Paşa Mısır fatihi olamamış. Ordusu berbat ve perişan olmuş ama beynine bir kurşun sıkacak yüreği de yokmuş…
21 Temmuz 1922’de, Tiflis’te Karakin Lalayan ve Sergo Vartanyan adlı iki Ermeni komitacı tarafından öldürüldü…
Falih Rıfkı Atay’ı dinleyelim:
“Suriye, Filistin ve Hicaz’da:
— Türk müsünüz?
Sorusuna birçok defalar cevabı:
— Estağfurullah! İdi.” ( Sayfa:43)
Suriye, Filistin ve Hicaz’da acaba neden bu cevabı vermişler?
Falih Rıfkı Atay bu cevabı niye duymuş?
Sorunun cevabını orada sürdürülen zulümde aramak gerekir…
Cemal Paşa’nın Suriyeli kırk yurtseveri astırdığı bilinir. O günlerde idam edilenler her yıl hala Suriye’de anılırlar.
Falih Rıfkı Atay’dan okuyalım:
“Osmanlı tarihinin Suriye’den bahseden en son siyasi faslı, şüphesiz Aliye Divanıharbı olacaktır. Bu Divanıharbın kararı ile Şam ve Beyrut’ta kırk kadar Arap Milliyetçisi öldürülmüştür. Asılanlar arasında Abdülhamit Zöhravi gibi ayandan, Şefik –El Müeyet gibi milletvekili, Abdulgani Ariysi gibi birinci sınıf gazeteci ve Refik Rızık Sellüm gibi şair olanlar da vardı.” (Sayfa: 48)
Falih Rıfkı Atay’ın şu aktardığına ne demeliyiz:
“ Bir gün Kurmay Başkanı bana demişti ki:
— Suriye’de bizim ne kadar temelsiz olduğumuzun en iyi misali nedir, bilir misiniz?
Yüzüne baktım.
— Şu sekiz yaşında çocuğun, korkudan bana selam duruşu!” (Sayfa: 83)
Korku imparatorluğu kurabilirsiniz ama bu imparatorluğu sonsuza kadar sürdüremezsiniz… Kâğıttan kaplanlar, günü gelince tarihin çöplüğündeki yerlerini alırlar…
Cemal Paşa’nın yaveri kapıyı çalar. Komutanının karşısında hazır olda durur:
“- Efendimiz kanunu getirdim.
—Ne kanunu?
—Bir mesele için emir buyurmuştunuz. Hâlbuki elimizdeki kanun sarihtir, bu mesele emriniz gibi halledilemez.
Yaverine dönerek:
— Bana bir müsvedde kâğıdı getiriniz!
Ve hemen Harbiye Nazırlığına müstacel bir telgraf: “Şu numaralı kanunu hemen şu şekilde değiştirerek bana metnini müstacel telgrafla bildiriniz.”
Bir kumaş bile bu kadar kolay ısmarlanmaz. (Sayfa:89)
Cemal Paşa zulüm haneden kanun sipariş etmiş…
Bu tavır bana işkencecilerin sorguda söyledikleri bir sözü hatırlattı:
— Burada kanun da benim! Devlette benim!
Falih Rıfkı Atay’ın İttihat ve Terakki çetesi hakkındaki görüşlerine kulak verelim…
“İttihat ve Terakki’nin ne başıboş, ne de bağlı devirlerinde, ya anarşinin, ya şahsi istibdadın çilelerini çektik. Hiçbir vakit belli bir fikir ve düzen sisteminin mütecanis hüküm ve nüfuzunun ne olduğunu onlarda görmedik.” (Sayfa: 92–93)
Evet! İttihat ve Terakki eli kanlı bir çetedir. Bu ülke insanını kan gölünde boğarken, yandaşlarını zenginleştirmiştir…
Bu çetenin siyasi kültür seviyesini Falih Rıfkı Atay’dan dinleyelim:
“Niçin Enver Paşa’ya Alman dostu ve Cemal Paşa’ya Fransız dostu dendiğini derin derin araştırmayınız. Enver Paşa Berlin’de ateşemiliter ve Almancası Fransızcasından kuvvetliydi. Cemal Paşa Almanca bilmez, fakat şöyle böyle Fransızcası vardı. Bundan başka Bahriye Nazırının 1914’de Fransa’da oldukça parlak bir seyahat yapmış olduğunu hatırlarsınız.” (Sayfa: 99)
Dilini bildikleri devletten yana tavır almışlar…
Alman Falkenhein’in bir küçük subayının karşısında Cemal Paşa ne hallere düşüyor. Falih Rıfkı Atay’ın yazdıklarına ekleyecek bir şey bulamıyorum:
“Bir gün Falkenhein’in bir küçük subayının Şam’da gözüne kestiği binayı keyfinin istediği gibi zapt ettiğini haber aldık. Patrikleri, emirleri, şeyhleri sıra sıra karşısına dizen, âyan ve mebus asan, sonsuz nüfuz sahibi Cemal Paşa, bu küçük subaya dert anlatmak için yenilmez güçlükler içinde kalmıştır.
Aşınmaz mermerden zannettiğimiz o büyük kudret ve gurur, bir küçük Alman subayının fiskesi ile bir alçı gibi çatladı. Bir düşüşün acı yasını ilk defa işte bu çatlaktan gördüm.
İktidar fiilinin hortumu başarı yemi gevelemediği zaman, tersine kıvrılır ve üstündekini yutar…” (Sayfa: 106)
Falih Rıfkı Atay’ı okumaya devam edelim:
“Cemal Paşa artık ordu komutanı değildir. Mütareke yakındır. Artık, harbe niçin girdiğimiz tartışılabilir, büyük adamların küçük adamları adam yerine saymak ve onlarla görüşmek sırası gelmiştir. Arkadaşım Y. K. Bahriye çatanası içinde Büyükada’ya giderken sordu:
— Paşam, söyler misiniz, bu harbe niçin girdik?
Ve üç dört yıl içinde bunalttığı nefesi boşalmış gibi ohlıyarak bekledi. İşte cevap:
— Aylık vermek için!
Ve ilave etti:
— Hazine tamtakırdı. Para bulabilmek için ya bir tarafa boyun eğmeli ya öbür tarafla birleşmeli idik.
Kırtasiye ve maaş imparatorluğunun tarihi işte böyle biter.” (Sayfa: 109)
İttihat ve Terakki iktidarı sona ermiştir… Cemal Paşa yaptıklarının hesabının sorulacağını bilir. Gazetelerde aleyhine yazılar çıkmaya başlamıştır… Bunun için basında kendisi savunsunlar diye güvendiği üç gazeteciye altın verir. Devamını Falih Rıfkı Atay’dan dinleyelim:
“Cemal Paşa bir iki gün sonra arkadaşlarıyla Karadeniz’e gitti. Bu haberi en önce, bütün harp yılları Cemal Paşadan yardım gören üç yazardan birinin gazetesinde ve en ağır hücumlarla karışık olarak okudum: Fere, yefürrü, firârâ!
Arkalarında kan ve gözyaşı bırakarak kaçmışlardır…
Yazıyı Falih Rıfkı Atay’ın sözleri ile bitireyim:
“Arap cenbiyeleriyle (hançer) bağırsakları deşilerek, etleri çöl güneşinden kavrulmuş olanlar! Sizler, ey Sarıkamış’ın buz dağı üstünde donmuş olanların kardeşleri, siz hep, pomatlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayalin kurbanları değil misiniz?
“Pomatlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayalin kurbanları” Osmanlı denen bütün halklardır…
Bu gün hala çözemediğimiz sorunların kaynağı, “pomatlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayalin” kendisidir…
YORUMLAR
Burada yazılacak çok şey var aslında.
''Evet! İttihat ve Terakki eli kanlı bir çetedir. Bu ülke insanını kan gölünde boğarken, yandaşlarını zenginleştirmiştir…''
Evet, gerçekten çete idiler.
Bulgar dağlarındaki eşkıyalarla bir olup, İstanbul'u bastıklarında,
Osmanlı'nın son dönemdeki en akıllı padişahını tahttan rezil bir heyet göndererek indirdiklerinde kahramandılar ama.
Cemal Paşa, bir zalim olabilir.
Ismarlama kanun ile insanlara zulüm de yapmış olabilir.
Adaletten uzak bir yönetim göstermiş olabilir.
Allah, hak ettiği cezaya çarptırmış onu zaten sonunda.
Bizler için bir utanç vesilesi olması gereken bir şekilde öldürülmüş.
Cezasını, bu ülkede çekmeliydi.
Bu arada,
bu ülkede,
sadece şapka takmadıkların için asılan yüzlerce insan olmuştur.
Ve,
asla savunma hakkı tanımadan, uyduruk mahkemeler sonunda ölüme gönderilen.
Bir gün,
tarih bunları da yazacak.
O gün geldiğinde göreceğiz ki,
Cemal Paşa'nın yaptıkları çok hafif kalacak.
Mahmut Cantekin
Zalim babam olsa kınarım.
At gözlüğü takıp kendine yakın kesimlerin acılarını görmek, kendine yakın kesimlerin acılarına duyarsız kalmak en büyük hastalıktır...
İnsanlık ölçüsü tektir.
Zalim kim olursa olsun karşı çıkmak gerekir.
Mazlum kim olursa olsun savunmak gerekir.
Bir tutam hayat
düşüncelerinize saygı duymamak mümkün değil.
Keşke hepimiz sizin gibi bakmayı becerebilsek hayata.