- 898 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SEN ADAM OLMASAN DA OLUR YETER Kİ ADAMIN OLSUN!
‘Dünyada bütün güzellikler bedavadır’ sözü çocukluğumdan beri düsturum olmuşsa eğer bu söz bana ait olmalı demek ki.
Yüreğime umut ruhuma huzur veriyor. Hayallerime kavuşacağım müjdesini fısıldıyor kulağıma her gün yeni baştan.
Bu günümü nasıl geçireceğimin basit planını yapmıştım gerçi, ama yine de hiç belli olmazdı. Bu benim planımdı yalnızca.
Kadıköy’den kalkan ve Eminönü-Karaköy-Kadıköy güzergahında seyreden büyük teknelerden birine binip hiç inmeden yine köyüme dönmek en büyük lüksümdü.
Bu anlamda şu yaşlılık kartı hayatımdaki tek bedavacılığım oldu. İnanırmısınız..
Onu bile utana sıkıla kullanıyorum. Yoksa canım yavrum Kıbrıs’ı bile görmüşlüğüm yok.
İşte tam o teknelerin önünde bir simitçi var. Simit’i fena sayılmaz. Ama adama suratsızlıktan müebbet verirsiniz. Merhaba’yla birlikte simitlerini övüyor iş açıklığı diliyorum her defasında. Adam da çıt yok.
“Sen ne biçim insansın. İnsan hiç olmazsa başıyla bir teşekkür eder”. Diyorum.
Yüzüme bakıyor “Sağol” diyor buz gibi bir sesle.
Biniyorum. Güverteye çıkıp her zamanki yerime oturuyorum. Mavi bir deniz. Hafif bir esinti. İki karşılıklı yakanın tarihi görüntüleri gözbebeklerimi şenlendiriyor aynı anda.
Bu kutsal güzellikler zenginlik değil de nedir..
Ama ben iflah olmaz aktivist ruhumla yağmalanan o canım yeşil ormanları. Ve o tarihi eserleri, gecekondu eserlerine çeviren birbiri ardına dizilmiş dev binaları, otelleri gördükçe canımdan can gidiyor.
Gökyüzüne uzanıyor buğulu bakışlarım.Ne o şiirsel Martılardan eser var ne onlara simit parçacıkları atan mutlu yüzlerden..
Yavru bir Serçe beliriyor ayaklarımın önünde. Bir iki zıplıyor sevinçle..Zavallı yavrucak hayatın ne olduğunu anlamayacak kadar küçük..Minicik simit kırıntıları atıyorum üç beş tane..Hepsini yiyor. Somnra ansızın uçup gidiyor..
Elinde tepsisi içinde çeşitli içecek ve sandviçler dolaşıyor uzun sıraların arasında teknenin çalışanı. Çay söylüyorum. İkinci gelişinde getiriyor. Parası hazır elimde. Ne eksik ne fazla.
Suratsız simitçinin mideme gülen simiti ve evden getirdiğim bir dilim ince limonun verdiği nefis aromayla ağzınıza layık demli kocaman bir bardak çayı yalnızca güzelliklere dalarak yudumluyorum ağır ağır.
Oruç yok mu oruç! Diyecek olursanız. Son iki yıldır yok. Ama laf aramızda biz zaten bütün aylarda hep oruçluyduk yahu. Yüz çeşit ürün saysanız sekseninin tadını unutalı kaç zaman oldu ben de bilmiyorum. Ramazan pidesiyle yüz yüze bile gelmedik.
İki semte de inmedim. Kadıköy denizinin! sularında yol alırken usul usul bir çay daha söyledim. Çayımı elime verirken “Sen iki yerde de inmedin” demez mi. Elimdeki çay bütün görkemini yitirdi o an. “Bana baksana sen! Ben bu vatana canımı veririm. Bunca insan arasında gözün beni mi gördü. Herkes ülkeyi sırtlayıp götürüyor bir saat içinde. Sen kalkmış hakkım olan kırk dakikalık yolculuğun hesabını mı soruyorsun bana. Seni hiç gözüm tutmadı daha ilk çayı getirdiğinde. Diğer elemanlar beni gördüklerinde çay ikramında yarışırlardı birbirleriyle.” Dedim. Durdu “ Yok. Yanlış anladın abla. Acaba inmeyi mi unuttu diye sordum. Sen benim kusuruma bakma” dedi. Bu sefer de onu oturttum çay niyetine gönlüme.
Kadıköy’ de inip Beşiktaş vapuruna bindim. O da ne hiç binmediğim bir vapur cinsi. Kocaman camları var. Televizyon. Korumalar. Ahşap oturmalıkları pırıl pırıl. Tenha da üstelik. Al sana bir güzellik daha.Boynumda kolye gibi duran Eyüp Sultan’ dan bir liraya aldığım ucu sallantılı beyaz tesbihimi boynumdan çıkarıp çekmeye koyuldum bu güzellikleri bana bahşeden Yaratan ‘a şükürler ederek.
Bir sıra ötede koltuğa bırakılmış bir gazete gördüm. Gidip aldım. Bunu da ilk kez yapıyordum. Baktım Bir Gün gazetesi. Eki de vardı.Açtım güzel bir sayfaya denk geldim. Franz Kafka : “İnsanın hayal ettiği her şey canlanır” diyordu. Haftada bir de olsa alacağım bu gazeteyi. Ve okuduğum sayfadan alıntılar yapacağım. Gerçi artık herkes istisnasız çok bilgili. Yazılıp çizilenlerin rağbet görmemesi bu nadanla olsa gerek.
Asıl emekçiler; durmaksızın şiir ve yazı üreten, bunları ses ve görüntülerle süslemeye çalışıp didinenler değildir bana göre.
Onca bilgilerine yeteneklerine derinliklerine karşın; çok okuyup isim gözetmeksizin önemli buldukları ve gerçekten beğendikleri çalışmalara nefis saptamalar ve derin analizler yapanlardır bence.
Neyse bunları geçelim. Beşiktaş’ta bir işim vardı.Yol üzerindeki bir simitçiye gideceğim yönü sorarken, yan başında duran kasketini başına ters takmış güler yüzlü genç bir adamla iki lafın belini kıralım dedik.
Denizciymiş. On dört dil konuşuyormuş. Ailesini görmeye gelmiş. Dönecekmiş tabi. Her gelişinde bir öncekinden daha çok içi acıyormuş görüp yaşadıklarına.Çırağan Sarayına bir arkadaşını görmeye gitmiş. Kapıdaki görevli içeri sokmak istemediği gibi sözlerini dinlememiş bile. Arkadaşı gelince işler yoluna girmiş.
“Bu ülkede iş bitirmek istiyorsan her yerde adamın olacak adamın!” deyince genç adam.
Öyle tabii dedim. Bunu bilmeyen mi var.
Adamın olacak. Sen adam olmasan da olur! Deyince ben. Adam elimi aldı öpüp alnına koydu. “Vallahi bayıldım bu lafına anne". -Ne, anne mi. Vay anasını be! Abla-teyze hitaplarına çok alışkındım ama anne! Şaka tabii. Bu çok alışık olduğum bir durumdu. Yaşımın üstünde olanlar dahi elimi öper övgülerde bulunurlardı. Ayak üstü lafladığım bu insanların bana duydukları sevgi ve saygının bir ifadesiydi.Ne mutlu bana.-
"Sen ne değişik ne güzel bir insansın. Kendine iyi bak ne olursun” sözlerini arkamda bırakırken içten gülüşü kulaklarıma kadar geliyordu.
Önümüz şeker bayramı.Oruç tutmadığım için bayramı hak ettiğimi düşünmesem de aklım hep tatlılardan yana çıkıyor.Ancak tatlıların yanına yaklaşmak ne mümkün. Hele ki benim ağzıma layık, iri kıyılmış bol cevizli halis bol tereyağlı tel tel dökülen ev baklavası..
Ben bunları düşünürken ve yürürken mahzun bir halde. Buldum! Bayramı beklemeden bu akşam yapacaktım bu tatlıyı. Yarın da şükür orucu tutacaktım kendi niyetimce.
Güvendiğim bir şarküteriye girdim. Yarım kilo kadayıf 250 gramda tereyağı aldım. Şeker ve ceviz evde vardı.
Bu gün güzellerden de güzel bir gün daha yaşadım.Hem de bedavadan.
Ancak iki harika güzellikte evde bekliyormuş beni!
Çok değerli Sayın İlhan Kemal ve aynı Değerde Sayın Kemal Paracikoğlu’nun “Yaşamla Dans Eden Adam” yazıma yaptıkları gönlümde yer eden o güzel yorumlarıyla karşılaştığımda, DÜNYADA BÜTÜN GÜZELLİKLER BEDAVADIR sözünü bir kez daha doğruladı yüreğim...
Sevgili dostum ve ‘yorum sihirbazı’ unvanı verdiğim Sayın Davidoff’a da bir gönderim olacak bu anlamda. “Hayal konusunda bana fikir ver” diyordu.bir yazıma yaptığı yorumunda. Ne hayaller biriktirdim senin için bilesin dostum.
ESENLİKLER
YORUMLAR
Keyifle, hiç ara vermeden okudum bu güzel yazıyı. Bitirdikten sonra sizinle sohbetin kimbilir ne güzel olduğunu düşündüm. Bu yazıda daha içten daha sempatik daha daha güzel geldiniz gözüme. Yazıda hem edebiyat var, hem gerçekler. Anılarınızdan derya olur eminim. İlgiyle takip edeceğim.
Sevgilerimle.
DEVRİM DENİZERİ
Sonsuz Teşekkürlerimi iletiyorum sevgi ve güzellik kokan yorumunuza...
DEVRİM DENİZERİ
Kendime iyi bakacağım. Söz! En azından bu sözü duymak için.
Sevgilerim sonsuz..
Malesef durum bu güzel özetlediniz adam olmasanız da adamınız varsa bütün yollar aaçıktır,bu kart meselesine gelince ne emekler verdiniz ve vermeye devam ediyorsunuz eee neyin bedavası hak verilmiş
kullanacaksınız dünyadaki mutluluklar bedavadır derseniz bence değildir tarihi ve felsefik olarak değildir,
mesala bu vatan toprakları kurtuluncaya kadar ne kadar şehit ne kadar emekçinin alın teri dökülmüştür,
bence bedava olan bir şeyin olduğunu sanmıyorum her şey emeğin ete ve kemiğe bürünmesidir,
sevgide yaşamın he yönüde ham halde emektir,diğer düşüncelere kaatılmamam imkansız,selamla.
DEVRİM DENİZERİ
kuşkusuz. Bir gülümseme bir çift talı söz ve buna benzer insanlar arasındaki paylaşılan manevi güzellikleri parayla satın almanıza olanak yoktur.
Genel anlamda EMEĞİ ele alırsak bizlerin utançtan ölmemiz gerekir.
SELAMLARIMLA YOLDAŞ..
Yazıyı yayına geç verirsen, gönlümün kırmızı kurdelesini kaçırırsın işte böyle... Bugün yaptığı müthiş tasvirle Levent Tamer kardeşime takmıştım, şansına küs... beni de fazla şımartma artık, kendimi bir şey sanmaya başlayacağım...
Harika bir yazı... Tebrikler...Saygıyla
DEVRİM DENİZERİ
Keşke birazcık şımarsanız..Nerdee..
Esenlikler...
Guzel bir günü güzelleştirmişsiniz. Sanki tam karşınızda ben oturmuş sizi izliyor gibi oldum. En son geçen cumartesi gectim kadıköyden karaköye. Tabi aynı hüsran manzaralarla bende karşılaştım. İner inmez cabucak taksim-istiklal ve çevredeki bütün kitapcıları gezdim. Lakin aradığım kitabı bulamadım. Ayrıca aynı gazeteyi okumakta güzel. Kim bilir belki aynı vapurda karşılaşırız ve Kafka'nın masal dünyasında insan mutluluğunu konuşuruz.
Evet , içten ve güzel cümlelerle olanı-biteni güzelce anlatmışsınız, tabi güzellikleri ağız iştahıyla satan adamlarda dahil
Tebrikler ablacığım
Sevgiler
DEVRİM DENİZERİ
Hayat tesadüflerle dolu dememişler boşuna. Gerçekten çok güzelmiş benzeri yaşadıklarımız..
" Kafka'nın masal dünyasında insan mutluluğunu konuşuruz." Tabii İnşallah.
Sevgiyle öpüyorum gözlerinden.