- 883 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GO HOME AMERİKA’DAN – WELCOME AMERİKA’YA
GO HOME AMERİKA’DAN – WELCOME AMERİKA’YA
KAHROLSUN AMERİKA’DAN – BİJİ AMERİKA’YA
ŞEYTAN AMERİKA’DAN – DEMOKRASİ LAİKLİK HAVARİLİĞİNE
Bu hikâye Türkiye’de dillere destan, meşhur, adına ağıtlar yakılan 68 kuşağının hikâyesidir.
Bir zamanlar Türkiye’nin solcuları; Alevi, Kürt, Türk, Ermeni, Rum, Arap, Laz kökenlileriyle birlikte aynı söylemde buluşuyorlardı. Meydanlarda mitingler yapıyorlar. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de gösteriler yapıyorlar. Hep birlik meydanları titretiyorlardı.
KAHROLSUN AMERİKA
GO HOME AMERİKA
İlk önce; solcular, Leninci, Stalinci, Maocu diye ayrılmaya başladılar. Aralarında stratejik, taktik çatışmaları başladı. Fraksiyon, fraksiyon bölündüler. Sonra Irksal kökenlerle, solculuk anlayışları değişti. Kürt kökenli solcular daha çok Mao yanlısı olmaya başladılar. Alevi kökenliler ise Sovyet yanlısı olarak karşımıza çıktılar. Alevi solcular, has ve öz solcu ancak Alevilerden çıkar. Kürt solcular; has ve öz solcu ancak Kürtlerden çıkar mantığına ulaştı. Türk ve Sünni kökenli solculara karşı hep şüpheyle baktılar.
Yetmişli yıllarda; solcular / komünistler Amerikan düşmanı olarak Türkiye’deki milliyetçileri, muhafazakârları, liberal kapitalistleri, Avrupai laikleri ve Radikal Müslümanları Amerikan yanlısı olarak suçladılar.
Solcuların siyasal lideri olarak döneminde Karaoğlan unvanıyla, özgürlüğün timsali mavi gömleğiyle, CHP adına politika yapan Bülent Ecevit, 1973 seçimlerinde % 33,29 oy alarak 185 milletvekiliyle en büyük parti olunca, iktidar nimetleri bölüşülmeye başlandı. Aynı dönem Radikal Müslümanların temsilcisi sayılan Amerikan karşıtı Necmettin Erbakan’ın partisi MSP’ de % 11.80 oy oranıyla 48 milletvekili çıkarmıştı. Politikanın babası Süleyman Demirel’in Adalet partisi ise; % 29,82 oyla 149 milletvekili alarak, iktidara gelememişti. Zaten 1971 yılında verilen muhtıra ile Adalet partisi iktidarına son verilmişti. Amerikan düşmanı iki parti CHP ve MSP 185 artı 48 milletvekili ile 233 milletvekiline ulaşarak, o dönemdeki 226 milletvekili ile hükümet kurma barajını aşarak hükümet oldular. İlk sınavları Kıbrıs savaşıydı. Kıbrıs savaşının Türkiye Cumhuriyetine maliyeti bir hayli fazla oldu. Amerika silahlarımızı kullanamazsınız dedi. Amerika ve Avrupa ülkeleri Yunanistan’dan yana olarak Türkiye’ye siyasal ve ekonomik ambargolar uyguladılar. Bülent Ecevit; Kıbrıs fatihi olarak hükümeti bıraktı. Ardından koalisyonlar başladı. Hükümetlerin biri kuruluyor diğeri yıkılıyordu.
1977 seçimlerinde tek başına iktidarı hedefleyen Bülent Ecevit Kıbrıs fatihi olarak işe başladı. Solun estirdiği rüzgâr gençler üzerinde etkiliydi. Ancak bu seçim çalışmalarında, Bülent Ecevit doğuda Kürt kökenli solcular tarafından yuhalanmaya başladı. Türk kökenli Aleviler, Kürt kökenli aleviler arasındaki ayrılıklar. Türk kökenli solcular ile Kürt kökenli solcular arasındaki ayrılıklar. Solun arasındaki çatışmaları iyice gün yüzüne çıkarırken, Bülent Ecevit 1977 seçimlerinden zaferle çıktı. CHP %41,38 oyla birinci parti ve 213 milletvekili. Süleyman Demirel’in adalet partisi %36,88 oyla ikinci parti ve 189 milletvekili. 1973 seçimlerinde aldığı oyla şaşırtan Erbakan’ın partisi MSP % 8,56 oyla 24 milletvekili alarak ilk üç sırayı kaptılar. Kıbrıs fatihi Bülent Ecevit 226 olan hükümeti tek başına kurma barajını aşamayınca koalisyonlar devri yeniden başladı. Ancak Kıbrıs savaşı ardından Amerika ve Avrupa tarafından uygulanan siyasal, ekonomik ambargolar nedeniyle, ülkenin durumu iyi değildi. Ülke içinde her gün siyasal olaylar, anarşiyi doğururken, ülke dışında elçiliklerin parasını ödeyemez hale gelmişti. 5 sente muhtaç ülke olarak dillendirilmeye başladı. Karaborsa alıp yürümüş. Enflasyonlar tavana vurmuştu. Ülkenin hemen her tarafı solcular, sağcılar, radikal Müslümanlar tarafından kurtarılmış bölgeler haline getirildi. Neredeyse ülkenin büyük çoğunluğunda sıkıyönetim (askeri yönetim) vardı. Ama hiçbir çözüm bulunamıyordu.
Yıl 1979 İran’da İslam devrimi oldu. Hiç kimsenin ummadığı bir zamanda, İran’da Amerika’ya karşı yapılmış olan İslam devrimi, Solcuları, Radikal Müslümanları, milliyetçileri şaşırttı. Aynı yıl Pakistan’da da Amerika’nın adamı sayılan Ali Rıza Butto’ya ve Amerika’ya karşı devrim hareketi başlayınca, Amerika’nın bir başka adamı Ziya Ül Hak darbe yaparak Şeriat-i ilan etti.
Artık iş iyice çığırından çıkmış… Türkiye’de de, her an, Radikal Müslümanlar devrim yapabilirdi. Nitekim bu yönde yürüyüşler başlamıştı. Konya’da genel halkın yürüyüşü… Sakarya’da Akıncılar, MTTB derneklerinin organize ettikleri yürüyüşler… Solcuları ayağa kaldırdı. Şeriatçılardan önce biz devrim yapmalıyız diye yürüyüşlere başladılar. Ortalığı kan gölüne dönüştürdüler. Çünkü ardı ardına, İran’da ve Pakistan’da gerçekleşen İslam devrimi hareketleri baya göz korkutmuştu. Ve 1980, 12 Eylülde asker düdük çaldı. Amerikalılar “Türkiye’de bizim çocuklar darbe yaptılar” diye konuşmaya başladılar. Bizim çocuklar dedikleri Evren ve ekibiydi.
12 Eylül arkası Amerika Ortadoğu’da başlayan ve hızla yayılan İslam devrimi anlayışına dur demek için iki proje üretti.
Birincisi; Amerika ile çatışmayacak ılımlı İslam projesi…
İkincisi; Ortadoğu’da din temeliyle gelişen radikal anlayışların önüne geçecek ırkçılığın geliştirilmesi…
İran devrimden sonra kurduğu devlet yapısını ŞİA MEZHEBİ’NE dayandırıp, İslam temelinde değil, ŞİA temelinde devrim anlayışına sahip olduğunu gösterince, İran’ın Amerika’ya karşı olan devrimine sempatisi olan Sünni Müslümanlardan bir kısmı, eskisi gibi İran’a sempati duymamaya başladılar.
İran’daki devrimden sonra; devrime destek veren solcular ile Mollalar arasındaki iktidar çatışması başladı. Bu çatışmada; halkın Mücahitleri diye bilinen sol düşünceli gruplar ve Ali Şeriati’den etkilenen kesimler ekarte edilerek, Halkın münafıkları ilan edildiler. Halkın mücahitleri (İran’a göre halkın münafıkları) İran içindeki mücadelede yetersiz kalınca Irak topraklarına göç ettiler. Saddam’ın İran’la savaşında Saddam’ı desteklediler.
İran devrimi sırasında Fars, Azeri, Kürt, Arap kökenli Ayetullahların birlik olmaları, ŞİA MEZHEBİ formatında devlet kurmaları, Ortadoğu’daki ŞİA MEZHEBİ’E bağlı toplumlara devrim ihracı, Sünni toplumları endişelendirirken, Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını ve İsrail’i etkiliyordu.
İran’daki devrimden darbe alan Amerika Prestijini korumak için İran’ı savaşa sokmak istiyor. Bunun için Türkiye’yi, Arapları zorluyor. Amerika adına İran’la savaşacaklara büyük vaatler veriyordu. Amerikan vaatlerine atlayan Irak lideri Saddam oldu. Ülkesindeki ŞİA kökenlilerin de bir gün kendine karşı devrim yapma girişiminde bulunabileceğini düşünerek, kendisi Sünni kökenli ama solcu olmasına rağmen, Amerikan yandaşı olarak İran’a savaş açtı. Açtığı savaş hem kendi sonunu hazırladı, hem ülkesini bu günlere getirdi.
80’li yıllarda Amerika’nın ortaya koyduğu Ilımlı İslam projesine en uygun ülke; Amerikan taraftarı olarak Türkiye Cumhuriyetiydi. Çünkü Arap ülkeleri olan, Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye, Irak, Mısır, Tunus, Cezayir, Libya; ikinci dünya savaşından sonra Rusya ile Amerika arasında yapılan anlaşmaya göre Rusya’nın nüfuz alanında idi. Amerika’nın nüfuz alanında Türkiye, İran, Pakistan vardı. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren, düzenini, yasalarını, harflerini, eğitimini, yaşamanı batıya göre ayarlamış. Batılı olarak Müslümanca yaşamanın yollarını arıyordu. İran’da ise devrim olmuş. Pakistan’da Şeriat ilan edilmişti. Amerika’nın elinde sadece Türkiye kalmış. Türkiye’nin sosyal yapısı daha müsaitti. Öyleyse Ilımlı İslam projesinin figüranı Türkiye olmalıydı. Arap ülkelerinin çoğu zaten şeriat uyguluyorlar. İçlerine kapalı şeriat anlayışlarıyla, petrol zenginliğinin keyfini çıkarıyorlardı. Arap kralları zaten peşinen Amerikancı olarak iş başındaydılar. İsrail nedeniyle Amerika’ya karşı kafa tutmaya çalışan Kral Faysal, oğlu tarafından Amerika ve İsrail adına yok edilmişti. Türkiye’de ise, hem Radikal İslam, hem sol gittikçe gelişmiş. Ecevit neredeyse oyların yarısına yaklaşarak büyük tehlike teşkil ediyor. 1977 seçimlerinde oy kaybeden Erbakan ise gittikçe radikalleşiyor. Açıkça “ülkeye İslam gelecek, sorun nasıl gelecek, kanlı mı kansız mı?” diyordu.
Türkiye Cumhuriyetinin 50 yılından itibaren siyasi parti liderleri iktidarı olunca Amerika’ya gidip, NATO ve Amerikan çıkarları doğrultusunda teminat verseler de, artık Amerika için güven vermiyorlardı. Çünkü partilerin tabanı olan solcular, radikal Müslümanlar, milliyetçiler Amerikan düşmanı olarak öne çıkıyorlardı. Bu durum Amerika için iyi değildi. İran’da bütün grupların birleştiği gibi, Türkiye’deki solcular, Radikal Müslümanlar, milliyetçiler; aralarından çıkacak liderlerin akıllı davranışlarıyla Amerikan karşıtı politikalarda birleşerek devrime girişebilirler, NATO’yu kovabilirler. Ortadoğu’da yeni bir dönem başlatabilirlerdi. Nitekim bunun örneğini Ecevit ile Erdoğan vermişti.
Öyleyse; hem Türkiye’de, hem Ortadoğu’da ırkçı söylemler artırılmalı, bu yönde her türlü girişim desteklenmeli, hatta örgütlenerek hareketlendirilmeliydi.
Öyleyse; Radikal İslam anlayışı Ilımlı İslam’a, Amerikan karşıtı Radikal sol anlayışlar Amerika ile işbirliğine, Radikal milliyetçi gruplar Amerika ile Ortadoğu’da istikrarı sağlamak adına harekete geçirilmeliydi.
Irkçı düşüncelerin gelişmesi için hazır olan ortamlar bütün ülkelerde her zaman vardır. Türkiye’de Türk kimliğinde; diğer tüm etnik gruplar siliniyor. Türkçe dışında diller yasaklanıyordu. Hâlbuki Kürt, Arap, Laz, Ermeni, Rum, Yahudi toplumlarının kendi dilleri vardı. Doğunun ekonomik açıdan geri bıraktırılması, Kürt toplumlarının Cumhuriyet dönemi içinde sürekli batıya sürgün edilmeleri, 12 Eylül darbesinden sonra Kürt solcularının diğerlerinden daha fazla mağdur edilmeleri, Amerika için biçilmiş kaftandı. Belki de; bizim çocuklar dediği Evren ve arkadaşlarına bunları proje doğrultusunda yaptırarak, Kürt toplumlarını Türkiye Cumhuriyetine Irk bazında düşman etmeyi hedeflemişti. Kuzeyde yaşayan Lazların, ırkçılık bazında söylemleri yoktu. Onların içindeki Alevi kökenliler sol düşünceyi öne çıkarıyorlardı. Arap kökenliler ise; siyasal söylemde hep geri planda kalıyorlar. Rum, Yahudi, Ermeni kökenliler ise; kendilerini açıkça ortaya çıkarmıyorlar. Atatürkçülük, laiklik, demokratlık, çağdaşlık bazındaki söylemleriyle kendilerine yer buluyorlardı.
Amerika iki projesini de Türkiye’de uygulamaya başladı. Bir taraftan MAOCU anlayışa sahip olan Kürt kökenli solcuları örgütleyerek PKK’yı kurduruyor. Türkiye Cumhuriyeti ile savaş noktasına getiriyor. Diğer taraftan ılımlı İslam projesinin düğmesine basıyor. ANAP adı altında Özal’ın başkanlığında bir parti kurdurup, Evren’le çatışmaya sokularak iktidar ediliyordu. Özal tarikatçı, muhafazakâr yapısıyla, değişim rüzgârları estiriyordu.
Özal’ın değişimi; ulusal ekonomiden, küresel ekonomiye geçiş. Ulusal anlayışlardan küresel anlayışlara geçişti. Dört eli birleştirmişti. Solcular, sağcılar, Müslümanlar, liberaller. Küresel ekonomi neydi? Uluslararası, kapitalist sermayenin gerçekleştirdiği liberal, kapitalizm değil miydi? Elbette… Eskiden bu ekonomiden, Milliyetçiler, Müslümanlar, solcular fazla pay alamamıştı. Özal; devlete egemen olarak, solcuları, milliyetçileri, Müslümanları küresel ekonominin paylarından yararlandırmaya başladı. Böylece; solculara, milliyetçilere, Müslümanlara paranın tadını tattırdı. Radikal solcular, Radikal milliyetçiler, Radikal Müslümanlar paranın tadını aldıkça; Amerika’yla, küresel sermayeyle uzlaşmaya başladılar. Böylece Amerika ılımlı İslam projesiyle çıktığı yolda, Özal’ın politikalarıyla Ilımlı Milliyetçilik, Ilımlı Solculuk ve Ilımlı Müslümanlıkla tanışmış oldu.
Türkiye Cumhuriyetinin Türk ırkına dayalı, kalıplaşmış, dayatmacı, faşist, asker mantığıyla çalışan yapısı bütün bu gelişmelerden rahatsızdı. Batı yanlısı medya, Amerikan yanlısı olmaktan çok Avrupa yanlısıydı. Amerika ile bütünleşmeyi değil Avrupa ile bütünleşmeyi istiyordu. Bu nedenle Ülkenin medyası da bu gelişmelerden rahatsızdı. Çünkü ülkenin cumhuriyet döneminde kurulan temel medyası, tamamıyla Avrupalı olmak anlayışına sahipti. Hâlbuki çor partili sisteme geçişten itibaren, Türkiye’deki sağ partiler Amerikalılaştırmayı, buna karşılık CHP kökenli anlayış ve Cumhuriyet medyası ise Avrupalılaşmayı istiyordu. Aradaki kavgada, Türk solu Amerikan düşmanı iken asla Avrupa düşmanı olmadı. Onun için 68 kuşağının; GO HOME AMERİKA derken, GO HOME AVRUPA, KAHROLSUN AMERİKA derken, KAHROLSUN AVRUPA gibi hiçbir söylemi olmamıştır. Üstelik ülkede kurulu birçok Avrupa kökenli şirket varken, petroller İngiliz egemenliğinde iken.
Gelişmelerden rahatsız olan medya, asker, bürokratik yapı, ikide bir darbeler yapıp duruyordu. Buna rağmen; ülkede Radikal söylemli Erbakan’ın partisi REFAH ciddi bir oy alarak yükseldi. Ardından Milliyetçi söylemli MHP yükseldi. Her iki söylemin yükselmesi Amerika’yı rahatsız edince, halkı bıktıracak birçok olay planlandı, uygulandı. Böylece ILIMLI İSLAM PROJESİNİN daha ilerisini uygulayacak, ÖZAL’IN ANAP’I yerine, AK PARTİ KURULDU.
Amerika’nın iki projesi: Ilımlı İslam projesi ile AK PARTİ… Irkçılık projesi ile PKK işbaşındaydı.
PKK’nın kurucuları bir zamanlar GO HOME AMERİKA, KAHROLSUN AMERİKA derlerken, bugün WELCOME AMERİKA, BİJİ AMERİKA diyorlar.
Bu değişim; Ortadoğu’da yükselecek Radikal İslam’ın önüne geçecek. Ortadoğu’da ARAP, FARS, TÜRK, KÜRT devletleri oluşturulacak. Gerekirse bunlar arasında da MEZHEPSEL ayrılıklar çıkararak, parçalanmış birçok devlet üretilmenin projesiydi.
Mesela; İran bölünebilir. İran’da Azeri, Fars, Kürt, Arap kökenli toplumlar vardır. Varsın ŞİA üzerine olsun, önemli olan, hepsinin birleşerek güçlü devlet olması değil, dört ayrı devlet olmasıdır. ŞİA AZERİSTAN, ŞİA KÜRDİSTAN, ŞİA FARS, ŞİA ARAP… İran topraklarında Amerika’ya göre çok yakışıklı dururdu.
Mesela; Arap ülkeleri bölünebilir. Arap ülkeleri MEZHEPSEL farklılıklarla yeniden düzenlenerek, bugünkü sayının çok üstünde Arap ülkeleri oluşturulabilir.
Mesela; Türkiye Cumhuriyeti yönetimi tamamıyla muhafazakârlaştırılarak, Avrupa kanadını oluşturan anlayışlar olan, asker, medya, partiler silinirken, ülkedeki tüm ırklar harekete geçirilebilir. Muhafazakâr Türkiye Cumhuriyeti Ilımlı İslam projesi doğrultusunda, Amerika’yla, küresel sermayeyle çok iyi ilişkiler içinde olabilir. Nitekim bu yönde Ak parti döneminde ciddi adımlar atıldı. Ülkenin kitleri satışa çıkarıldı. Alanların çoğu küresel sermaye sahibi olan İngilizler, Amerikalılar, Almanlar, Fransızlar… Ülkenin özel şirketleri yüksek paralarla satılarak, ülke ekonomisinin geneline küresel sermaye, yani yabancı şirketler egemen kılındı. Şu anda büyük alışveriş merkezlerinin neredeyse tamamı, yabancıların elinde… Ve yabancılara toprak satışları… Ellerine dolarları Euroları alıp gelen yabancılar, sürekli toprak alıyor, yerleşiyor. Kendi mahallelerini, köylerini, semtlerini oluşturuyorlar. Yarın hepsi vatandaşlığa geçirilecek… Siyasal partilere katılacak… Hatta siyasal partiler kuracak… Ülkenin başına geçecekler… Nasılsa para bol… Avrupa’dan para destekleri müthiş…
Kısaca; KÜRDİSTAN DEVLETİ İÇİN, solcu Kürtler artık GO HOME AMERİKA demiyor. WELCOME AMERİKA diyorlar. KAHROLSUN AMERİKA demiyor. BİJİ OBAMA, BİJİ AMERİKA diyorlar.
Ve Kürdistan kuruldu. Irak’ta, Suriye’de sınır çatışmaları başladı. Bölge hâkimiyetleri tesis ediliyor. Bu çatışmalar yarın Amerikan’ın komutasında Türkiye’de, İran’da başlayacak. İran, Türkiye, Irak, Suriye toprakları üzerinde, Arapların, Farsların ortasında Kürdistan kurularak, Kürtler Amerika adına, gelişecek Radikal İslam’a karşı tampon bölge oluşturacaklar.
AK PARTİ; uyguladığı politikalar ile Demokratik, laik Müslümanlığın önderi olarak, bir taraftan güya Amerika, İsrail ve küresel sermaye ile çatışır görünürken, neredeyse ülkenin tamamını küresel sermayenin yabancı şirketlerine satacak. Ülke içinde yabancılara toprak satışı sağlayarak, nüfus dengesini yabancılar lehine doğru harekete geçirecek. Müslüman toplumların sempatisini kazanırken, yeni bir Müslüman kimliği yaratacak. Bu kimlik, paranın tadını almış, zenginleşmiş, dünyeviliği hedef edinmiş, tamamıyla muhafazakâr burjuva olarak kendini tanımlamış bir kimlik olacaktır. Yarın herhangi bir ciddi eylemde, dünyalıklarından vazgeçemeyecek kimlikle geliştirilen toplum, Amerika, küresel sermaye adına İslam’dan vazgeçecek.
Böylece: 80’li yıllarda Amerika’nın ortaya koyduğu iki proje, şimdilik tıkırında işliyor. Ak partili Müslümanlar Radikallikten vazgeçmiş, dünyaya entegre olmaya çalışırken, sadece İslam diyen Müslümanları “dünyayı okuyamamakla” suçluyorlar. Artık paranın, mevkiinin, makamın tadını almışlar olarak, demokrasinin, laikliğin, liberalizmin, kapitalizmin temsilciliğini yapıyorlar. Ve Kürdistan’ın ayakları Suriye’de, Irak’ta kurularak, politikalarını Türkiye, İran üzerine kaydırmaya çalışıyor.
Bu noktada; Amerikan karşıtlığı ne oldu?
Artık GO HOME, KAHROLSUN AMERİKA diyen solcular yok.
Artık; ŞEYTAN AMERİKA, KAHSOLSUN AMERİKA diyen radikal Müslümanlar, zenginliğin, rahat yaşamın, dünyeviliklerin, demokrasinin, laikliğin, mevkilerin, makamların keyfini çıkarıyorlar.
Bütün bunlara rağmen;
Hala; GO HOME diyecek solcular varsa, artık sesleri çıkmıyor.
Hala; ŞEYTAN AMERİKA diyecek Müslümanlar varsa, hemen Amerikan projesi diye Amerikan uşağı yönetimler, kişiler, medya tarafından suçlanarak, anarşist, terörist, hain, bölücü, sapık, kâfir ilan ediliyorlar.
Ne demişler; bal tutup yalayanlar, balın kuyruğunda yok olurlar.
Ne demişler; başkalarına kul köle olanlar, efendileri tarafından işleri bitince yok edilirler.
Balın tadını Özal ve Erdoğan sayesinde tadan Müslümanların ruhuna fatiha okuyabilirsiniz.
Amerika’ya kul köle olanlara, Ali Rıza Butto’yu, Saddam’ı misal verip başlarına geleceği gösterebilirsiniz.
Sonuç olarak bütün bu gelişmeler karşısında;
GO HOME AMERİKA’ dan WELCOME AMERİKA’ ya, selamlar… Kulluğunuz zindanınız olur inşallah.
ŞEYTAN AMERİKA’ dan demokrasi laiklik havarilerine selamlar… Dünyeviliğiniz cehenneminiz olur inşallah.
Böyle mi diyelim?
Şurası muhakkak; bütün değişimleri değiştirecek yine değişimdir.
Ortadoğu’da yaşayan bütün halklar; kullara kulluğa, küresel sermayeye kulluğa, Amerika’ya kulluğa hayır deyinceye kadar mücadele sürecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.