- 1092 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Antrakt
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Barda oturuyoruz. Selim bir kokteyl söylemiş, bende de bira var. Bira yeterince pahalı, kokteyl daha da pahalı. Hem kokteyl sevmem. Hem güneyli barmene benim Türk aksanıyla "Sex on the Beach" demem de zor. B’r de arabayı ben kullanacağım; kokteylin alkolü kullanma sınırının üzerinde.
Bir kadın dokunuyor Selim’in omzuna. Orta yaşlarda, gayet güzel bir kadın. Az gerisinde kocası bekliyor. Selim’e:
‘’Lütfen söylememe izin verin: Çok hoşsunuz.’’ diyor.
Selim gülümsüyor, teşekkür ediyor. Kadın geri dönüyor, kocasının koluna girip bardan çıkıyor. Selim kaldığı yerden kokteyline devam ediyor. Ben ise hafızamda Selim’in dosyasının altına bu olayı da kaydediyorum.
Selim gerçekten hoş çocuk. Öyle sizden bir iki gömlek iyi olduğu için kıskanacağınız türden değil. Sizden epey iyi. Sizden çok daha tok. Kadınların kendine gelmesi onun için gündelik bir durum. Gülümsemesini takınıp, geleni nazikçe gönderiyor. Aklı İstanbul’da bıraktığı sevgilisinde.
...
Şebnem akıllı kız. Onun aklına uyup moda bir diskoya gidiyoruz. Beş kişiyiz: Şebnem ve Fransız bir kız, Selim, Tolga ve ben. Kapıda polis kimlik kontrolü yapıyor. Bu ülkede ilk defa resmi güvenlik görevlilerini diskoların kapısında görüyorum. Giriyoruz. Ortam değişik. Civardaki kadınlara bakıyorum. Topu topu üç tane kadın var; ikisini biz getirdik. Büyük olasılıkla girişte ‘’Damlı girilmez’’ yazıyordu, biz görmedik. Adı konmamış ya da Şebnem bize söylememiş ama burası buram buram bir gay kulübü. Barmen fileli bir tişört giymiş. Kaslarını sergiliyor size istediğiniz içkiyi verirken. Kendime bira söylüyorum. Bira bizim kasaba barından da pahalı.
Bir tek barmen değil, çevredeki hemen herkes kaslı. Sanki gay kulübünde değil de vücut geliştirme merkezindeyiz. Müzik fena değil. ‘’Nostaljik takılıyorlar’’ diyorum içimden. Bilmiyorum ki Abba’nın Dancing Queen’i gay kulüplerinin favorisi. Zamanla bira etkisini gösteriyor, tuvalete gidiyorum. Bira herkesin üzerinde etkisini göstermiş olmalı ki pisuarda kuyruk oluşmuş. Sabırla sıramı bekliyorum. Sıram sabrımın sınırından önce geliyor, rahatlıyorum. Derken aklıma geliyorum. Kendimi düşünüyorum, daha çok ne yaptığımı. Pisuarın başındayım. Arkam dönük, pantolonum inik ve ellerim meşgul. Ardımda bekleyen kalabalığın hepsinin benim üzerimde odaklandığını hissediyorum. Sanki bakışlarının gücüyle pantolonum her geçen saniye biraz daha aşağı kayıyor.
Ruh ve beden bütünlüğümü daha fazla tehlikeye atmadan diğerlerinin yanına dönüyorum. Pişman oluyorum. Ortam burada fazlasıyla gergin. Dedim ya Selim hoş çocuk. Güzelden çok erkeksi çocuk. Marlon Brando’nun gençliği havası var. Etrafta onu kesen kesene. Selim ise gerildikçe geriliyor. Hani biri gelse, nazikçe dansetmeyi önerse Selim yumruğu çıkaracak. Hatırlatmak isterim, çevremizdeki herkes birer kas yığını. Bir ben çelimsiz, bir Tolga göbekli. Üzerimize çullansalar dışarıdaki polis gelene kadar parçamız kalmayacak. Halbuki ‘’Hayır’’ demek yeterli. Ama nedense Selim bununla yetinmeyecekmiş gibi geliyor.
Kızlar huzursuzluğumuzu farkediyorlar. Çıkmamızı öneriyorlar, yanıt vermeden çıkışa yürüyoruz. Dışarıdayız. Polise sevgiyle bakıyorum. O bu tip bakışları fazlasıyla alışkın, aldırmıyor.
Bu saatte eve dönmek olmaz, başka ama bu sefer bildiğimiz bir diskoya gidiyoruz. Gider gitmek yurdumun insanını andıran iki tip bizim kızlara asılıyor. Mutluluktan neredeyse tiplere sarılacağım. Tabii ki asılınacaksa kızlara asılınmalı. Selim durumun farkında bile değil, kendisiyle konuşmaya çalışan biri kızı gülümseyerek reddediyor.
Toz duman dağılıyor; farkediyorum ki tek başıma dansediyorum.
YORUMLAR
Selim bence nirvanaya ermiş, pervane gibi aklı dolanıyor ve takılıyor sevgilisine. Hoş yazı ve değişik insan tiplemeleri.
İlhan Kemal
Toz duman dağılıyor; farkediyorum ki tek başıma dansediyorum.
Evet..Toz dumansız bir ortamda kendi başınıza dans etmek..
Ne mey ne müzik..Olmasa da olur..
Yeter ki hayaller bizim olsun..
Ne kurdele ne böcek!
Siz okurlarınızın baş tacısınız Sayın İlhan Kemal.
İlhan Kemal
İster istemez aklıma Immortal Beloved filminde Ludwig amcanın konser sırasında orkestranın karşısına çıkıp duymadığı müziği dinlemesini getirdi. Biz ise tersini yapıyoruz. Sanki bir filmde yaşar gibi arka fonumuzda sürekli bir müzik çaldırıp, onu da dinlemiyoruz.
İçindekini dinleyebilenlere. Saygılarımla.
İlhan Kemal
" Abba’nın Dancing Queen’i gay kulüplerinin favorisi." Bundan sonra Dancing queeni dinlerken, hep bu cümleniz gelecektir aklıma. Winampda My_Music listemi çaldırırken illaki denk geliyor. Silmeye de kıyamam ki... Sahi, gayların vücut geliştirme hobilerinin nedenini hep merak etmişimdir? Sarımsaklı'da yaşadığımdan pilajda kılsız bir gelişmiş vücut gördüğümde, sahibinin hep günahını alırım... Allah affetsin!... Öyküdeki kahramanlarımız üslendikleri kişiliklerin hakkını vermişler. Tabii usta yazarımızın becerisiyle. Her birini canlı birer beden olarak hissettim hep. Sanırım seriyi tamamladınız. Bitti. Ama ben burada kocaman harflerle itirazımı dillendirmeliyim. "AMA BU HAKSIZLIK! BİTMEMELİYDİ!" Her zaman ki gibi nesirde bir numarasınız. Bu akşamki on puanım ve gönlümün kırmızı kurdelesi bu yazıya. Saygılar...
İlhan Kemal
Dancing Queen'e gelince. Bu Abba'nın değil, gaylerin (Aslında travestilerin ama öyküde bu detaya girmedim) seçimi. Tıpkı sapına kadar demokrat olup, Amerika'nın kendi emekçi sınıfına yaptıklarını eleştiren Born in the USA'in bir Cumhuriyetçi marşına dönüşmesi gibi. Kaldı ki gay zevki ortalama da her zaman diğerlerininkinden daha kalitelidir.
Vücut geliştirme... Bana çok anlamlı geliyor, eğer kendimi onların yerine koyarsam. Ama beden kıllarının alınması konusunda günah almayın derim, bazı bedenler doğal olarak öyle.
Yuengling adlı öyküde görüşmek üzere. Saygılarımla.