- 414 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ferdiyet
Ferdiyet
Kimseden ders almayan ve terbiyesine girmeden yolunu bulan kişi, “Ferdiyet” halindedir! Buna “Birey” de denir ama ayrıntısı şu; her birey, “Başkalarından ders almayan veya başkalarının terbiyesine girmeyen!” kapsamını vermez!
Ferdiyet, vehbidir; Allah vergisidir! Nihaidir! Bir sürecin tamamlanmasına dairdir! Sadece çalışıp çabalamakla elde edilemez! Ferdiyet, doğrudan birey ile ilişkilidir! Ferdiyet, “Ben” boyutu ile alakalı ve 1. Boyuta dairdir! 1. Boyutun ikili yapısından da kısaca bahsetmek gerekir! “Delilik, ikilik, ikillik” 1. “Ben” boyutunda ikili bir yapı işler bunu “Eril-dişil, artı eksi” şeklinde düşünebiliriz! Bazı deliler, 1. Boyutta tekliği bilerek veya bilmeyerek yakalamış olabilirler! “Rab” boyutu olarak da düşünebiliriz, yani kişinin “Rab” algısı “Rabbulalemin” algısıyla kişiye izafi olarak örtüştüğünde mümkün olabilir! Ferdiyet, bu ikiliği teke indirmeyi başarmak gibidir! Yani 1. Boyutun ikili yapısını aşmaktır! Geometride bir nokta, diğeriyle bir boyut kazanıyor, 1. Boyutta ikilik olmasının nedeni bu aslen! Fert, bunu kendi iç aleminde aştığında ferdiyetten söz edilebilir! “İkiyi bir etmek!”
Ferdiyeti, bir makam olarak ele alıp sadece “Din anlayışına güncel bakış getiren!” kişilere vermek de mümkündür ama ferdin alanı, sadece bir din veya bir öğretinin kapsamı ile daraltılmamalı! Din anlayışına güncel bakış sağlayanlara, “Ferdiyet” atfetmek mümkün elbet!
Ferdiyet, tüm evren ve işleyişe dairdir! Aslen evrenin işleyişi de tek bir elden oluyor! Ferdiyet, evrenin işleyişinin bireyde çözümlenmesidir! Bu çözümlemede tüm kaynaklar ve tüm mevcudat ve işleyiş gözleme tabidir! Zaten bir sürece dair açığa çıkar! Gözlem süreci ve aşamaları ferdiyete kaynak olur!
Ferdiyet halinde olan bir birey, tüm evrensel kaynakları, geçmiş bilgileri, öğretileri ve kabulleri, hatta işleyişin esaslarını gözlemek durumundadır! Ferdi bir gözlem yapabilmek için bir sürecin yaşanması bu yüzdendir. Hatta bu süreci ilk “Başlangıç” aşamasına dek götürmek gerekir!
Nedir başlangıç?
“Başlangıç yazımda bahsettiğim gibi; Allah için “Başlangıcı olmayan ve sonu olmayan!” diyoruz çünkü bunu kimse bilmiyor! Yani bir şey bilindiğinde ancak “Başlangıç ve son” hakkında bir fikir oluşabilir! Mahiyeti meçhul olanın, tüm zaman ve mekanlardan münezzeh olması gerekir!
Allah’ın ilmi ve işleyişi en temel ilim konusudur! Bu ilme dair başlangıcı, herkes kendince anlar ve herkes aslında buna dair bir "Başlangıç" oluşturabilir; bilerek ya da bilmeyerek “Şirk” de söz konusu. Yani bu ilmi dilediği zamandan başlatır, dilediği kişiye de hamleder. Aslında Allah’ın ilmi herkese bakar ama insanlar kendi anlayışına göre birilerine hamleder ya da bir zamandan başlatır. Hani tarihin başlatılması konusu; kimi "Sümerler" den başlatır, kimi "İsa", kimi de "Hicret" ile başlatır ama nereden başlatılırsa başlatılsın veya kime atfedilirse edilsin Allah’ın ilmi, sınırsız ve herkes içindir. Burada sahiplenmek, bir "Başlangıç" gibi! Ve aslen sorunları çıkaran da bu izafi başlangıçlardır!
“Evrenin başlangıcı” konusu; bu da bilinmiyor elbet! Bu konuda pek çok fikir beyanı söz konusu; mesela; “Büyük patlama ile bir noktadan başladı!” denir. Buna dair fikirler ve ispatlar sunulur! “Evrenin genişlediği” konusunda da pek çok gözlem ve ispat sunulmuş! Galaksilerin birbirinden uzaklaştığı gözlenir! “Evrenin çöküşü” bu genişlemenin kritik bir noktadan sonra durması ve tekrar ilk “Nokta” haline çökmesi gibi düşünülmüş! Bunların tamamı gözlem elbet! Evreni bir noktanın patlamasından başlatmak bilinen en eski “Başlangıç teorisi”! Pek ala o nokta, nereden geldi? Elbet hiçlikten ve sınırsız potansiyelden geldi! Yani “Boyutsuzluktan” tercih edildiğinde 1. Boyuta çıktı!
“Evreni bir noktadan başlatmak!” fikri güzel de ilmi hangi noktadan başlatacağız? İlim de bir “Nokta” insanlar onu çoğalttıkça çoğaltır, aynı evrenin patlaması ve genişlemesi gibi! İlmi, belli bir asır diliminden başlatmak kişiyi ferdi olmaktan çıkarabilir! Nedeni şu; mesela tarihi ilk yazılı kaynak açısından değerlendirip “Sümerler” ile başlatmak, tüm süreci gözlemek için yeterli değildir! Takvimi, milat yani “İsa’nın doğumu” ile başlatmak veya “Hicret” ile başlatmak da tüm zamanları kapsamaz! Bu nedenle “Sümerlerden Önce, Sümerlerden sonra; Milattan (İsa’dan) Önce, Milattan Sonra; Hicretten Önce, Hicretten Sonra” gibi bir tanımlama yapılmak durumundadır!
İlmi bir noktadan başlatmak bile ferdi olan için yeterli olmaz! İlmi bir noktadan başlatmak 1. Boyutun gereğidir! 3.Boyuttaki insanlar için bu bile büyük başarıdır! İlmi, bir bilge kişiden başlatan, o dönem ve o kişinin algısına kendisini sınırlamış olur! Bu çok önemli eski zamanda yaşamış bir bilge kişi ya da filozof ya da din adamını ilme başlangıç yapmak geleceğe dair tüm ilmi gözlemleri o zaman ve o zamanın algısına sınırlamak olur! İşte ferdiyet bunlardan bağımsız gözlem yapmaktır! Fert de bu gözlemi yapandır!
Başlangıç noktasını kişi dilediği “Fert” olan kişiden alabilir! Bu tercihe dairdir! Kimi bir “Fert” den ders alır ve terbiyesine girer, kimi de kendisi “Fert” olmayı seçer! Çoğunlukla sıkıntı buradadır! Başkalarının öğretisine girip ders alanlar, kendi tabi oldukları “Fert” kabul ettikleri kişiyi diğerlerine de kabul ettirmek için kendince iyi niyetle, insanlara faydalı olmak için çalışır! Oysa “Fert” kabulleri bir tane değildir, birden fazla kabul vardır ve bu kabuller üzerinden kıyasıya mücadele verilir! Bu mücadeleyi yapanlar, kendileri “Fert” olmayı seçmemiş olanlardır! Çünkü fert olsa, bilir ki insanlar adedince fikirler olacak ve her insanın fikri kendine izafi “Doğru” kabul edilecektir! Başkalarının fikirlerini “Doğru-yanlış” olarak nitelememek başka onları kabul etmek başkadır! Ferdiyette tüm insanların kendilerine izafi fikir ve kabulleri anlam ifade der! Nasıl kendi fikri, kendince doğru ise başkalarına da o hakkı ferdiyette vermek vardır! Kabul başkadır! Herkes kendi fikrini kabul eder!
Herkes kendi fikrinde olur ise adalet nasıl sağlanacak?
Zaten tüm adaletsizliğin gerekçesi de budur! İnsanları egemen olan kabullere sıkıştırıp güya adalet sağlamak fikri! Bu fikirden üretilen ideolojiler, ırksal ve dinsel kabuller bu nedenle herkese dayatılmak istenir! Böylece tek tip insan ve görüş olacak ve herkes o görüşe göre hayatını tanzim edecek ve adalet sağlanacak! Pek ala bunu başarmış kabul edilen toplumlarda “Adalet” sağlanmış mı? Hayır! Çünkü blok kabul, adaletin sağlanmasını sağlamaz aksine insanların yaşam alanlarını sınırlayarak adaletsizliğe sebep olur! Adalet konusunda, “Evrensel eşit insan” prensibi çalışır! Yani bir insanın hak ve hukuku ile çoğunluğun hak ve hukuku aynı değerde olduğunda adalet mutlak manada işlemiş olur! Burada da bir çarpıtma yapılır; bazıları ırksal, dinsel ve ideolojik ayrım ister “Seçilmiş ırk, vaat edilmiş toprak, fethi övülmüş yerler” üzerinden insanlar kıyasıya kavgaya tutuşur! İşte sorun da bu zaten! “Evrensel eşit insan” prensibinde bir insanın hakkı diğerinin hakkının önüne geçemez! Yani bir insan, sadece ırkı, ideolojisi ve dinsel öğretisi ile başkalarından üstün olmaz! “Evrensel insan hakları” biliniyor ve güya uygulamada! O halde sorun insanları bir öğreti veya ideolojiye ya da ırksal ve dinsel alana sıkıştırarak çözülmez, aksine bu sınırları kaldırarak çözülür! “Evrensel insan hakları” işletilir ise zaten kavgaların asıl nedeni olan sınırlamalar da kendiliğinden kalkar! Aslında kolay olan çözüm belki kasten zorlaştırılır ki insanlar üzerine kurulu egemenlikler devam ettirilsin.
Ferdiyette alınganlık da olmaz! Çünkü her fert, nasıl ki kendi fikrine dair bir “Doğru” inancına sahip, aynen diğer ferdin de kendi fikrine dair bir “Doğru inancı olmasına tahammül gösterir! Yani “Doğru” kabulü, mücadele ve kavga nedeni olmaktan çıkarılır ise sorun kalmaz! “Evrensel insan hakları” çerçevesinde “Evrensel eşit insan!” kabul edilir ise “Adalet” böylece sağlanabilir! Kişinin özgürlük alanı bir başka kişinin özgürlük alanına kadar olduğunda aslen sorun olmaz! Kavgacılar uzun vadede kavgalarının kötü karşılıklarıyla muamele görecek ve bu hakikati anlayan, anlayacak! Anlamayanlar da yukarıdaki kavga konuları ve ayrıcalıklar üzerinden birbirlerini yiyecekler! Aklıselim olanlar, “Evrensel eşit insan” prensibinde huzurlu yaşayabilir! “Herkese çalıştığının karşılığı!” bu prensip tüm sorunları çözebilir, çözecektir! Zaten alınganlıklar ve kavgaların nedeni de “Fert” olamayanların bağlılıklarından gelir! Bağlı olduğu, ideoloji veya ırksal, dinsel aidiyet üzerinden kavga ediyor insanlar!
Son tahlilde; ferdiyet, insanın nihai hedefidir! Bu süreçte insanlar, pek çok deneyim ve gözlem yapar! Tercihlerinin sonuçlarını değerlendirir! Tüm insanların “Fert” olduğunu düşünelim; muhteşem olur!
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.