- 434 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Oğulcuk
OĞULCUK
Köyümüzün adı. Adını anarken gurbette içimizin kıpır kıpır kıpırdadığı...Gözümüze gönlümüze hasret çağlayanlarının aktığı. Çocukluğumuz, ilk gençliğimiz...
Bu burada dursun. Ben başka bir “oğulcuk”tan bahis açacağım dostlar. Bilindiği gibi bir ana arıyla birlikte kovandan ayrılan yeni yetişmiş arı topluluğuna “oğul” denir. Bir kovandan ilk ayrılan arı topluluğu “başoğul”dur. Başoğulda arı nüfusu oldukça fazladır. Aynı kovandan ikinci oğul çıkabilir. Bu “ortaoğul”dur. Üçüncüsü “oğulcuk”tur. Hah işte bizim konumuz bu “oğulcuk”.
Oğulcuk’ta en son çıkan bu “oğulcuğa” cur derlar. Araştırdım. Sözlükte “cur” şöyle tanımlanmış:
1. Sokak köpeği, 2.Alçak adam, korkak, adi...
Oğulcukla bir anlam yakınlığı yok. Neden oğulcuğa “cur” dendiğini ben bilemedim. Bilen varsa beri gelsin.
İki kovan arıyla bahara “Merhaba!” dedik. Kovanın birini böldük. Kovan sayısı üçe çıktı. Sonra oğul vermeye başladı bu üç kovan. Şimdi dokuz kovan arımızvar.
Oğul sayısı arttıkça kovana ihtiyaç hasıl oldu. Sümer abide kovanolduğunu biliyorum. Sümer Ünal eski arıcı. Şimdi biraz rahatsız. Arıcılığı bıraktı. Gittik Peruz’la. Konuştuk. Dört kovan aldık, getirdik. Kovanları temizleyip pürmüzle dezenfekte ettim. Ne olur ne olmaz... Biz hazırlıklı olalım. Bir oğulcuk çıkarsa kovana daralmayacağız.
Bir hafta önce kovanların bakımını yaptım. Bazı kovanlarda ana arı larvaları vardı. Bunları topladım. Gözüm arıların üstünde.
Dün öğleden sonra yağmur yağdı. Hem de bardaktan boşalırcasına. Ben de yorulmuşum. Biraz uzandım kanepeye. Uyumuşum. Uyandım ki her yan günlük güneşlik. Çıktım bahçede dolaşıyorum. Arılar sakin. Gözüm İhsan’ın bahçedeki elma ağacına takıldı. Baktım bir oğulcuk. Benim bakmamla oğulcuk top gibi kopup yere düştü. Buz gibi dağıldı. Yerini beğenmemiş olacak ki İhsan’ın bahçeden aşıp harman yerine doğru aldı başını gidiyor. Komşu Beyhan’la Ömer korkudan içeri kaçışmışlar. Sümer Ünal’ın evi harman yerinde. Bahçesinde eski kovanlar var. Bir baktım bizim arılar bir eski kovanın başında vızıldaşıyor. Hemen eve geldim. Maskeyi aldım. Geldim Sümer abinin evine. Sümer-Kadiriye çiftinin olan bitenden haberi yok. Muhtar Ferat’la eşi Seyhan bahçede. Selamladım bu canları.
Seyhan dedi ki:
“Bak Mısdafa abi. Arıyı ben gondurdum. Bu arı bizim.”
“Canın sağ olsun. Ama arıya bakamazsınız Seyhan. Arı değil de balı sizin olsun...”
Sonra Sümer abi geldi. Bahçeye girdik. Kovana doluşmuş arılar. Kovanda eski petekler... Çıtaların üstüne istif edilmiş. Seyhan bir torba getirdi. Bu üstteki petekleri aldım. Kapağı kapadım.
Bahçede oturduk. Sümer abiye takıldım:
“Yahu senin kovanlar avsınlı (efsunlu) mu nedir? Ben senden kovan aldım. Oğulcuk, onları beğenmedi. Geldi bu kovana kondu.”
Sümer abi güldü:
“Tabi buraya gelir. Ben arıcıyım. Arı bilir arıcıyı. Ama hevesim galmadı.”
Oğulcuğu getirdim arılığa. Zayıf bir kovana çırptım. Maksadım o kovanı güçlendirmek. Benim için bir deneyim olacak. Bakacağız sonuca. İyi olur umudundayım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.