- 519 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cypraqual Kolye: 4.Bölüm
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Metamorfoz’ dan 1450 yıl sonra
…
İki insan ve bir elften oluşan üç kişilik bir grup dolanıp duruyor bir türlü çıkışı bulamıyordu.Yerin altında oldukları için günün hangi saatte gezdiğinden de bihaberlerdi.Üçlüden birisi olan Sawnhall adındaki insan emicinin odasındaki hazinelerden aldığı hançeri cebine atmıştı.
“Emiciden kurtulduk da çıkış yolunu bir türlü bulamıyoruz beyler.Ayrıca size söylüyorum bu yapışkan böceklerden de bıktım.” diye yakındı elf.
Hepsinin morali de bozuktu.
Güneş yavaş yavaş gökyüzünü terk ediyor hava kararmaya başlıyordu.Bu durumdan üçlünün haberi yoktu.
“Bu lanet tünellerden çıkmalıyız!” diye bağırdı iyice sinirlenerek Sawnhall.Elinde tuttuğu bir kurukafayla oynayıp dururken ‘burası labirent gibi… ‘ diye devam etti sözlerine.Emicinin odasından çıktıktan sonra tünellerde gezip duruyorlardı.O, konuşmaya devam ederken kurukafayı duvarlardan birine fırlatmış ve onun çarptığı yerde titreşim olmuştu.Bunu üçü de fark etmişti.
“Rahat duramıyor musun sen!” diye öfkelendi üçlüden bir diğeri olan insan büyücü. “Arazideyken taşa vurdun buraya düştük, kurukafayı fırlattın duvar titreşti.Bakalım bu neye alamet.”
Sawnhall büyücüye nazire yaparcasına duvara bir tane daha attı ve o da diğeri gibi yapışıp içine gömüldü.Üçlü, bunu fark edip hayretle bakakaldılar.Aynı yere bir tane daha attılar ve o da gömüldü.Ardında üçü de kurukafaların gömüldüğü duvarın o bölümüne yapıştı.Tıpkı onlar gibi gömüldüler ve duvarın diğer tarafına geçtiler,attıkları da yanlarında bulunuyordu.Bu gizli bir geçitti ve burayı sadece emici biliyordu ancak insan şans eseri bulmuş görünüyordu.Duvarın dğer tarafındayken;
“Madem biliyordun bizi niye uğraştırdın!” dedi elf.
“Saçmalama, ne diyorsun sen! Nasıl bilebilirim, sence buraya daha önce uğramış gibi bi halim mi var.Kurukafayla oynamaktan sıkıldım ve onu öylesine attım duvara.” Büyücü elfin sözlerinden sonra ona bakakaldı.Sanki; ben de elfleri ‘akıllı’ sanırdım der gibiydi.
“Bilmiyordu tabi.Sawnhall böyle geçitleri nereden bilecek.İyice saçmalamaya başladın. Bırakın bunları da bundan sonra ne yapacağımızı düşünelim,” dedi ciddiyetle büyücü. Onun asasının ışığı karanlığı pek aydınlatmıyordu ama önlerini az da olsa seçebiliyorlardı.Sawnhall yine rahat duramayıp attığı kurukafalardan birini aldı ve biraz önünde görünen karanlığa doğru fırlattı.
“İyi yaptın da—“
“Büyücünün ışığının hiç yarar sağladığı yok.Ben de daha öncekiler gibi aklıma ilk geleni yaptım.”
“Hişştt! Sessiz olun!” diye onları uyardı büyücü.Nihayet kurukafa yolculuğunu tamamlamış ve kemiğin parçalanma sesi duyulmuştu. “Demek ki önümüzde bir boşluk var.”
Büyücü önde diğer ikisi arkada yavaş adımlarla ilerlemeye başladılar.Öndeki yaklaştıkça bulundukları yer daha da belirginleşiyordu.Asanın ışığı önlerinde bir boşluk olduğunu onların gözlerinin önüne serdi.Onlar tam olarak ne olduğunu görmeye çalışırken bulundukları yer ve karanlıkta kalan diğer kısımlar bir anda aydınlandı.Karanlığın yok olmasının nasıl olduğu hakkında fikirleri yoktu ancak bu durum onlar için önlerindeki geniş ve derin bir çukuru tamamıyla gösterdi.’Meşaleler neden yandı acaba?’ diye düşünüyordu diğer ikisine göre daha akıllı olan büyücü.Öbürleri bunu yorumlama gereği bile duymadılar.Derin çukurun içinde kenarlarına perçinlenmiş üç tane merdiven görünüyordu. ‘Burasını kim yaptı acaba,kesin cücelerdir.’ Diye düşünmesine devam etti.Merdivenlerin sağlam olup olmadığına bakmadan ilk hareketlenen elfti.Sawnhall ise daha temkinliydi ancak büyücü bu merdivenlerin sağlam olduğuna dair onu ikna etti.Onun buna dair dayanağı ise onları cücelerin yapmış olduğunu düşünmesiydi zira inanılan kanıya göre sakallılar çürük iş yapmazlardı.
Çukur derin olup merdivenler bir üçgen olacak şekilde kenarlarına tutturulmuştu.İnmeye başladıkları yerin içi soğuk,rutubetli ve ürpertici nitelikteydi ama bunlar hazine arayan maceracılar için bir sorun teşkil etmiyordu.Elf ve iki insan çukurun dibini buldular ve indikten sonra sağa giden aydınlık yola adım attılar zira meşaleler hiç sönmeyecek gibi yanıyordu.Etraf oldukça sessiz ve bu asap bozucuydu.Yol arkadaşları hiç düşünmeden önlerine ne geliyorsa onu yiyorlardı çünkü başka seçenekleri yoktu.Buna müteakip yeni yürüdükleri yerde ilermeye başladılar.Sawnhall diğer ikisinden ayrı olarak duvara çok daha yakın yürüyordu.”Demirci, biraz daha onunla yakınlaşırsan yakın temasa girmen oldukça yakın.” Diye takıldı elf.Büyücü de onu şaşkınlıkla izliyordu zira arkadaşı duvarla baya samimi olmuş onunla bütünleşmişti adeta.Partneri onu içeri çekerken diğer ikisi de hiç duraksamadan ona tutunup yukarıdaki gibi diğer tarafa geçtiler.
Bu sefer şaşırma sırası büyücüdeydi.Elf ise ona ‘ne oldu,’ diye bakıyordu.İkisi de arkadaşlarına döndü. “Bana bakmayın,bunun nasıl olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyorum.Ben buraya daha önce hiç gelmediğime göre bu geçitleri de bilmem olanaksız öyle değil mi.Öte yandan farkındaysanız aşağıya doğru ilerliyoruz ve nereye gittiğimizi de hiç bilmiyoruz.”
Bulundukları yerin ortasında kocaman bir boşluk daha vardı.Buna paralel yukarısında yani yerin tavanında çembere alınmış bir kısım daha vardı.Burası yerden bakıldığında ilk tavandaki boşluktu.Onlar da şu anda kenarındalardı.Hiç duraksamadan tavanda açılmış bu kısma yaklaştılar.Kancalarla boşluğun alt kenarlarına tutturulmuş sekiz tane kafes görünüyordu.Onların her biri birilerine ev sahipliği yapıyordu.İçinde bulunanlar ork,insan,cüce… gibi çeşitli ırklara mensup canlılardı.Tutsaklar elleri birleştirlmiş bir şekilde kafesin tavanına asılmış olup baygındılar.Üzerlerindekiler yıpranmış ve yırtılmıştı.Üçlü, boşluktan aşağıya baktıkları zaman siyah bir ejderhanın butlarının üzerine uzanmış uyuyor olduğunu gördüler.Kafeslerin üç tanesi tam ağzının üzerindeydi ki bu onların üstlerinde ve boşluğun kenarlarında dönmelerini sağlayan bir mekanizma mevcuttu ve bunu da ejderha yönlendiriyordu.Sistem harekete geçtiği zaman kafeslerin altı açılıyor ve kurbanlar birer birer ejderhanın ağzına düşüyordu.
“Buradan mümkün olduğunca çabuk toz olmalıyız.Ejderha uyuyor ama… Neden burada hiç ses yok! O, burada olduğuna göre yakınlarda hizmetkarları olması lazım,”dedi telaşlanarak demirci.
“Deminden beri ne yaptığımızı sanıyorsun,buradan çıkış yolunu arıyoruz işte,”
“Bırakın konuşmayı arkadaşlar.Bu iş gıcıklayıcı yerden hemen gitmeliyiz.” Dedi elf ve noktayı koydu, sanki farklı bir şey söylediğini düşünerek.
Elf, bulundukları alanda diğer ikisi konuşa dursun göz gezdiriyordu.Görünen iki yol vardı; biri ejderhanın olduğu yere inen diğeri de yukarı çıkan.Dolanan iki yol da bir yerde son buluyordu.Yol arkadaşları hangi yolu seçsek diye düşünürken elf atıldı;
“Aşağıya gidersek ejderha var,yukarıya çıkarsak… yol bir yerde bitiyor.Kanatlarımız olupta yukarıya çıksak bile en üst tavan kapalı.”
“Eee… Bunu biz de görüyoruz Allinord, farklı bir şey söyle.Belki yine geçitler vardır,” diye sonuna doğru umut kırıntısı sundu Sawnhall.
“Saçmalamayın! Diğerlerini şans eseri bulduk,”
“Ben Ona katılıyorum büyücü, Yukarıya çıkalım belki şansımız yaver gider de bir geçit daha buluruz zira arkamız kapalı; aşağıya insek koca yaratık var,en iyisi yukarısı,” diyerek söylediği tarafa doğru yöneldi elf.Diğer ikisi de onu izlemek zorunda kaldı çünkü önlerinde başka seçenek görünmüyordu ya da gidip ejderhaya çıkış yolunu soracaklardı.”Peki, Sawnhall yine duvara yakın yürüsün.Bakarsın dediğin gibi yine yapışır bir yerde,” diye istemeden de olsa büyücü elfe katıldı.Allinord ise bunu duyduktan sonra omzunu silkmekle yetindi.Demirci ise hançeri eline almıştı zira emicinin odasından ayrıldıklarından bu yana onu inceleme fırsatı bulamamıştı.Sarmal yoldan sessiz adımlarla yukarıya doğru ilerliyorlardı ve iki kat daha çıktılar ki Sawnhall’ ın elinde titreşim oldu.Hançer, büyücünün asasının cılız ışığından daha yoğun olan bir ışık dalgası göndermişti.Onlar ilerledikçe onun ışığı daha da arttı.Diğer ikisi nesneye şaşkınlıkla bakarken o esnada demirci çok yakın yürüdüğü bir yerde yine duvara yapıştı.Gömülerek ve diğerleri de onu da tutunarak karşı tarafa geçtiler.
“Demek geçitlerin olduğunu bize gösteren buymuş,”
“Deme ya,”
Silahı görünce büyücünün gözleri ışıldadı.Sawnhall onu hemen cebine geri koydu zira onunla sonra ilgilenecekti.Şimdi yine çıkış yolu bulmaları gerekiyordu çünkü önlerine ilkiyle aynı genişlikte bir çukur daha çıkmıştı.Yine iç kenarlarına perçinlenmiş merdivenler üçgen şeklinde tutturulmuştu.
“Ne biçim bir yer burası. Ha bire çukura iniyoruz.Etrafta yine çıt yok; duvarlar,hiç sönmeyen ateşler,tüneller,geçitler,ejderha… Nasıl lanet bir yere geldik,” diye söyleniyordu elf.Diğerleri de onunla hemfikir olmaktan nefret etmelerine rağmen başka bir sonuç görünmüyordu.Merdivenlerden yine indiler,çukur onlara tekrardan bir yol çıkardı,orada devam ettiler,hançer yine titreşti,diğer tarafa geçtiler.Önlerinde yeni bir boşluk öncekiyle aynı genişlikte,buna paralel tavanda yine bir bölge,kafesler,tutsaklar ve aşağıda diğeriyle aynı boyutta siyah bir ejderha daha.Tekrar yukarı çıktılar,hançer ısındı ve geçitten geçtiler.Önlerinde yine bir çukur,onun açtığı yol,merdivenler,geçit,boşluk,kafesler,tutsaklar ve diğerleriyle aynı boyutta yalnız pul rengi daha koyu bir ejderha daha.Başladıkları yere geri dönüp tam bir çember çizmişlerdi.Aç ve yorgundular.
Ejderhalar uyandı ve aynı anda kendi dillerinde bir kelime söyledi.Geçitlerin bulunduğu duvarların yani boşlukların yanında bulunan onlar hariç diğerlerine gerçek gibi görünen aslında saydam olan bölmeler ortadan kalktı.Yol arkadaşlarının gördüğü üçgen şeklinde oluşturulmuş üç tane boşluktu.Onların alt kenarlarına asılmış kafesler ve aşağısında da ejderhalar vardı.Üçü de çaresiz,yorgun ve bölmelerin kalkmasıyla bir o kadar şaşkın bir şekilde ne olacağını bekliyordu.Boşlukların ortasında ise bunların tutunduğu kolon bulunuyordu.Yaratıklar uzandıkları yerlerinden kalkıp sütunun etrafında toplandı.Bu dünyada ejderhaların bir arada bulundukları durumlar pek sık olmuyordu ancak onlar sadece kendilerinin bildiği bu yerde toplanmıştı.Dolayısıyla hizmetkarlarının hiç biri yoktu.Üç siyah kendi dillerinde konuşuyordu.
“Dikkatli olmalıyız kardeşlerim.Dacassyre bizim türümüzü avlıyor.Bu durum sürekli olmaya başladı,”
“O koca kırmızı son zamanlarda çok huysuzlaştı,”
“Ve bir o kadar da tehlikeli olmaya başladı,”
“Böyle giderse sıra bize gelecek.Burada toplanmamızın tek sebebi ona karşı önlem almak eğer bunu yapmazsak biz de kurban olacağız.Hizmetkarlarının toplamı bizimkilerin sayısından büyük.Özellikle bu civardaki emici klanlarının çoğu onun denetimi altında.Bu, iki diğer büyükten daha tehlikeli.Batının sahibi Tischveria dinleniyor da güneydeki bir şeyler karıştırıyor sanki,”dedi diğerlerine göre pul rengi daha koyu olan.
“Peki, ne yapacağız!”
“Onu öldürmeyi düşünmek imkansız gibi bir şey.Üçümüz birleşip buna cesaret etsek bile kurtulmamız mucize olur.”
“Batıdan ya da Güneyden birinden yardım istesek,”
“İmkansız! Ne diye yardım isteyeceğiz. Biz onlar için emici hizmetkarlarından farklı bir duruma sahip değiliz.Belki onlardan biraz daha değerli olabiliriz ama bizim söyleyeceklerimizi önemseyeceklerini sanmıyorum.Onlardan yardım alamayız da belki büyük kırmızıyı verebiliriz,”
“Bu nasıl olacak. Hem böyle bir girişimin sonucu dünyada büyük bir alanı mahvedebilir; ormanlar,dağlar… hatta şehirler yerle bir olabilir,”
“Bize ne olacaklardan, şehirler yakılır,yıkılır ve yeniden kurulur,”
“İyi de diğer ikisine Dacassyreyi nasıl yollayacağız.Hadi kırmızı kışkırttık nasıl kışkırtacağız ayrı da… öbürleriyle nasıl irtibat kurup ona karşı ne yaparak şartlandıracağız?”
“Şunu söyleyeyim kardeşlerim Kırmızı bir şey arıyor türümüzü katlederek ama bizde ne aradığını bilmiyorum,” onlara baktı ve diğer ikisi de onunla hemfikirdi.
“Planı şekillendirelim: öncelikle Dacassyrenin ne aradığını bulmamız lazım.Eğer aradığı gerçekten onun için çok önemli bir şeyse bunu ona karşı kullanabiliriz.”
“Bunu ararken dikkatli olmalı ve ona sezdirmemeliyiz,”
“Öyleyse şöyle yapacağız; birimiz onun ne aradığını bulacak,bir diğerimiz öbür ikisinden birisini ben de ötekisini kırmızıya karşı kışkırtacağız ya da sadece kırmızıyı mı onların üzerine salsak,”
“Bence ilki daha uygun. Başarabilirsek,bu savaşta belki üçü birbirini yer de onlardan kurtuluruz.Dünyaya biz nam salıp onların yerine geçeriz,”
“Bu çok zor bir ihtimal kardeşim. Onların arasında antlaşma var ve bunu hepimiz biliyoruz.”
“Biz de bozarız kardeşlerim. Plan anlaşılmıştır herhalde.Bundan başka çaremiz yok,”
Ejderhalar daha sonra mekanizmayı çalıştırıp kafesleri de açıp tutsakları midelerine indirdiler.Dinleyicileri hiçbir şey anlamamıştı bu konuşmalardan.
Onlar yemek arasından sonra tekrar kolonun etrafında toplandılar.
“Bu gizli yeri bulman iyi oldu Shelazantler.Bu buluşma üçümüzün arasında ve çok gizli,diğerlerinin haberi olmamalı.Shelazantler, Dacassyrenin ne aradığını bulduktan sonra ben ve kardeşim İmmortanu devreye gireceğiz.”
Konuşma sona erdi ve üçü de yerlerine geri döndü.Söyledikleri kelimenin bir diğer versiyonunu aynı anda bir kez daha söylediler ve bölmeler eski haline döndü ve tepedeki çıkışlardan yeri terk ettiler.Onların gelişleriyle yanan ateşler gidişleriyle tamamen söndü ve her taraf zifiri karanlığa boğuldu.
“Kapana kıstık beyler. Tekrar tekrar düşünün bakalım bu lanet yerden nasıl çıkacağız,” diye büyücü Kaimeld’ in umutsuz ve bitkin sesi derin karanlıkta salındı.
“Sen bir büyücüsün, bize göre senin daha iyi bir fikrin olmalı,” Demircinin bu çıkışını elf de onayladı.Kaimelddense ses seda çıkmıyordu.Onların önünde hiçbir çıkış yolu görünmüyor üstüne üstlük engin karanlıkta yüzüyordu kaçış umutları. Çıkış yolu oldukça yüksekteydi ve onlar uçamadıkları için bu imkansız görünmekteydi daha doğrusu kanatlansalar da mümkün gözükmüyordu.Elf, daha fazla dayanamayarak hareketlendi;”Gelin aşağıya inelim. Belki ejderhaların konuştukları yerde bir şeyler bulabiliriz.”
Sawnhall ise söyleniyordu.”Kahrolası geçitler niye çift yönlü çalışmıyor.Elf ve iki insan aşağıya doğru asanın cılız ışığında zor kötek ilerlemek zorunda kaldı.Bu yerde zamanın ne olduğunu unutmuşlardı bu yüzden vaktin hangi dilimde konakladığını da bilmiyorlardı.Yavaş ve temkinli bir şekilde yürüyerek ilk ejderhanın bulunduğu alana geldiler.Diğer ikisinin bulunmuş olduğu yeri görmek için yukarıya çıkıp geçitlerden geçmeleri gerekiyordu zira bölmeler yaratıklar gittikten sonra eski haline dönmüştü.
Alan, büyücünün ışığıyla görebildikleri itibariyle zifiri karanlığın içinde dolanan ışık zerreciklerinden başka bir şey barındırmıyor görünüyordu.Onlar tutsakların kemiklerine takılıp düşerken hiç akıllarına gelmiyordu yukarıda ne olduğuna dair herhangi bir şey.Dünya yeni bir çağa girmişti. Bu sayede karanlık bir ölümsüzün, ölümlerin tabiriyle ‘uzun zamandır’ beklediği olmuştu.Artık bu fanilerin dünyasına dokunabilme şansını bulmuştu.
Çıkış yolu bulamadıkça karanlığın içinden umutsuzluğun fısıltısı gönüllerine zerk ediyordu çaresizliklerini ayrıca başka bir ses daha salınıyordu burada ama yaşayanların duyamayacakları çok çok uzaklardan bir yerden.Allinord ve Sawnhall yorgun argın bir yere çöktüler.Büyücü ise ayakta dolanıp çıkış yolunu düşünürken ortadaki sütuna yaklaşmıştı ama kolonda hiçbir şey yoktu.Elf bulunduğu yerden kalktı zira yerden rahatsız olmuştu ve sırtını sütuna dayadı ama yine sıkıntılıydı.Dönüp sırtını dayadığı yere baktığında elleriyle orada bir boşluk olduğunu gördü. Ne olduğuna bakmak için büyücüyü çağırdı ve asanın ışığında ikisi onun üstündeki kazınmış şekilleri buldu.Büyücü şaşkındı ve bakışı ‘az önce baktığımda burada hiçbir şey yoktu’ der gibiydi.
Asanın cılız ışığı kazınmış şekilleri hissetmişçesine büyüyordu.Büyücü bunlara ilk bakışında bir kelime oluşturduğunu düşündü.Işığıyla kazıntıları takip ederken demircinin cebindeki hançer titredi.Sawnhall hemen çöktüğü yerden kalkarak büyücünün olduğu tarafa yöneldi.Büyücü takibin bitirdikten sonra hançeri ondan aldı ama silah aynıydı.Kaimeld ‘ne oldu’ dercesine bir bakış attı.
“Sen kolonu araştırırken titremeye başlamıştı da,”
“Öyle mi,”
Büyücü bunu duyduktan sonra hançeri ondan tekrar aldı ve şekillere bakarken elindeki yine titredi buna ek olarak ta ışıldamaya başladı.Kaimeldin yüzüne çoktandır tamamıyla uğramayan bir gülümseme yerleşti çünkü O, hançerin geçitleri bulurken bu şekilde davrandığını biliyordu.Sevinçle diğer arkadaşlarına burada bir geçidin olduğunu söyledi.Böylelikle umutsuzluğun fısıltısı büyülü silahın gözetiminde kuşatma altına girmişti.Üçü de daha önce yaptıkları gibi sütuna yapıştılar ancak hiçbir şey olmadı ama hançer ışıldamaya devam ediyordu.Büyücü farkında olmadan elindekini şekillerin bulunduğu yere çok yaklaştırdı.Kazınmış olanlara yakınlaştıkça hançer kıvranmaya başladı.Ondaki titreşim ve ışıltı daha da arttı.Büyücünün ışığı ve sütuna ulaştıkça artan silahın ışıltısı kazınmış şekilleri daha da belirgin hale getirdi.Bunlar harf değil bazı nesnelerin çizimleriydi.Hançer ilkine yaklaştıkça onun formuna büründü.Kazınan yeri doldurarak onun şekline döndü ki bu bir kılıçtı.Onun kopyasını oluşturarak kazıntıyı doldurdu.Diğer şekillerde de hançerin büyüsü aynı durumdaydı;balta,kalkan,ejderha pulu ve sonuncu da kendisi gibi hançerdi.Silah bu değişimleri yaptıktan sonra eski haline döndü.
Maceracılar ne olacak diye beklerken dolan şekiller parlamaya başladı.Bundan sonra bölmeler ortadan kalkımştı.Büyücü hiç duraksamadan diğer ejderhanın bölümüne geçti.Sütunun o tarafında da aynı şekiller vardı ama sıralamaları farklıydı.Hançer yine aynı şekilde büyüsünü gerçekleştirdi ve sonra tekrar eski haline döndü.Üçüncü ejderhanın kısmında da aynı ritüel oldu.Sütunun üç yerindeki şekiller tamamen ışıldıyordu.Kılıçtan çıkan onun şeklindeki hüzmeler karanlığı yararak salonda yol aldı ve karşı duvara ulaştı.Diğer nesneler de aynı şekilde onun gibi davrandı.On beş tane ışık hüzmesi karanlığı bu yerden kovmuştu adeta.Bu ışık yollarında geçmişte nesnelerin yer aldığı olaylar görünüyordu.Kolondaki bu kazıntılar dolmuştu ancak geçide dair hiçbir belirti yoktı.Onlar sadece izlemekle yetiniyordu.Büyücünün ilk bulduğu boşluklar –şekillerin altında olan- hala duruyordu.Sawnhallın hançeri bir süre dinlendikten sonra tekrar ışıldamaya başladı.Salonun üst kısımlarındaki duvarlardan üç parça koptu ve bunlar sütuna doğru ilerleyerek alt boşlukları doldurdu.Bundan sonra ışıltı daha da arttı.Yukarıdan düşen parçalar işini yaptıktan sonra üçü de aynı anda sütunun içine doğru kat ederek ortasında birleşip büyünün bir sonraki aşamasını başlattılar.Onun içinde üçünün birleşiminden halka şekli doğdu.İç tarafta yuvarlak şekilden çıkan ışınlar sütunun dış tarafındaki kılıç,kalkan,balta,pul ve hançerin içe bakan kısımlarına yansıdı.Halka, kolonun içinde tabana doğru silindirik bir şekilden inercesine sütunumsu olarak ilerledi.Yoluna devam ederken onun tabanı sivrilip kolonun tabanına değdi.Ve O bu darbeyle çatladı ve bu da aşağıya bir delik açtı.
Bu evreden sonra kılıçlar sütunun içine kat ederek iç tarafta birleşip üç katmanlı bir kılıcı meydana getirdi.Bu oluşumun boyutu gerçek bir kılıçtan farksızdı.Üç arkadaş sütunun dışında bekliyorlardı; içinde bir şeyler oluyordu ama… Üç katmanlı kristal kılıç açılan delikten aşağıya düştü.Nesne deliğe yaklaşırken o kısımdan geçecek kadar boyutsal olarak küçülmüştü.Diğerleri de onun gibi sütunun içine kat ederek orada üç katmanlı oluşumu gerçekleştirip onlar da delikten geçtikten sonra bir avuca sığacak kadar küçüldüler.Delik her geçişten sonra daha da büyüdü.O, yani geçit hançerin gözetiminde,büyüsüyle ve de dünyaya hayaletimsi dokunan ‘ölümsüz el’ in yardımıyla açılmıştı.Silah yine daha önceki yaptığı gibi sütuna yapıştı.Üçü de daha önceki gibi yapışıp içine girdiler.Hiçbiri konuşamıyordu zira silah onların umudu olmuştu.Sevinçle delikten aşağıya atladılar ardından hançerin ışığının tekrar kaybolması onun kapanmasına,sütun ve bölmelerin ve de salonun eski haline dönmesine neden oldu.
Elf ve iki insan aşağıya ayak bastı ve yerdeki kristalimsi nesneleri fark edip topladılar.Elf, kılıç ve hançeri; demirci,kalkan ve baltayı; büyücü ise ejderha pulunu aldı.Bu üç katmanlı nesneler ceplerine girdi.Yine karanlık onları misafir edecekken asanın zayıf ışığıyla ve el yordamıyla kapıyı buldular.Yukarıya doğru sarmallar çizen basamaklardan yürüyüp yorgun argın sonundaki kapağa ulaştılar.Sawnhal kaslı kollarını kullanarak onu açtı ve üçlü nihayetinde yer altından üstüne çıkmayı başardı.
Etrafa göz gezdirirken; “İşte başından beri aradığımız orman arkadaşlar,” diye işaret edip haritayı gösterdi.Diğerleri hemfikir oldular ancak bu yer bekledikleri gibi değildi.Ormanın gördükleri kadarıyla hakimiyet rengi hastalıklı ve griyle daha çok akraba görünen bir yeşildi. Adımlarını attıkları anda hava aniden değişip kararır gibi oldu ve sis ormanda devriyesine başladı.
Temmuz 2008
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.