Hırsızlığı tescilli ''İslamcılar'' ve Ramazan ayı....
Hırsızlığı tescilli ’’İslamcılar’’ ve Ramazan ayı....
Siyaset,
siyasi otorite ve gerçek sivil toplum problemlerin çözüm ve yok etme merkezidir.
Özgür düşünen bireylerle yapılacak çözüm pratiği elbette demokrasiyi daha güçlü hale getirecek ve halklarımızın dertlerine derman olacaktır.
Siyasetin toplumsal sorunlara çözüm üretme iradesine Müslüman camianın tavrı yıllardır karmaşık bir halde.
Dikkat edin;
Kur’an’ın toplumsal mesajlarını da kapsayacak şekilde halklara çözüm getirebilecek bir İslam’dan bahsetmiyorum,
Müslümanlardan bahsediyorum.
Nitekim Kur’an’da ki İslam ile Müslümanlar arasında dağlar kadar,
yer ile gök kadar fark olduğu çok açıktır.
Bunu biraz da sivil toplum açısından değerlendirmeliyiz.
Son 10 yıldan fazladır sözde İslamcı yeşil,
’’derin’’ bir iktidarın mevcut otorite karşısındaki tavrı muhafazakar kesimler açısından iç çelişkilerle dolu.
Emek hırsızlığından zamlara,
gençleri katlenen,
baş örtüsünden mahkemelere dek mazlumları bugünün zalimleri olacak kadar basiretsiz bir değişim yaşadı.
Aslında bunu küçük bir empati ile anlamak olasıdır..
Sormak istiyorum;
iç güvenlik yasası,
yolsuzluk veya darbe dönemi baraj hukuksuzluğunu oligarşinin mutat işbirlikçileri ya da başka bir iktidar yapıyor olsaydı,
onlara muhalefet durumunda olanbu gün bunları faşist kafa yapısıyla uygulayan iktidar koalisyon ortağı yandaşları olan İslami camianın tavrı ne olurdu ?..
Son çakma sultan RTE ve AKP faşist diktatörlüğü ile beraber ülkemizde seyri değişen bir İslami kesim var.
Biraz geçmişe baktığımız da,
mazlum ve ezilen sözde Müslümanlar bugün başta kendilerine olmak üzere her kesime zulmediyorlar.
Görmemişcesine açlıkla saldırılan
lüks projelerde lüks yaşamlar,
son model arabalar.
Konforun verdiği rahatlıkla alışagelmiş bir seksin tavan yaptığı rahatlık ve tembellik.
Dernekler,
vakıflar ve hizmet kurumları hangi maksadı amaç ediniyor ve toplumun hangi problemine çözüm üretiyor merak konusu.
1994 yılından beri Diyanet denen ucube kurumun kapatılması gerektiğini savunmaktayım...
Bu gibi dini kurumların da siyasal otorite ile olan ilişkisine bakmak gerekmektedir.
Bölgemizde ki katliamları yakından takip ederken,
günümüzde de Müslüman’ı İslam’dan ayırmak mümkün.
Aslında olması gereken,
Müslüman’ın İslam olmasıdır.
Ancak elimizdeki veriler bunu göstermiyor.
Bir düşünün;
’’Müslüman’’ın derdiyle dertlenmek olayında ifade edilen yapıdan ne kadar uzakta kutular içinde ki Dolar ,
Gemi,
Hastahane,
Vakıf ve daha neler neler...
Kısacası;
biri gerçek Müslüman diğeri çakma,
kaç-AK Müslüman.
Müslüman,
yani iman sahibi kimse kendine ve topluma karşı ne kadar sorumludur ve neyi dert edinir?
Kendi nefsini toplumun önüne alarak nasıl bir firavunluk sergilediğinin ne kadar farkındadır.
Zengin fakir arasındaki uçurum;
yüksek duvarlarla örülü lüks apartman daireleri ile varoş mahallelerdeki de Müslüman.
Müslümanlar özelde ülkemiz için,
genelde ise bütün İslam alemi için çok derin bir öz eleştiriye ve yüzleşmeye girmelidir.
Yoksa;
bu kafayla ,
bu katliamlarla sonu hüsran olan bir hezimet çakma müslümanlar yüzünden kendilerini beklemektedir.
Öncelikle,
Kur’an’ın toplumsal değer taşıyan mesajlarını anımsayıp yaşatmalı.
Sonra fiili olarak pratiğiyle göstermeli.
Dini sadece ibaret ritüelleri üzerinden okumak yersiz ve yetersiz kalmaktadır.
Karnı aç birinden oruç tutmasını beklemek ne kadar doğru ?
Altın varaklı,
altın kaplama klozetli kaç-AK saraylarda,
güvenlik bantlı
koruma duvarlı,
zenginlik ve ihtişamlı mescitlerde kılınan namaz ne kadar doğru ve kabul görür dersiniz ?..
Bir kez daha yazıyorum,
Müslümanlar yenilenmeli ve yeniden düşünmeli.
Ya sadece nefsini düşünen,
ağrasif,
hırsız ve bencil bireylerle toplumu kaosa sürüklemeye devam edecekler.
Ya da eşitlikçi bir yaklaşımla toplumsal adalete mihenk taşı olacaklar.
Aklıselim kim varsa Müslümanlara,
İslamın değerlerine saygılı olan insanlara sormak istiyorum.
Gerçek Müslümanların derdi ne ve neyi dert edinirler?
Seçimler geçti gitti,
demokrasiye olan ’’katkı’’larından tutun siyasi iktidarla olan ilişki durumu nereye evrilecek.
Dinin sivil alanda özgürleşmesi açısından toplumsal çözüm üretme mekanizması olabilecek mi?
Örneğin Özge Can gibi öldürülen,
şiddete maruz kalan,
fuhuşa zorlanan kadınların derdi.
Sokak ortasında katledilen,
köşe başlarında dilencilik yapan,
küçücük bedenleriyle sömürülen,
cezaevlerinde binlerce yüz binlerce çocukların derdi.
Eğitim sistemindeki aksaklıklar,
gençlerin işsizlik durumu,
üniversite kürsülerinin hezeyanı,
zihnen sağlıksız,
parayla ise fiziksel sağlık arayan bir toplumun derdi.
İşçilerin,
emekçilerin,
engellilerin emeklilerin derdi.
HESler,
termik ve nükleer santrallerin ekolojik yıkımı.
LGBT’lilerin,
anadilinden mahrum milyonların,
inancından dolayı ötekileştirilmiş yüz binlerin derdi.
Haziran-Gezi direnişinde ölen gençlerimizin,
ailelerinin,
Soma’da-Ermenekte ölen yüzlerce madencinin derdi,
Savaşın ve yoksulluğun getirdiği,
barışın inşası için yapılması gerekenlerin derdi.
Daha sayamadığım onlarcası yüzlercesi.
Sahi Müslümanlar bunların hangi birisini dert ediniyor?
Kendi cemaatlerinin,
gruplarının vakıflarının binalarının yükselmelerini,
makam mevki koltuk ve kadrolaşma için dert edinmek,
halkların bunca derdini hatıra getirir mi acaba ?..
İnsana,
genç kadınlara,
Alevilere,
İslam’ın vicdanına zulmeden Müslümanlar...
Hani yazmamayım diyorum,
yoldaşlarım ’’Yazma başın derde girer...’’ diye uyarsalar da,
bu konu öyle can yakıyor ki,
yer biter söz bitmez,
yaz yaz bitmez....
Unutmayın,
bütün büyük zulümler,
biz arkamızı dönüp susmayı tercih ettiğimiz için yaşanıyor.
Varmak için yarınlara bizimde hasretimiz var !..
Şair; Şiir Sokakta
Atilla Yüceak Haziran 2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.