dönüşüm
bir masal sayılır
İnsan olmakta bir yarar göremediğim için hayvan olmak istedim. Bu isteğim tanrılar tarafından uzun bir bekletilmeden sonra nihayet onaylandı. Bu isteğim pek de kolay anlaşılmadı. Bazı tanrılar çekimser kaldılar. Onlara göre, geçmişinde insanlık ile bitür yakınlığı olan bir canlı yaratık, hiçbir zaman tam anlamıyla insan yanını kaybetmez. Bu da onun bir yerde insan gibi davranmasını engelleyemez...
İnsan olarak doğmuştum ve uzun sayılacak bir zamanda insan olarak yaşadım.
Çocukluk devresinden başlayan insanlık dersleri almıştım. İnsan olmanın yararlarını, iyiliğini, yüceliğini sayısızca duymuştum ve artık tam olarak inanmıştım da insan olmanın iyiliğine. Bundan başka, tarih kitapları, filmler, tiyatrolar, hikayeler, masallar bile, sayısız yönleriyle insanlığı anlatıyordu. Yani, hayran olacak, sevecek, hatta tapacak kadar önemli insanların olduğu anlatılıyordu her yerde. Hatta insanın kendine, kendi eserlerine tapması da normal görülüyordu. Daha istenirse, içinden çıkılamayacak kadar uzatılabilir bunlar. En önemli saydığım, övünme ve tapma, insanı delirtecek kadar ileri gidebiliyordu. Tarihte de bunun saysız örnekleri bulunmakta. İnsanın kendini sade sevmesi değil de, kendine tapması, psikoloji teriminde “narsizm” hastalığı olarak kabul edilmektedir.
Bu konuları bu kadar uzatmak bile can sıkıcı. Yani, insani meseleler bana can sıkıcı geliyor artık. Yine de bir şeyi daha eklemek gerekiyor. İnsan düşünebilmeye başladığı zamandan beri, az sayıda da olsa, bazı insanlar gerçekleri iyiliğe dönüştürmeye, bunu bir sanaat yapma haline getirmeye çalışmışlardır. İnsanlık ise, sivilleşme süreci içinde, gerçekleri sadece bilmek ve bir kenara istiflemekle yetinmiştir. Sivilleşme dönemi, insanlığın iyilikten ayrılmasının başlangıcı dense, bu yanlış sayılmaz.
Bugün olduğu gibi, gerçeğin pek önemi yok sayılır insanlık için. Bilmek yeter deniliyor. Hatta gerçek yerine, bir kaç “gerçek” yaratılmış, pazarlanmıştır da denilebilir buna.
Hayvan olduğumdan beri, özgürlüğün ne demek olduğunu anladım. Bu gerçek bir özgürlüktür. Bu, insanların uydurduğu sahte, içi boş, bağımlı, yanıltılmış bir “özgürlük” değil. Benim için işin önemli ve iyi yanı ise, görülmez oluşum. <Tanrılar bana bu hali bağışladılar.> yani insanlar beni fark edemiyorlar. Sadece beni hayvanlar görebiliyor. Hayvanların ise, devleti, yani hakimiyet ve baskı aracı olan “devleti” yok. Hayvanlar aleminde sömürü, yiene bunun için savaş, köleleştirme, kandırma, yanıltma da yok. Bunları koruyacak kanunlar, onların uygulanması için polis, asker ve yalan üreten politikacıları da yok. Yani, kar etmek için, ve bu karı sürekli çoğaltma prensibi ile her şeyi ama her şeyi alıp satan bir güç yok hayvansal yaşamda. Tanrılar ve tabiat ana böyle ayarlamış durumu...
Son olarak:
Artık tanrılar, insan gibi bir canlının yaratılmış olmasını hazmedemiyorlar. Binlerce yıllık tarihinden beri insan ve onun yaptıkları gözönüne alındığında olumlu bir gelişmeye rastlanmıyor deniliyor. Artık, tanrılar bu duruma müdahale etmeleri gerektiğini anladılar. Böyle devam etmesi halinde, insan ve onun katilliği yüzünden ve daha neler yapacaklarından, bu dünya dediğimiz gezegende bütün canlıların sonu gelebilir; hatta kesin olarak gelir. Tanrılar bu görüşmeleri açık yapıyorlardı. Herkes duyuyordu.
Tanrılar konferansında söz alan bir tanrı. “Biz tanrılar, nasıl oldu da böyle bir canlının yaratılışını engellemedik; sadece ilk onbinlerce yıl onu kendi haliyle yalnız bıraktık”...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.