- 1381 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İlahi Reçete
Başhekim, toplantı salonuna girdiğinde, davetli personelin tamam olup olmadığını şöyle bir göz ucuyla kontrol ettikten sonra kürsüdeki yerini aldı ve (Arkadaşlar; insanlık, gelişen Teknolojiye paralel olarak her alanda olağan üstü ilerlemeler kaydediyor. Elbetteki bu gelişmelerin menfi yönleri de oluşabiliyor. Mesela, teknoloji, insanların dünya üzerinde ki seyahatlerini hızlandırırken, dünyanın bir ucunda beliren salgın hastalığında kısa zamanda dünyanın diğer ucuna ulaştırılmasına da vesile olabiliyor. Bu nedenledir ki dünya, üzerindeki hastalıkların bir an önce kontrol alınması gerekliydi. İşte bu ihtiyaçtan dolayı ( 7 Nisan 1948) tarihinde (WHO) Dünya Sağlık Örgütü kuruldu.
Örgütün gayesi, insanlar ve ülkeler arasında Dil, Din, Irk farkı gözetmeksizin hastalıklarla mücadele etmek olduğunu biliyorsunuz. İşte, aynı gerekçelerle Örgüt tarafından yeni bir görevlendirmenin başlatıldığını haber almış bulunuyoruz, Guruplar halinde ki Sağlık Heyetleri, dünyanın dört bir tarafına gönderilmek üzere hazırlandığı, Bu heyetlerden birinin de Ortadoğu’ya gönderilmesinin kararlaştırıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Heyetin görevi, dünyanın hemen her bölgesinde sıklıkla görülen (Artroz) Aşırı hareketsizliğe bağlı olarak gelişen Eklem Kireçlenmesi hastalığının, bu bölgede neden az görüldüğünün araştırılmasıdır. Zira bunun sebebinin bulunması, Aynı hastalıktan muzdarip bölgelerinde kurtulması anlamına geliyor. Bu maksatla bölgeye gelecek olan, bir Hemşire, bir konunun uzmanı Doktor ve bir de (Osteoloji) Kemik Bilimleri Uzmanından oluşan üç kişilik heyetin araştırmalarını bizim hastanemizden başlatacakları bilgisine, biraz önce ulaşmış bulunuyorum. Dolayısıyla bu heyete elimizden geldiği kadar yardımcı olmamız lazım. Gereğini yapacağınızı ümit ediyor hepinize iyi çalışmalar diliyorum) diyordu.
Nihayet beklenen heyet geliyor işe, önce bölgenin su ve toprak yapısını incelemekle başlıyordu. Uzun tahlillerden sonra elde ettikleri verilerin, konuyla uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığı sonucuna varıyorlardı.. İkinci iş olarak bölge insanlarının hangi tür gıdalarla beslendikleri konusunda yoğunlaşıyorlar ve çeşitli gıdalar üzerinde günlerce süren araştırma ve tahlil yapıyorlardı. Ancak elde edilen netice ile konu arasında yine bir ilişki kuramıyorlardı. Mevsimsel şartlar ve benzeri birçok etkeni daha inceleseler de aradıkları cevabı bir türlü bulamıyor, zaman geçtikçe de umutsuzluğa kapılıyorlardı. Ancak ülkelerine eli boş dönmek de istemiyorlardı.
Ertesi gün heyet, umutsuz da olsa çalışmalara devam kararı alıyor ve büyük bir Hastaneye, konuyla ilgili araştırma yapmak için gidiyorlardı. Başhekim heyeti kabul ediyor, konuyla ilgili görüşmelere başlıyorlardı. Bu arada kapı çalıyor, hastane doktorlarından biri içeri giriyor, toplantının konusunu bildiğini ve o konuyla ilgili belirtileri olan bir hastanın geldiğini haber veriyordu. Heyet, ( O hastayı lütfen buraya getirin. Muayenesini, heyet olarak bizzat kendimiz yapmak isteriz) talebinde bulunuyorlardı. Başhekimde talebi uygun buluyor ve hasta getiriliyordu. Hasta geldiğinde, heyetin haricindekiler odayı boşaltıyor, hasta, heyetle baş başa kalıyordu. Şikâyeti sorulduğunda, sağ ayak bileğinde hareket kısıntılarının baş gösterdiğini tekrarlıyor, yürümekte zorluk çektiğini söylüyordu. Bunun üzerine heyet, gerekli muayeneyi yapıp başta röntgen olmak üzere bir takım tahliller istiyor, özellikle hastanın röntgenini hemen görmek istediklerini ilgililere belirtiyorlardı. Çok geçmeden merakla bekledikleri röntgen, heyetin eline ulaştırılıyor,Heyet, dikkatlice incelemeye başlıyordu. Ancak röntgen de görülenler, bir zamanlar hastanın, ayak bileğine aldığı darbe sonrasında kırılan küçük bir kemik parçasının, ayak bileğindeki hareketli sisteme yanlış kaynaması sonrasında, mevcut şikâyetlerin oluştuğunu, hastanın küçük bir operasyondan sonra eski sağlığına ulaşacağını anlıyor ve bu vakada da aradıkları kemik kireçlenmesine rastlayamadıkları için, Heyetin yüzünde bir bıkkınlık ifadesi beliriyordu. Heyetin yüzünde ki bu olumsuz ifadeyi fark eden hastada telaşlanıyor, tedirgin bir ses tonuyla, (Acaba durumum çok mu kötü doktor?) diye soruyordu. Bu durum üzerine doktor gülümseyerek, (Hayır hayır telaşlanmayın. Bu tepkimiz sizin rahatsızlığınız la alakalı değil. Tam aksine, sizin ayağınız iyi durumda. Sadece küçük bir operasyon sonucunda hiçbir şikâyetiniz kalmayacak. Müsterih olunuz) diyor ve hastayı rahatlatıyordu.
Bu arada doktorun haricinde ki heyetin geri kalanı, moralleri bozuk bir vaziyette yandaki odaya geçiyor ve aralarında, ülkelerine elleri boş da olsa dönme zamanının geldiği yönünde konuşmalar yapıyorlardı. Bu arada heyetin doktoru, yan odada hasta için gerekli dosyayı hazırlamaya koyuluyordu. Hasta, bir ara doktora yaklaşıyor ve (Affedersiniz doktor. Şu an bizim ibadet saatimiz gelmiş bulunmaktadır. Eğer müsaade ederseniz, şu karşı köşede ibadetimi yapmak isterim) diyor, bunun üzerine doktor, (Tabii, lütfen buyurun.) diyor, hastasının, dosyasını hazırlamaya devam ediyordu. Bir ara doktorun gözü, karşı köşede ibadetini yapan hastasına takılıyor ve onu, ayaktayken, otururken, yere kapanırken görüyor, içinden, (Bu bölgenin ibadetleri de ne garipmiş) diyordu. Çünkü batılı doktorun ibadetten anladığı, iki eli çene altında birleştirmek ve aynı pozisyonda bir süre dua etmekten ibaretti. Doktor tekrardan dosyayı hazırlama işine dönüyor ve bir süre sonrada onu bitirip derin bir iç çekerek koltuğuna yaslanıyordu.
Bu esnada hastasının hala ibadete devam ettiğini fark ediyor ve onu izlemeye koyuluyordu. Kıyam, Kıraat, Rüku, Secde derken, doktor da bu peş peşe ve düzenli bir sistemle yapılan hareketler serisi için, kalbinden, (Hale bak, resmen “egzersiz” yapıyor adam) diye söyleniyordu ki, o an aklına, heyet olarak günlerdir aradıkları sorunun cevabı geliyordu. Sevinçten donup kaldı.
Bu arada ibadetini bitiren hasta, selam veriyorken, doktoru ile göz göze geliyordu, Doktorunun yüzündeki donuk ifadeyi gördüğünde, ona rahatsızlık verdiği düşüncesiyle, (Bağışlayın, size rahatsızlık verdim) diyordu. Ancak doktorundan bir cevap alamayınca yanına yaklaşıyor ve (Efendim iyi misiniz?) diye soruyordu. Bu arada kendine gelen doktor (İyiyim! İyiyim) diyor ve hastasına ardı ardına sorular sormaya başlıyordu, (Sen, biraz önce yaptığın ibadeti her gün tekrarlıyor musun? hastası (Evet efendim, hem de günde beş defa) diye cevap veriyor ve ekliyordu, (Üstelik bazılarının süresi daha da uzun olmak üzere. Hem bu ibadeti, bu bölgede ki ülkelerde yaşayan halklarda yapmaktadır) Bunun üzerine doktor, (Tabi ya! Bir insan her gün bu kadar hareket ederse elbette bu bölgelerde “Kemik Kireçlenmesi” vakasına rastlanmaz. İşte bu! İte sorunun cevabı bu! Başardım! Başardım!) diye haykırmaya, sevinç naraları atmaya başlayan doktoru, hastası, doğal olarak anlamasa da. yan odadaki heyetin geri kalanı bu sesleri duyup, geliyor ve onlar da kutlamalara katılıyordu.
Metin Ceylan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.