- 1113 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kabristan
Elindeki çepin ile kabrin üzerini düzeltmeğe başladı.Kabrin sağını solunu topluyor,bazı otları temizliyor ve kazıyordu.Kazı esnasında topaç haline gelmiş olan toprakları da elleri ile ufalıyor , kabrin üzerini düzeltiyordu.
Ilık bir sonbahar gününün öğleden sonrasında terlemişti.Elindeki çepini bir kenara bıraktı,elini beline koyarak şöyle bir doğruldu. Uzun zaman eğilerek çalışması sonucu beli biraz ağrımıştı. "Yorulmuşum galiba" derken terliyen yüzünü cebinden çıkardığı mendil ile sildi.Her iki elinide yarım yumruk haline getirdi ve ellerini beline koydu.Şöyle geriye doğru doğruldu ve yüzünü buruşturup,ağzını büzerek derin bir “oooof!” çekti...Yorulmuştu.
“Merhaba abi hoş geldin” .Başını çevirdi.Kabristan bekçisi idi. “Hoş bulduk,nasılsın?” dedi. Adam “Sağol abi iyiyim” dedi.Konuşurlarken az ilerideki taze mezara gözü takıldı adamın.Birden heyecanlandı. “Kim bu?” dedi.Mezarlık bekçisi ise “Abi hani bir bayan vardı ya senin gibi her hafta buraya ziyarete gelirdi ,işte o kadın.Dün getirdiler.” dedi bekçi.Adam bir an başından aşağı kaynar sular döküldüğünü sandı.Başı döndü gözleri karardı,tutunacak bir yer aradı,sendeledi. Bu durumun farkına varan kabristan bekcisi adamın koluna girdi ve az ileride ziyaretcilerin dinlenmesi için mezarlar arasına yol kenarlarına konan banka götürdü.Oturmasına yardım etti.Adam hala kendinde değildi. “Şu suyu iç abi” dedi bekçi. Adam hiç bir şey söylemeden sudan birkaç yudum içti.Hala tam olarak kendinde değildi. Bir zaman sonra dalgın dalgın ; “İyiyim,iyiyim” sözleri çıktı. “Biraz oturursam geçer”dedi.Adam oturduğu banka iyice yaslandı ve gözlerini yeni kazılmış mezara dalgın dalgın dikerek uzaklara çooook uzaklara gitti...
Kışın haftada bir gün Cumartesi’leri ,yazın ise haftada enaz iki kere kabristana gider , yakınlarının mezarlarını ziyaret eder,onların mezarlarını düzenler,çiçeklerini sulardı.Mezarlık görevlileri artık enaz herhafta bir kere gelen bu adamı iyice tanımşlar onunla arkadaş olmuşlardı.Bazen her zaman geldiği ziyaret günlerinde gelemez ya bir sonraki gün yada bir önceki gün gelirdi.Ama bu zamana kadar gelmediği hiç olmamıştı..
Yine böyle bir Sonbahar’da bir Cumartesi günü öğle namazından sonra arabasına atlayıp
kabristana gitmişti.Arabasını park yerine park ettikten sonra içeri girerken mezarlık bekçisi;
“Hoş geldin abi nasılsın?” dedi.Adam hafif güldü “Sağol!. Sen nasılsın?” dedi. Bekçi “Bir şey lazımmı abi,çepin gibi ,iskemle gibi?” Adam “Yok teşekkür ederim” dedi.İbriklerin yanına gitti iki adet sağlam plastik ibriklerden aldı. Mezarlar arasında çeşmeler vardı. Biraz bekçi ile sohbet edeyim diye düşündü. Az ilerideki çeşmelere doğru yürüdü.İki çeşmeyi açıp iki ibriği doldurmaya başladı. Aynı zamanda da bekçi ilede laflıyordu.”Doldu abi” dedi bekçi. Adam çeşmeleri kapattı “Gideyim,dolaşttıktan sonra laflarız” dedi. “Olur abi” dedi bekçi. Adam o güzel sonbahar gününde ağaçlardan yerlere dökülen renk renk yaprakların üstüne basa basa kabirlerin arasında ilerlemeye başladı.Yerlere düşen o renk renk kuruyan yapraklara her basışında çıkan o muhteşem hışırtı sesleri çok hoşuna gidiyordu.Kabrin yanına geldiğinde mezarın üzerini elleri ile düzeltti. Önce mezar taşlarını iyice elleri ile yıkadı,sildi ve mezarın üzerine su dökmeye başladı ki, İşte tam bu sırada az ileride bir mezarın ayak ucuna oturmuş elindeki kuran’ı okuyan,aynı zamanda da göz yaşlarına hakim olmıya çalışan bir bayana gözü takıldı.Fark ettirmeden adam hem mezarını suluyor,hemde az ilerideki kadını gözetliyordu.Kadının bulunduğu mezar daha yeniydi,bir kaç günlüktü. “Eğer eski olsaydı bunu görürdüm” diye içinden geçirdi adam.
Bir müddet mezarın başında kaldıktan sonra adam mezarın başından tam ayrılacaktı ki, kadının yanlamasına başında bulunduğu mezarın yanına düştüğünü gördü.Bekçide geldi ve kadını kaldırdılar.Kadının hala gözleri yaşlı idi ve boş gözlerle etrafına bakınıyordu. “Su getir” dedi adam bekçiye. Bekçi koştu bir bardak su getirdi.Adam kadını aldı az ilerideki bank’ın üzerine oturtturdu. Suyu içmesi için kadına verdi.Kadın bir kaç yudum sudan içti “İyiyim” dedi.Banka dayandı,başını iki elinin arasına aldı,baş örtüsünü, üstünü başını düzeltti. Boş gözlerle etrafına bakınıyordu.Adam şimdi “Nasılsınız?” dedi. Kadın “İyiyim!” dedi ,kısık bir sesle. ”Hanımefendi” dedi adam. “Biraz oturun dinlenirseniz kendinize gelirsiniz” dedi.
Adam kadına şöyle bir baktı 40-45 yaşlarında hayatın tüm acıları sanki bu bayanın yüzünde toplanmıştı.Sonbahar’ın o hafif serin ve kabristanın o muhteşem sessizliği içinde kadın bir müddet daha oturdu,kalkmak istediğinde tekrar sendeledi .Adam,”Acele etmeyin lütfen dinlenin” dedi .Kadın başını adama çevirdi ve sesizce boş gözlerle baktı,iki eliyle baş örtüsünü tekrar düzeltmeye çalışırken, “Merak etmeyin bir şeyim yok geçer” dedi.Adam da “Acele etmeyin lütfen” dedi.
Bir zaman sonra kadın tamamen kendine geldiğinden emin olunca adam bu mezarın kimin olduğun sordu .Kadın başını mahzun ve üzüntülü bir şekilde başını hafifce mezara doğru çevirirken yanaklarından aşağıya süzülen göz yaşlarına hakim olamıyordu. Adamla bekçi telaşlandılar adam, “Galiba sormakla hata ettim,derdinizi tazeledim” dedi.Kadın yaşlı gözlerindeki yaşların görülmesine aldırış etmeden,sanki çok derinlerden gelen bir sesle;”Siz üzülmeyin anlatmak istiyorum ,belki biraz açılır, rahatlarım” dedi.Adamla bekçi kadının tam karşısındaki banka oturdular.Kadın çantasını açtı, çıkardığı mendille gözlerindeki yaşları sildi. Tekrar başını hafifce mezara doğru çevirdi,derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı;
“Burada ayatan benim oğlumdu. Babamız uzun zaman önce vefat etti. Hayata oğlumdan başka hiç kimsem yoktu.Halimiz vaktimiz iyi idi. Askerliğini yapmak için komando olarak doğuya gitti. Bir kaç ay sonra bir çatışmada öldüğü haberi geldi.İşte benim sahip olduğum o tek varlıkta şu ileride mezarda yatıyor .Evladım orada yatıyor. Artık tek başımayım” dedi.Derin bir iç geçirdikten sonra dalgın ve boş gözlerle başını oğlunun mezarına cevirdi yavaş bir sesle “İnşallah onu fazla bekletmem” dedi. Tekrar gözlerinden yanaklarına doğru yaşlar boşalmıya başladı.Mendille silmeye çalışıyordu.Artık kendine hakim olamıyor,hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Kadını sakinleştirdik Bir müddet daha oturduktan sonra bir taksi çağırmamızı istedi ve gelen taksiye binerek uzaklaşırken taksinin içinde hala ağladığı fark ediliyordu.
Bu olaydan sonra bir kaç defa daha,ziyaret ettiğimiz mezarlar yakın olduğundan merhabalaştık.
Hanımla sohbet etmeye başladık.Artık birbirimize acılarımızdan dolayı yakınlaşmıştık.Sanki kırk yıllık dost oluvermiştik.Acılarımız bizi çok iyi iki arkadaş yapmıştı.O geldiğin de ben yoksam o beni arar,selam ve haber bırakır;ben geldiğimde o yoksa ben onu arar,selam ve haber bırakır olmuştuk.Birbirimizin mezarlarını diğerimiz yokken çiçekleri sular ve bakımını yapardık.
Mezarlık bekçisi eliyle adamı sarstı “Abi çok daldın galiba?” dedi.Adamda;yavaş yavaş yere dalgın dalgın bakan gözlerini kaldırıp,sanki çok uzaklardan ve derinden gelen bir sesle; “Hatırlıyormusun bu kadını ilk gördüğümüzde mezarın başında bayılmıştı da bu banka taşımıştık hatırladınmı ha hatırladın mı?” dedi. Bekçi “Hatırlamazmıyım abi” dedi.Her ikiside sessiz kaldı ve adam sendeliyerek ayağa kalktı “Bir fatiha okuyayım” dedi ve mezarın başına doğru dalgın dalgın gitti.Mezarın başında fatiha okuyan adamın ağzından dualar,gözlerinden de etraftan saklamıya bile gerek görmediği yaşlar dökülüyordu.Mezarlık bekçisi baktı,baktı,başını hafifce; “Hay Allah!” der gibi salladı ve külübesine doğru yürümeye başladı. Kulübesine doğru yürürken onun da gözünden saklamaya bile gerek görmediği yaşlar akıyordu...
Mustafa Arif Razgartlı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.