- 1144 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aynı Geminin Yolcuları
Aynı Geminin Yolcuları
Kader birliği etmek nedir diye hiç düşündünüz mü?
Kader birliği etmek en kaba tarifiyle iyi ve kötü günleri, mutluluğu ve hüznü, acıyı ve sevinci kısacası hayatta yaşanabilecek her şeyi ve aynı akıbeti paylaşmak demektir.
Kimler kader birliği eder?
Aynı evin bireyleri?
Aynı ülkede yaşayan insanlar mesela kader birliği eder mi?
Veya aynı davaya baş koymuş insanlar?
Aslında evet olmalı bu sorunun cevabı… Zira farklı cevaplar; bir arada yaşayan bu insanlar arasında ünsiyetin, muhabbetin, birliğin, dirliğin olmadığını gösterir.
Bu konuda yazılan yazılarda, verilen konferanslarda yapılan en meşhur benzetme; aynı geminin yolcuları benzetmesidir. Daha dar bir çerçeve gibi görünse de sonuçta bir geminin farklı farklı katmanları, kamaraları, depoları vesairesi vardır. Yolcular bile ödedikleri ücrete göre farklı mevkiler de yolculuk ederler.
Konumları farklı olsa da gemiye binen her yolcu, yüklenen her yük aynı akıbeti paylaşmak durumundadır. Gemi salimen gideceği yere uylaştığında sorun yoktur. Kimisi lüks içinde, kimisi biraz daha sıkıntılı bir yolculuk sonrası menziline ulaşmıştır. Aynı yolculukta birçok şikâyetler olabileceği gibi bu yolculuğu hayatının en güzel yolculuğu görenler de olacaktır. Yorumsuz, kararsız olanların da olabileceği gibi…
Gemi denize açıldığında sadece kendi gücüyle, teknik donanımıyla yoluna devam etmez. Aynı zamanda onu bekleyen tehlikeler, badireler de vardır. Örneğin bir fırtına koptuğunda bazen teknik imkânlarınız sizi menzilinize ulaştırmaya yetmeyebilir. Titanik Faciası denilen olay sanırım bunun en güzel kanıtıdır. Hatırlanacağı gibi bu gemi kıyamet kopsa bile batmaz diyenler daha ilk seferinde hayal kırıklığına uğramışlardı.
Gemiyle yolculuk esnasında her türlü sıkıntıyla karşılaşmak ihtimal dahilindedir. Teknik arızaların yaşanabileceği gibi bu günde başımıza geçmiştekine benzer korsanlık olayları da, sabotajlar da gelebilir. Ya da başka bir ülkenin savaş gemileri sizi yanlışlıkla da batırabilir. Hayat bu… Olur mu olur…
Diyelim ki gemimizin tabanında bir delik açıldı bir şekilde ve gemi su almaya başladı... Ne yapmak gerekir? Meşhur hikâyedeki gibi gemiyi ilk önce fareler terk eder dedikleri gibi kaçmak mı lazım?
Daha ayaklarımızı bile ıslatamayan azıcık sudan fareler gibi korkup atlayacağımız yer okyanusun derin ve soğuk suları değil midir? Bir avuç sudan korkup panikle deryanın koynuna atlamak daha kısa yoldan ölmek, hatta intihar etmek değil midir? Kendisini denizin soğuk sularına, köpek balıkların iştihasına bırakanlar bindikleri bu gemiden önce ya denizin dibini boylayacaklar, ya da kurda kuşa yem olacaklardır.
Oysa hiç vakit kaybetmeden delik kapatılıp, su tahliye edilebilir değil mi?
Bu iş de soğukkanlılıkla, uzmanlıkla, dikkatle, sabırla yapılması gereken bir iştir. Geminin tabanı su alırken en üst kattaki kamarada tayfaları suçlayarak, yolcuları suçlayarak, tabiatı suçlayarak tespitte bulunan, ahkâm kesenler haydi iş başına dendiğinde yerlerinden kıpırdamazlarsa sonuç farklı mı olacaktır? Fareler ile bunların farkı nedir o zaman?
Henüz gemi batma noktasında değil iken yapılacak ilk işli deliği tamir etmek, sonra fazla suyu tahliye etmek ve bu arada da safra denilen ağırlıkları belli ölçüde denize atmaktır. Eğer kaptan hala dümendeyse, gemi hala su üzerinde duruyorsa yapılacak budur. Ama boş laflarla, kargaşalarla, karşılıklı suçlamalarla zaman kaybedilir, tamirat gecikirse artık dümendeki kaptanın da elinden bir şey gelmeyecektir. Yine kendini ayrıcalıklı görenler, lüks mevkiden bilet alanlar elleri ceplerinde bekler, birileri bizi gelip kurtarsın derlerse hakir gördükleri tayfalarla ve gemideki diğer yolcularla akıbetleri aynı olacaktır.
Bir de gemiye sabotaj düzenleyenler vardır. Ama onlar gemide değillerdir. Fakat gemiye bindirdikleri adamları vardır. Onlar da kendilerine verilen talimatlar gereği harekete geçerler. Kimisi geminin tabanında delik açarken diğerleri de yolcular arasında kargaşa çıkarmak, tayfaları kaptana karşı kışkırtmak derdindedirler.
Oysa bilmezler ki onlar da bindikleri bu geminin yolcuları ile aynı akıbetin ortağıdırlar. Gemi batarsa onlar da batacaklardır. Onlar için bir kurtuluş ve selamet ancak hayaldir. Muhkem köşelerinde oturup, deryadaki bu gemi ile ilgili an be an içerdeki adamlarından kendilerince mes’ud, gemideki mürettebat için facia haberleri bekleyenler, geminin batışını intizarda oladursunlar, gemideki maşalar vazifelerini yapmış olmanın huzuruna mı ererler yoksa firavunvari ölümle burun buruna gelince nadan mı olurlar bilinmez. Bu haletiruhiye içinde olanlar bilmelidirler ki son pişmanlık fayda etmez. Zira güvendikleri eller onlara uzanamayacak kadar uzaktadır.
Gemi batarken onların yaşadıkları nedamet, çırpınış ve çaresizlik ne kadar beyhude ise aklını, izanını ve vicdanlarını ipotek ettikleri kişiler, merciler yepyeni bir ihanetin mümessili olacak yeni kurbanlar aramaktadırlar. Eski kurbanlar için gözlerinden timsahların dahi avlarını yutarken akıttıkları yaş kadar bile gözyaşı düşmeyecek, isimlerini bile hatırlamayacaklardır. Yaşanan inkisar; bir iftihar tablosu değil, yüzkarası bir aldatılmışlık vesikası olarak tarihe geçecektir.
Şimdi, aynı geminin yolcuları olarak kader birliği etmek nedir diye bir kez daha düşünebilirsiniz… Ama önce kalp pusulanızın iman ve vicdan yönlerini gösterip göstermediğini bir kontrol ediniz. Eğer kalp pusulanız bu yönleri göstermiyorsa, kıbleniz ve secdegahınız farklıysa kaldığınız yerden gemiyi batırmaya devam edebilirsiniz. Zira kalpleri mühürlenenler, hakikatlere bigane olarak ölmeye mahkumdur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.