- 1426 Okunma
- 10 Yorum
- 2 Beğeni
BİR KAMİL OĞUZ MANGIRCIKOĞLU HİKAYESİ : ‘’NURTEEENNN KOOOŞŞŞŞ’’
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Uzun ve yorucu geçen bir eğitim sezonundan sonra ünlü şef Kamil Oğuz Mangırcıkoğlu artık dinlenmeye, bol bol deniz, güneş ve kumdan faydalanmanın zamanı geldiğine karar vermişti.
Yattığı yerden doğrularak eşi Nurten Hanıma seslendi.
-Nurteeeeen Koşşş.
Nurten Hanım o anda mutfakta -sabah kahvaltısında yesin diye- Kamil’e beş tepsi su böreği açmakla meşguldü. Elleri hamurlu hamurlu büyük bir telaş içinde salona koştu.
-Ne oldu hayatım? Rahatsızlandın mı?
-Yok yok merak etme.
-Eee. O zaman?
-Ya diyorum ki bu sene bir değişiklik yapsak. Mesela beni çeşme’ye götürsen.
-Ayol Ayvalık’ta mis gibi yazlığımız varken Çeşme’de ne işimiz var?
-Ya o Çeşme’den bahsetmiyorum. Bahçedeki çeşmeden bahsediyorum. O çeşmeye götürsen. Çeşmenin altına bir leğen koysan. Etrafına da kum sersen. Şöyle sağlam bir kese çeksen. Ne güzel olurdu di mi?
Nurten Hanım alışıktı Kamil’in böyle saçma sapan isteklerine ama yaşlandıkça iyice sapıtmaya başlamıştı. ‘’Seni sığdıracak leğeni yapabilecek sac ustası henüz dünyaya gelmedi’’ diye cevap verdikten sonra ‘’ La havle ve la kuvvete illa billah’’ diyerek tekrar mutfağa gitti. Öte taraftan o da bunalmıştı artık. Şöyle güzel bir tatil - bir ihtimal- onu da kendine getirebilirdi. Çünkü yazlıklarına gittikleri zaman - artık ne buluyorlarsa- genç kızlar bu Kamil sapığının etrafında pervane olurlar, Nurten Hanım da ikide birde ‘’ Nurteenn Kooşş’’ ünlemesine muhatap olmaktan kurtulur, azcık kafasını dinlerdi.
Kamil, Nurten Hanımın - kibarlık edip belli etmese de- kendisine kızdığını anlamıştı. Onun gönlünü almalıydı. Hemen bir şiir yazmaya başladı ve şiir biter bitmez seslendi yine.
-Nurteeen Koooşşş.
Nurten Hanım beşinci tepsi su böreğini fırına vermiş, bişi için hamur yoğurmaya başlamıştı. Daha bir kazan da lokma yapacaktı ama Kamil’in ‘’ Nurteeen Kooşşş’’ ları bitmiyordu ki. ‘’ Hasbinallah ve ni’mel vekil’’ diyerek odaya girdi. Kamil, ‘’ Gel benim nur-u aynım. Bak sana ne yazdım dinle’’ deyince Nurten Hanımın eli ayağı boşaldı. Bu huysuz ihtiyara zaman zaman kızsa da ufacık bir şiir tüm kızgınlığını, tüm yorgunluğunu alır götürürdü.
Kamil başladı şiirini okumaya.
Söküp de yerinden sana uzatsam.
Bu yorgun ve yaşlı yüreği.
Bilirim kıyamazsın.
Dersin, ‘’Yoktu gereği.’’
Ey benim tatlı meleğim.
Sensin evimin direği.
Haydi şimdi fırla mutfağa.
Yoksa yakacaksın böreği.
Nurten yenge gözünün birinden sevinç ve gurur göz yaşları dökerken, ötekinden öfke şimşekleri çakarak tekrar mutfağa döndü.
Bişileri kızartmaya başlamıştı ki Kamil yine bağırdı.
-Nurteeennn Koooşşşş.
Nurten Hanım koştu salona. İşin ilginci aşağı yukarı her defasında boşuna koşmuş olduğu halde yine de her defasında telaşlanırdı.
Kamil, bilgisayarından başını kaldırarak konuştu.
-Ya şu bizim sahte komiser, emekli tarih hocası Sami’yi de çağırsak ya şeye?
-Neye?
-Bizim yazlık neredeydi?
-Sarımsaklı’da.
-Hah. Diyordum ki bu yoğurdu sarımsaklasak da mı yesek, sarımsaklamadan mı yesek.
-Zıkkımın kökünü ye Kamil e mi? Zıkkımın kökünü ye. ‘’Sami Bey’i çağıralım’’dan olayı nereye getirdin. Bence çağır. İki bunak oturur pişti oynarsınız. Ben de kafamı dinlerim.
Nurten Hanım tekrar mutfağa döndü ( Ben saymadım. Siz saydınız mı kaç oldu?)
Kamil, face book’ta Sami’ye yazdı. ( Mesaj yazdı anlamında. Başka mana çıkarmayın )
-Samiciğim. Bu sene sen de gelseydin ya.
-Nereye geleyim?
-Ya hani şu yoğurda katılan şey var ya?
-Olum saçmalama. Ne yoğurdu?
-Hani vampirler korkuyor ya ondan?
-Haa..Sarımsak.
-Hay babana rahmet. İşte oraya. Gelsen diyorum.
-Rahmetli babamın yanına mı?
-Yok be yahuuu. Sarımsaklı’ya.
-Hımm olabilir. Sarımsaklı neredeydi?
-Malatya- Pötürge’de
-Yok bence Marmara ya da Akdeniz’de bir yerde olmalı.
-Dur ben Nurten’e sorayım.
Sami daha ‘’ yahu google a bakarız demeden Kamil ‘’ Nurteen Koooşşş’’ diye bağırdı. Nurten Hanım bir elinde yaprak, öteki elinde içine dolduracağı iç olduğu halde koştu yine.
-Buyur söyle.
-Hayatım Sarımsaklı nereye bağlıydı?
-Balıkesir- Ayvalık.
-Allah Allah. Ben her sene Malatya-Pötürge diye Balıkesir’e mi gidiyorum yani?
-Hayır Hayatım. Balıkesir- Ayvalık diye, Balıkesir-Ayvalık’a gidiyorsun.
-Enteresan.
-Bence de enteresan.
Diyerek tekrar mutfağa girdi Nurten Hanım.
Kamil, arkadaşı Sami Hoca’ya yazdı ( Demin de dediğim gibi mesaj yazma manasında yazdı.)
- Balıkesir’de Ayva ile sarımsak yemeye gelir misin?
Sami Hoca anlamıştı ‘’ Balıkesir- Ayvalık- Sarımsaklı’ya gelir misin?’’ Demek istediğini. Canına minnetti tabii ki.
Uzatmayalım efendim. Nurten Hanım zor bela börekleri, bişileri, lokma tatlılarını hazırlayıp bir semaver çay ile birlikte Kamil’in önüne koydu. Kamil birkaç dakika içinde ne varsa silip süpürmüştü.
Artık yola çıkmak için gerekli hazırlıklar yapılabilirdi. Yalnız, Kamil’i bir yerden bir yere nakletmeden önce bir sağlık kontrolünden geçmesi gerekiyordu. O bakımdan onu kolundan tuttuğu gibi bir özel hastaneye götürdü.
Eh…Hastaneye gidilir de bir sürü tahlil istenmez mi. Doktor hanım da Kamil’in eline ufak iki pet bardak vererek ‘’Amcacığım gayta ve idrar tahlili yapacağız. Bu kaplara az bir şey gayta, biraz da idrar yapıp laboratuara götürün. Tahlil sonuçları bilgisayarıma gelecek. Sizin beklemenize gerek yok’’ dedi.
Eline tutuşturulan bu minicik bardaklar Kamil’i ikna etmemişti. Muayene odasından çıkar çıkmaz Nurten Hanım’a seslendi. ‘’ Nurteeennn Koşşş. Git bir marketten iki tane kocaman saklama kabı, bir tane büyük ambalaj kağıdı, iki tane de kırmızı kurdela al’’
Nurten Hanım bu acayip isteğin sebebini anlamasa da alışıktı Kamil’in böyle saçmalıklarına. Derhal koşa koşa gitti. Az sonra denilenleri almış olarak döndü. Kamil, eşinin getirdiği malzemelerle birlikte tuvalete girdi.
İdrar işi kolaydı. İki saniyede saklama kaplarından biri silme-komple idrarla dolmuştu. Gayta konusunda oldukça zorlandı ise de bir saate yakın bir uğraştan sonra ikinci kabı da silme komple doldurmuştu.
Tuvaletten elinde iki ambalajlı ve kurdelalı paketle çıkan Kamil sadece Nurten Hanım’ın değil koridordaki herkesin merakını mucip olsa da Kamil ‘’ koskoca laborantlara öyle iki gramcık şeyle gidilmez. Ayıp denen bir şey var. Hem minnacık şeyden ne anlayacaklar ki’’ diyerek elindekileri laborantların önüne koydu. Bayan laborant ‘’ Arkadaşlar Pizzalar geldi’’ diye seslendi. Paketlerin her ikisi de sıcak sıcak ve dumanı üstündeydi ama yine de laborantın da acayibine gitmişti pizzaların böyle kurdelalı olarak gelmesi.
Paketlerin içinde ne olduğunu, açtıkları zaman gördüler tabii ki. Hastane bu. Her türlü manyağı görmek mümkün olduğu için bunu da basit bir manyaklık olarak kabul ettiler.
Kamil’in tahlillerine göre yetersiz beslenmeden mütevellit az bir zafiyet tespit edilse de tatile gitmesine engel olacak bir durum yoktu. Sonuç olarak onu bir evden eve nakliyat tırına yerleştirerek Sarımsaklı’ya naklettiler.
Kamil, Sarımsaklı’da tırdan iner inmez derhal soyunmaya başladı. Bir an önce kendisini denize atmak istiyordu.
Denizi o kadar özlemişti ki beline bir havlu sarıp soyunduğunda kıçından donunu çıkardı ama şortunu giymeyi unuttuğundan havluyu attığı anda anadan üryan koşmaya başladığının farkında bile değildi.
Kamil’in denize koşmak için çırpınan Karetta Karettalar gibi ama tamamen nü bir şekilde denize koştuğunu sadece iki canlı görmüştü. Bunlardan biri eski manitası Süheyla Hanım, öteki de Süheyla Hanım’ın Pitbul cinsi köpeği Yakışıklı.
Yani anlayacağınız sahil o an kalabalık değildi. Lakin pitbul gibi bir köpeğe ‘’Yakışıklı’’ diye isim koyacak kadar manyak olan Süheyla Hanım ve tam bir psikopat olan köpeğinin orada hazır ve nazır olması gereğinden çok çok daha fazla tehlike arz ediyordu.
Nurten Hanım her ne kadar koşa koşa gelmiş ve Kamil’e şortunu giydirmiş idiyse de Süheyla Hanım da Yakışıklı da manzarayı görmüştü.
Süheyla Hanım usulca eğildi Yakışıklı’nın kulağına.
-Göreyim seni Yakışıklı. O popodan öyle bir parça alasın ki bir daha dikiş tutmasın. Benim intikamımı al şu Kamil’den, dile benden ne dilersen. Seni en sevimli kanişlerle çiftleştirmezsem şerefsizim. Ben dururken Nurten ile evlenmek neymiş göster ona.
Pitbul Yakışıklı çapkınca bir göz attı sahibesine.
-Sen hiç merak etme. Zaten o popyu gördüm ya ben. Hiç olmazsa bir ısırımcık almazsam ölünce öteki aleme gözlerim açık gider. Madem ki sen de izin verdin, seyret o zaman.
Kamil, Nurten Hanım’ın şortla birlikte getirdiği traktör şamrelini beline geçirerek ‘’ Bekle beni deniz ben geliyoruuumm’’ diye denize doğru koşmaya başlamıştı ki Yakışıklı da gözü ve gönlü Kamil’in poposunda olmak üzere hışım gibi koşmaya başladı.
Kamil arkasından gelen hırıltıyı duyunca gayrı ihtiyari geriye döndü. Aslında öyle köpek milletinden çok da korkmazdı ama bu gelen köpekten başka her şeye benziyordu. Ben deyim Komodo ejderi, siz deyin Tazmanya canavarı.
Gelen nesne karşısında Kamil bir anda Usian Bolt’a dönüştü adeta. Hatta 100 metreyi dokuz saniyenin altına indirdi. Can havliyle kendisini denize attı. EvelAllah sırt üstüde ona kimse yetişemezdi. Üstelik bir köpek suda ne kadar hızlı yüzebilirdi ki?
Kamil’i karada yakalayamamanın öfkesiyle suya daldı Yakışıklı… Kamil o anda bir baktı ki kendisi sırt üstüde çok iyiydi ama pitbul Yakışıklı serbestte sanki reankarnasyona uğramış Mark Spitz… Mübarek jet ski gibi geliyor üzerine. Acil bir can kurtarıcıya ihtiyacı vardı. Tüm gücüyle bağırdı ‘’Nurteeen Koşşşş’’
Pitbul Yakışıklı pis pis sırıttı:
-Kaçma benden bebişim. Bir şey yapmıycam korkma.
Kamil bir daha baktı Yakışıklı’ya. Sözleri tatlıydı ama yüzündeki ifade öyle hiç de bir şey yapmayacakmışa benzemiyordu.
Bu arada Nurten Hanım kıyıda telaş içinde - o bir saniyede- ne yapacağını düşünürken baktı Sami Hoca da gelmiş Sarımsaklı’ya. Hatta gelmekle kalmamış Süheyla Hanımla derin ve koyu bir muhabbete başlamış bile.
Can havliyle bağırdı.
-Sami Hocam yetişin. Köpek Kamil’i parçalayacak.
Sami Hoca’nın sağır kulakları bu seslenişi duymadı elbette. Hem duysaydı da fark etmezdi. Kaymak gibi Süheyla varken kim bakardı Kamil’i bir köpeğin parçalayacağına. O anda Süheyla Hanım’a harem-i hümayun hakkında oldukça faideli bilgiler vermekle meşguldü zaten.
Pitbul yakışıklı ‘’ You are always in my’’ hart diye dişlerini geçirdi Kamil’in en nazik tarafından.
Başkası olsa ‘’Ahhhh’’ diye bağırır lakin Kamil, ‘’ Nurteeen Koooşşş’’ diye bağırdı bir kez daha.
Nurten Hanım denize girdiği anda oralardan tesadüfen geçmekte olan Sahil Güvenlik derhal olaya müdahale ederek Kamil’i denizden çıkardı.
Şu sıralarda mı?
Poposundaki daire şeklindeki diş izlerini çoktan unutmuşmuş. Bir şiir yazıyormuş duyduğum kadarıyla. Hatta başlığını bile hazırlamış: NURTEEEEEEN KOŞŞŞŞŞ
YORUMLAR
Sami Ağabey, yok bu böyle olmuyor biliyorsun değil mi?
Sen bu yazıları yaz yaz yaz... Sonra da bir köşeye at eskisin gitsin. Haa eskiden olsa, belki edebiyattan anlayan kapıdan geçen bir nayloncu filan bulurdu da insan, bedenine göre leğen alırdı. O da yok.
Yakında okumayı bilene rastlarsak ne mutlu bizlere.
Herkesin elinde bir tel. oyun peşinde. Dırink dırink... Ya kardeşim bari İDO'larda MİDO'larda oynamayın. Pencereleri açık olsa, tek tek dolaşıp alıp ellerinden atacam hepsini denize dua etsinler Allah'a.
Bir tane de günlük gazete okuyanınız olmaz mı sizin ya?
Memlekete leğen mi lazım, sabun mu, biriniz de merak etsenize Allah aşkına.
Sonra Nurten koşşş. Nurten ne yapsın ki? Bırak kadıncağızı kendi haline ya.
Pazar pazara gitsin, pazartesi sinemaya, salı güne, çarşamba pazara, perşembe perişan bir gün derler sakın evde oturmasın vur patlasın, sen çal o oynasın.
Cuma sen camiye, o pikniğe.
Cumartesi o hamama, sen temizliğe.
Yeter bu kadar Nurten Abla yorulmuş olmalı biraz oturup dinlensin artık.
Sevgiyle.
Çok hoştu gerçekten.
Başka yerden ısırık almadığı için şükretmeli bence kahramanımız.
''Şu kart horozu hadım et'' diye talimat da alabilirdi hani.
Akdeniz ve Ege'nin güzel coğrafyasında,
yaz mevsiminin tadını çıkaran iki laf ebesini tebessümler eşliğinde okurken,
deniz ile dağ arasına sıkışmış bir dolgu alanında yükselen devasa bir stadyum inşaatının,
çimento kokan, asfalt kokan, yağ kokan, sevimsiz çalışma şatlarının günü ağırlaştırdığı anlarda,
hayatın güzelliğini hissediyorsunuz yeniden inanın.
Ve,
iyi ki varsınız diyorum dostlar.
İyi ki yazıyorsunuz.
sami biberoğulları
Kamil Oğuz Marmara'nın erin sularının tadını çıkarıyor ya Sami Hoca maalesef dört bir yanı dağ olan bir coğrafyada, üstelik denize sadece altmış kilometre yakın olduğu halde deniz, güneş, kum keyfi yapamıyor.
Hayalen de olsa denizde olmak güzel yine de.
Ben esasen bu savaşın bitmesinden yana değilim ille velakin pehliavan tefrikası gibi her gün yayınlanmasından yana da değilim. Sanırım ara ara yazacağız bir şeyler yine.
Selam ve sevgilerimle.
Bence siz hep nesir yazın Sami Bey, gayta muhabbetini saymazsak kalem su gibi aktı; tebrik ederim.
sami biberoğulları
Eleştirinin böyle yapıcı olanının her zaman başımın üzerinde yeri var.
Selam ve sevgilerimle.
annem babam uyuyor ben kahkaha atmamak için zor duruyorum. Ço güzeldi gecenin bu saatinde beni güldürdün tebrikler
sami biberoğulları
Rabbim tebessümleri yüzlerimizden eksik etmesin.
Selam ve sevgilerimle.