- 456 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ DUVAR
"Eğer öksüz kalırsa bu ölümüne sevda
Sussun rüzgâr, solsun güneş, bitsin bu rüyâ
Eğer gönüllerde sevgiye yer yoksa
Aşktan söz etmeyi bırak dalgalara
Bir çivit mavisi renkle yazılsın
Sen, ben, hikâyemiz, bu kara sevda
Aramıza çizildi bu mavi duvar
Bakıp bakıp sevdalı kıyılar ağlar
Dünya bölündü, ortasında ikimiz
Sevdamı saklıyor kalbimdeki deniz
Eğer bu sevdaya sahip çıkmıyorsa dünya
Sussun rüzgâr, solsun güneş, bitsin bu rüyâ"
Zor dostlarım zor. Hem de çok zor...
Nedir bu kadar zor olan? Derseniz…
İnsanoğlu sosyal bir varlık olduğuna göre toplumdan ayrı düşmesi dolayısıyla bir başına yaşaması hiç de kolay olmasa gerektir.
Ancak gelin görün ki, derin düşünen ve derin hisseden bir takım özel insanlar değil toplumun arasına karışmak kendi gölgesinden bile kaçar hale geldi giderek.
Ve bu insanların düşünce, duygu, beklenti ve değer yargıları öncelikle içinde bulundukları kendi toplumunun çoğunluğuyla bağdaşmıyorsa eğer, aralarında görünmez bir duvar örülmüş ve yalnızlık bu insanlar için son durak olmuştur maalesef.
Sağlıklı bir ruh ve dolayısıyla akıl varlıklarını koruyabilmenin telaşıyla başlarını avuçları arasına alıp susmaktan başka seçenekleri kalmadığını kabullenmişlerdir benliklerinde coşup taşan onca fırtına ve isyanlara karşın.
İşte insan gücünün ve aklının yetersiz kaldığı ciddi yenilgilerden biri de bu olsa gerek.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki; toplumun çok büyük bir kesimi çeşitli psikolojik sorunlar ve madde bağımlılığının onanamazlığı içinde kıvranıp duruyor bilerek ya da bilmeyerek.
Bu anlamda hastaneler tıklım tıklım. Bir yatakta birkaç hasta yatmakta. Bir psikolog/psikiyatra yüzlerce hasta düşmekteyse...
Bunları hayal etmek bile ne zor gelir insana.
Aklı selim sahibi olmadan. Olan bitenleri tarafsız bir gözle irdelemesini bilmeden. En önemlisi toplumunu yeterince tanımadan söz sahibi olmaya ne kadar hakkınız olur bilinmez!
Olmadık durumlarda olmadık şeylere sevinç çığlıkları atmak. Bir anda değişebilecek olumsuz bir pozisyona kederlenmek cahil toplumlara has durumlardır.
Siyaset ve ekonomi yani paraya ilgi duymasanız da yaşamınıza yön veren iki kavram ne yazık ki. Yediğiniz ekmeğin içtiğiniz suyun aldığınız nefesin sağlıklı olup olmadığının göstergesidir daha da ötesi.
Hemen her şeyin dokunulmayacak kadar kirlendiği bir ülkede her şeye karşın temiz kalabilmek erdemlerin en soylusudur bana kalırsa.
OYSA;
“Bütün cihanı araştırdım, güzel ahlaktan daha üstün bir liyakat bulamadım.” Der MEVLANA.
İçtiğimiz bir bardak çayın nice emeklerle derlenip ne çok işlemlerden geçerek elimize ulaştığının hikayesini yemyeşil çay tarlalarında gözü yaşlı bulutların altında: Çay elinden öteye gidelim yali yali /sırtındaki sepetin ben olayım hamali türküsünü söyler peştamalli kızlar neşeyle.
Sinop Cezaevi parmaklıkları arasından Ak Limana doğru savur Onurun şiirini Sabahattin ALİ “Başın öne eğilmesin/ Aldırma gönül aldırma” diyerek..
Everest Dağı, Ağrı Dağı Efsanesine kulak verir öykünerek zirvelerden..
İlkbaharın papatyalı kırlarından salıverirler gökyüzünün maviliklerine uçurtmalarını güleç yüzlü çocuklar heyecanla..
Hazarfen Ahmet Çelebi görünmez kanatlarını takıp uçar Galata Kulesi’nden düşlerini kurduğu kim bilir ta nerelere…
Ya Erzurum’lu EMRAH’IN koşması kaç gönül sesine tercüman olmuştur bilinmez…
Ne feryad edersin divane bülbül
Senin bu feryadın anam gülşene kalsın
Bu dünyada eremezsen murada
Huzur-u mahşere anam divana kalsın
ESENLİKLER…
YORUMLAR
Zaman, hayat, anın sevimsizlikleri,
düzenin aksaklıkları,
sitemi hak eden her ne kadar şey var ise dünyada,
ve de en önemlisi duyarsızlık,
ancak bu kadar güzel,
ancak bu kadar samimi,
ancak bu kadar gönülden eleştirilebilirdi.
DEVRİM DENİZERİ
Selam Sevgi ve Esenlikler.