- 339 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
-ALTERNATİF BİR SPOR DALI OLARAK BASKETBOL-(2)
-SOSYO KÜLTÜREL BİR ANALİZE DOĞRU-
Amerika’da basketbol diyorum da; ilk izlenimlerimi edinmemde 1980’lerin başlarında siyah beyaz ekranımızı süsleyen Beyaz Gölge adlı televizyon dizisinin rolü büyüktür. Bir lise ortamında konusu geçen dizi de lisenin basketbol takımı ve Coach’ları öne çıkar. Açıkçası Coach kavramı bile ben de yenidir. Tanıdığım ilk Coach Ken Reeves’dir. Rahmetli Aydan Siyavuş’u hatırlarım da belki de kendimden utanmalıyım. Ne çare ki, kişisel tarihim de olaylar bu şekilde gelişir. Ancak bir hususu da göz ardı etmemeliyim. Aşağı yukarı aynı dönem de Aydan Siyavuş hocayı fark etmem de diziden kaynaklanan sanal bir koçun rolü önemlidir. Kaldı ki Beyaz Gölgenin eğitici ögeleriyle iyi bir aile dizisi olduğunu da söylemeliyim.
Lise kozmopolit bir ortama sahiptir. Amerikan toplumunu yansıtır şekilde her ırktan öğrenci vardır. Coolidge, Salami, Goldstein, Gomez, Hayward, vs. oyuncuların tüm serseriliklerini tölöre eden ve onların sorunlarını çözen, farklılık ve zıddiyetlerini eriterek başarıya doğru kanalize eden bir lise koçu unutulmaz.
Bir bölümden hatırladığım replik mi? Takım bir dönem üst üste mağlup olur. Ligdeki durum öyle bir hal alır, zenci pivot Coolidge ya da kısaca Cool soyunma odasında bizi artık Kareem Abdül Jabbar bile kurtaramaz diyecektir. Bir de Koç Reeves’in oyuncularına hadi kızlar hareketlenin hitabı aklıma gelir. Tabi Amerikan basketbol kültüründe karşımıza çıkan NCAA ya da kolej ligini bana gösteren de Beyaz Gölge olmuştur. Hatırlayabildiğim kadarıyla bir bölümde Coolidge’ye NCAA’dan teklif gelir. Açıkçası NBA hayalleri de kuran ve teklifi değerlendiren Coolidge bir müddet sonra liseye geri dönmek suretiyle sevgili koçu Ken Reeves’e kavuşacaktır.
Aslında bu sıçrama Coolidge’de istenen sonucu vermese de Amerikan basketbolunda bu konuda benzeri bir başarı örneği vardır. 1980’lerin ünlü NBA yıldızlarından Moses Malone 1976’da liseden direk NBA’a transfer olur. Yani; NCAA’yı atlayarak. Üstelik NBA’da üç kez en değerli oyuncu da seçilir. Hiç şüphe yok ki bu durum istisnai bir figürü önümüze koyacaktır.
Ülkemiz de uzun yıllar NBA bir mit olarak kalır. Amerikan basketbolu hakkında izlenimlerimi Harlem Globetrotters gösteri takımı oluşturmaya devam eder. Harlem’in gösteri mahiyetinde Washington Generals ile yaptığı maçlar anlaşmalı mahiyetiyle birlikte şov dünyasının önemli bir rengidir. Oysa gerçekte “koyunun olmadığı yer de keçiye Abdurrahman Çelebi derler” hikâyesidir.
Profesyonel basketbol ligi NBA’nın bizim televizyonlarımızda gösterime girmesi 1988 yılına karşılık gelir. Ben en çokta Kareem Abdul Jabbar’ı merak ederdim. Açıkçası, çocukluğumdan itibaren müslüman bir basketbol yıldızı figürü de bende önem arz eder. Maalesef Kareem Abdül Jabbar’ı emektarlık zamanında ancak izleyebildik. O sıra Jabbar 19 yıllık NBA kariyerine sahiptir. Kendi geliştirdiği Skyhook atışlarını çengelli şut olarak bilmeme karşın Abdüljabbar kanalıyla izlemek ayrı bir lezzettir. Efsaneleştiği dönemlere oranla performansı tatmin edici olmasa da. Açıkçası, efsane ile yaşayan efsane kavramlarının aynı şey olmadığını o zamanlar fark ettiğimi söyleyebilirim.
O yıllar basketbol yorumlarıyla beraber Murat Murathanoğlu’nu da karşımıza çıkarır. Aksanı ve konuşma stili zihnimde basketbol yorumcusu profili oluşturacaktır. Yıllar boyu ünlü basketbolcu Lebron James’i maç anlatımlarının heyecanlı atmosferiyle de bütünleşen bir çizgi de telaffuz edişiyle bellediğim bir isimdir.
Murathanoğlu’ndan ilk hatırlamam NBA’nın 1988 yılı başlarında TRT’de ilk verilen maçı dolayısıyla olur. Los Angelos Lakers-Boston Celtics karşılaşması vitrin bir maç olmaktadır. Boston Celtics Amerika’da beyazların takımı olarak simgeleşmektedir. Boston, 18. yüzyılda İngiltere’ye bağlı on üç sömürgenin bağımsızlığına kavuşması neticesinde Amerika Birleşik Devletlerinin oluşma sürecinin motor kentlerinden biridir. Siyahların köle, beyazların ise egemen olduğu dönemlerin öne çıkan kentlerinden olmaktadır. Bir bakıma Amerikan profesyonel basketbol ligi NBA’ya da bu durumun yansıdığı söylenebilir. Boston Celtics’in ağırlıklı yapısı beyaz oyunculardır. Lakers ise zenci basketbolunun simgesi olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla bizde ki ilk NBA yayınında TRT’nin sunumu bir şekilde bu durumu ortaya koymaktadır.
Murat Murathanoğlu kanalıyla aldığım ilk bilgiler arasında Celtics’in başlıca yıldızı Larry Bird’in Amerikan kamuoyunda beyaz kral lakabıyla anılmasıdır. Gerçektende Bird NBA tarihinin önde gelen isimleri arasında yer almaktadır. O dönemde izlediğim Larry Bird komple bir yıldızdır. Basketbolcü olarak takımı adına her harekette Bird öne çıkar. Sayı, ribaunt, blok, top çalma, asist, vs. Yani Celtics’in gözbebeğidir. Son derece disiplinli ve iyi bir takım oyuncusudur.
Ancak beyaz kral lakabı o zamanlar beni düşündürür. Hani o dönemde Amerikan spor kamuoyunda öne sürülebildiği gibi Larry Bird gelmiş geçmiş en büyük oyuncu mudur? Benim kişisel gözlemlerim bu değerlendirmeyi doğrulamaz. Kendi hesabıma All Star maçlarında da Larry Bird’i defalarca izlerim. Bilirsiniz All Star maçları yılda bir kez doğu ve batının en iyi oyuncuları arasında yapılır. Açıkçası şovun öne çıktığı maçlardır. Ancak NBA’nın o dönemdeki en büyük yıldızlarının ciddi anlamda rekabet ettiği maçlardır. O yıllarda izlediğim All Star maçlarında Larry Bird’in fast break basketbol ortamında yitip gittiğini hatırlarım. Larry Bird’in emektar zamanları mıydı, değil. Ancak iki pota arasında sergilenen hızlı, tempolu oyunun Bird’ün profiline uymadığını o maçlarda gözlediğimi söylemek isterim.
Tam da bu noktada Boston Celtics’de gösterdiği yüksek performansın sebebi ortaya çıkmaktadır. Boston Celtics NBA tarihinde savunma ağırlıklı kontrollü basketbol anlayışının önde gelen temsilcisidir. Açıktır ki, takımın bu tarz oyun yapısı içerisinde Larry Bird’ün ağır bir oyuncu olması sırıtmamaktadır. Tempoyu kontrol etmeyi başaran ekip oyununun kilit figürü elbette Bird olmaktadır. Ancak All Star maçlarının yüksek tempolu ve süratli yapısı Bird’e ters gelmektedir. Elbette Larry Bird’ün çok iyi bir takım oyuncusu olması ve komplike yönü onun bir numara olarak algılanmasını haklı kılabilir. Ancak bana göre asıl açıklayıcı öge beyaz bir oyuncu olmasıdır. Bu durumu ortaya koyan gerekçe mi, beyaz kral lakabını hatırlayalım derim. Açıkça, beyaz kamuoyu ve beyaz kral figürünün yan yana gelmesinin salt basketbol kriterlerine göre şekillendiğinden söz etmek hayli müşküllü olacaktır.
1980’li yılların ortalarından itibaren bir başka oyuncunun çaylak dönemini yaşadıktan sonra artan bir şekilde ağırlığını duyurması Larry Bird’ün gelmiş geçmiş en büyük oyuncu sayılmasını beyazlar arasında bile zorlaştıracaktır.
L.T.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.