Dünya tekerimde hikayeler 13 Yorgun Demokrat a Yolculuk
Bisikletle Strazburg dan Paris e 2 Nisan 2013
5. Gün Epernay dan Chatau Thierry .... Meaux a
Yorgun Demokrat a Yolculuk
Not: amac yaptigim bisiklet turlarimi benim icin degerli gördügüm kisilere adamak ve onlarin mezarlarina yasadiklari dogduklari evlere kasabalara pedal cevirmektir. ve bunu yaparken pedal cevirdigim bu kisileri büyeyen oglumun bir gün okumasi ve ögrenmesi umuduyla yola ciktim. haliyle bu kisileri bu yolculuklarda anlatmak hayatlarini Internet ortaminda edindigim bilgiler dogrultusunda yazmak bu projemin kapsami icindedir. yedim ictim gezdim gördüm tarzda degil neden bu tura ciktim ve neden bu zorluklari göze aldigimi daha iyi kavrayabilmeniz umuduyla.
Hayatimiz yollara benziyor. Bazen nereden başlayip nereye kadar uzanacagi ve nerede son bulacaği bilinmiyor. Bizler Fransanin bol rampali yollarinda pedal sürerken, terlerken, yorulurken sana sevgili okuyucum ve sana Charlie Chaplinim malatyada baslayip Paris de son bulan icimizden birinin hikayesini anlatmak istiyorum. Bu yol hikayesinin kahramani Ahmet Kaya.
Ahmet Kayanin yolculugu 1957 yılında Malatya’ya göç etmiş olan bir ailenin beşinci çocuğu olarak doğmasiyla baslar. Babası Sümerbank mensucat fabrikasında çalışan bir işçiydi. İlkokulu Malatya’da okudu. Müzikle altı yaşında babasının hediye ettiği bağlama ile tanıştı. Okuldan geri kalan zamanlarında plak ve kaset satan bir dükkânda çalışmaya başladı. Ailesinin geçim sıkıntısı çekmesi nedeniyle 1972’de İstanbul Kocamustafapaşa’ya göç ettiler ve okulu bırakmak zorunda kaldı. İşportacılık ve çeşitli işyerlerinde çıraklık yaptı. Bu dönemde küçük bir yerleşim yerinden büyük bir şehre taşınmanın ve alışmanın sıkıntılarını yaşadı. Bu sıkıntılarını bir belgeselde şöyle dile getirdi:
Onlarla konuşmuyordum; çünkü onlarla konuşamıyordum. Giyimleri başkaydı, konuşmaları başkaydı. Onlar gibi konuşmaya çalışıyordum. Mesela terziye gidip onlar gibi pantolon diktirmeye filan başlamıştım. Terzinin yaptırdığı pantolonların üzerime uymadığını görüyordum. Onlara yakışıyordu bana yakışmıyordu. Bir kız vardı bizim okulda; herkesin bir aşkı vardır, çocukluk aşkı. Bir gün gittim dedim ki: ’Biraz seninle konuşsak beş dakika, kaçıyorsun hep...’ Bana dedi ki: ’Rica ederim.’ Öyle bir ağrıma gitti ki: ’Ben de sana rica ederim,’ dedim.. Ben o zaman anlamını bilmiyordum, yani onu bir küfür zannettim.»
On altı yaşında yasadışı afiş basmaktan hapse atılir Ahmet Kaya. Daha sonra birkaç arkadaşıyla birlikte Halk Birimleri Derneği’nin çalışmalarına katıldı. Bu çalışmaları sırasında çeşitli etkinliklerde bağlama çalmaya devam etti. Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan bir etkinlikte Ruhi Su ile tanışma fırsatı buldu ve Mahsus Mahal isimli Ruhi Su türküsünü söyledi. 1978 yılında Gelibolu’da askerlik yaptı, bu arada askeri orkestrada müzik çalışmalarına devam etti. Askerlik dönüşü Emine Kaya ile evlendi ve 1982 yılında kızları Çiğdem doğdu.
İşsizlik sebebiyle ekonomik zorluklar çeker. Bu sırada eşi kendisinden ayrılır. Bu ekonomik sorunlarından kurtulmak umuduyla kendi deyimiyle "sistemin tersine hareket" ederek hapse girmeye çalışır. Nihayetinde uzun uğraşılar sonucu çıkardığı Ağlama Bebeğim albümünü 1985 yılında yayımlar. İstanbul Şan Tiyatrosu’nda küçük bir konser verir. Yayımlandığı yıl albüm toplatılır fakat daha sonra sansürü kaldırılır. 1985’te ikinci albümü Acılara Tutunmak için birinci albümde olduğu gibi Değişim Stüdyosu’yla anlaşır. Stüdyonun sahibi, o sıralarda Metris Askeri Cezaevi’nde olan Selda Bağcan’ın kardeşi Sezer Bağcan’dır. Cezaevinde tanıştığı 12 Eylül Darbesi mağduru Gülten Hayaloğlu ile Ahmet Kaya’nın tanışmasına aracılık eder. Albüm yayımlandıktan sonra evlenirler. Gülten Hayaloğlu hapishanede idam cezasına mahkûm olan Nevzat Çelik’in Şafak Türküsü şiirini Ahmet Kaya’ya iletir. Böylelikle geniş kitlelerce tanınması sağlanan albüm, 1985 yılında yapılıp 1986’da piyasaya çıkan Şafak Türküsü olur. Bu albümde aranjör Oğuz Abadan’la çalışır ve hemen hemen tüm besteleri kendisi yapar. Aynı yıl An Gelir albümünü yayınlar. 1987 yılında kızı Melis doğar.
Bizler cocuktuk bir müzik kanalinda bir ödül gecesinde tatsiz olaylara tanik olduk. Olay şuydu.
10 Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Derneği’nin Princess Otel kongre salonunda düzenlenen ödül töreninde yılın en iyi sanatçısı ödülünü alir Ahmet Kaya ve ödül konuşmasında: "Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum." dedi. Bunun sözleri üzerine davetlilerin bir kısmı tepki gösterip, küfür etmeye ve kendisine çeşitli eşyalar fırlatmaya başladılar. Kaya, MGD görevlileri tarafından kongre salonundan olağandışı koşullarda dışarıya çıkartıldı.
O dönemler herkes kahraman kesilmiş bir sanatçiyi linç etme yarişindaydilar. Lakin yillar geçtikce bu tavirlarindan utanacaklarindan habersizdiydiler. Ve şimdi an itibariyle yani 11 Mayis 2013 günü kan ağlayan anadoluma baktiğimda akan sular hep tersine akmiş. Dün kürtçe şarki icin gemileri yakanlar bugün kürdistan naralari altinda yaşiyor. En elem tarafi cumhurbaşkanliği seçimlerinde bizlere seçmemiz icin sunulan adaylardi. Bir tarafta babasi Atatürk düşmani olan Ekmeleddin, bir yanda memleketi kaosa sürükleyen Erdoğan ve diğer tarafta eline silah almiş dağdan inme sözde kürt halkinin özgürlüğü için mücadele veren Demirtaş. Sen okuyucu eğer bir vatanseversen hangisine oy verdin. Ve verdigin oy içine ne kadar sindi. Ahmet Kaya ya linç girişiminde bulunanlar bugün meydanlara çikip diğer vatan hainlerini linç etmeliler bence.
Askerliğimi 2001 yilin kişinda Kars in Digor ilçesinde yaptim. Ermenistan sinirinda sorguçkavak karakolunda. Kuş uçmaz kervan geçmez denilecek bir bölge. O dönemde çok dinlemiştim Ahmet Kaya yi. Yillar sonra Paris e mezarina bisikletle ziyaretine gideceğimden habersizdim. Hepimizin sevdiğini düşündüğüm ve Nevzat Celik e ait bir Ahmet Kaya şarkisi olan Safak Türküsünü birde şiir olarak okumaniz için buraya aliyorum..
Beni burada arama, arama anne
Kapıda adımı, adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne, ağlama.
Kaç zamandır yüzüm traşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim kulağım kirişte
Ölümü özledim anne...
Yaşamak isterken delice!
Ah.. verebilseydim keşke
Yüreği avcunda koşan her bir anneye
Tepeden tırnağa oğula ve kıza kesmiş
Bir ülkeye armağan
Düşlerimle sınırsız
Diretmişliğimle genç
Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma
Usulca açıverdi yanağımda tomurcuk
Pir sultan’ı düşün anne, şeyh bedretinn’i
Börklüce’yi Torlak Kemal’i...
Insanları düşün anne!
Düşün ki yüreğin sallansın,
Düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan
Mutlu bir yusufcuk havalansın...
Yani benim güzel annem
Ala şafağında ülkemin yıldız uçurmak varken
Oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımı içtim
Ne garip duygu şu ölmek?
Öptüğüm kızlar geliyor aklıma,
Bir açıklaması vardır elbet giderken darağacına...
Geride, masa üstünde boynu bükük
Kaldı kağıt kalem.
Bağışla beni güzel annem
Uğur tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana.
Elleri değsin istemedim
Gözleri değsin istemedim
Ağlayıp kokluyacaktın
Belki bir ömür taşıyacaktın koynunda.
Yaşamak ağrısı asıldı boynuma, oysa türkü tadında yaşamak isterdim...
Ölmek ne garip şey anne!
Bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı,
Sedef katmal bir kutu içinde, vermek isterdim çocukların ellerine.
Sonra, sonra benim güzel annem
Damdan düşer gibi(!), vurulmak isterdim bir kıza...
Gecenin kıyısında durmuşum, kefenin cebi yok
Koynuma yıldız doldurmuşum, koşun çocuklar koşun
Sabah üstüme üstüme geliyor!
Kısacası güzel annem,
Bir çiçeği düşünürken ürpermek yok,
Gülmek, umudetmek, özlemek...
Ya da mektup beklemek, gözleri yatırıp ıraklara...
Ölmek, ne garip şey anne!
Artık duvarlari kanatırcasına tırnağımla
Şaşkın umutlu şiirler yazamıyacağım!
Mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamıyacağım,
Baba olamayacağım örneğin!
Toprak olmak ne garip şey anne...
Ölmek ne garip şey anne...
Uçurumlar ki sende büyür
Dağdır ki sende göçer
Ben bayrak derim çiçek derim
Çam diplerine açmış kanatlarını kozalak derim
Gül yanaklı çocuğa benzer
Yinede oğlunu yitirmek kim bilir ne garip şey anne!..
Her kavgada ölen benim,
Bayrak tutan, çarpışan...
Her kadın toprağı tırnaklıyarak doğurur beni.
Özlem benim, kavga benim, aşk benim...
Bekle beni anne, bir sabah çıkagelirim
Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında kapını
Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında kapını
Adı başka, sesi başka
Nice yaşıtım koynunda çiçekler, çicekler içinde bir ülke getirirler...
Anlayabiliyor musun?
Wikipedia amcaya tesekkürler...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.