- 1084 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
GEL GEL GEL GEL SAADETE GEL…
Başlığa bakıp da ‘’Of yaa yine mi siyaset’’ demeyin. Yazının siyasetle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Yani özellikle bizim Korkuteli’de ve her ne hikmetse bizim evin tam karşısındaki at çiftliği yakınlarında hemen hemen her gün Saadet Partili vatandaşların bir minibüse monte ettikleri hoparlerden dinleye dinleye gına getirdiğim o meşhur seçim şarkısından bahsetmiyorum.
Yahu anlamıyorum ki. Bizim evin olduğu mahalde öyle çok fazla başka ev filan yok. Arabayı at çiftliğine yanaştırıp ‘’ Gel gel gel gel Saadete gel ‘’ diye atlardan mı oy istiyorlar? Ama işin bir başka boyutu da ne biliyor musunuz? Bu şarkıyı dinleyen atlar dört nala bir koşuyorlar ki sormayın. Ha; bir de ‘’ Genç Osman’’ var. ‘’ Genç Osman dediğin bir küçük uşak’’ marşını duyan atlar adeta uçuyorlar. Mübarekler sanırsın Dördüncü Murat zamanında yaşıyorlar. Üzerlerindeki binicileri de Sultan Murad-ı rabinin ( IV. Murat demek ) sipahi erlerinden kelle koltuğunda Bağdat kapısın açan Genç Osman.
Hay Allah siyaset yapmayacaktım ama dalmışım.
‘’Gel gel gel gel Saadete gel’’ derken kast ettiğim Saadet Parti olmadığına göre değerli şair arkadaşım Saadet Hanım mı? Yok. O da değil. Buradaki saadet mutluluk anlamında.
Dün ( 04.06.2015 ) Benim hanım, kızım ve torunum Elif Nur, eşimin annesini ziyaret için Fethiye’ye gittiler. Şimdi diyeceksiniz ki ‘’ Tamam anladım. Onlar gidince sen de kafanı dinleme, Elif Nur’un ‘’Dedeee’’ diye ünlemelerinden bir kaç günlüğüne olsa da kurtulduğun için mutlu oldun.’’ Değil efendim.
Eşim gitmeden evi tertemiz etti.Yunus’u banyo ettirip onu da tertemiz etti. Bulaşıklar filan yıkanmış vaziyette. Yemek de var. Velhasılı kelam öyle bana fazla bir iş düşmüyor. Akşam olunca Yunus’a yemeğini yedireceğim hepsi o. Bu da benim için en kolay iş.
Derken eşim, kızım ve torun evden ayrıldılar. Bizim Yunus Efendi onların evden ayrılmalarını beklemiş olacak ki onlar gider gitmez - altı bezli olduğu halde- öyle bir çiş ve kaka yaptı ki ne yatak kaldı ne çarşaf. Tabii ki berbat olan örtüleri toplamak, Yunusu tekrar temizlemek, tekrar bezleyip yeni kıyafetler giydirmek bana düştü yine. Tabii ki yabancısı olduğum şeyler değil. Zaten bunu bildiği için eşim, hiç gözü arkada kalmadan Yunus’u bana bırakabiliyor.
Neyse bunları hallettikten sonra sıra geldi Yunus’a yemek yedirmeye. En sevdiği yemek olan Kuru fasulye ve pirinç pilavı vardı menüde. Yemekleri az ısıttım. Kuru fasulyenin içine ekmek doğrayıp fasulyeleri çatalla iyice ezdim. Başladım yedirmeye. Yedirme dediysem öyle çiğneme diye bir olay yok. Bizimki Agop’un kazı gibi yutuyor. Pilavı ise üzerine yoğurt dökerek yutturuyorum. Bir kaşık yiyeceği rahatlıkla yutan bizim oğlan iki tane hapı yutmuyor maalesef. Haplarını da mecburen yemeğin içine atarak yutturuyoruz.
Yunus eliyle komut veriyor: Elini pilav tabağına uzatıyor, pilav, kuru fasulyeye uzatıyor, kuru fasulye, suya uzatıyor su veriyorum.
Karnı acıktığını genelde ocağın üzerindeki tencerelerin kapakların yere atarak ifade eden Yunus, karnı doyunca arkasını döner ve en sevdiği oyuncak olan çay kaşıklarını eline alarak yere atar; sonra yerden tek tek toplar yine atar. Daha sonra aynı çay kaşıklarından bir tanesini ağzına sokarak taa bademciklerine kadar dokundurur ama yutmaz. Bu da onun oyun anlayışı işte.
Yemek yendi, alt temiz ve kuru sırada uyku var. Kendisi kalkar yatağına girer battaniyesini üzerine çeker.Yaz ya da kış fark etmez, yüzünü örter ve uykuya geçer.
Bu gece de öyle oldu. Yatağına girdi ve sesli sesli horlayarak uyumaya başladı. Onun uykuya geçmesinden istifade ben de akşam yemeğimi yedikten sonra televizyonun karşısına geçtim. O kanal senin bu kanal benim zaping yapıyorum.
Erzurum’da Hdp mitingi öncesinde olaylar çıkmış. Hdp nin bir minibüsünü yakmış bir gurup Erzurumlu. Hem de içinde bir insan olduğu halde.
Bir insana bir başka insanı yakarak öldürme hakkını kim veriyor acaba? Bir insan, ya da insanlar nasıl oluyor da bu derece vahşileşebiliyorlar? Üzüntü verici görüntüler elbette. Lakin atalarımız boşuna dememişler ‘’Rüzgar eken fırtına biçer’’ diye.
Haberlere devam ediyorum bir müddet. Hdp dışında tüm siyasi partilerin konuşmacıları bir diğerini Hdp ile ittifak kurmakla suçluyor. Yahu ben bile ‘’Anti reklam da bir reklamdır’’ kuralını biliyorum da bu siyasiler bunun farkında değiller mi? Her gün Hdp ve barajı aşıp aşamayacağı konusu ekranlarda en çok seyrettiğimiz konu. Gelsin bana sorsunlar söyleyeyim. Hdp barajı aşar efendim. Eğer ki bir ülkede ‘’Türkiye Türklerindir’’ diyenler Türkiye’nin Güneydoğusunda, Doğusunda bazı illere gidemiyorlar, buna mukabil Hdp yanmayı, dayak yemeyi ( hatta linç edilmeyi ) göze alarak Atatürk’ün milli Mücadeleyi başlattığı Samsunda, Milli Egemenliğin temellerinin atıldığı Erzurum’da binlerce taraftarının katıldığı mitingler yapabiliyorsa. Eğer Türkiye’nin en milliyetçi partisinin genel başkan yardımcısı ‘’Hdp nin barajı aşması bizim işimize yarar’’ diyorsa ve eğer hem ana muhalefet hem de yavru muhalefet mevcut iktidarın gitmesini ve kendilerinin bir koalisyon hükumeti kurmaları durumunu Hdp nin barajı aşması şartına bağlamışlarsa Hdp barajı da aşar, hatta Çin Seddini bile aşar.
Off yaaa. Yine siyasete daldım. Kusura bakmayın.
Neyse ki dizi filmler saati başladı. Lakin öyle seyredilecek ahım şahım bir halt da yok hani. Kimin eli kimin cebinde pek de anlamadığım ama hanım yüzünden seyretmeye başladığım ‘’ Asla vaz geçme’’ diye bir dizi var. Ona baktım biraz. I ıh. Sarmadı. Zaplarken baktım eski göz ağrım Kurtlar Vadisi var. Açtım ki abovvvv. Bizim Polat Alemdar dünya evine giriyor. Lakin dünya evine girmeden önce kabak kafalı bir ABD profesörünü golf sopasıyla döve döve öldürdü. Sonra da hiç bir şey olmamış gibi geldi nikah masasına oturdu nikah memuruna ‘’Evet’’ dedi. Bir de Çakırın oğlu Pusat var. Garibim çocuk deline deline kevire döndü. Mübareği al süzgeç olarak kullan. O derece yani. Kedi için dokuz canlı derler ya. Bizimki on dokuz canlı mübarek. Lokman Hekim’in ölümsüzlük iksirini bulmuşlar sanırsın. Ama tabii ki öldürmeyen Allah öldürmüyor. Onu da hesaba katmak lazım.
Böyle heyecanlı heyecanlı film seyrederken bir taraftan da face booka bakıyorum öylesine salak salak. Kimi ne yemiş, ne içimişse onu paylaşmış, kimi aşk meşk derdinde, kimi de ‘’ Ne olacak bu memleketin hali?’’ modunda. Hep aynı şeyler.
Birden bire Yunus çırpınmaya başladı. Öyle Türk’ün bayrağını görmüş Karadeniz’in çırpınması gibi bir çırpınış değil bu. Bizim artık yirmi senedir yani Yunus dört yaşındayken aşina olduğumuz ve Biberoğulları ailesi için sıradan bir şey olan epilepsi (sara) nöbeti bu.
Bu vesileyle belirteyim. Sara krizi tutmuş birine kesinlikle soğan koklatmayın. Bir başka şey de koklatmayın. Böyle durumlarda yapılacak en doğru şey hastanın dilini ısırmasını önlemek, ağzından nefes almasını sağlamaktır. Bunun için de kriz başladığı anda yavaş yavaş kasılacak ve kilitlenecek olan ağzına ( Dişlerinin arasına ) tahta bir kaşık koyun. Ağzından çıkan köpükleri silin. Hafif yan yatırarak rahat nefes almasını sağlayın. Çırpınma esnasında elini kolunu bacaklarını ve kafasını sert bir zemine vurmasını ve kendisini yaralamasını önleyin. Tüm yapacaklarınız bundan ibaret. Ama öncelikle paniğe kapılmayın. Serinkanlı olun. Sara krizleri kalp krizleri ile çok karıştırılır. Kişinin sara krizi geçirdiğinden eminseniz asla suni teneffüs yaptırmaya kalkmayın.
Neyse…Sara nöbeti beş dakika kadar sürdü. Bu esnada Yunus’un rengi mosmor olmuştu ve en önemli sıkıntı her zaman olduğu gibi nefes alıp vermekteydi. Her şey normale döndükten sonra o uykusuna devam etti, ben de televizyon seyretmeye…
Gecenin ilerleyen saatlerinde bir kez daha nöbet geldi. Dediğim gibi…Bizim için artık rutin bir durum. Düşünün ki dört yaşındaki Elif Nur bile korkmuyor dayısının nöbetlerinden. Bizim tek korkumuz ise ‘’Ya bir gün adeta son nefesini veriyormuşçasına alıp verdiği o nefesi bir daha alamazsa ‘’ korkusu. Her nöbetin beyninde yeni tahribatlar yaptığını biliyoruz çünkü. Ayrıca, kas hastası insanların en fazla kırk yıllık bir ömürleri olduğunu da biliyoruz ( Bazı istisnalar hariç. ) Sanırım o güne de alışığız her ne kadar korksak da.
İkinci nöbetten sonra Yunus derin bir uykuya daldı. Vakit hayli geç olmuştu. Ben de yatağa girdim ve hem bedenimi hem de ruhumu uykunun derin ve serin kollarına bıraktım.
Sabahın altısında kesif bir kaka kokusuyla uyandım. Öyle böyle değil. Sanırsınız birileri resmen gelmiş benim burnumu tuvalet niyetine kullanmış. Bizim Yunus tamam altına kaka yapar ama bezli olduğu için koku bu kadar çok olmaz. Bu sefer bir başka şey. ( Üstelik burnum öyle çok da koku alan bir burun değildir eşimin burnundan farklı olarak. Eşim bu konuda av tazısı gibidir sağ olsun. Sokaktan geçen vatandaşın sigara kokusundan bile rahatsız olur.)
Zorlukla gözlerimi açtim baktım ki ne görsem iyi. Yunus, altındaki pijamayı çıkarmış. Bezini de sökmüş. Yataktan başlayarak öncelikle yattığımız odayı daha sonra da mutfağı gah nokta atışı ile, gah küme halinde bir güzel sıvamış.
Elleri kolları sıvadım tabii ki. Halıları -yıkanmak üzere- balkona attım. Sonra Yunus’u tepeden tırnağa temizledim. Daha sonra yıkanması gereken çamaşırları çamaşır makinesine doldurup yıkamaya başladım ve tabii ki duş aldım ve daha sonra da Yunus’a kahvaltısını yaptırdım.
Şimdi diyeceksiniz ki ‘’Peki saadet bunun neresinde*’’
Sabah kalktığımda Yunus hâla nefes alıyordu. Yaşıyordu yani. Bundan daha büyük saadet mi olur?
Hem biliyor musunuz bahçemizde bir kaç ay önce bembeyaz çiçekler açan ağaçlar bu gün baktım kıpkırmızı kirazlar vermiş. Kayısılar neredeyse sararmaya başlamış. Hele de o Japon gülü yok mu? Geceden üzerine düşen çiğ taneleriyle o kadar güzel görünüyorlardı ki. Nane ve terelerin kokuları ciğerlerime ferahlık verdi. Eşimin teneke kutulara diktiği küpe çiçeklerine ne dersiniz? Arsızlar…Dün gece benim neler çektiğimden habersiz bir açmışlar ki sormayın.
Biraz sonra atlar da başlar ‘’ gel gel gel gel Saadete gel’’ müziği eşliğinde kişnemeye. Üzerlerindeki yağız yiğitlerle dört nala koşar dururlar artık.
Bundan büyük saadet olur mu?
YORUMLAR
Hocam ALLAH size kolaylklar ve sabır versin Benim canımı sıkacak bir olay olacaksa öncesinden sürekli şarkı okumak gelir içimden ve böylelikle kendime moral depolamış oluyurum Acaba diyorum sizde saadete gel derken moral vermiş mi oluyorsunuz kendinize diye düşündüm ALLAH beterinden korusun sizi saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Sizleri böyle yanımda gördükçe o sıkıntılar daha da azalıyor inan.
Allah sizlerden razı olsun.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam;
Yunusları, prensesleri, yüce yaradan allayıp, pullayıp imtihan dünyasında kucağımıza koyuyor. Çocuklarımı büyütürken, her döneminde biraz daha rahatlayacağımı düşünürdüm. Oysa evladın var ise beşikten mezara her dönemi ayrı ayrı mücadele imiş. Onlara gösterilen büyük sabır ve özveri Allahın yüreğimize koyduğu zerrelerden olsa gerek. Tanrı Sizi yüreğinizle ödüllendirmiş, zerrelerin en büyüğünden koymuş.
Bu kocaman yürek karşısında saygı ile eğiliyor, sizi de gönülden kutluyorum.
Esen kalınız.
sami biberoğulları
Rabbim her birimizin imtihanı için bizlere güç ve kuvvet versin.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam,
Meslekî hayatımın ilk iki yılı hariç, diğer zamanlarımı geçirdiğim "özel eğitim" alanında karşılaştıklarım, yaşadıklarım dolayısıyla anlattıklarınıza hiç de yabancı değilim ama inanın benimki sadece iş saatlerini kapsayan bir durum. Sizinki ise, ömrünüzün her dakikası. Ve buna rağmen hâlâ pozitif bir ruhla hayata yaklaşımınız gerçekten "allahlık bir adam" olduğunuzun göstergesi. Sizi tebrik ediyorum. Ömrünüze bereket diliyorum. Muhabbetle selâmlıyorum. Yunusumuza da Cenab-ı Allah'tan huzur diliyorum.
sami biberoğulları
Zarif yorumun ve iyi dileklerin için çok çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.
Saygıdeğer hocam, yazının sonuna doğru giderken, "insanın böyle rahat yazabilmesi için, burada olduğu gibi emsali az bulunur bir dertle yaşama sevinci arasında durup, bu dengeyi gösterirken, doğanın ve toplumun zenginliklerini de gözden kaçırmaması lazım" diye düşünmekteydim; finalde karşıma çıkan cümleler, yaşama sevincine bağlanan cümleler, o dertle birlikte, derde direnci getiren samimi bir hayat algısını hissettirdi...
Yalnızlık malnızlık diye burada iç dökenler gelsinler de okusunlar bunları, sonra düşünsünler ne yazacaklarını...
Dolayısiyle, sizin yazılarınızı okuyup eleştirmeden geçmeyenler, nasıl bir ferasetle karşı karşıya olduklarını da hesaba katsınlar...
Kederlendim, hocam...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bazı sıkıntılara insan kendisini alıştıramazsa yapacağı şry için için kendi kendini tüketmek olacaktır.
Kendini tüketen insan ise sadece kendini tüketmiş olur ki bunun kimseye bir faydası yok.
O halde her şeye rağmen hayata tutunacak bir sebep bulmalı insan.
Selam ve sevgilerimle.
İlginç adamsın hocam.
Hayatın zahmetlerini, sevimsizliklerini, eziyetlerini,
velhasılı kelam tüm olumsuzluklarını,
bir güzel çiçek, bir hoş koku, gönülden sevilen bir evlat varlığı ile mutluluğa çevirebiliyorsun.
Sen ne hoş adamsın.
Sen ne güzel adamsın.
Sen ne baba adamsın.
Çocukların, torunun, eşin, tüm arkadaşların seninle gurur duymalı.
İster sanal olsunlar, ster gerçek.
Senden öğrenecek çok şeyleri var zira.
Yazıyı okurken ben sıkıntılara düştüm de,
yaşarken sen düşmedin valla.
Helal olsun sana.
Başka ne diyeyim?
sami biberoğulları
Hayat her zaman insanın önüne altın tepsi içinde ve en güzel haliyle gelmiyor.
Takdir-i ilahiye karşı gelecek de değiliz. O halde hayata gülümsemek için bir sebep, ya da sebepler bulmalıyız diye düşünürüm ben.
Haa öyle hep gülen bir insan da değilimdir aslında. Hatta yakından tanıyan dostlar '' O surattan o espriler nasıl çıkıyor''derler bana.
Bilmiyorum. O da Rabbimin bir armağanı olsa gerek bunca çileli bir hayatın mükafaatı olarak.
Selam ve sevgilerimle.
Senin büyüklüğün o kadar dert varken bile dünya ile dalga geçmen,
Bu da gösteriyor ki kafan kadar büyük yüreğin Allah kolaylık versin,sabır versin sana can arkadaşım...
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Sen yakınen şahit oldun benim hayatıma.
Güzel dileklerin için çok çok sağ olasın.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Sayfa dostlarınızın müşterek saygı ve sevgi duyduğu bir insan olarak şüphesiz ki birçok özelliğiniz var ancak bu özeliklerinizin başında sevgili Yunusa olan ilginiz hepimiz için ayrı bir anlam taşıyor. Bu nedenle de sizi gönülden kutluyorum.
Saygı sevgilerimle.
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.