- 359 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VEFASIZ
Aman Tanrım bu ne hal!
Aman doktor iyi bak. Tüm hücreleri tek tek incele.
Ellerindeki cihazlar son model mi?
O beyinlerin, o yüreklerin hiçbir hücresinde VEFA yok mu? VEFA uğramamış mı o hücrelere? Hücrelerin zarlarına da mı değmemiş VEFA rüzgârı?
Aman doktor, canım doktor bu Vefasızları insanlaştıracak hiç mi bir ilaç yoktur?
Ey VEFASIZ.
Sen, o kadar çoksun ki sen…
Vefa’nın İstanbul’da bir semt adı olduğunu da bilmezsin sen…
Boşuna kızmışım sana ben ey VEFASIZ!
Kendimi boşuna harap etmişim…
Ahlarım boşunaymış ey VEFASIZ!
Boşu boşuna kaçmış uykum ey VEFASIZ!
Yıllar yılı değil, bir saniye bile senin için uykusuz kalmaya değmezmiş…
Boşu boşuna lokmamı bölüşmüşüm, aç kalıp seni doyurmuşum ey VEFASIZ!
Boşu boşuna yorganımı, döşeğimi, yastığımı sana bırakıp kara toprağı döşek, kara taşı yastık, gökyüzünü yorgan yapmışım bedenime ey VEFASIZ!
Boşu boşuna asfalt yolları, otobanları sana bırakıp, patika yollarda, yırtık spor ayakkabılar içinde, lime lime olmuş tabanlarımın acısını yüreğime gömmüşüm ey VEFASIZ!
Boşu boşuna cehennem zebanilerini aratmayan o kişiliği çürümüş, ilişkileri kokuşmuş, vicdanı buruşmuş, ağzı kenef gibi kokan insan kılıklı yamyamlara direnmişim ey VEFASIZ!
Sen acı çekmeyesin diye, o tezgâhlarda kendimi boşu boşuna feda etmişim ey VEFASIZ!
Bir kör yılan gibi elektrik vücudumda gezinirken otuz iki dişimin otuzunu verdim, senin adını vermedim ey VEFASIZ!
Ey VEFASIZ! Leblebi fırlatır gibi otuz dişimi fırlattım, ağzı kenef kokan o zebanilerin yüzüne…
Boşu boşuna seni korumuşum. Allah, İsmail’i bıçaktan kurtarmak için bir hayvanı kurban etti. Ben seni kurtarmak için otuz dişimi kurban verdim.
Boşu boşuna alnımın teri, gözümün nuru, emeğimi sana bağışlamışım ey VEFASIZ!
Sen kebaplar zıkkımlanırken benim paramla, ben Kâhta’da üç ay boyunca Hülyam lokantasında 24 saatte bir öğün çorbayla açlığımı bastırmışım.
Tehlike çanları çalmazken başımda, seni yanımda boşuna gölgem gibi taşımışım.
Dara düşünce başım, boşu boşuna seni yanımda aramışım ey VEFASIZ!
Sen ki çoktan tabanları yağlayıp kaybolmuştun. Bambaşka saflarda ve mekânlarda o pisboğazına yeni yağlı lokmalar, kemikler bulmuştun.
Boşu boşuna gönlümün köşkünde, en başköşede sana yer ayırmışım.
Kurulduğun köşkü hançerledin, yaktın, kavurdun, viraneye çevirdin. Bir lokma uğruna nice çamlar, nice çınarlar devirdin!
Boşu boşuna o zindanların içinde o loş, sidik kokan hücre diplerinde elim bağlı, gözüm bağlı senden haber, selam beklemişim ey VEFASIZ!
Ey VEFASIZ! Ben ki sana ihanet etmedim.
Ben her zaman İsmail oldum, sen her zaman bıçak…
Ey VEFASIZ! Senin için teptim tüm fırsatları. Türkiye’de köşe dönmek çocuk oyuncağı diyenlere itibar etmedim.
Ben seni sevdim, ben sana itibar ettim. Bugün sen köşesin, ben çıplak…
Ey VEFASIZ! Ben bana uzatılan elleri hiçbir zaman ısırmadım… Saygıyla anarım o ellerin iyiliğini…
Bu dünyadan ayrılıncaya kadar da unutmam yapılan iyilikleri…
Fethiye’deki köylü anayı, Söke’deki topraksız Mehmet’i, Güzelbahçe’deki Terzi Mesut’u, Besni’deki o yiğit öğrencileri, Kızıltepe’deki işsiz Remo’yu, Siverekli Ahmet’i, Karacadağ’lı 35 yaşında hala başlık parasını tamamlayamayan yoksul Zeynel’i, hiçbir zaman unutmadım. Unutamam da!
Unutamam suyunu içtiğim Kani Mala’yı, Korkuri’de gölgesine uzandığım dut ağacını, Mustafa Kirvemi, oğlu Abdullah Kirveyi, nergis topladığım Çamı Nergiza’yı, buğday öğüttüğüm Aşı Horige’yi…
Unutamam bir tas suyunu, ayranını içtiğim o güzel insanları…
Saygıyla eğiliyorum hepsinin önünde.
Saygıyla öpüyorum yaşayanların ellerinden…
Ölenlere rahmet diliyorum…
Ben VEFAYI bu güzel insanlardan öğrendim.
Ben VEFA dedim, sen YAFA dedin.
Ben VEFA dedim, sen SEFA dedin.
Ben onurumla yaşıyorum. Sevgi, saygı taşıyorum…
Sen hala beleş tırşıklara dalıyorsun…
Sen hala tabak diplerini yalıyorsun…
Sen yoluna, ben yoluma…
Sakın bir daha gelme yanıma, girme koluma…
Seni VEFASIZ seni!
Sen, sen, sen…
Ne kadar çoğalmışsın sen…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.