- 930 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GENEL İNSAN KAVRAMINDAN TÜRK İNSANI KAVRAMINA
GENEL (GÜRUH) İNSANDAN TÜRK İNSANI KAVRAMINA DÖNÜŞ VE İSTİKLAL-İ TAM CUMHURİYETÇİ TÜRKİYE ULUSALINA KATKILAR:
“Üzerine ölü toprağı serpilmek”
Türk deyimi
Bir 30 yıl var bu psikolojideyiz ! Acaba, artık bu halet-i ruhiye’den çıkıyor muyuz ? Umut, artık Türk ulus toplumsalı bakımından, içeriğinde yoğun şekilde korku olan bir olgudan, özsaygı temelinde kendine güveni de tahkim etmeye mi başlamıştır ?
Eğer asıl savaş, beyin ve yüreklere yönelik ve oralarda başlatılıp, yine orada bitiriliyorsa, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şu sözü artık anlamını bulmaya başladı mı demeliyiz ?
“Türk öğün, çalış, güven.”
Eğer öyle ise; “İstiklal-i tam” mitingleri için, Türk ulusu üzerindeki ölü toprağı atılmışlık psikolojisine, diri diri gömülme dayatmasına direnmeye başlamaktır diyebilir miyiz ?
Tüm ‘tarihin sonu’ tezciler ve ‘ulus devletler dönemi bitti’ önermecileri ki; Fukuyama, Huntington, Brezinski ve neonconlar; acaba ’Medeniyetler Çatışması’ gibi bir tezle parçalı olanı, güya küresel b.çemde bütünsellemek, bütün olan ulus toplumsalları da paçalamak önermesiyle mi görüşlerini teoremlendirmişlerdir ?
Örneğin şu ne demektir
“Batı tektir, ama evrensel değildir ? ” (1)
Ya, peki şundan ne anlamalıyım ?
” Bilimin, akılcılığın ve pragmatizmin dini ortadan kaldıracağını, hoşgörülü, rasyonel, pragmatik, ilerlemeci, hümanist ve laik olarak nitelendirilecek yeni bir toplumun ortaya çıkacağını öngören bu görüş, 20. yüzyılın ikinci yarısında geçerliliğini yitirdi. Zira bu dönemde (tahmin edilenler doğrultusunda) ekonomik ve sosyal anlamda dünya çapında ciddi bir değişim yaşanmış olsa da, dini inançlar yok olmadı. Aksine, insanların dine dönmeleriyle birlikte, inançların da aynı ölçüde küreselleştiğine ve uyanışa geçtiğine şahit olundu.”(2)
Peki buradan olacak biçimde, eski lisaniyatla söyler isek, bunlardan Fukuyama neden değişmeye veya değişiyor nitelenebilecek şeyler söylemeye başlamıştır ? Yani, eski ilk yaklaşımı olan “Tarihin ve ulus devletlerin sonu” tezinden, teorik temel de sarf-ı nazar mı etmektedir ?
Özgünü " America at the Crossroads: Democracy, Power, and the Neoconservative Legacy " (3) olan ve dilimize (Yol Ayırımındaki Amerika: Demokrasi, Güç ve Yeni-Muhafazakârların Mirası) şeklinde çevirebileceğimiz son kitabında, niye bu kadar din eksenine oturtma önemsemeli siyasetlere döner türde, “ulus devlete” geri dönmüştür ?! Geri dönüş, din ekseninde bir ulus devlet önermeye çok yakın kapsamlıda okunabilmektedir…
Zaten “tilmiz”i ve eskiyen, eskidiği görülen, belki de artık hakikaten eski yenileşen yoldaşı Huntungton’da “… dünya çapında ciddi bir değişim yaşanmış olsa da, dini inançlar yok olmadı. Aksine, insanların dine dönmeleriyle birlikte, inançların da aynı ölçüde küreselleştiğine ve uyanışa geçtiğine şahit olundu ” derken, nerelerde derece ve nerelerde mahiyet farkıyla anlayınız, Fukuyama’dan farklılaşmaktadır ?
Bir bilim adamı kısa zaman içerisinde bu kadar zıt mı, çelişki mi olduğu net anlaşılamayan görüşleri ard arda nasıl kolayca önerebilmektedir ?
“Bilenler kimi zaman en bilmeyenlerdir ” önermemiz; bunların teorik mi, pratik mi oldukları bakımdan soruyorum ,“en bilmeyen” olduklarında tıkanır gibi görünmektedir ?
Yoksa bunlar, bilimin mantığının evrensel, amaçlarının ise “ulusal” olduğunu tekrar mı keşfetmiş/kavramış haldelerdir ? Bence, bunun evrensel olduğuna hiç inanmamışlardır, bu benim kişisel kanaatimdir, öznel bulunabilir ama; en global olan en “ulusal” haldediri de rahatlıkla söyleyebiliyorum, şu an o noktadayım.
Kişisel kanımca, ciddi ciddi birileri ’Humanizm’in (ki demokra(t)si ve insan hakları söyleminde) içini/içeriğini ’Globalizm’ ile mi doldurmaktadır ? Öyle ise en global olan, aslında en muhafazakardır da diyebilir miyiz ?
Zaten bu adamlar da kendilerine, önüne “yeni” eki getirmekten öte “neoconservative” şeklinde “muhafazakar”lar diyen eski yenileridir…
Öyle ise şunu rahatlıkla ilerletebiliyorum; Wilsonizm, Stalinizm, Globalizm ve Eşarizm’den terkip tüm ideolojiler ”ulusal sorun” bakımından kasıtlı olarak bakma ve görme özürlü haldelerdir...
Bu özürlülük halindeliğinin temelinde ise, bir tek “asıl özürlü”nün aşağılık kompleksini, dünyaya dayatmasından öte bir şey de yoktur !
Oliver Roy, İbn-i Haldun, Doğan Avcıoğlu,Yalçın Küçük, İmam-ı Maturidi, Mir Seyit Sultan Galiyev, Akçuraoğlu Yusuf Bey ve de Gökalp’e bilgi birikimselimize yaptıkları eşsiz katkılar nedeniye saygılar göndermeyi önemli bir borç biliyorum.
Yazdıklarıma baktım, şu kısmının açıklanması gerekliliği hissine kapıldım: “.. temelinde bir tek’asıl özür’lünün aşağılık kompleksini…”
Yazdığım bu kısmı açıklama azmiyle diyeebiliyorum ki; sadece sınıfsalda kalarak, sadece ulusalda takılarak, sadece dinsele takarak bakan; ‘ön’görür , ’son’görür ama, ‘ tam’ (belki) görür !..
Belki görmeyi, körgörü olarak anlamanızda hiç bir sakınca görmüyorum.
Bir de; Türk ulusu ve Atatürk bağlamında, bunların iddia ettiklerinden çıkarsadıklarımızla, -yerel, ulusal ve evrensel- dizgenin ısrarla “yerel” ve evrensel” kısmına yoğunlaşıp, sadece burda kalanlara, benim rahmetli babannem söylenişi ile söylersek, “davulun kasnağına kasnağına vurarak” tam görebilenler (!) diyebiliyorum.
Çünkü bu tiplerde "ulusal" olmak tanımı ; artık etnik/dinsel/ceamaat/mezhepselciliğidir !
İşbirlikçileştiklerinin farkında bile değilerdir. Birtengri farkındalık feraseti versin !
Olgu/algı/ amaç dizgesini yapmayı becermemiz gerekiyor. Yoksa bu ’Cumhuriyet Mitingleri’nin de hakkında gelinebilme riski ortaya çıkmıştır !
Sorun, yerelci ve evrenselci toplumsal tipolojinin asıl kısmı, boşatılmış ve hızla boşaltılmaya devam edilen kısmı şeklinde niteleyebileceğim “ulusal” tarafına katkı yapabilmekliktedir.
Aksi halde bizim itiraz hal-i arzettiğimiz ‘ön’ ve ‘son’ görmekten, “tam” görmek haline gelebilmeyi bırakınız geçtim, geçiyorum, şu anki halimizden de geriye bir körgör(ü)mekten başka bir kaybederek kazanımımız ve varacağımız nokta olmayacaktır.
Türk toplumsal tarihinde, Batı toplumbilimsel önermeler ve yasaları ile bakarsak göreceklerimiz kristalize edilmişlikle şunlardır:
‘Fetheden hep fethedilmiş haldedir’(4)
‘etrak-i bi idrak’ haldeyizdir (!)(5)
Veya bozucuların piri T. Lawrence efendi’nin dediği gibi ‘bilgeliğin yedi temel direği’nden de haberimiz yoktur ve asla olamaz (!) O nasıl bir bilgelikse sorusunu, ünlem ve ağzımdan hayret şeklinde dökülürken düşününüz ?!
Bu yaklaşımlara şunları yazabiliyorum:
Tuğrul Bey tarafından söylenmiş olan bir kıssa hisse yansıması Türkmen felsefesini açıklayan söz gibi, ölümü tanımlarken tanımlamasında; ulus öldürücülere dikat çekerek “ Türkmen koyunu bu sefer yünü kırpılmaya değil kesilmek üzere götürülüyor”( 6) şeklinde ve anlam yenilemesi ile yeniden yazabiliyorum.
Farketmek gerekiyor !
“Fetheden fethedilmiştir” diyene; sen öyle zannet, “sıkıştırılan tüm anlamlarda genleşir, patlar ve yayılır” olarak cevabi yazabiliyorum.
Anlamlandırmadaki "ulusal" içi boşaltılmışlığa yoğun katkı gerekiyor !
‘Bilgelik’ten ve ‘yedi temel direk’ten filan dem vurana ise: Ortadasın, çok da belli hakikaten deyip(!):
Bizde, “damarlarındaki asil kan..” seslenişteki cumhuriyetçiliğe ve altı ilkeye baktık. Hep doğrulanıyor, demek ki, “etrak-i bi idrak” değilmişler diyoruz...
Bak veya gör..
Ya da bakagörerek: Öylece kal !..
Genel insan; etnik insandır, mezhep insan, cemaat insan, dinsel neo feodal ilkel icmalidir.
Biz buradan, yani genel insandan "Türk insanına" gidiyoruz, sen zaten bize Lozan’da da; “dinen”,”ırken” ve “lisanen” Türk olmayanlar diye “zarf “ atmıştın da, biz yememiştik !
Hatırlıyor musun ?! Bak ve iyice gör, yine yemeyeceğiz !
Payanda ve teşne olmuş bozucularınla: Çok iyi hatırlıyor olman gerekiyor !
-Dokuz Eylül, Bindokuzyüzyirmiiki-
Hatırlıyor musun ?!
12.Mayıs.2007
Göktürkmen
Ahmet Kutlu AYYÜCE
Açıklamalar:
(1)S.P.Huntington
(2)S.P.Huntington
(3)F.Fukuyama
(4)F.Engels
(5)Etrak-i bi idrak:Akılsız ve idraksiz Türk/Türkmen anlamında kölemen,devşirme ruhlu yakıştırma.
(6) Tuğrul Bey’in ölüm hakkındaki Türkmen felsefesini gösterir bakışı, (Doğan Avcıoğlu,Türklerin Tarihi C.1-2-3-4-5)
YORUMLAR
Sosyal ekenomik ve kültürel sorunlara ciddi ciddi kafa yormadan çözüm üretebilmek olanaksızdır.Son yıllarda ne yazık ki okullarımızda felsefe ve sosyoloji öğrenimininin de önü tıkanarak, insanlarımız analitik düşünme yönteminden mahrum edilmiş ve zihinler mistisizmin dumanlı zirvelerinde cennet arayışı içine girmiştir.İçinde bulunduğu dünyayı sorgulamayan, yaşadığı zamanın değerini algılamayan beyin ve böylesi beyinlerden oluşan bir toplum ''...kesilmeye götürülen kurbanlık koyun sürüsünden farksızdır elbet...''
ÖNEMLİ BİR BOŞLUĞU DOLDURUYORSUNUZ SAYIN GÖKTÜRKMEN.SONSUZ SAYGIMLA !
Şaban Aktaş tarafından 7/10/2008 12:33:03 PM zamanında düzenlenmiştir.