- 922 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
AYNUR ENGİNDENİZ'İN YAZDIKLARI! (FİNAL)
Terbiye!
Melisa, sevgili sırdaşım diye başlayan bir sesleniş. Duyguları, en küçük yapı taşlarına kadar ilmek ilmek işleyen bir mektup! Franz Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’nı çok önceleri okumuştum ki Aynur Engindeniz’in mektupları da bir o kadar değerli benim için. Gözünüzden kaçırdınız ise çok büyük hazdan mahrum kaldınız diye düşünmekteyim. Sadece mektupları mı, öyküleri de öyle.
Aynur Engindeniz’in mektupları bir çırpıda okunup geçilmez. Aheste aheste kelimelerin beyninizde çağrıştırdığı duyumsamalar, fırtınaya dönüştükçe kendinizden geçer, mahmurluğunuzdan kurtulur, sevginin bulutlarında kanatlanmış olarak bulursunuz kendinizi…
Her ne kadar, satırların gizeminde acıyı, merhameti derinlemesine işlemiş olsa da sonunda sevgi yoğunluğu ile sarar kahramanlarını. Bu kahramanlar çoğunlukla bir annedir, bir çocuktur, bir bebektir, ya da terk edilmiş bir zavallı biridir. İşte bu noktada sizi Dostoyevski’nin dünyasına sürükler. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar, Bir Yazarın Günlüğü, Ölüler Evinden Anılar,vb. daki sanatın estetiğini duyumsar gibi olursunuz, A.Engindeniz’in yazdıklarıyla… Hem acıyı işlerken hem de merhamet duygusu onun romantizm yönün ağır bastığını bize hissettirir.
Zaman zaman hayata karşı tedirginliklerini kahramanlarına bir öğüt gibi sunarken,onlara çıkış yolu sunmayı da ihmal etmez. Kalemin kıvraklığı bununla yetinmez, doğadaki en küçük bir nesneyi sevgi penceresinden betimlemeye çalışırken bize hayatın sorumluluğunu yüklenmemiz gerektiğini inceden inceye anımsatır. Bunu bazen hicivle, bazen mizah yoluyla hissettirir.
Bebeği Melisa’ya seslenirken hayattaki bütün çelişkileri bir bir sıralıyor. Düzenli olmayan evliliğindeki mutsuzluğu irdelerken kendini yine de suçlu bulmuyor. “ Yankısız bir monologmuş evliliğimiz. En çok kullandığım kelime “ ben ” olmuş, mazaretlerimin bile “ ben “ ile başladığını söyleyerek evliliğinde haklı olduğunu göstermeye çalışıyor.
Bu cümleleriyle günümüzdeki evliliklerin nasıl çatırdadığını her iki tarafın da ortak bir noktada buluşmayıp ben merkeziyetçiliği ile çiftlerin zavallılıklarını ortaya koymuş oluyor aslında.
Osman Hamdi Bey’in Kablumbağa Terbiyecisi tablosundan esinlenerek vermiş olduğu hayat dersi var ki felsefe yönüyle dudak uçuklatıyor adeta.
“ Her insanoğlu bir terbiyecinin eseri. Bu terbiyecilerin değnekleri ise mizaçlarına göre çeşitleniyor. “ Devam ediyor ki en can alıcı noktası da bence burası: “ … aynı değmekle terbiye edilen kablumbağalar, bulundukların yerin bir metre ötesinde bütün bildiklerini unuturlar Melisa.” Hayatla barışık olmayan birinin gerçekle yüz yüze kaldığında bocalamasına güzel bir metafor değil mi?
Sonra çocukluğuna dönerek babasının ve annesinin üzerine ne kadar titrediğini, aslında bu koruyuculuğun kendini gerçek hayattan nasıl da soyutladığını, kaplumbağa örneğinde olduğu gibi hayıflanarak yazıyor mektubunda.
Melisa’ya seslenişinde hayatının yanlışlıklarını geriye dönüp düzeltmeye kalksa başaramayacağını ima ediyor ince bir sızıyla.
Mektunun sonlarına doğru sevgiyle yaklaşıp birkaç cümle ile hayatı bize özetliyor .
“ Korkmamalı insan. Korkmamalı ki kendinden başkalarını da düşünebilsin. Lütfen tavşana, kaplumbağının bir terbiyecisi olduğu söyleme…”
Aynur Engindeniz’in nice öykülerinde, yazılarında buluşmak dileğiyle…
BİTTİ!
YORUMLAR
" ANİDEN " yazısına ...
BirGün başımızı yere eğdiğimiz de ya fikirsiz kalan dilin ıslaklığı, ya da geçmiş zamanın kuruluğu damağımıza takılı kalacak . Öncesine ne isim takarsanız takın, ne fark edecek... Yine bir baba, babası yüzünden baba olacakmış !
İçini döven, içini döve döve büyütenden kork derler. Korkuyu içinde büyütenden korkmak lazım. Ya içimizden geçenlerin olduğu bir dünya yaratsaydık, ya o yarattığımız dünyada ne kadar mutlu olurduk ? Ne kadar mutlu insan koyabilirdik. İçimizden geçenlerden korkmak yaşadıklarımızdan korkmak kadar zararsızmış.
Küçük bir zaman dilimi diye başladığımızda güne, saatleri hiç hesaba katmadan oysa dakikalar safsata o an'. Zamandı aslında bütün her şeyin katili. İtiraf bile edemiyoruz çünkü o zamanı yaşadığımızın farkına bile varamıyoruz.
Üç kez şüphe ediyorum, sonuncusunda şüphelendiğim insan tarafından öldürülüyorum. Oysa oda insandı, oda şüphelenecek biriydi. Oysa o da dünyada yaşıyor ve aynı havayı teneffüs ediyorduk. Hava bitmesin diye mi öldürüldüm acaba ?
''Dünyada çok ayıp şeyler oluyor. Çoğunu görmüyoruz. Çünkü dünyanın bir ucu ta dünyanın öbür ucunda. ''
Hiç kimse dünyada değil, hiç kimse katil değil, hiç kimse insan değil ...Hiç kimse yoksa bunca şeyi düşünmek niye ?
Orada biri ölmüş sanırım o da ben'dim !
Düşünmeye, düşündürmeye devam ediyor.
Bence çok iyi bir yazar ! Bunun içinde Teşekkürler !
sevgiler
Cok guzel bir sey yapmissiniz. Verdiginiz bu emek... Yazan biri icin bundan daha guzel ne olabilir? Ki Aynur Engindeniz gerek durusuyla, gerek insanligiyla gerekse yazdiklariyla bir bütündür ve bunlari fazlasiyla hakediyordur benim nazarimda da...
küsss tarafından 11/13/2015 9:27:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bir yorumdan vesilesi sevgili Aynur Engindeniz'i anlattığınız yazı serinizi gördüm.
Buna mutlu da oldum. Demek ki güzel yazan, izin bırakan yazarları övmeyi bilenlerde varmış.
Bu siteyi bana sevdiren de o dur. Henüz kim kimdir aşamasında iken, kırmızı kurdele almış bir yazısını okuduktan sonra tanıdım kendisini ve hayran kaldım tarzına.
Bazen bir kere okumak yetmez onun yazılarını, zira derinliği çoktur. Tam özümsemek için benim bir kaç kez baştan alıp yavaş yavaş tekrar okuduğum çok olmuştur bazı yazılarını. Başka yazarlardan da asla esirgemez gerçekçi yorumlarını.
Kaleminize sağlık ....
Sevgiler,
Billur T. Phelps tarafından 11/13/2015 9:07:58 PM zamanında düzenlenmiştir.
Emeğinize sağlık Ayhan Bey. Güzel devam ediyor. Saygılar, selamlar.Emine ablaya katılıyorum.
ayhansarıkaya
Selamlar.
Böylesi bir anlatımla başka bir arkadaşının yazdıklarını irdelemek duyarlı bir yürek ister, bu da Ayhan beyde fazlasıyla var.
Tebrikler Ayhan Bey
ayhansarıkaya
Selamlar.