padişahın kulları
Kafamdaki padişahın kulları
Kafamdaki hiçbir soruna cevap bulamadan uykuya yenik düşmüşüm. Sabah uyandığımda hayli geç olmuştu. Dayım işine çokta gitmiş yengemde evde iş yaptığı için makine sesleri geliyordu. Pantolon hariç hepsi tamamdı. Pantolon yerine de bir eşofman konmuştu. Yeni çamaşırları giydim ama dışarı çıkıp çıkmamakta terettüp ediyordum. O arada yengemin sesini duydum. Günaydın, iyi uyuya bildin mi diye. Bende sağ olun çok iyi uyudum dedim. Hadi geldi kahvaltını yap dedi. Bundan cesaret alarak odadan dışarı çıktım. Dayım ve yengem erken kalktıkları için kahvaltılarını yapmışlar ama sofrayı kaldırmamışlardı. Çay sobanın üstünde kaynamaya devam ediyordu. O yıllarda doğal gaz olmadığından birçok yerde kömür sobası kurulmuş kömür yakılıyordu. Sofra oldukça zengindi. En güzeli kömür sobasının üstünde kızarmış ekmek dilimlerine o zamanın gözde margarini sana yağını sürüp çayla eşliğinde yemek oldu. Kahvaltı bittiğinde saat 11 i geçiyordu. Yengem sofrayı toplarken bu gün çok geç oldu artık dükkâna gidene kadar akşam olur, dinlen yarın dayınla birlikte gidersin dedi. Bende olur dedim. Çünkü iş yeri ile oturdukları yerin arası bayağı uzaktı. Ama evde oturmakta istemiyordum. Yengem bunu sezmiş olmalı ki ”Alisamiyen stadyumunun hemen aşağısından geçen yol üzerinde fulya taksinin yanında R. abinin işlettiği bir bakkal dükkânı var oraya gidebilirsin hem dayını görmüş olursun hem de canın sıkılmaz dedi. Bu benim içinde çok uygundu. Hemen ayakkabımı giyip dışarı çıktım akşam geç saatte geldiğimiz için hiçbir yeri görememiştim. Çok güzel bir cadde bir tarafta Alisamiyen stadyumu bitarafta Fulya taksi durağı Stadyumdan tarafa yürüdüm. Yaklaşık iki yüz yada üçyüz metre yürüdükten sonra bakkalı gördüm. Bir apartmanın bodrum katında sadece camlarının üst kısmı gözüküyor giriş kapısına birkaç basamaklı merdivenle iniliyordu. O zamanlar tabi yaşı genç iki üç kasayı üst üste koyup taşıyor. Bakkalın girişine konan malları. Alış verişin çoğunu kapıcılar yapıyordu. Kapıya geldim şöyle uzaktan bakıyorum. Orası zengin muhit olduğu için çocuklar sürekli bakkaldan bir şeyler alıp yiyorlar, dayım hiç başını kaldırmadan pastırma kesip yarım ekmeğin içine koyduktan sonra birde cam şişelerdeki kolalardan açıyor işi olan alıp yolda içiyor olmayanlarda bakkalın önünde yiyip içiyorlar dı.Bir süre dışardan içerdeki çalışmayı,orada yaşayan çocukların davranışlarını gözlemlerken cennet ve cehennemin bu dünyada olduğu yönündeki düşüncelerim daha öne çıktı.Ben o güne kadar pastırma yemedim,sadece ben değil yaşadığım köydeki çocuklarında yediğini sanmıyorum.Ayrıca bizler dağda koyun güdüp,sonra bahçede dut silkeleyip,kaysı toplarken,burada yaşayan çocukların sinema,bar gibi eğlence yerlerinde günlerini gün ediyorlar.Biz kuru ekmeğe talim ederken,onlar pasta,börek,sucuk ekmek kola,gazoz içip eğlenmektedirler.Yamalı pantolon,yırtık lastik ayakkabı,dırıl gömlek zor bulurken, ütülü pantolon,ipek gömlek,boyalı iskarpinlerle lüks bir yaşam sürenler.İnsan kahretmezde ne yapar.Dayım bütün gücüyle nerdeyse nefes almadan gelen müşterilerin isteklerini karşılamaya çalışıyordu.Elinde boş sepetle benden daha büyük olduğunu tahmin ettiğim bir genç geldi.Hiç beklemeden sepete ekmek,peynir,zeytin gibi ürünleri doldurdu ve çıkıp gitti.Müşterilerin nisbeten az olduğu anda dükkana indim.Hayırlı işler dedim.Dayım başını bile kaldırmadan sağ ol dedi.Bir süre sonra ne istemiştiniz?Benden cevap gelmeyince başını kaldırdı karşısında beni görünce biraz şakın hoş geldin çok oldumu geleli dedi.Tezgahtan ayrılıp yanıma geldi ve boynuma sarıldı.Bende elini öptüm dün geldim dayıcığım dedim.Hemen aç mısın bir şeyler içermisin dedi.Teşekkür ettim yeni kahvaltı yaptım dedim.Bir taraftan gelenlerle ilgileniyor ve fırsat buldukçada köyden haberler almak için sorular soruyordu.Bende olup biteni kısaca özetledim.Saklamanın faydası olmayacaktı.Kısa bir süre sessizlik oldu.Ne ise akşam konuşuruz dedi.Bakkal çok küçük olduğu için tezgahın arkasında ikinci bir kişi olduğunda hareket etmek bile mümkün olmuyordu.O nedenlede ben dışarı çıkıp bir tabureye oturdum.Gelen giden çok olduğu için hiç sıkılmadan zaman geçiyordu.Kafasında anadoluya ait şapkaları ile ellerinde kamıştan örülmüş sepetleri olan bazı kişiler ceplerinden çıkardıkları kağıtları bakkala uzatıyorlar.Bakkalda bu listeye göre sepetleri doldurup veriyor.Kapıcı olduklarını sonradan öğrendiğim bu insanların bir çoğunun okuma yazması yokmuş.Çoğunlukla Kastamonu,sivas gibi illerden geliyorlarmış.Tabi diğer illerden gelenlerde var ama onların sayısı daha az.Sepeti boşaltıp gelen beyaz saçlı,ortası sararmış pos bıyıklı biri gelip yanıma oturdu.Hoş geldin dedikten sonra cebinden bir havuç çıkardı ve büyükçe bir ısırık aldı.Havucu öyle bir iştahla yiyorduki görülmeye değerdi.Havucu çiğnerken pos bıyığı bir sağa bir sola inip kalkarak ilginç bir görüntü oluşturuyordu.Yeğen nerelisin dedi.Ben Sivaslıyım sen neredensin dedim.Erzincanlı olduğu 10 yıldır burada kapıcılık yaptığını anlattı.Benim pastırma sucuk yiyip kola içen gençleri ve çocukara bakışımı izlemiş olmalıki;”Osmanlılar zamanında bir kahvenin önünde oturuken çok güzel giyimli insanların gelip geçtiklerini görmüş.Bektaşi dayanamamış ve sormuş kahveciye.Kim bunlar?Kahveci bunlar padişahın kullarıdır, demiş.Bektaşi elini kaldırarak ey Allahım bir padişahın kullarına bak birde senin kuluna bak demiş.”dedi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.