- 564 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İyiliğin Gücü
İyiliğin Gücü
Evrensel açıdan; “Pozitif-Negatif” denge kurulması, evrenin devamının dengelenerek sağlanması oluyor. Şöyle; evren dengesizlik üzerine kurulmuş yani denge sağladığında zaten ölecek! Pek ala; “Evrende denge var!” deniyor; bu denge, devamlı olarak bir yönde bozulan dengenin diğer yönde yaratımla kurulmasına dairdir! Dengenin hangi yönde bozulduğu önemli değil mutlaka dengelenmesi önemli! Mutlak denge hali oluşana dek bu devam eder! “Ölmeden önce ölün!”; yani dengelenin! Evren kendini dengelemeye çalışırken büyüyor! Denge, mutlak manada sağlandığında ölecek! İlla bir yönde denge bozulduğu için devamlı dengede olmak zorunda kalıyor! İp cambazının denge hali gibi; hangi yöne denge bozulursa, aksi yöne eğilerek ya da elindeki çubuğu o aksi yöne doğru eğerek hayatta kalır! Denge mutlak manada sağlandığında ise ipte durmasının zaten bir anlamı olmayacak! Yolda yürüyen birini, (Yolda yürümekte bir denge sorunu görülmediği için.) kimse para verip izlemez! Yani ip cambazı için dengeli ortam (Yerdeki hal) işi açısından ölü ortamdır; ipteki hayatta kalma mücadelesi, denge kurma hali, diri andır!
Bunu bir örnekle anlatayım; Kurt ile Ayı beraberce avlanmaya ve avı da eşit bir şekilde paylaşma konusunda anlaşmışlar! Beraberce bir ceylanı kıstırıp yakalamışlar! Ceylanı iki eşit parçaya ayırmaya çalışmışlar ama mutlak manada ikiye tam ayırmak mümkün olmamış. Aralarında tartışmaya başlamışlar! Tartışmaları duyan tilki, onlara bir fikir vermiş; “Siz bana söyleyin hangi parça büyük ise ben o parçadan yeteri kadar yiyeyim denge kurulsun!” huysuz ayı ve açgözlü kurt, bu fikri kabul etmiş! Tilki ona gösterilen kısımdan yerken kasten dengesiz yermiş, bu sefer de yediği taraf az, diğer taraf fazla görünürmüş! Bu sefer de diğer taraftan yiyerek dengeyi sağlayacağını söylemiş! Derken tilkinin karnı iyice doymuş ama her iki taraftaki pay da azalmış! Yine de tam denge olmamış! Tilki; “Sizin anlaşacağınız yok, benim karnım doydu hadi size kolay gelsin!” demiş ve oradan tüymüş!
Konu, “İyiliğin gücü” idi konuya anca gelebildim!
İyilik nasıl bir durum?
İyilik izafi bir durum bu kesin de! “İyi” olmak nasıl devam ettirilecek denge bozulduğunda dengelenerek elbet! Mutlak bir denge olsa zaten iyilik ve kötülük dengelenmesi anlamsız olacak aynı cambazın ipte değil de yerde dengede durması gibi! Yani dengesizlikte, denge anlamlı!
Bir şey, işe yarıyor ise iyidir! Bazı çiftçiler, kendi ektikleri ürün açısından yağmur istemediği zamanlar ve istediği zamanlar vardır! Bazı bu iki ayrı ürün için kesişir! Yani bir çiftçi, yağmur isterken aynı yerde diğeri istemez! Yağmur, bu durumda hem iyi hem kötüdür! Yağmurun belli bir yerde ve zamanda “İyi-kötü” olmasını, kendi açılarından çiftçiler belirledi!
Kısaca bana yarayan, bence “İyi”; işime yaramayan, bence “Kötü”! Bu herkes için böyledir, çakışmalar olabilir! Herkes kendi iyisiyle meşgul olduğunda daha az sorun yaşanır! Yani kendine “İyi” olanı, başkasına dayatmaz isen sana da kimse kendi “İyi” sini dayatmaz!
İyiliğin işe yaramakla direk alakası var! İnsanlığın iyiliği için uğraştığını söyleyen iki kişi düşünelim! Buraya dikkat her iki şahıs da aslında kendi iyiliğini öncelemek durumunda! Öyle olmuş ama çaktırılmamış durum!
Bunlardan birisi; pek çok icat, buluş yapıyor ve bunların üzerinden maddi manevi bir kazancı doğal olarak oluyor!
İcat yapan; buhar gücü kullanımı, içten yanmalı motorlar, karada, demir üzerinde, denizcilikte ve havacılıkta ulaşım araçlarının keşfi ve gelişimi! Haberleşme teknolojileri, telgrafla başlayan, telefon, televizyon, bilgisayar, küçük bebelerin elinde tabletlere kadar! Tıpta ve gıda endüstrisinin gelişiminde; gazın mutfakta kullanımından tutun, kalorifer tesisatı ve sıcak su tesisatına ve mutfakta fırın, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi miksere varana dek; banyoda çamaşır makinesi ve en önemlisi aydınlanmada ışığın kullanımı konularında insanlara faydalı olmuş! Bunun karşılığında sadece patetn karşılığı bir gelir almış! İnsanlara dememiş “Allah bu hizmetlerimden dolayı beni seçilmiş kıldı, her daim bana dua edin beni herkesten çok sevin!” dememişler!
Diğeri, insanları manevi açıdan kurtarma işine soyunmuş; insanlara kendince “Güzel ahlak, ve manevi tatmin sağlayacak şeyler öğretmiş!” güzel ala! Bir iyiliğini, faydasını elbet görecek bu çalışmasının! Nedir o iyiliğin karşılığı? Belki saygı ve güzel şekilde anılmak olabilir! Sonuçta “Allah rızası” değil mi idi, görünürdeki amacı! O halde “Allah’ın rızası” yeterli olması gerekir! Bakıyorsunuz bu işi yaparken doğal olarak bazıları, kendine ve ırkına bir ayrımcılık yapmış! “Seçilmiş ırk, vaat edilmiş toprak, fethi övülmüş yer, ganimet (Köle-cariye!)”; bazısı da direk kendisini istisna etmiş, “Size yasak, bana serbest aynı hal!”. Bunların ayrıntısını pek ala bilirsiniz! Hatta bazısı daha ileri giderek kendinden sonra gelecek olan tüm insanların kendine ve öğretisine boyun eğmesini ve bu uğurda her şeyini (Mal, mülk, mevki, ana, baba, eş, çocuk, dost, akraba) feda etmesini istemiş. Alınan hizmetin bedeli, hizmeti geçebilir mi? Seni kurtarıyorum bana her şeyini feda et; ya kurtarmasaydın belki feda edeceklerim listesinde olan pek çok şey bana kalacak idi mübarek, iyi ki kurtardın yani. Bakın bu “Kurtarıcılık” da bir meslek elbet; kim, ne maksatla seçmiş, orasını da siz bilirsiniz!
Nasrettin hocaya çarşıda biri, bir altın bozdurmak istemiş. Hocada hiç para yok! Ama belli etmek istemiyor durumunu! Demiş çıkışmaz eksik kalır! Adam demiş; “Hocam lafı mı olur eksiğiyle boz sonra tamamlarsın, ne kadar eksik?” hoca demiş; “Tamı tamına bir altın kadar eksik!” Yani beni kurtardığın kadarını sana feda etmemi istiyorsun ağam. Bu nasıl iş?
Şimdi maddi açıdan bilim adamının insanlığa faydasını kimse inkar edemez, Manevi açıdan fayda sağlayanlara da teşekkür ederim! Hani insanda manevi açıdan bir değer olmaz ise büsbütün berbat eder her şeyi! Maddi açıdan, günümüzde kullanılan ev araçlarına bakın hangisini kimler buldu ve kullanıma sundu? Bilim adamları ve girişimci iş adamları! Mana aleminde de Yunus, Mevlana, İbn-i Arabi gibi şahıslar var! Bu manevi şahıslar ücret istememişler! Yani kurtardıkları kadar bir altının tamamı kadarını minnet olarak istememişler!
Yazının burasına kadar daha “İyiliğin gücü” konusuna giremedim. İyi mi?
Hadi girelim; olması istenen ya da elde edilmek istenen bir şeyin olması, “İyilik” olarak düşünülebilir! O halde kendimize bir iyilik düşünelim; burada inanç olmalı bir şeyin olabilirliğine inanmazsanız, o şey istediğiniz iyi sonuca dair gelişmez! Yani önce inanmak gerekecek! Pekala, inandım ve istiyorum; şimdi de iyi olman gerekecek! İnanmak bir şeyi dil ile ikrar kalp ile tasdik ederek olur! Sadece biri ile olmaz! Yani kalben inanmışsan ve iyi bir insan isen başarı kaçınılmaz! Ormanda, küçük mavi varlıkların varlığına inanırsanız onları ararsınız; ama sadece “İyi” iseniz onları bulabilirsiniz! Uslu, iyi bir çocuk iseniz şirinleri görebilirsiniz! Şirinlerin ormanda var olduğuna “Gargamel” de pek ala inanır ama onları bulamaz! Çünkü o “İyi” biri değildir!
Son tahlilde; evren sadece dost olana, tüm kapılarını ve iyiliklerini açar! Evrende dostça dengeyi fazla bozmadan dolaşacak iseniz yani “İyi niyetli” iseniz evrenin size kapılarını açması zaten “Adem’e eşyanın isminin öğretilmesi veya meleklerin secde etmesi!” kapsamındadır! O “An” da Yunus gibi ;
“Çıktım erik dalına,
Anda yedim üzümü!”
Diyebilir, eğer uslu ve iyi biri iseniz, üzümü de her istediğiniz yerde her istediğiniz anda yiyebilirsiniz! Afiyet olsun!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Daha fazlasına gerek bırakmamışsınız...
Vurgulayalım öyleyse...
Geçekten de, iyiliğin ilk yararı yapanadır...
Tekamülün nedeni ve sonucudur iyilik...
Geçmişe dönük projeksiyonlardan elde edilebilecek yegane çıkarımdır; yaptığınız iyilik(ler) kadar insan hissedersiniz kendinizi...
Normal bir psikolojinin özü budur...
Yoksa realiteden kopar, fasit daireye hapsolursunuz...
Allah korusun! diyelim...
Saygılarımla.