- 627 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AZRAİLİ ÖLDÜRMEK
Öyle sessiz yaklaşmış ki
Ölüm...
Sanki nefes bile almıyormuş...
...
Hevsel havzasında, diclenin kenarında bir taşın üzerine oturmuş sigara içiyordu azrail. Vakit gece yarısıydı ve ılık bir yağmur yağıyordu...
Saçları ıslanmıştı, sakallarından yağmur damlaları dökülüyordu, ela rengindeki gözleri kızarmıştı, ağlamaktan bitap düşmüştü yüzü...
"Azrail, vaktidir! Ayağı kalk, ölüm geldi..."
İrkildi azrail. Dönüp arkasına baktı. Gülümsedi:
" geldiğini duymadım."
" çünküben ölümün azrail. Canını almaya geldim çünkü..."
Döndü, sigarasından bir yudum aldı, akıp giden nehre kaydı gözleri, seyre daldı...
" gel otur sende. Beraber dicleyi seyredelim."
Geldi, bir taşın üzerine oturup nehre azraili seyre başladı ölüm meleği. Henüz gencecikti...
" ne garip değil mi? Ölüm meleğinin ölme vakti. Ne kadar komik değil mi? Azrailin canını almaya yeni bir azrail geliyor. Ben öldürmeyeceğim artık, kimse benden nefret etmeyecek. Çünkü ben ölüm meleği değilim artık..."
"Neden cezalandırıldın azrail? Suçun ne?"
" suçum mu, aşık oldum ben. Yapmamam gerekeni yaptım. Bir insanoğluna aşık oldum, bir gün öldürmem gereken birine..."
" kime? "
" Bir hemşire... güzel, çok güzel bir hemşire, masum şefkatli bir hemşire?"
" ne trajedi! Sen öldürmek için görevlendirildin, o öldürmek için. Farkında mısın bilmem ama galiba düşmanını sevdin... nasıl oldu peki?"
" bir gün sabaha karşı genç bir kızın ruhunu almak için görevlendirildim. Küçük bir şehir boş bir acil servis...
Bir kaç hemşire bir de doktor vardı kızın başında. Kız kaza yapmışti ama ölmemişti. Boynundan oluk oluk kan fışkırıyordu. Sağ elimle tuttum kızın boynundan ruhunu yakaladım. Elbisem kan içinde kalmıştı. Amacım kızın ruhunu olabildiğince acısız almaktı ama o hemşire izin vermiyordu. Sen bilmezsin gençlerin ruhunu almak zordur, mücadele ederler terletirler adamı...
Neyse, ben kızın ruhunu almak için cebelleştikçe o hemşire yara yerine bastırıp kanın akışını biraz da olsa engelliyordu. Böyle olunca kız ölümden uzaklaşıyor, ruhun çıkması da zorlaşıyordu. Hepimiz ter içinde kalmıştık, hepimiz kan içindeydik ama ne onlar müsade ediyordu işimi yapmama, ne de ben izin veriyordum yaşatmalarına. Bu kadar zaman doktorlarla, hemşirelerle savaşırım ama çok nadir bu kadar zorlanmışımdır. Saatlerce sürdü bu savaşımız o acil serviste..."
" ya sonra?"
" bir an birinin elimi tuttuğunu hissettim. Kafamı kaldırıp ona baktım. Yara yerine o kadar güçlü, o kadar içten bastırmıştı ki ellerimiz birbirine değmişti. İkimiz de hissetmiştik. Çok korkmuştu; tanımıştı, hissetmişti orda olduğumu. Korkuyla etrafına bakınıyordu, beni arıyordu. Yanı başındaydım oysa ama göremiyordu beni.
Bir an o kadar tedirgin oldu ki eli gevşedi. O an çekip çıkardım yaralı kızın ruhunu. Hemşire ağlamaya başladı. Çok yorulmuştum, bir duvarın dibine çöküp seyrettim onları. Buraz daha uğraştılar, faydasızdı. Herkes bir yere çöktü. Kimi ağlıyor, kimi sövüyor, kimi dua ediyordu..."
" peki ne zaman aşık oldun?"
" hemşire yanıma geldi. Sırtını arkadaşların döndü, çöktü, ağlamaya başladı. Garibim gözyaşlarını gizliyordu arkadaşlarından. Çok yakındı bana, başı omzumdaydı, saçları yüzüne değiyordu. O hissetmiyordu beni ama ben onu hissediyordum, omuzuma dökülen gözyaşlarını da..."
" çok acıklı bir aşk hikayesi."
" öyle."
" merak ettim şimdi. Acaba görebilseydi seni, aşık olur muydu o da? İnsanlar senin çirkin, karanlık bir varlık olduğunu düşünüyorlar. Oysa ne kadar heybetli ve yakışıklı olduğunu bir bilmiyorlar..."
" haklılar... ben onların sevdiklerini kopardım onlardan. Beni kimse sevmezdi..."
" ağlıyor musun sen? Melekler de ağlar mı?"
" ağlar... sen de ağlayacaksın. Yeni doğmuş bir bebeğin ruhunu, henüz ana kucağı görmemişken aldığın için ağlayacaksın, bir savaş meydanında binlerce insanın ruhunu almak için oradan oraya koştururken yorgunluktan ağlayacaksın... "
" en son ne zaman ağladın?"
" licede, ceylan diye minik bir kız vardı. Top güllesiyle vurulmuştu. Bedeni paramparçaydı. Vurulmadan hemen önce aldım ruhunu, hiç bir şey hissetmedi. Tam görevimi bitirmiştim ki annesi geldi feryat figan. Kızının parçalarını kucagına topladı..."
" vakit geldi. Hazırlan, tanrınım huzuruna gideceksin. Nasıl ölmek istiyorsun?"
" buna hakkım var mı?"
" elbette. Sen ölüm meleğisin. Kendi ölümünü seçmek de senin hakkın."
" onun dizlerinde uyurken al canımı. Biliyor musun? Ölümlerin en acısızı uykudayken olandır. Hiç bir şey hissetmezsin. Bir rüya görürsün, o rüya hiç bitmez...
Acil servisteydiler. Hemşire oturmuş, uzaklara dalmış düşünüyordu. Güldü ölüm meleği:
"Belki seni düşünüyordur."
" düşünmez. İnsanlar asla ölümü düşlemez..."
Gitti, sevdiğinin önünde diz çöktü azrail. Yüzüne baktı uzun uzun, bir öptü saçlarından...
Gitti, uzandı sevdiğinin yamacında. Başını hemşirenin dizlerine koydu...
Sonra yumdu gözlerini, uyudu...
Son...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.