- 622 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Farklı Olabilmek
Gecenin ilerleyen anlarında evdeki telaş artmıştı. Küçük kız hayretten açılmış gözleriyle seyrediyordu minnoş’unun kıvranışlarını ve annesinin dualarla karnını sıvazlayışını. Minnoşun doğumu zorlaşmış, ikinci yavru bir türlü gelememişti dünyaya. Sabah ezanlarıyla birlikte beklenen yavru da merhaba dedi bekleyenlerine. Telaş ve hüzün küçük kızın sevinç çığlıklarına bıraktı yerini. Anne rahatlamış, kız boncuk boncuk bakan siyah yavruyu gülücüklerle karşılamıştı. Birden beklenmeyen bir hareket geldi Minnoş’dan, yeni yavruyu temizleyip sarması gerekirken önce koklayıp sonra saldırdı, küçük kız zor aldı yavruyu elinden. Annesi de şaşırmıştı bu beklenmedik tavra. Yavrucuk korkmuş sinmişti iyice. Annesi;
- Mutlaka bir nedeni olmalı minnoş hiç bir yavrusunda böyle yapmamıştı. dedi.
kendi kendine. Yavruyu alıp incelemeye başladı. Kapkara ipeksi tüyleri cıvıl cıvıl bakan gözleriyle çok şirindi. Ama o da ne yavrunun bir eli yoktu! Anne ve kızının gözleri doldu, demek ki yavru sakat diye öldürmeye çalışıyordu kedi. Kız öyle üzüldü ki ağlamaya başladı. Hıçkırıklar arasında;
- Anne minnoş’dan nefret ediyorum atalım onu evden, artık onu görmek istemiyorum! dedi.
Annesi;
- yavrum o bir hayvan, doğası gereği özürlü doğan yavrunun çok sıkıntı çekeceğini, doğal ortamda zaten yaşayamayacağını hissederek onu bu işkencelerden kurtarmaya çalışıyor. Üstelik insanlar bile özürlü olduğu belirlenen bebeklerini aldırabiliyor. Kanunende cezası yok. Böyle tepki vermen yanlış sonuçta o bir hayvan. dedi.
Küçük kızın kafası çok karışmıştı hıçkırıklar boğazında düğümlendi bir an. ’ İnsanlar bile özürlü çocuklarını öldürebiliyor’ bu cümle yankılanıyordu beyninde ve ’anlamam imkansız böyle bir şeyi anne’ diye söylenerek yavru kediyi bağrına bastı. Bir daha minnoşu hiç sevmedi.
Mecburen yavruyu anne kediden ve diğer kardeşinden ayırdılar. Çünkü ne zaman yanına koysalar minnoş saldırıyor ve boğmaya çalışıyordu. Yavrunun adını boncuk koydular, bazen annesini zorla tutarak emzirdiler, bazen damlalıkla süt akıttılar. İki ay da toparlandı. Diğer kardeşi serpilip büyümüş ama boncuk biraz çelimsiz kalmıştı. Olsun yine de yaşıyordu. Küçük kızla yatıyor, onunla oynuyor, onunla yemek yiyordu artık. İkisi hem arkadaş hem anne evlat gibi olmuşlardı. Boncuk topallayarak zor yürüyor ama türlü şirinlikler yaparak anne sandığı küçük kıza arkadaş oluyordu. İkisi de çok mutluydular. Üstelik diğer yavruya göre çok daha akıllı ve alımlıydı. Yasaklara aynen uyuyor, hiç bir eşyaya zarar vermiyor, kimseyi tırmalayıp ısırmıyor, ortada bırakılan yemeklere bile dokunmuyordu. Hatta bir gün sokakta oynarlarken minnoş ve sağlıklı yavrusu tekir belediyenin sokak kedilerini öldürmek için attığı zehirli eti yemeğe kalkmışlar, boncuk çılgınca miyavlayıp onların önünden aldığı eti patisi olamayan koluyla itekleyerek zehirlenmelerini engellemişti. O günden sonra minnoş da boncuğa yaklaşmaya çalışıyor ama her adımından sonra utanarak duruyor, derin derin yavrusuna bakıyordu. Boncuk annesinin üzgün ve pişman halini de anlayıp gidip onu yaladı. Böylece evdeki gergin ortamda bitiverdi. Ancak büyük bir sorun daha vardı ki kızın aklına geldikçe içi yanıyordu. Annesi bir gün ona;
- Bak kızım bu yavru dişi. Minnoş da dişi iki dişi kediye birden bakamayız. Boncuğu isteyen olursa veririm çok bağlanma sonra üzülürsün. demişti.
’Kimse almak istemez belki’ diye kendini avutuyordu o da.
Bir gün ziyaretlerine gelen komşu, yavruları gördü ve çok sevdi. Bilhassa boncuğun terbiye ve zekasına hayran oldu, onu almak istediğini söyledi. Anne;
- Ama bak bu yavru özürlü sonra geri getirme. dedi.
Konuşmaları dinleyen küçük kız çok üzüldü.
- Boncuk özürlü değil anne onu öldürmek isteyen annesi özürlü! deyiverdi.
Komşu kadının gözleri doldu, titreyen ellerinde tuttuğu yavru yavaşça sıyrılarak kızın kucağına atladı. Anne, şaşkınlıkla yavrunun doğumunda yaşananları ve sonrasında boncuğun nasıl anne ve kardeşinin hayatını kurtardığını anlatdıkca komşu hıçkırıklara boğuluyordu. Kadın biraz sakinleşince, olanlara anlam veremeyen anne ve kızına döndü; ’Ben bu yavruyu hak etmiyorum, çünkü ben de özürlüyüm, ama bugüne kadar yaptığım büyük hatayı anlamamıştım. Allah’ım beni affet! eğer işine karışmasaydım benim de belki bir uzvu eksik ama başka değerlerle bezeli bir yavrum olabilirdi.’ diyerek hızlı adımlarla yanlarından ayrıldı. Sokağın sonuna ulaşmasına rağmen kadının utanç ve pişmanlık hıçkırıkları duyuluyordu.
Evet komşu kadın bir düşünme ve görme özürlüydü. Hayatı bütünüyle görüp, anlayamamış, ön yargıları ve şartlanmış beyniyle yavrusunun katili olmuştu. Bunun tedavisi de /telafisi de yoktu artık!
Hayvanlardan farklı olabilmek, hangi nedenle olursa olsun bebeklerin katline göz yummamak dileğiyle..........
Nurhayat NALÇACI 31Aralık 2008