- 1890 Okunma
- 12 Yorum
- 3 Beğeni
KYBELE'NİN VARİSLERİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Ana Tanrıça, Pessinus yakınlarında koyunlarını otlatan, Ates ya da Attis adındaki bir delikanlıya aşık olur. Attis, Tanrıça uğruna, bir kaya üzerinde erkekliğini kurban eder ve bunun sonucunda ölür. Ancak ilkbaharda Kibele’nin gözyaşlarıyla tekrar dirilir. Bu yeniden dirilişi yaşatmak için, kendileri de hadım olan Pessinus Tapınağı rahipleri Galloslar büyük tören düzenlerler. 22 Mart’ta, Atis’in altında erkekliğini feda ettiği çam ağacından kesilmiş bir dalı, tapınağa getirirler. Bütün dindaşlar ve rahipler, matem içinde göğüslerini döverler, çam kozalakları ile her yerlerini kanatırlar. Bir yandan müzik eşliğinde Galloslar Tapınağın mihrabı çevresinde kendilerini kaybedinceye kadar dönerler. Bazen, vecde gelmiş olan biri, taş bir bıçakla, mihrabın üstünde erkekliğini keser ve Gallos olup Ana Tanrıça ile birleşmiş olur. 25 Mart’ta, Baş rahip "Archigallos", birdenbire bütün lambaları yaktırır. Attis tekrar dirilmiştir. Çocuklar ve genç kızlar beyaz elbiseler giyerler. Coşkun bir bayram başlar."(Alıntı)
Yazıma başlamadan, çoğu insanın bildiğini tahmin ettiğim alıntıyla başlamak istedim. Kybele. Anlamı kısaca Ana.
Bundan on beş gün önce kısa bir tatil için yola çıkmıştık eşimle birlikte. Bolu’ dan çıktık . Yolun sonu bizi Akçay’ a götürecekti. Kocaeli’ ne girdiğimizde 7. Kitap Fuarının ilanları karşıladı bizi. Kitapsever bir yazar olarak hemen dikkatimi çekti. Yola çıktığımız günün ertesi günü başlayacak olan fuar, dönüşümüzde de açık olacaktı. Ya nasip dedim ve dönüşe uğrama sözünü de peşinen aldım eşimden.
Tatilin son günü, yine yazdığım bir siteden tanıdığım sevdiğim büyüğüm olan Fatma Türkdoğan’ ı aradım. Kendisiyle konuştuk ve tahmini bir saat belirledik aramızda. Verilen molalar, trafiğin yoğunluğuna rağmen belirlediğimiz saatten biraz gecikmeli olarak kitap fuarının kapısındaydık. Telefona sarıldım. Kendisi de beni karşılamak için dış kapıya çıkmıştı. Uzaktan kendisini zorluk çekmeden tanıdım. O beni biraz zor tanıdı ama önemli değildi. İnternet ortamında tanıdığımız halde sanki kırk yıldır birbirimizi tanıyormuşçasına sarıldık, kucaklaştık.
Beraberce standa gittik. Orada bulunan diğer yazar arkadaşlarıyla tanıştırdı. Kısa bir sohbet ettik hepsiyle. Konu tabii ki kitaplar, edebiyattı. Hepimizin ortak şikâyeti ise okuyan insanların azlığıydı. Kimse okumuyordu ülkemizde. Kısacık süreye, sanki koca bir yıl sığdırdık.
İşte orada sahip olduğum değerli eseri paylaşmak istedim sizlerle.
Kitap perfir yayıncık tarafından basıldı. Yazarı Fatma Türkdoğan emekli bir eğitim neferi. Hizmet verdiği eğitim kurumlarında çok değerli öğrenciler yetiştirdiğine yürekten inanıyorum. Dolu dolu, pozitif bir insan. Onun yanında, kişiliğini hikâyeleri ele veriyor zaten.
Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, hikâyelerin kahramanları kadınlar. Yaşamın içinden, farklı kimliklerle, hayat mücadelesi veren, ayakta kalmaya, ailesine, çocuklarına kol kanat germeye çabalayan güçlü kadınlar var. Kitap, 136 sahife ve on yedi öyküden oluşuyor. Hepsi birbirinden güzel ve etkileyici. Her öykünün sonunda, kendi yaşamınızla kıyaslıyorsunuz karakteri ve şükrediyorsunuz, içinden hisse çıkarıyorsunuz. Beni en çok etkileyen öykü ; “ Kesişen Yollar” oldu. Bu öykü Yazak ve Acemi dergisinin ortaklaşa düzenlediği öykü yarışmasında birincilik ödülü aldı. Kitabın satışı bildiğim kadar internet ortamında satışı var. Fiyatı ise on beş Türk lirası. Fatma Türkdoğan’ ın çevre tasvirleri ve betimlemeleri mükemmel. İşin açıkçası onu okurken, kendi kendime hayıflandım. Neden çok sade yazıyorum diye. Tabii ki tarz meselesi. Kendisini gönülden tebrik ediyor, okuyucusunun bol olmasını temenni ediyorum. Tavsiye ederim. Bizler okumazsak, başkalarından okumasını isteyemeyiz değil mi?
Sevgiyle kalın.
YORUMLAR
Seyahatinizi kitap fuarına uğrayarak sonlandırmanız, yolculuğunuza ayrı bir renk katmış çokta güzel olmuş tebrik ederim.
Kitap okuma konusunda özürlü ve yetersiz bir millet olduğumuz için her yıl çeşitli şehirlerde organize edilip düzenlen kitap fuarları edebiyat adına ülke insanımıza çok önemli ve anlamlı katkılar sunuyor.
İnsan, yaratılırken ne kadar özel ve ne kadar sistematik tasarlanmış,öyle ya binlerce yıllık geçmişe dair yaşanmışlıkları geleceğe dönük hayallerini yazıya dökmesi ve o eserleri kitap haline getirerek farklı zaman dilimlerinde yaşayan başka insanlara aktarılması çok enteresan bir olgu. O kitapların okunmaya başlanması ile o ‘an itibariyle binlerce yıl önce yaşanmış olayları yeniden yaşanmaya başlanması sıra dışı müthiş bir duygudur. Bu yönüyle değerlendirildiğinde kitap okumak tek boyuttan çok boyutlu, gizemli ve büyülü bir yaşama geçmek anlamına geliyor ki, dünya üzerinde milyonlarca belki de milyarlarca kitabın her biri ayrı bir aklın hayal gücünün ve emeğin ürünü olduğunu düşünmek bile insanı heyecanlandırmaya yetiyor.
Dilerim ve ümit ederim ki, okuma kültürü gelişmiş, yazmaya sevdalı her kalem erbabı hayat denen bu uçsuz bucaksız yaşamın her alanında edindiği birikimleri yazıya ve sonrasında kitaba dönüştürerek kendisinden sonra ki yaşamlarada aktarma şansını elde eder.
Güne gelen bu anlamlı yazınızı ve güçlü kaleminizi gönülden kutlarım.
Saygı selamlarımla.
Serhat BİNGÖL tarafından 5/28/2015 1:53:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazmak kadar okumakta güzeldir.
Her şeyden önce yazar arkadaşı daha önce okumadığımı biliyorum. Bu tanıtım vesilesiyle edebiyatDefteri’nde yayınladığı bir iki yazısını okudum. Yazıları içinde tasvirlerini ,betimlemeleri güzel yapmış, anlatım sade ve sürükleyici.
Yayına çıkan kitabın içeriği ve hikayeleri nasıl bilemiyorum. Sizin gözünüzden bize ulaşan cümleler kadar şuan yorumlayabiliyorum. Eminim ki bu eleştiri yazısına konu olabilecek kadar iyi bir çalışmadır.
Lakin anlamadığım şey şu ! Giriş yaptığım cümlede belirttiğim söz, (Yazmak kadar ,okumakta güzeldir.) sözü. Aslında eleştirim üyeliği buluna ve kitap çıkartan arkadaşlara. Neden insanlar yazdıkları kadar ,yazılan-çizilenlere üyesi bulundukları yerde tek bir eleştiri yapmazlar? Neden bir üst edebiyatçı gözüyle diğerlerine bakarlar?(bu sadece benim düşüncem) Hepimiz az-çok bir şeyler yazmaya gayret ederken, bu gayretin getirdiği ve doğurduğu cümlelerin okunması, hepimizi daha fazla tetikler. Burada ben yazarım isteyen okusun ,isteyen okumasın banane tavrı, belki de çok iyi yazı ve yazarların gözükmesine, övülmesine engel değil mi?
Ben sizi okuduğum ve takip ettiğim için şuan bu kitaptan ve arkadaştan haberdarım. Aynı şey sizin olduğu kadar benim içinde geçerli değil mi?
Edebiyatın inanılmaz düş yolculuğu ,sadece bizi içinde yaşatır. Düş bittiğinde elimizde kalanları kağıtlara aktardığımızda, bize inanacak, ve bu düşlerimizi paylaşabileceğimiz ilk insanlar, o düş dünyasını yaşayanlardır. Onlardan alacağımız güç, tekrar tekrar bizi o kapılardan içeri sokacaktır. İşte o zaman yazdığımız her şeyin lezzeti kat kat daha artacaktır.
Kendi adıma şunu söylemek istiyorum, EdebiyatDefterinde üyesi olup kitap çıkartan kim varsa, kitaplarını edindim. Bunu kitap çıkartan arkadaşların bilmesi adına yazmıyorum, onlarında sayfalarını incelediğimde ,burada yazılan-yayınlanan yazıları okuduklarını, yazılara eleştirileriyle katkı sağladıklarını görebiliyorum. Bu duygu onların bu emeğine olan saygıyı da daha fazla arttırıyor.
Evet !
Yazmak kadar okumakta güzeldir. Bunu hissettirmek daha da güzeldir.
Tanıtım için size teşekkür ediyorum,arkadaşa da başarılar diliyorum.
saygılar,sevgiler
Nermin Kaçar
Yazılarını okumayı sevdiğimi biliyorsun zaten. Yazıların kadar yaptığın yorumları okumak çok güzel. Sanki o yorumlarla, yeniden bir paylaşımda bulunuyorsun. Edebiyata verdiğin katkıdan dolayı kendi adıma teşekkürü borç bilirim. Sevgiler, saygılar .
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar
Güzel bir vefa örneği...
İlk zamanlar karamsarlığa kapılmıştım ama sonradan yönümü güneşe doğru çevirerek ufkumun her daim aydınlık olmasına karar verdim. Hep dövünüp duruyoruz; kitap okumayan bir milletiz diye. İstatistiklerle doğrulanmıştır, bu durum. Yapılan incelemelerde Türkiye'de iki bin kişi sağlıklı olarak kitap dünyası içerisinde bulunmaktadır. Yani basılan romanlar bu miktar arasında ayaktopu gibi gidip gelmektedir. Tabi ki bu romanlar da renkli magazin dünyasının şişirdiği yazarlardır(!).Dmek ki bizim gibi adı şanı duyulmamış, önemsenmemiş ya da yazar diye gale alınmamış edebiyat sevdalılarının yazmış oldukları romanlar, bu kriterin dışında kalmaktadır. Şöşle ki:
Yayıncı öncelikle kendi mali durumunu gözönüne alarak yayımlayacağı romanın satıp satmayacağını düşünür,senin geceleri uykusuz kalmanı umursamaz. Hatta yayımcının biri bana şöyle demişti:
- Ya kardeşim kitap yazmak paralı iş olsa ben her ay bir tane yazarım.demişti.
Neyse gelelim madalyanın öbür yüzüne. Binbir güçlükle kendi imkanlarla bastırdığın romanın sıkıntısı bundan sonra başlıyor desem yalan olmaz. Önemli olan üretilen bir emtianın pazar bulması... Fuarlara gidiyorsun büyük umutlarla ama hava civa. Stant parasını çıkarabilirsen helal olsun. Sonrası tam bir fiyasko... Şöyleki:
Bu yılki Ankara kitap fuarında stant kiralayamadığım için fuara yakın tüp geçidin içinde kendi kitaplarımı satarken polisler geldiler:
-Hakında şikayet var, korsan kitap satmak yüzünden kitaplarını topluyoruz, seni de merkeze götüreceğiz dediler.
Gerçi kanunsuz en ufak bir durum yok ortada. Her şey usulüne uygun( yayımcılarla kendi satabilir diye sözleşmemi gösterdim.)
Bunları niye yazdım.
Bizim gibi yazarların başına gelenleri, herkes bilsin diye. Ama yine de umudumu yitirmedim ve yönümü her zaman olduğu gibi güneşe çevirdim.
Nasrettin Hoca örneğinde olduğu gibi:
Göle sen de bir kaşık yoğurt mayası at da ya tutarsa hesabı...
Selamlar Nermin ellerine sağlık.
Nermin Kaçar
Ne kadar güzel bir tanıtım yazısı.
Okumaya niyetiniz olmasa dahi,
sadece bu dostluk tanımın getirdiği sıcaklık ile meraklara düşüyorsunuz kitap hakkında.
İnşallah buluruz bir yerlerden ve tavsiyesine uyarak edebiyat dostumuzun,
o güzel hikayeleri biz de okuruz.
Nermin Kaçar
Ülkemizin güzel topraklarını geçe geçe, havasını koklaya koklaya koklaya, sonunda ermiş muradına arkadaşımız...
"KYBELE'NİN VARİSLERİ" ni mutlaka okuyacağım, söz. Söz ki, bu kadar güzel açıklamadan sonra zaten bir çok kişi de okuyacaktır inanıyorum.
Aslına bakarsak, "Kitap Fuarları" kitap satışları bir kenara, bana göre en güzel tarafı, yazarlar ile okurlarını buluşturmasıdır. Bugüne dek mümkün olduğunca fuarı kaçırmadığımı söyleyebilirim.
Hatta girdiğim stantlarda yazmış olduğu kitabını bir bardak çay ikramı ile öyle güzel tanıtan yazarla tanışıp arkadaş oldum ki, yazdığım satırlardan ses bile edemedim.
Çünkü onlar için, yazmış oldukları satırlar minik birer bebeklerdi o an...
Büyümeleri gerekiyordu.
Elimden geldikçe büyümeleri için yardımcı olmak istedim. Tıpkı şu an Nermin Kaçar'ın yapmış olduğu gibi.
Bebeklerin büyümeleri, özellikle de iyi ve önemli insanların ellerinde büyümeleri önemlidir.
Tebrik ve Teşekkürlerimle.
sözünözü
Fatma Türkdoğan
Davidoff
Meğer aramızda bir kalem aşığı daha varmış da, bizim haberimiz yokmuş.
Onu aramıza getirdiği için Sevgili Nermin'e bir defa daha teşekkür etmek gerek.
Sevgi bizlerden Sn. Türkdoğan.
Nermin Kaçar
Bu sitede yazıp ta " keşke bir kitabı olsa" dediğim( buna sen de dahilsin) çok değerli yazarlar var.
Ancak;
Kitabını çıkartıp ta, yüzlercesi elinde kalan, yaptığı masrafı dahi çıkartamayan çok tanıdığım da var.
Ben buna kahroluyorum. Piyasaya çıkan kitabın(tanınmayan yazarların kitabının tanıtılacağı,satılacağı bir
piyasa yok zaten) diyelim ki hiç bir edebi değeri yok. Olsun yine de almak lazım.
Kolay iş mi, emek verip yazmak, para verip bastırmak ?
İnşallah arkadaşınız kitabını satabilir. Kar şöyle dursun, masrafını çıkartabilir.
Karamsar bir yorum oldu . Ama maalesef gerçek bu...
NOT: Bakıyorum emekliliğin tadını çıkartıyorsun. Olsun sana yakışır. Sana ve beyinize selam ve hürmetler..