- 709 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AYNUR ENGİNDENİZ'İN YAZDIKLARI! (4)
Fabl yazarlarından La Fontaine’ yi aratmayacak tarzda kaleme alınmış yine seçkin bir öykü…Aynur Engindeniz,” Köpekçe Ayrılık” öyküsünü kaleme alırken; güldürüyor, düşündürüyor ve sorgulattırıyor.
Öyküyü okuyup bitirdikten sonra sitemizin yakınındaki Adnan Dinçer Parkını mesken tutmuş köpekleri gözlerimin önüne getirirken bizler gibi doyumsuz, hain, kinci, ihanet eden tiplerden olmadıklarını düşündüm. Sadece sevgiye muhtaçlar ve köpekçe yaşamanın asaletine gereksinim duyuyorlar.Onlar, köpekçe olmaktan gurur duyan yaratıklar. Biz onlara bazı şeyler öğretmeye kalktıkça belki de içten içe bizleri küçümseyip dalga geçiyor olabilirler diye hep düşünmüşümdür. Niye mi? Öncelikle kendinizi eğitin be köpekoğlu köpekler diye düşünmedikleri ne malum bizler hakkında. Çünkü onların asaletleri her şeyden önce köpek olmaları. Belki de ikinci sınıf vatandaş olarak insanlığı kabul etmemeleri bizlere kızmalarının nedenleri. Onun için onları severken hep köpekçe(!) severim.
Köpekler üzerinde hafızama kazınan çocukluk anımı anımsadıkça gözlerim buğulanır, ürperir, hıçkırıklara boğulurum sanki. Çiftli kırmasıyla Köpekçi Yaşar mahallelerdeki bütün köpeklerin kökünü kazımak için yemin etmiş zalim görünüşlü iç cebinden şarap şişesi Tokat Diren Şarabı) eksik olmayan bir zavallıydı(!). Ansızın barut kokan patlama sesi duyulurken köpeklerin canhıraş çığlıkları dalga dalga yayılır, ölüm korkusu gibi sinerdi bütün mahallenin üzerine. Siyah küçük köpeğimi Köpekçi Yaşar’a göstermemek için iki gözlü matah evimizde farelerin cirit attığı helânın koridorunda nasıl sakladığımı, ne duygular içinde debelendiğimi bir ben bilirdim bir de Allah.
Evet! Köpekçe Ayrılık! Adı üstünde sonunda bir ayrılık olacak ve de köpekçe. Aslında gerçek hayatta; insanların yapmış oldukları bazı etik olmayan davranış biçimlerinin köpekçe olduğunu vurguluyor yazarımız ama lafın gelişi olsa gerek “köpekçe” deyimi. Aksi takdirde bu canım hayvanlara hakaret etmiş oluyoruz. Zaten yazıda güçlü bir ironi hakimiyeti mevcut. Anlayıp da ders çıkarmak isteyenlere az bile…
Erkek köpek Süleyman, arabaya binen insanlara bakınca zihnini yoklar ve geçmişte yaşananları anımsamaya başlar. En son kasabın önünde dilenirken mahalle çocuklarının kafasına top vurduğunu ve sonrasını neden hatırladığını kendi kedine sorar.
Yola atılmış poşeti karıştırırken içinden yiyecek bir şey bulamaz ve eve hiçbir şey götüremeyeceği için üzülür. O esnada yolun karşısından gelen feryadı figanla o tarafa doğru baktığında arkadaşı köpek Durmuş’un sol bacağına iğne yaptıklarını içi burkularak seyreder. Durmuş’un başına gelenlerle geçmişini hatırlar… Bitkin bir halde eve gelmiştir köpek Süleyman.
Köpek Süleyman ile karısı köpek Hayriye arasında ilginç diyaloglar başlar. Süleyman, o denli duygusallaşmıştır ki duyduğu hüzzam şarkı “ ömrümün son demi, son baharı..” nağmelerinden etkilenerek karısı köpek Hayriye’ye. “ Artık benim de sonum geldi, sonbaharımı yaşamaktayım, “ der. Hayriye, işkillenmeye başlar. Ne sonbaharı daha Nisan ayındayız diye şaşkınlığını belirtir ve kocasının derdini öğrenmek için ona sorular sorar. Kumar oynadıysan para vereyim ve benzer telkinlerle teselli etmeye çalışır.
Nihayet kocası köpek Süleyman’nın dilinin altındaki baklayı çıkartır.
Kasap Haydar’ın dükkanın önünde dilenirken, mahallenin çocuklarıyla şakalaştığını ve o esnada beyaz giysili iki kişinin yanına yaklaşınca kendisini sevecekler düşüncesiyle ayaklarının önünde yatıp yuvarlandığını söylemeye devam ederken; karısı köpek Hayriye:
“Yoksa tekmelediler mi,” diye şaşkınlığını belirtir.
“Keşke tekmeleselerdi,kısırlaştırdılar…”
Karısı köpek Hayriye’nin şaşkınlığı geçtikten sonra söylediği sözler, günümüzde yaşananlara atıfta bulunmuyor mu:
“Allah müstahakkını veri Süleyman. Sen misin ben çalışırken dişi sokak köpekleriyle gününü akşam eden…”
2- MAKARNANIN KERAMETİ
A.Engindeniz’in yazdıklarının hangisini geriye atsam diye düşünmem mümkün değil. Zaten daha önceleri aşağı yukarı hepsini ilkokul öğrencilerinin kitaptakileri heceleyerek sökmeleri gibi içime öyle bir kazımışım ki. Bu nasıl gözlem gücü. Sanki radar mübarek, menzilindeki en ufak bir tozu dahi belleğine kayıt etmiş. Hiçbir nesnenin kaçıp kurtulması mümkün değil. Herkesin görüp de farkına varamadığı güncel sıradan olayları, dağarcığında yoğurduktan sonra tekrar okuyuculara rafine haliyle sunmak; yazarlık bu olsa gerek.
Öykü kahramanıyla bize sosyoloji dersi veriyor adeta.
Önce makarna yiyerek kendine geliyor,kahramanımız.
Günü sabah ve akşam diye ikiye bölüyor. Sabah evden ayrılırken komşusunun çarşaf silkeleyişine öfkelenmek yerine gülümsüyor. Yatağını kimselere göstermek istemeyen bir mantığın çarşafını pencereden silkelemesini ne kadar basitleştiğini vurguluyor.( Tabi iç çamaşırlarını pencerenin önüne ip bağlayıp da kurutmaya çalışan komşularımız da dahil…)
Günün akşam bölümünde sigara almak için bakkala gidişi var ki işte burada film başlıyor desek yeridir.
Kahveci Remzi’nin belediyenin sebiline hortum takarak kahvenin camlarını yıkarken kullandığı cümleler var ki çoğumuzun gözlerine takılmıştır ama buradaki kadar inceliği yakalayamamışızdır.
“ Remzi hiçbir şey söylemeden elindeki hortumu ileriye doğru fırlattı. Hortum, kıvrımları doğal şeklini alana kadar sokağın mühim bir kısmını sular içinde bıraktı.”
Sonra kahvenin camına asılan siyasi afişlerin particilerin için uyandırdığı devinim…
Hele başını kaldırıp da dantel ören kadını anlatışı yok mu? Tam bir Anadolu gerçeğini sergiliyor dersiniz okuduğunuzda. Çekirdek çıtlatan kadının aksettirdiği davranışlarına ne demeli; bacağını izlediği filmden olsa gerek senkronize bir şekilde sallaması, ağaçlardan havalanan kuşları seyretmesi, sağa sola meraklı bakışları… Hangi mahallede yok ki, az bile yazmış diyesi geliyor insanın. Günümüzde balkondan balkona dedikodu yapanları mı ararsın,yemek tariflerini anlatanları mı.
Yazarımız kahramanın gözüyle sadece insan profilleriyle ilgi değil. Duvar diplerinde kısa kalmış bitkiler bile dikkatini cezbediyor.Onların niye hep kısa kaldıklarını sorguluyor.
Sonra önünde yürümekte olan adamı, gördüğü kadını inceliyor ikisi arasında bağlantı kuruyor.
Bakkala yolculuğu devam ederken önünde Pazar arabasıyla frenleyen kadını tasvir edişi,onunla sohbeti okunmaya değer doğrusu. (Buraya almıyorum konuşulanları)
Sohbetin ardından kadınlar arasında yapılan dedikodunun yerleşmiş bir alışkanlık olduğunu vurguluyor.
Her öyküsünde olduğu gibi sonucu mükemmel bağlıyor. Bakkal Necdet Efendi(pardon amca) üzerinden…
(Devam Edecek)
YORUMLAR
Sen bu işi biliyorsun AYHAN...
Benim "Mahallenin Efesi " öyküme de bir göz at fırsat bulursan...
Selam dostum...
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Selamlar.