- 440 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UMUDA KURŞUN İŞLEMEZ!!!
Kendi dünyanın duyarsızlıklarında boğamayacaksın sevdamı. “Yüreğine ulaşılması zor” demiştin. Evet zordu. Bilemeyenler aşkı, hiçe sayanlar; sevdayı bin bir gece masallarının sayfaları arasında okuduktan sonra unutup, rafa kaldıranlar için zordu gerçekten yüreğime ulaşmak.
Sen; evet bir tek sen ulaşabilmiştin. Bilerek mi, tesadüfî farkındasızlıkla mı konuk olmuştun yüreğime bilemem.
Aynı yolun yolcusuydun belki, o nedenle ki kesişti yollarımız, o nedenle ki onca giriftliğine rağmen bulup ulaşabildin bana gelen yollardan yüreğime.
Belki de zeyrekliğin ışık tuttu ulaşmalara, gördün bana uzanan yolları, özlemleri gördün onca mesafeden yüreğimdeki.
Şerbetin de yoktu belki yüreğimin yangınını söndürmelere, yine zeyrekliğin, yine erkeliğin eğindirmişti nabzıma şerbet sunmalara, ereğini, asıl ereğini görmemem adına.
O sendeki asıl olanı nasıl da göremedim ben? Ne olur doğru söyle gerçek mi, lâf ola mı telaffuz o en ürktüğüm, bütünün içerisinde yer aldığında doyumsuz, ama çıkış noktası ve tek erek olduğunda müstehrekleşen paylaşım.
Aşkdan da boş diye bahsetmişsin bir yerlerde. Bu kadar ani olmamalıydı kendine mahkûm edişinle sensizliğe terk edişin ve de aynı anda.
Bir dostum: Yağmurda ateş yaktın mı hiç dedi, sana bu mektubu yazmaktayken az önce aradığındaki sohbetimiz esnasında, hatırını soruşuma cevap niteliğinde, bulunduğu ruh durumsalını ifade adına. “Aynen öyleyim” dedim. “Senin yakmaya çalıştığın durum değil, faklı açılımlı benimkisi ama kelimelere dökülüşünce aynen öyle, sen gerekli önlemlerle çaba sarf ettiğinde yakabilirsin, ama benim önlem almam, ateşi de söndürecek. Yakmaya çalıştığım ateşse de, söndürmeye çalışan da o ateş, rahmet görünümlü ateş yağıyor sanırım üzerime ve ben bilemiyor, zorlanıyorum bir yerde kendisi olan ateş yağmurumdan yakmaya çalıştığım ateşi nasıl korumam gerektiğini. Yanmaya çalışanla söndürmeye çalışan aynı ateş, aynı elin yakıp yağdırdığı. Korkarım ikisi bir olup beni yakacaklar.”
Yağmur olsa ateşime ulaşan, yine de inan bu ilk kıvılcımı devasa, dahası evreni saracak yangınlara ulaştırabilirim, kıymetli bir kıvılcım çünkü, yıllar sonra yanabilmiş minik bir kıvılcım, ebeden söndü, bir daha yanmaz diye umunamadığım, zamansız, hesapsız, kitapsız, nasıl olduğunu anlamadan, kendiliğinden, aniden tutuşuveren bir kıvılcım. Onu aleve sarmak, onu yaşatmak ve hiç söndürmemek adına yapamayacağım hiçbir şey yok. Sağanaklarla gelse, hatta bitimsiz kırkikindiler, seller sarsa dört bir yanı, gene de yanma pahasına siper eder tüm bedenimi, sarar sarmalar korurum, izin vermem sönmesine, sönüp yok olmasına ama…
Ne olur yardım et bana güz güneşim. Ne olur, tut ellerimi ve bırakma. İzin vermeyelim ne olur, yıllar sonra tutuşabilen bu minik ateşin sönmesine. El birliğiyle körüklesin sevdamızın dört bir yanı saran esintisi ve her gelen günle daha bir alazlansın, daha bir gönensin, yansın ama yakmasın. Öylesine yakmasın ki, hazan çiçeklerimiz o ateşin tam ortasında hayat bulup hevenk hevenk yeşersin. Öylesine yeşertelim, öylesine göversin ki ateşle birlikte, yanmak bir yana, dermelere koşalım her gün başka renk, her gün başka çeşit açışlarını. Dermelere koşmaktan bitap düşelim, acılara yaşanmazlıklara koşmak yerine.
Ne dersin?
Yakan mı olacaksın, beni daha bir yakıp küllerimi savurmalara?
Yanan mı olacaksın benimle birlikte, yanan ama acı değil, hazlar duyarak, dertler değil, mutluluklar, huzurlar paylaşarak, sıcacık olmak, sarmak, sarmalanmakla ısınmak ışımak ve doruklarına mı ulaşmak bitimsiz sevdanın; dingin doruklarında aynı şerbet kadehinden birer yudum alarak ve söndürmek o güzel, o büyülü sevdanın içimizdeki yangınını.
Dört mevsimi bahar kılabilecek misin?
Ne dersin?..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.